27 Şubat 2018 Salı

İNATÇI KERABAN ROTASI 1.BÖLÜM ROMANYA-BULGARİSTAN-TÜRKİYE


Bisiklete binmeyi sevdiğim gibi bu yaşamda sevdiğim başka bir şey daha vardır. O da; çocukluğum ya da gençliğimde pek bi hayran olduğum Jules Verne kitapları okumak! 
Şimdi "Bisiklet turuyla Jules Verne'nin ne alakası var?" diyeceksiniz. Haklısınız. O zaman kısaca özetleyeyim.
Bisikletle yurdun dört bir yanını turlarken her eve dönüşte bir sonraki rota gözümün önünde canlanır. "Başka ne yapabiliriz? " diye düşünmeden edemem. Yoğun bisiklet turları sonrasında hep bir yerden bir yere ulaşma, hep bir gölün çevresini dönme isteğiyle tur planlarken, hayalleriyle beni besleyen yazar Jules Verne'nin İnatçı Keraban Ağa hikayesi geldi aklıma. Bilmeyenler için Kereban Ağa'nın hikayesini kısaca özetleyeyim o zaman:
Hikayeye konu olan olay II.Mahmut döneminin Osmanlısı'nda geçer. İnatçı Keraban Ağa evinin bulunduğu Üsküdar'a Avrupa yakasından bir dostuyla geçmek istediği bir gün karşıya geçenlerden alınan vergiye zam yapıldığını görür. Keraban Ağa bu, inatçı mı inatçı fazla parayı verir mi? Vermez tabi ki!! Ama ne yapar? Üsküdar'a ulaşmak için tüm Karadeniz'in çevresini dolaşır ve evine biraz geç de olsa aylar sonra ulaşır.
İşte bu yaz biz de aynı Keraban Ağa gibi Karadeniz'in çevresini bisikletle dönmeyi kendimize iş edindik. Bu proje bizim için kaç zamanda biter bilmiyoruz ama Marmara Denizi çevresini bitirmemize çok az kalmışken İnatçı Keraban çoktan devreye girmişti bile.
Bu turdaki ilk etabımız Romanya-Köstence-Bulgaristan-Varna-Burgas-Marinka-Malko Tarnovo-Dereköy-Kırklareli olacak.Toplamda 440 K lık bir rotayı izleyeceğiz. O zaman pedal dönsün, bizim de hikayemiz başlasın!!

2 AĞUSTOS 2017 Çarşamba günü THY ile Atatürk Hava Limanı'ndan bisikletlerimiz için 30 avro ödedikten sonra pasaport kontrolünden geçiyor ve kalkış için beklemeye başlıyoruz. Keyfimiz yerinde. Bisiklet turundan daha eziyetli olan bisikletleri uçağa verme işlemi bitmiş, bir zincirleme kahve dükkanında oturup, hem kahvemizi yudumluyoruz hem de turu konuşuyoruz.
UÇAĞIMIZI BEKLERKEN BİZİ SARAN; HEYECAN MI? MERAK MI?
Saat 12:45'te Romanya'nın Köstence kentine doğru uçuşa geçiyoruz. Uçak önce Bulgaristan'ın Varna şehrine iniş yapıp, yolcuları indiriyor. Sonra da bize güzel bir Ağustos gününde yukarılardan Tuna'nın mendereslerini izlete izlete biz yolcuları Köstence  Mihail Kogalniceanu Hava Alanı'na saat 15:30'da indiriyor. 
Uçuşumuz sorunsuz geçerken, yeşil pasaportlarımızla vizesiz girebileceğimiz ülkeye çok rahat bir şekilde giriş yapıyoruz. Bu Romanya'ya ilk gelişimiz de değil. Ülkeye alışkınız. Fakat bu kez bisikletlerimizi sürüşe hazırlarken hava alanından ne para bozdurma şansımız oluyor ne de su almak için açık bir yer bulabiliyoruz. Hava alanı çok küçük ve ortalarda kimsecikler yok. En sonunda güvenlik görevlilerinden yardım isteyerek üst katta kapalı durumdaki bir cafeden 2 şer avro'ya birer şişe su alıp, saat 16:30'da hava alanı dışına çıkıyoruz.
KÖSTENCE MIHAIL KOGALNICEANU HAVA ALANI ÖNÜNDEYİZ
Çıkış yaptığımız anda bizden ve güvenlik görevlilerinden başka kimse yok zaten ortalıklarda. Hava alanının önündeki 2-A kara yoluna çıkıp, Köstence yönüne pedal çevirmeye başlıyoruz. Fakat yolda emniyet şeridi yok ve uluslararası yollardan biri olduğu için bolca tır ve büyük araç geçiyor dibimizden. Geriliyoruz. Bu yolda çok kısa bir süre ilerleyip kendimizi 86 numaralı ara yola atıyoruz da biraz rahatlıyoruz. Bu yol daha tarla, bahçe aralarında ilerleyen bir yol. Zaten yola girer girmez sağ kol alabildiğine erik ağaçlarıyla dolu olduğu için sık sık durup, erik yiyoruz.
86 numaralı yolu takip ederek Romanya'nın bu bölümünde bol bulunan göllere doğru ilerliyoruz. Bölgede bol tarla ve köy tipi denilebilecek yerleşim yerleri var. Bu iç yolda trafik daha da sakin.
Sibiora'yı geçtikten sonra solumuzda Taşaul Gölü gözükmeye başlıyor. Göle paralel ilerlerken Navodari sonrası 1-2 köprüden geçip, Mamaia Bölgesine giriş yapıyoruz. Köprülerin birinde yine ölenler için konulmuş anma çiçeklerinden birini görüyoruz.
GEÇTİĞİMİZ KÖPRÜLERDEN BİRİ
Mamaia Bölgesi Romanya'nın Antalya'sı diye adlandırılabilir. Her yer otel, aquapark, gece kulüpleri ve kamp alanlarıyla dolu. Bisikletle geçerken en çok gördüğümüz denizden dönen yığın yığın insandı sanırım. 
Bu kısımda ilerlerken sağımızda kalan Siutghiol Gölü'nün batı tarafı Köstence'nin eski şehir bölümü oluyor, bizse göl ile Karadeniz arasındaki ince şeridi takip ederek Köstence'ye doğru ilerliyoruz. Öğrendiğimize göre burada, Karadeniz sahilinde çok güzel, bembeyaz bir kumsal varmış. Bir gün inşallah o kumsalın da tadına bakarız.
Mamaia haziran-ekim ayları arasında hep bu şekildeymiş. Ruslar ülkemizde yaşadıkları sorunlar sonucunda son yıllarda Köstence'ye akın eder olmuşlar. Tabi eğlence hayatının en önemli müşterilerinden biri de biz Türkleriz sanırım.
Mamaia'dan merkeze doğru yaklaştıkça bir bisiklet yolu beliriyor ve biz de onun üzerinden ilerlemeyi tercih ediyoruz. Vee nihayet şehir merkezinin içine giriş yapıyoruz.
KÖSTENCE MERKEZDE BİR AN
Otelimiz Elton Hotel'e 40. kilometrede saat 19:00 da ulaşıyoruz. Merkezi sayılabilecek ve bu dönemde boş yakalayabileceğimiz en uygun oteldi. Bu tarz turlarda amacımız duş alabileceğimiz ve yatıp, uyuyabileceğimiz ucuz bir otel bulmak. Başka bir lüks aradığımız yok.
Otele yerleştikten sonra duş alıp, otelden çıkıyoruz. Otele Romen Lei vermemiz gerekiyor. Bu sebeple bir süre döviz bürosu arıyoruz. Buluyoruz da; ama kapalı olduğunu, sabah 09:00'da açılacağını öğreniyoruz. Böylelikle yemek yemek için bolca restoran barındıran Tomis Caddesi'ne doğru ilerliyoruz. Tercihimizi Nikos Grek Taverna'dan yana kullanıyoruz.
AKŞAM YEMEĞİNDE BOL PROTEİN VE BOL KARBONHİDRAT
Ne komik! Kendi ülkemiz dışında her yerde tavuğu öyle lezzetli buluyoruz ki! Yurt dışında Romanya, Bulgaristan, Gürcistan,İran gibi ülkelerde gönül rahatlığıyla tavuk yiyebiliyoruz.
AYHAN'IN KOCAMAN DÖNERİ
Akşam yemeğimiz 52 Lei tutuyor. Yani hemen hemen 50 tl. Otelimize de 34 avro yani 158 tl veriyoruz.Tur boyunca kaldığımız en pahalı otel oluyor bu otel. Bir de 4 avroya su almıştık. Bugünü 38 avro, 52 lei ile bitirmiş oluyoruz.

GÜNÜN VERİLERİ 
YAPILAN KİLOMETRE: 40 kilometre
YAPILAN İRTİFA: 192 metre
İNİLEN İRTİFA: 255 metre
MAKSİMUM EĞİM: % 5,9
ÇIKILAN EN YÜKSEK İRTİFA: 97 metre


BUGÜNKÜ ROTAMIZ
İLK GÜN İZLEDİĞİMİZ YOL
YÜKSELTİ EĞRİMİZ
ROTAMIZIN YÜKSELTİ EĞRİSİ
3 AĞUSTOS 2017 PERŞEMBE sabahı erkenden kalkıyoruz ama yola çıkamıyoruz. Dövizcinin açılmasını bekliyoruz. Paramızı bozdurup, otele ödeme yaptıktan sonra yola çıkıyoruz. Önce biraz Köstence merkezde dolaşıp, görmek istediğimiz bazı yerleri görmeye çalışıyoruz. Bu arada biraz Köstence'den de bahsetsek pek fena olmaz sanki.

KÖSTENCE hakkında bir şeyler araştırırken 30 kilometrelik limanı olduğunu öğrenmek beni çok şaşırtmıştı. Ama doğrusu bu. Karadeniz'in en büyük liman şehriymiş.
Geçmişi M.Ö. 600'lü yıllara kadar gidiyormuş. Yunanlılar tarafından 2600 yıl önce Tomis diye anılan bu güzel şehir günümüzde 13 kilometrelik güzel sahiliyle tüm ilgilerin odağı. Deniz turizminin yanı sıra tarihi dokusuyla da şehir turizmi için önemli bir şehir. 

Döviz bürosu açıldıktan sonra otele ödememizi yapıp, kentin liman bölgesine doğru ilerliyoruz. Liman bölgesindeki Old Town bölgesine  giderken, restoranların olduğu bölüme girişte, sağda Remus ve Romulus heykelini görünce duruyoruz.
REMUS&ROMULUS HEYKELİ
Daha önce Bükreş'te de görmüştük bu heykelden. Heykelde Remus ve Romulus'u besleyen dişi kurt gözüküyor. Tabi Roma'nın sembolü olan bu ikilinin neden Romanya'nın dört bir yanında olduğunu pek anlamıyoruz. Bir fotoğraf alıp, sahile doğru inişe geçiyoruz.
CASINO'YA İLERLERKEN

Sahil yoluna kadar iniyoruz. Sahilde Köstence'nin sembolü diyebileceğimiz eski Casino binasını görmek istiyoruz. Bina 1910 yılında inşa edilmiş. Yakın zamanda ziyarete de açılmış. İçinde devasa ve ilginç avizeleri ile dikkat çekiyormuş ama biz içine girmiyoruz.
CASINO BİNASI

Casino'nun hemen arkasında bulunan deniz fenerini görüyoruz. 8 metre yükseliğe sahip eski bir yapı olan Ceneviz Deniz Feneri’nin inşası, 1860 yılına dayanıyormuş. Ülkenin en önemli liman şehri olan Köstence kıyılarını süsleyen bu fenerin yapılış amacı ise ülkede ticarete önemli katkılar sağlayan Cenevizli tüccarları onurlandırmakmış. Fener de tıpkı Casino binası gibi şehrin sembolü olarak görülen tarihi yapılardan. Çünkü hangi kaynağa göz atsak fener ve casino bilgilendirmeleri en başlarda bulunuyor.
KÖSTENCE'DEKİ CENEVİZ FENERİ

Sahilde bir tur atıp, yolda yemek için güzel Romen çörekleri alıp, günün rotasına giriyoruz. Saatimiz 09:45'i gösteriyor. Şehirden çıkar çıkmaz hemen Tuna'nın üzerinden geçiyoruz.
TUNA ÜZERİNDEN GEÇERKEN
KÖPRÜNÜN ÜSTÜNDEN BİR GÖRÜNÜM
Hem E-87 uluslararası karayolundayız hem de 39 numaralı yoldayız gibi. Romanya yollarında emniyet şeridi yok. O sebeple çok dikkatli bir şekilde asfaltın en dibinden ilerliyoruz. Dibimizden kuzey ülkelerinden gelen tırlar fırtına gibi geçiyorlar.
Bugün birkaç şehir geçeceğiz ama en önemlisi Romen-Bulgar sınırını geçme olayımız.
Yola çıktıktan bir 15 kilometre sonra Eforie Nord'a geliyoruz. Yazlıkçıların hücum ettiği bir yer olsa gerek. Karşıdan yoğun bir trafik şehre doğru giriş yapıyor. Çünkü buranın da upuzun bir kumsalı bulunuyor. Bizim gidiş yönümüz sakin olsa da bu kalabalık bizi biraz geriyor. Bir an önce bu yoğunluktan kurtulmak için hızlıca pedal çeviriyoruz. Bu arada sağımızda da Techirghiol Gölü uzanıyor.
Yol boyu en çok hoşuma gidense kilometre taşları oluyor. Taş sizin hangi şehirde olduğunuzu alta yazarken, hangi şehre gideceğinizi de üst bölüme yazıp, ne kadar kilometre kaldığını gösteriyor. Yolda ilerlerken bilgilenmek açısından oldukça yerinde bir uygulama.
KİLOMETRE TAŞLARI

Bir 7-8 kilometre gitmeden tanıdık bir tabela görüyoruz; TUZLA.
TUZLA-ROMANYA
Tuzla bizim Edremit'in kardeş şehriymiş. Bunu da burada öğrenmiş olduk. Tuzla'da bir hava alanı var. Hemen ilerlediğimiz yönün sağında gözüküyor. Yol üstünde tam göbekte bir uçak da olduğuna göre havacılıkla ilgili bir şeyler var gibi gözüküyor bu şehirde.
TUZLA'DAN BİR GÖRÜNÜM

Yola devam ederken günün 50. kilometresinde Mangalia'ya giriş yapıyoruz. Fakat Mangalia'ya kadar ilerlediğimiz emniyet şeritsiz yolda dibimizden dibimizden giden yoğun araç trafiği iyice artıyor. Belki bundan sonra biraz daha rahatlarız diye umut edip, dinlenmek için biraz duruyoruz.. Durmuşken de çantamızdaki  çöreklerden biraz atıştırıp, yola öyle devam ediyoruz.
MANGALIA TABELASI

Mangalia'dan sınıra 10 kilometrelik bir yol var. Saat 15:30 sıralarında yolda ilerlerken sol tarafta, Vama Veche diye anılan bir bölgede, sahil kesiminde bir karavan kamping alanı görüyoruz.
VAMA VECHE-KARAVAN KAMPİNG

O kadar uzun bir karavan yığını var ki! Büyük çoğunluğu Bulgar ya da Rus olmalı diye düşünüyoruz.
Karavanları geçtikten kısa bir süre sonra da saat 16:00'da Romen-Bulgar sınırına ulaşıyoruz.
ROMANYA-BULGARİSTAN SINIRI

Elimizdeki bozuk leilerle su alıp, fazla parayı avroya çeviriyoruz. Sonra da pasaport kuyruğuna giriyoruz. Daha doğrusu girmiyoruz. Bisikletlilere bir öncelik var tabi ki! Yayalar gibi gidip, ilerliyoruz. Fakat biz Avrupa Birliği vatandaşı olmadığımız için pasaportlarımızı alıp, bize karşıda iki dakika beklememizi söylüyorlar. Bir 5 dakika sonra da bize pasaportlarımızı teslim ediyorlar. Yeşil pasaportlarımızla vize ihtiyacı duymadan Bulgaristan'a rahatça giriş yapıyoruz.
Girer girmez ilk ve tek diyebileceğimiz ve hattın sol kesiminde bulunan dövizciden bir 50 avroluk kadar leva alıyoruz.
NİHAYET BULGARİSTAN'DAYIZ

Vee yola devam ediyoruz. Sınırdan bir 6 kilometre sonra Durankulak tabelasına ulaşıyoruz.
DURANKULAK-BULGARİSTAN
Bulgar sınırını geçer geçmez sabahtan beri ilerlediğimiz E-87 yolunda bisikletle ilerlemenin yasak olduğunu öğreniyoruz. Tabi ki gülüp, geçiyoruz. Sanki ilerleyebileceğimiz bir başka yol varmış gibi.
Yol öyle güzel ki! Her iki yanımız da tarlalarla dolu. Yol kenarı erik ağaçları, gül ibrişim ağaçları, akasyalar en çok gözüme çarpanlar arasında.
BULGARİSTAN'IN ISSIZ YOLLARINDA İLERLİYORUZ

Bir de tüm bunların arasında devamlı lavanta benzeri bir şeyler görüyoruz tarlalarda.
BULGAR TARLALARI

Bulgar sınırı sonrası ilerlediğimiz E-87 artık 9 numaralı yol diye de anılıyor. Durankulak sonrası 20 kilometre daha giderek Shabla'ya saat 18:00'da 85 kilometre yaparak ulaşıyoruz. Shabla'da bir köy evinde kalacağız; Guest Room Kamberovi. Tabi önce o köy evini bulmamız gerekiyor. Evi fazla oyalanmadan buluyoruz. Bahçesinde domatesler,patlıcanlar, erikler olan güzel bir köy evi.
GUEST ROOM KAMBEROVI

Bir aile evlerini pansiyona çevirmişler ve bizim gibi yolu buraya düşenlere kiralıyorlar. Oldukça temiz bir yer. Girer girmez wifi şifresi hemen veriliyor elimize. Çok da iyi çekiyor. Tabi ödememiz de peşin alınıyor. Bir geceliğine 20 avro veriyoruz. Kahvaltı dahil değil bu fiyata. Yine de çok uygun.
İlk işimiz duş almak ve tüm gün terden mahvolan formalarımızı yıkamak oluyor. Yıkadığımız kıyafetlerimizi bahçedeki iplere güzelce asıyoruz.
KAMBEROVI'NİN BAHÇESİNDEN BİR GÖRÜNÜM

Shabla etrafı tarlalarla çevrili küçük bir kasaba. Şöyle düşünün akşam yemeğimizi yiyebileceğimiz tek bir restoran var.
SHABLA'DA AKŞAM TEK AÇIK RESTORAN

Gündüz çok esaslı bir şey yemediğimiz için sıcak ve 85 kilometre sonrası akşam yemeğinde kendi çapımızda iyi bir yemek yiyoruz. Üstelik yemekler çok uygun. İkimiz de et yemeği yememize, çorbamızı kahvemizi içmemize rağmen 15 avro civarı bir şey ödüyoruz. Yemek sonrası karanlık Shabla sokaklarında biraz yürüyüş yapıp, doğru dinlenmeye çekiliyoruz. Sabah yine erkenden yollarda olacağız.


GÜNÜN VERİLERİ
YAPILAN KİLOMETRE: 85 kilometre
YAPILAN İRTİFA:  587 metre
İNİLEN İRTİFA:  596 metre
MAKSİMUM EĞİM: % 4,4
ÇIKILAN EN YÜKSEK İRTİFA:  47 metre


ROTAMIZ
BUGÜNKÜ ROTAMIZ
YÜKSELTİ EĞRİMİZ
YÜKSELTİ EĞRİMİZ

4 Ağustos 2018 Cuma sabahı saat 08:30'da kalkıp, duşumuzu alıyor ve eşyalarımızı toplayıp, yola düşüyoruz. Shabla merkezde kahvaltı yapabilecek bir yer bulmaya çalışacağız. Yavaş yavaş ilerlerken yol kenarındaki panolar dikkatimizi çekiyor. Ölenlerin fotoğraflarının olduğu bu panolar adım başı yol kenarında göze çarpıyor.
ÖLENLERE AİT BİLGİLENDİRMENİN YAPILDIĞI PANOLAR

Yolda ilerlerken tam merkezde, solda bir bakkal görüp, duruyoruz. Hem su ihtiyacımızı karşılamak istiyoruz hem de yiyecek bir şeyler var mı diye bakmak istiyoruz. İçeri girince de tam yerine geldiğimizi anlıyoruz. İçeride kahvesinden pizzasına kadar arayabileceğiniz her şey var. Sabah kahvaltımızı burada, bakkalın önünde yapıyoruz.
AYAKÜSTÜ KAHVALTI HALLERİ

Bugün 80 kilometre civarı bir yol gideceğiz. Hava çok sıcak. Yol üzerindeki yerleşim yerlerinden sürekli su için durmamız gerekecek. Allah'tan yerleşim yeri mevcut ve dükkanlar açık.
Ve işte nihayet birkaç kilometre sonra ana yola bağlanıyoruz. Hedefimizin ilk tabelası gözüküyor. 76 kilometre daha yolumuz var yani.
HEDEF VARNA!!

25 metrelerdeki Shabla'dan Balçık'a kadar tırmanarak ilerliyoruz. Önce 20 kilometre giderek 130 metrelerdeki Kavarna'ya ulaşıyoruz. Kavarna'ya yaklaştığımızda ana yolu terk ederek 296 no'lu yola giriyoruz. İyi de oluyor. Hem su alıyoruz hem de şehrin göbeğindeki güzel parkta biraz dinleniyoruz. Saatimiz 10:30'u gösteriyor.Parka girer, girmez göze çarpan ilk kaide aşağıdaki oluyor . Ama kimdir ? Nedir? Anlamıyoruz.
KAVARNA KENT PARKI

Parkta asıl dikkat çeken Black Sabbath'ın solistliğini de yapan Ronnie James Dio'nun heykeliydi aslında. 1983'te çıkardığı Holy Diver albümünün de ismini süslediği bu heykel tam parkın merkezinde bulunuyor. Niye buraya bunu yerleştirmişler ya da Dio'nun Kavarna ile ne bağlantısı var bir türlü anlayamadık.
RONNIE JAMES DIO HEYKELİ-KAVARNA PARKI

Kavarna Parkı'nda dinlendikten sonra tekrar E-87'ye bağlanıyoruz. Kavarna güzel bir sahil kenti gibi gözüküyor. Yol kenarında bir sürü balık lokantası görüyoruz. Çivit mavi renkleriyle bezenmiş olan her şey Yunanistan havasını veriyor insana. 
Kavarna çıkışına doğru bir de sağ kol üzerinde Ermeniler için yapılmış büyük bir anıt görüyoruz.
ERMENİLER İÇİN YAPILAN ANIT
130 metredeki Kavarna'dan 175 metreye doğru tekrar irtifa alarak Balçık Feneri tabelasını görene kadar yükseliyoruz.Sonra sahile doğru yönelip, bir otelin içinden geçip, bakir bir yola sapıyoruz.
BALÇIK SAHİLE İNERKEN

Balçık'a saat 12:00 gibi ulaşıyoruz. Küçük bir yer ama yine deniz turizmi canlı gibi gözüküyor.
BALÇIK'A GİRERKEN

Hemen meydanda hem biraz para bozduruyoruz hem de bir cafede öğle sıcağını geçirmeye karar veriyoruz. Felaket bir sıcak var.
BALÇIK'TA DİNLENDİĞİMİZ CAFE

Saat 13:00'a kadar bu cafede oturup, güneşin biraz dinmesini bekliyoruz. Balçık'ta Türkler, Türk kökenliler ve Türkçe konuşanlar çoğunlukta gibi. Türkçe sesler duyduğumuz gibi siparişimizi de Türkçe veriyoruz. 
Ama saat ilerledikçe biz yorgunluktan fazla konuşmayıp, dinlenirken cafede oturan 2 kişinin Türkçe olarak normalde bizim yanımızda konuşamayacakları müstehcenlikte konuşmalar yaptığına şahit olunca komik anlar yaşıyoruz. 
Öğle yemeğimizi yedikten sonra buz gibi frappelerimizi içerken Balçık hakkında da biraz araştırma yapıyoruz.

BALÇIK hem sanatkarların hem de seçkin tatlara ve beklentilere cevap bulmak isteyenlerin rağbet ettiği bir adresmiş. Denizin sonsuz mavi ufuklarını da bu manzaraya katacak olursa, geçen asrın 20. yıllarında Romanya Kraliçesi Mariya’nın neden bu bölgeyi  yazlık için seçtiğini anlarız galiba.
Balçık sahillerinde muazzam bir parkla çevrili gerçek bir saray bulunuyor. İçinde birçok tesisin bulunduğu kompleks yapıda, postane, garajlar, hatta küçük bir askeri bölük dahi varmış. Bugün bu mimari eser “Dvoretsa-Saray” adını taşıyor. Bahçesinde bulunan Botanik Parkla beraber “Bulgaristan’ın Ulusal Yüz Turistik Yeri” listesinde üst sıralarda yerini almış. 
Sahilde bir de Tenha Yuva diye bilinen bir yer var. Söylenene göre bir Türk balıkçısına aşık olan Kraliçe'nin aşkının eseriymiş bu camiye benzeyen yapı. Unutmadan Nazım Hikmet'in Balçık'ta Mavi Liman şiirini yazdığını da belirtmek lazım.


MAVİ LİMAN
Çok yorgunum, beni bekleme kaptan.
Seyir defterini başkası yazsın.
Çınarlı, kubbeli, mavi bir liman.
Beni o limana çıkaramazsın...


Nâzım HİKMET


Saat 13:30'da yola çıkmaya karar veriyoruz. Bir buçuk saat oturmak bize yetiyor gibi ama hava hala felaket derecelerde sıcak. Bir de 10 metredeki Balçık'tan 100 metrelere kadar tırmanacağız şimdi. İşimiz zor anlayacağınız.
TIRMANIŞ BAŞLADI

10 kilometre sonra tırmanışı tamamlayıp, Albena bölgesine doğru inişe geçiyoruz. Kendimizi ilk karşılaştığımız markete atıyoruz. Soğuk ne varsa alıp, içiyoruz. Fakat marketteki diğer insanlar bize öyle tuhaf ve acıyarak bakıyorlar ki anlatmak imkansız. Ağlasak mı? Gülsek mi? 
TURİSTİK ALBENA KENTİNDEYİZ
Albena'dan sonra ine çıka Varna'ya doğru ilerlemeye devam ederken Varna'ya bir 30 kilometre daha yolumuz var gibi gözüküyor. Albena'yı 5 kilometre geçince Kranevo kentinden sahile doğru inip, Varna'ya kadar sahil yolunu takip ediyoruz. Keyifli oluyor bu sürüş.
Sahil kesimi tamamen turistik. Dip dibe oteller, turist gezdiren trenler, jeepler vs..Aklınıza gelebilecek her şey mevcut bu bölgede.
Nihayet saat 16:20'de Varna tabelası önüne ulaşıyoruz. 
VARNA TABELASI VE BİZ KILIÇLAR
Varna'ya giriş yaptıktan sonra güzel bir bisiklet yoluna geçiş yapıyoruz. Kalacağımız hostele doğru onu takip ederek ilerliyoruz.
VARNA'DA BİSİKLET YOLUNDAYIZ

Kalacağımız yer tam merkezde bulunuyor; Hostel Avokado. Tertemiz bir hostel. 2 gece burada konaklayacağız. 2 geceliğine 47 avro vereceğiz.
HOSTEL AVOKADO-VARNA

Bisikletlerimizi hostelin arka bahçesine kilitleyip, bizden başka iki kişinin daha kalacağı odamıza yerleşiyoruz.
Hostelde duşumuzu alıp, çamaşırlarımızı yıkıyoruz. Biraz dinlenip, akşam yemeği için dışarı çıkıyoruz. Varna'da bulunduğumuz süre boyunca tek bir yerde yemek yemeyi tercih ediyoruz. O da; HALBATA. Varna'ya yolunuz düşerse mutlaka uğrayın. O kadar keyifli bir yer ve yemekleri öyle lezzetli ki yine gitsek yine orada yeriz sanırım.
HALBATA'NIN GİRİŞİ

Halbata bünyesinde birçok yemek çeşidini barındırıyor. Çok da kalabalık oluyor. Kocaman bir bahçesi var. Akşamları bahçesinde yer bulmak biraz zor oluyor.
HALBATA'NIN BAHÇESİNDEN BİR GÖRÜNÜM

Yemeğimiz 15 avro tutarında tutuyor. Biraz daha restoranın bahçesinde oturup, doğru dinlenmeye gidiyoruz. Nasılsa Varna'da bir gün daha vaktimiz var.

GÜNÜN VERİLERİ

YAPILAN KİLOMETRE: 76 kilometre
YAPILAN İRTİFA: 973 metre
İNİLEN İRTİFA:  966 metre
MAKSİMUM EĞİM: % 18,9
ÇIKILAN EN YÜKSEK İRTİFA: 178 metre


BUGÜNKÜ ROTAMIZ
BUGÜNKÜ ROTAMIZ
 YÜKSELTİ EĞRİMİZ
GÜNÜN YÜKSELTİ EĞRİSİ

5 Ağustos 2017 Cumartesi günü Varna'da dinlenme günümüz. Saat 09:00 gibi bizim için geç olabilecek bir saatte kalkıp, kahvaltımızı yapıyoruz. Hostelde çok dişimize uymayan bir kahvaltı yapıp, tekrar dinlenmeye geçiyoruz. Gün yata kalka geçiyor desem yalan olmaz. Öğleye doğru biraz dışarı çıkıp su falan alalım diyoruz. O arada biraz ortalıkta da dolanıyoruz.
VARNA'NIN CANLI RENKLERİ
Bu koca yazı Varna'nın ünlü katedrali; 
Dorminition of the Mother of God'un  tam karşısında bulunuyordu.
Tabi ki bu yazıyla ilgilendikten sonra katedrale de yöneliyoruz. 19. yüzyılda Ortodoks Hristiyanlar için bir ibadethane olarak inşa edilen katedral renkli kubbeleri, freskleri, seramikle süslenmiş zemini ve 1.5 ton ağırlığındaki devasa çanı ile dikkat çekiyormuş. Katedrali ziyaret etmek için herhangi bir giriş ücreti ödemek gerekmiyor.
BULUNDUĞUMUZ YERDEN KATEDRALİN GÖRÜNÜMÜ

1886 yılında inşa edilen katedral tüm yolların kesişiminde gibi bir şey. Buluşmak ve kaybolmamak için hedef nokta seçilecek bir yer yani. Artık içine bakmanın zamanı geliyor bizim için.
KATEDRALİN İÇİNDEN BİR GÖRÜNÜM
KATEDRALİN FRESKLERİ
FRESKLERE BİR BAŞKA ÖRNEK
KATEDRALİN DIŞINDA EL İŞİ ÖRNEKLERİ
Dışarı çıkınca yine karşıya geçip, Katedralin karşısında bulunan kent parkına gidiyoruz. Bu parkın içinde bulunan saat kulesinin altındaki cafede oturup, soğuk soğuk frappe içiyoruz.
VARNA SAAT KULESİ

Varna çok gezemesek de güzel, sakin bir şehir gibi gözüküyor. İnsanlar sakin, sokaklar sessiz, parklar ve bahçeler çokca.
BULUNDUĞUMUZ PARKTAN BİR GÖRÜNÜM

Frappemizi yudumlarken bir yandan da Varna hakkında bir şeyler okuyalım diyoruz.

VARNA Bulgaristan'ın önemli liman kentlerinden biriymiş. Beş yüz yıla yakın Osmanlı idaresinde kalmış. Şehrin en önemli geçim kaynağı turizm ve liman işletmeciliği tabi ki. Tarihimizde ayrı bir yeri var yani. Ehh bir de unutmadan Nazım'ın Varna'da kaleme aldığı şiirler var tabi!


SOFRA
Şu Varna deli etti beni,
divane etti.
Sofrada domates, yeşil biber, kalkan tavası,
radyoda ” Ha Uşaklar!” Karadeniz havası
rakı kadehte aslan sütü, anason
uy anason kokusu!
Ahbapça, kardeşçe konuşulan dilim…
A be islâh be, islâh be halim…
Şu Varna deli etti beni, 
divâne etti.

6 Haziran 1957, Varna

Frappelerimizi içtikten sonra öğle sıcağını biraz geçirmek için tekrar hostele gidiyoruz. 1-2 saat dinlendikten sonra Halbata'ya gidip, öğle yemeğimizi yiyoruz. Halbata'da kaslarımız için protein almak adına et yemeyi tercih ediyoruz. Ülkemizde pek yiyemediğimiz tavuk buralarda vazgeçilmezimiz gibi.
AYHAN BEY ÖĞLE YEMEĞİNDE

Yemek sonrası tekrar hostele gidip, dinleniyoruz. Aslında bu sık dinlenmelerin sebebi biraz da sıcak. Akşam 18:00 gibi tekrar dışarı çıkıp, Varna'nın sahil kısmını gezmeyi planlıyoruz.
Dinlenme anlarında ise telefonuma yüklediğim kitaplar benim için muhteşem bir vakit değerlendirme aracı oluyor. 

Saat 18:00 gibi tekrar dışarı çıktığımızda sıcaklık tam istediğimiz kıvamda oluyor. Halbata'nın yönüne doğru ilerleyip, ona gelmeden ilk ana yoldan sahile doğru ilerliyoruz. Sokaklar rengarenk graffitilerle dolu.
VARNA SOKAKLARI
Çok keyifli bir yürüyüş yapıyoruz. Yürüye yürüye Varna'nın ünlü Roma Hamamı'na ulaşıyoruz.Burası bir müze aslında ve girişine kişi başı 5 leva verip, müzeye giriyoruz. İçeride bir konser hazırlığı var gibi gözüküyor.
MÜZENİN GİRİŞİ
MÜZENİN İÇİNDEN BİR GÖRÜNÜM
MÜZENİN İÇİNDEN BİR BAŞKA GÖRÜNÜM

BİR ALT KATIN GÖRÜNTÜSÜ DE BU OLUYOR
Roma Hamamı'ndan çıkıp, sahile doğru ilerliyoruz. Sahile çıktığımız yer Varna'nın ünlü tren istasyonunun girişi oluyor. Girişin önündeki göbekteki heykellere bayılıyoruz.
TREN İSTASYONU GİRİŞİNDEKİ GÖBEK

VARNA TREN İSTASYONU
Tren istasyonu önünden sahil yoluna doğru yürüyoruz. İlerleyeceğimiz yer hemen sahilin kenarında Primorski Park olarak geçiyor. Bünyesinde akvaryum, hayvanat bahçesi, plajlar, çeşit çeşit havuzlar, müzeler barındıran koca bir kompleks.
Ağaçlıklı güzel bir yürüyüş alanı bulunuyor. Bu yolda ilerlerken ilk gözümüze çarpan 3 farklı büyük havuzun dip dibe olması oluyor.
HEMEN SAHİLDEKİ HAVUZLARDAN BİRİ

Havuzların dibinde ilginç bir çeşme görüyoruz. Elimizi suyun altına tuttuğumuzda termal bir suyun aktığını fark ediyoruz.
EJDERHA HEYKELLİ BİR ÇEŞME
Sahil boyu yürüyerek Goldan Sand diye anılan kumsala bir uçtan giriş yapıyoruz. Saat 19:00'a doğru gelmesine rağmen hala kumsal dolu sayılır.
VARNA'NIN KUMSALINDAN BİR GÖRÜNÜM
Kumsaldan çıkıp, parkın içlerinden doğru dönüş yapalım diyoruz. Daha ağaçlık ve park görüntülü bir bölgede demin geldiğimiz yola paralel sayılabilecek şekilde geri yürüyoruz.
PARKIN İÇİNDE BİR FENER

PARKIN İÇİNDE BİR TANK

PARKIN İÇİNDE BİR GEMİ

PARKIN İÇİNDE BİR HEYKEL

Parktan çok mutlu çıkıyoruz. Bulgaristan halkı gerçekten çok şanslı diye düşünmeden edemiyoruz. Ülkemizde aynı anda bir şehirde birlikte bulamayacağımız tüm bu güzellikler için biraz kendi adımıza canımız sıkılıyor ama yapacak bir şey yok.
Tekrar merkeze doğru düşünceli kafalarla ilerlerken çok şirin, eski evlerle dolu, ağaçlıklı bir yoldan geçiyoruz.
ESKİ OSMANLI EVLERİYLE DOLU BİR SOKAK

Ve saat 19:30'a gelirken yine Halbata'dayız. Bu akşam hem Halbata'da hem de Varna'da son akşamımız. Bu sebeple güzel ince bir pizzanın yanına Bulgaristan'ın ünlü birası Kamenitza'yı ekliyoruz.
KAMENITZA

AYHAN AÇILIŞI YAPIYOR
Şaka maka kamenitza ile çok eğleniyoruz. Eğlenceli bir akşam yemeği sonrası Halbata'dan ayrılıyoruz.
KAMENITZA VE BİZ

Halbata'nın tam karşısında bulunan parkta biraz yürüyüp, bir de orayı gezelim diyoruz.Bu parkın hemen arkasında Varna Arkeoloji Müzesi bulunuyor. Bugün aslında gidebilirdik ama dinlenmeyi tercih ettik. Bu parkta da Yahudilerle ilgili bir sürü anıt bulunuyor.
PARKTAKİ ANITLARDAN BİRİ

PARKIN HAVUZU
BAŞKA BİR ANIT
Bu parktaki yürüyüş sonrası çok yakın olan hostelimize ulaşıyoruz. Erkenden yatıp, erkenden kalkmayı planlıyoruz. Hem de çok erken.
Bugün tüm gün 55 leva harcamışız. Onu da not düşmeden geçmeyelim.

6 Ağustos 2017 Pazar günü tüm hostel uyurken biz saat 05:00'te kalkıp, kahvaltımızı yapıp, 05:40'ta yola çıkıyoruz. Yollar boş, hava hafiften serin ama keyfimiz yerindeydi.
SABAHIN 06:00'SINDA VARNA'NIN KÖPRÜLERİNİ GEÇERKEN

Bugün turun en zorlu günlerinden biri; Sunny Beach'a kadar 92 kilometre yolumuz var. Fakat rotada 1500 metre civarında bir irtifa kazanımı var. Bu sebeple güneşe kalmamak için erkenden yollardayız. On kilometrede bir durup, hafif dinlenip, yola devam ediyoruz.
Varna'dan çıktıktan sonra yollar daha bir yeşilleniyor. Sağımız solumuz ağaçlık bir şekilde ilerliyoruz.
BUGÜNKÜ ROTAMIZDAN GÖRÜNÜM
Sabah erken çıkmanın faydasını görüyoruz. Saat 09:10'da 50. kilometremizde Byala kasabasına ulaşıyoruz. Kendimizi bir benzinciye atıp, soğuk bir şeyler içme derdindeyiz.

GÜNEŞ YANIKLARIMLA BENDENİZ

SOĞUK BİR ŞEYLER İÇMEMİZ LAZIM!!
Bu saatte rotanın yarısından fazlasının bitmesi keyfimizi artırıyor. Ama saat öğle sıcağına doğru ilerlerken geriye kalan 42 kilometre nasıl geçer bilmiyorum. Bir 15 dakika dinlenip, tekrar yola çıkıyoruz. Sahil kasabası Obzor'a 5 kilometremiz daha var. 200 metrelerden sahil kenarına kadar akacağız gibi gözüküyor.
OBZOR'A DOĞRU SON SÜRAT

Obzor'da otogarda biraz dinlenip, enerji verici bir şeyler atıştırıyoruz. Sonra da 40 metredeki Obzor'dan, 180 metredeki Banya'ya kadar 20 kilometrelik güzel bir tırmanış yolumuz var.
Hem Banya hem Obzor, ikisinde de araç trafiği fena. Sanırım günlerden pazar olmasının da etkisi var. Bu fena trafikte yol kenarında ölenler için yapılan anıtları görmek bizim için biraz ironik oluyor.
ÖLEN BİRİ İÇİN YAPILAN BİR ANMA KÖŞESİ
Banya'ya doğru çıkarken sıcak iyice kendini hissettiriyor. Duracak uygun bir yer bulduğumuzda bir ağacın altına girip, sıcaktan kaçıp, biraz da olsa dinlenmeye çalışıyoruz.
GÜNEŞTEN KAÇTIĞIMIZ O ANLARDAN BİRİ
Şimdi Ayhan'ı böyle uzun kollularla görenler "Bu sıcakta niye böyle giyiniyor?" diyebilirler. Sebebi güneşin yaydığı radyasyondan kaçmak tabi ki! Yoksa uzun kollu daha da bunaltıyor insanı.
BANYA'YA DOĞRU TIRMANIRKEN
Emniyet şeridi olmayan yolda hem tırmanış, hem sıcaklık hem de vızır vızır geçen arabalar ikimizi de çok yoruyor.
YOL VE ARABALARIN HALİ

Banya'da saat 12:00'da bir yemek molası veriyoruz. Zaten Obzor-Sunny Beach arasında başka bir yerleşim yeri ya da yemek yenecek bir yer yok. Karbonhidrat namına ne varsa yükleme yapıyoruz. Terimizi sileriz diye kullandığımız yemeniyi ıslatıp, kafamıza serip öyle oturuyoruz restoranda.  Yine insanlar tuhaf tuhaf bakıyor ama aldırış etmiyoruz. Islatıp koyduğumuz yemeni bile yanan yerlerimizi pek rahatlamıyor aslında.
Restoranda bir saat güzel bir dinlenme sonucunda ikimizde tuvalette saçlarımızı, formalarımızı tamamen ıslatıp, saat 13:00'da yola öyle çıkıyoruz.
180 metredeki Banya'dan 450 metreye kadar tırmanıp, inişe geçeceğiz. Maksimum yükseltiye ulaşmamız yani 10 kilometreyi almamız ise bir 50 dakikamızı alıyor. Sonrası da 10 kilometrelik muhteşem bir iniş.
İNİŞ BAŞLIYOR

Bu 10 kilometreyi inmemiz 15 dakika sürmüyor. Ayaklarımız ve ellerimiz aynı  pozisyonda durmaktan biraz uyuşuyor. Saat 14:00 gibi Sunny Beach düzlüğüne ulaşıyoruz.
SUNNY BEACH'E GİRDİĞİMİZ AN
Milletin Sunny Beach gibi bir yerde sahile, kuma koşturduğunu düşünürsek biz hemen otelimizi bulup, dinlenme derdine düşüyoruz. Sabahın beşinden beri pedal çevirmekle meşgulüz zira.
Sunny Beach'te Hotel Augusta'da kalacağız. Bir gecelik konaklamaya 30 avro ödeyeceğiz.Otelimize saat 14:10'da ulaşıyoruz.
HOTEL AUGUSTA

Sunny Beach'te biz Kılıçlar ne yaptık derseniz? Aslında 14:00 gibi çok erken bir saatte kente varmamıza rağmen sadece uyuduk ve yedik desem yalan olmaz. :)

GÜNÜN VERİLERİ
YAPILAN KİLOMETRE: 92 kilometre
YAPILAN İRTİFA: 1514 metre
İNİLEN İRTİFA:  1524 metre
MAKSİMUM EĞİM: % 10,1
ÇIKILAN EN YÜKSEK İRTİFA: 450 metre


BUGÜNKÜ ROTAMIZ
BUGÜNÜN ROTASI
 YÜKSELTİ EĞRİMİZ
YÜKSELTİ EĞRİMİZ


7 Ağustos 2018 Pazartesi sabahı yine erkenden yollardayız. Saat 08:00 gibi kahvaltımızı yapıp, hemen yola çıkıyoruz. Bugün rotamız 56 kilometrecik. Sunny Beach'den ayrıldıktan sonra merak ettiğim Burgas'ı göreceğim için heyecanlıyım.
GÜN YİNE E-87 ÜZERİNDE İLERLEYECEK
Bir saat bile yol almadan yine sıcağın esiri durumundayız. İki gündür kask altı ıslatılmış yemeni ile yola devam etmeyi alışkanlık haline getirdik.
YOL HALİMİZ
Sunny Beach'ten bir 30 kilometre sonra sağımızda kocaman Atanasovsko Gölü'nü izleyerek sahilden Burgas'a giriş yapıyoruz. Burgas sahili itibariyle tüm Bulgaristan kentlerinde olduğu gibi bol ağaçlıklı bir park barındırıyor. Şehre bisiklet yolunu takip ederek giriyoruz.
BURGAS BİSİKLET YOLU
Bisiklet yolu bizi şehre girişten alıp, parkın içlerine kadar götürüyor. Bu  devasa parkın içinde rahat rahat ilerliyoruz.
PARKTAN BİR GÖRÜNÜM
Park Garden Sea diye anılıyor. Denize giden ve dönenlerin bol olduğu bir yürüyüş trafiği arasından ilerliyoruz.
PARKIN İÇİNDE İLERLEDİĞİMİZ YOL
Parkta normal heykeller olduğu gibi kumdan heykeller de var. Sanırım bir festivale denk geldik. Restoranlar, oyun alanları, oturmak için düzenlenmiş güzel mekanlar da mevcut.
PARKTAKİ SANATSAL ÇALIŞMALARDAN BİRİ
Parkın sahil şeridinde uzunluğu 3 kilometreyi buluyor. Yavaş yavaş sahil kenarında ilerleyerek, bir restoranda mola veriyoruz. Mola verdiğimiz yer sahil kenarında olduğu için ara ara duşlar da bulunuyor. İkimizde sırayla kafamızı ve vücudumuzu ıslatıyoruz.
AYHAN KISMEN DUŞ ALIYOR

Burada bir saat mola verip, dinleniyoruz. Bundan sonra Marinka'ya kadar 21 kilometre daha yolumuz bulunuyor.
Kalkışımız 12:30'da oluyor. Güzel Burgas parkının keyfini çıkara çıkara pedal çevirerek ilerliyoruz.
BURGAS'IN SEA GARDEN'I

Burgas gördüğümüz kadarıyla temiz ve düzenli bir kent. Hoşumuza gidiyor ama bizim için yol da devam ediyor. Bu güzel şehirden ayrılmamız gerekiyor. Bisiklet yolunu uzun bir süre takip ederek şehirden çıkıyoruz. Bir 15 kilometre sonra Burgas geride kalırken Marinka'ya girdiğimizi öğreniyoruz.
BURGAS BİTERKEN
Marinka tabelasını gördükten bir 5 kilometre sonra yerleşim yerleri gözükmeye başlıyor.
MARİNKA SINIRLARINDAYIZ
Marinka köy havasında bir belde gibi gözüküyor.Çok hoşumuza gitti gitmesine de ayarladığımız pansiyonu sağa dön, sola dön bir  türlü bulamıyoruz. Saat 14:00 gibi beldeye ulaşsak da yarım saat süren arama çalışmamıza rağmen bir sonuca ulaşamıyoruz. Birine sormaya çalışsak da kimse İngilizce bilmediğinden anlaşamıyoruz.
MARİNKA'NIN İÇLERİNE DOĞRU
Sonunda mini bir restoranda İngilizce bilmeyen ama pansiyonun adını bilen bir kadın imdadımıza yetişiyor. Kadına oteli arattırıp, derdimizi anlatıyoruz. Pansiyonun sahibi de gelip, o restorandan bizi arabasıyla alıyor ve o gece konaklayacağımız yere bizi götürüyor. Meğer en az 2 kere önünden geçtiğimiz ama zırh gibi kapalı bir bahçesi olan bir evmiş kalacağımız yer;Oasis Marinka.
Burası aslında bir karı-kocanın kendi evleri. Bahçeli bir ev, hatta kaldığımız odanın onların odası olduğunu düşündük biz. Çünkü çekmecelerde eşyaları bulunuyordu. Bu sebeple ilginç bulsak da duş alıp, umursamadan onların yatağına kendimizi attık. Hem uykumuz var hem de dinlensek iyi olur. Bu arada bu mekana, geceliğine ve kahvaltıya 20 avro para vereceğiz.
Akşamüstü biraz dinlendikten sonra bu küçük beldeyi biraz gezerek dolaşalım istiyoruz. Sessiz, kırlık; tek, bilemedin iki katlı, bahçeli evlerle dolu. Hepsinin bahçesinden eriğin bin bir türlüsü sarkarken bize de otlanmak düşüyor tabi ki!
Fakat yemek yenecek açık bir yer yok. Öğlen pansiyonu bulmamıza yardım eden kadıncağıza gidip, bize bir şeyler yapmasını rica ediyoruz ama o da bize kapalı olduğunu söylüyor. Sonra da bizi çok çaresiz görüp, acıyarak; ikimize de birer pizza yapıp, güzelce doyuruyor.
Akşamın karanlığını Marinka'nın kırlığında futbol oynayan çocukları izleyerek geçiriyoruz. Kaç gündür yollardayız, bir koşturma bir hengame derken Marinka'nın bu sükutu bizi çok mutlu ediyor. Boş boş oturup, top oynayan çocukları, bir kenarda kibar kibar konuşan kadınları izliyoruz. Ne düşünüyoruz biliyor musunuz? Burada insanlar mutlular. Tamam çok zenginlik yok gibi ama 4-5 gündür yollarda, oturduğumuz, kaldığımız yerlerde hissettiğim bu insanların bu ülkede huzurlu oldukları. 
Belki de çocukluk günlerimize özlemle bir akşam vakti bu kırsalda, Marinka'da biz de çok mutlu oluyoruz. İyi ki gelmişiz!

GÜNÜN VERİLERİ
YAPILAN KİLOMETRE: 56 kilometre
YAPILAN İRTİFA: 400 metre
İNİLEN İRTİFA:  382 metre
MAKSİMUM EĞİM: % 5,6
ÇIKILAN EN YÜKSEK İRTİFA: 53 metre


ROTAMIZ
BUGÜNKÜ ROTAMIZ
 YÜKSELTİ EĞRİMİZ
YÜKSELTİ EĞRİMİZ

8 Ağustos 2017 Salı sabahı saat 06:00'da kalkıyoruz. Bir akşam önceden anlaştığımız gibi ev sahibimiz bize erkenden kalkıp, kahvaltı hazırlıyor. Ama ne kahvaltı!! 
Müthiş  peynirli ekmekler, bahçeden leziz mi leziz pembe domates ve biberler ve güzel bir ayran. Sanırım Bulgaristan'da yaptığımız en güzel ve en doğal kahvaltı oluyor bu. Hem de evin erkeğinin ellerinden yemek ayrı bir zevk oluyor bizim için. 
Kahvaltı sonrası bizi ağırlayan bu ikiliye teşekkürlerimizi sunarak sabah 06:30'da yola çıkıyoruz.
SABAH SABAH MARİNKA
HOŞÇAKAL MARİNKA
Bugün sınıra doğru son yerleşim yeri olan Malko Tarnova'ya doğru bir 60 kilometre yol gideceğiz. Fakat tamamen dağlık bir bölgede, bol tırmanış içeren bir rotada ilerleyeceğiz.
Bütün gün rotamızda pek yerleşim yeri yok. Karşımıza çıkan ilk yerleşim yeri olan Krushevets'den su stoklarımızı hem de yiyecek hem de enerji verici ihtiyaçlarımızı karşılıyoruz.
KRUSHEVETS SOKAKLARINDA HOŞ BİR ANI
Krushevets Marinka'ya göre biraz daha büyük bir yer gibi gözüküyor. Alacaklarımız alıp, yola koyuluyoruz. Bugün turun kasları yakacak günlerinden biri olacak gibi gözüküyor.
HEDEFTEKİ TEPELER GÖZÜKÜYOR
Aslında sürüş yaptığımız yol çok keyifli. Kimsecikler yok, araba az, yeşillik bol. Ama ara ara bol bol sinek var. Yola çıkışımızın üzerinden iki saat geçmeden 22. kilometrede ilk sinek saldırısına uğruyoruz. Öyle ki siz pedal çevirirken sadece yüzünüzün etrafında bir sürü sinek dolanıyor ve dengenizi kaybedip, gelen araca çarpma ihtimaliniz de var. Çareyi yemenimizle yüzümüzü kapatmakta buluyoruz. Biraz sürüş kalitemizi engellese de ara ara bu durumla karşılaşıyoruz. Sonunda neden olduğunu da anlıyoruz. Sıcaktan bunalan bizler gibi bunalan sinekler etrafta su bulamadıkları için bizim yüzümüzdeki tere odaklanmaya çalışıyorlar. Durum vahim yani.
YEŞİLİ BOL GÜZEL BİR YOLDA İLERLİYORUZ
Tabi ilerlediğimiz yol görsel açıdan ne kadar güzel olsa da tırların da bu yolda ilerlediğini belirtmek lazım. Doğanın sesini dinlerken, sessizliğin içinde dibinizden geçen koca araç sizde tuhaf bir his bırakıyor. Gerçi sineklerle ilerlerken tırın rüzgarının onları dağıttığını fark etmenin de cazibesi farklı.
DİBİNİZDEN GEÇEN TIRIN RÜZGARIYLA FERAHLAMAK :)
Krushevets'ten 350 metrelere kadar tırmandıktan sonra 170 metrelere kadar güzel bir iniş var. Hem çıkışı hem inişi yaptıktan sonra tekrar 360 metreye yükselerek saat 10:10'da 40. kilometrede Zvesdets tabelasına ulaşıyoruz.
ZVESDETS'E AZ KALA
İnanın insan "Dursam mı?"diye düşünüyor. Çünkü durduğunuzda yüzünüz minik minik sineklerle doluyor.  Çare pedal çevirmekte. 

Zvesdets'te durup, bakkaldan soğuk bir şeyler ve enerji verici bir şeyler alıyoruz tekrar.
ZVESDETS'İN MEYDANI
Zvesdets çingenelerin ve Türkçe konuşanların çok olduğu bir yer. Her yer kara tenlilerle dolu. Bir amca bizim Türkçe konuştuğumuzu duyunca dibimizde bitip, "Baklava, baklava" dedi hemen. Güldük. Selamlaşıp, ayrıldık ondan. Sonra da Zvesdets'ten 230 metreye doğru yine güzel bir inişe kendimizi bıraktık.
İNMEK GÜZELDİR
Zvesdets sonrası yol tamamen yeşilliklerle sarılı. Çok hoşumuza gidiyor bu yol. Bir ine bir çıka çoğunlukla sadece ikimiz yolda ilerliyoruz.
SEYRETTİĞİMİZ YOLUN HALİ
Ara ara molalarda güneşten kaçmak için yolun karşı güzergahını kullanıyoruz. Fakat sabahtan beri izlediğimiz bu yolda ikimizin de dile getirdiği bir şey var. Istırancalar'ın Bulgaristan uzantısında yol alıyoruz. Ne bir yapı var yol kenarlarında, ne kazılan herhangi bir yer. Bomboş dağlık bu alan doğal sahiplerine bırakılmış. Ara ara kenarlarda domuz ve geyik sembolleri içeren tabelalar da görüyoruz. Doğaya saygı işte böyle olur. Tebrikler Bulgaristan. 
BİR MOLA ANINDA GÖLGE ARARKEN
Dağları, tepeleri aşarak 405 metredeki Malko Tarnovo tabelasına saat 11:50'de ulaşıyoruz.
HEDEFE ULAŞTIK NİHAYET
Bu tabelaya ulaşmanın iki sevinci var. İlki bugünün, daha doğrusu turun sonuna gelmemiz; ikincisi ise İstanbul yazısını günler sonra tekrar görmemizdir.
İŞTE EKİP FOTOSU GELSİN O ZAMAN
Malko Tarnovo zaten yüksek bir konumdayken, bizim kalacağımız Motel Koziyat Rog ise şehrin en tepesinde bulunuyor. Yani eğime karşı pedal çevirmeye devam.
MALKO TARNOVO BİZİ KARŞILIYOR

Otelimize ulaşmak için kasabanın içlerinden yukarıya yükseliyoruz. Yükseldikçe ilk izlenimimiz güzel.
YUKARILARA ÇIKARKEN ŞEHRE UFAK BİR BAKIŞ
Motel Koziyat Rog kasabaya hakim bir tepede. Hoşumuza gidiyor. Bir gecelik ücreti 32 avro. Kahvaltı da dahil. Bünyesinde güzel bir restoranı ve kocaman bir havuzu var. Burayı seçmemizin bir sebebi de bu sıcakta turun sonunda biraz keyif yapma isteğimizdi. İnşallah yerleştikten sonra direk havuza atlayacağız.
OTELİMİZDEN BİR GÖRÜNÜM
Odaya yerleşme, öğle yemeği, havuz keyfi derken 1-2 saat de dinlenip, Malko Tarnovo'yu dolaşmaya çıkıyoruz.


MALKO TARNOVO Istıranca Dağları'nın göbeğinde Burgas'a bağlı küçük, şirin bir dağ kasabadır. Sınırdan önceki son yerleşim bölgesi olma özelliğini taşıyor. Kışın ne güzel olabileceği gözümün önüne geliyor.Türkiye sınırına uzaklığı 5 kilometreymiş. Bulgaristan'ın Istıranca Dağları bünyesinde bulunan tek kasabası aynı zamanda. Eskiden Kırklareli Sancağı'na bağlıymış. Sonra antlaşmalarla Bulgaristan'a devredilmiş. Sokaklarda dolaşırken Osmanlı'nın izlerini illa ki görüyorsunuz zaten. Adeta insanda bir Bursa'nın, bir Anadolu köyü havasının tadını bırakan güzel bir kasaba burası.
Otelden çıkıp, merkeze doğru yokuş aşağı yürümeye başlıyoruz. Evler öyle güzel ki!
NEREDE OLDUĞUMU BİLMESEM, MEMLEKETTEYİM DERDİM
ÇOK SEVDİM BU ŞİRİN EVİ
KIŞA HAZIRLIK
O GÜZEL YAPILARDAN BİRİ DAHA
SANKİ BURSA'DAYIZ
MEYDANA DOĞRU
MEYDANDA BULDUK BU EKİBİ
MEYDANDA BİR MÜZE
AYHAN HAYALİNDEKİ MİNİBÜSÜ BULUYOR
Bu küçük kasabada açık bir yer bulmak zor gibi. Ortada insan da yok zaten. Dedik ya! Bu ülkeye huzur hakim. Akşam yemeği saatinde otelimizin güzel akşam yemeğini tadalım diye düşünüp, otele geri dönüyoruz. Sonrası yarına; yurda giriş. Heyecanlıyız!

GÜNÜN VERİLERİ
YAPILAN KİLOMETRE: 60 kilometre
YAPILAN İRTİFA:  1114 metre
İNİLEN İRTİFA:  734 metre
MAKSİMUM EĞİM: % 13,3
ÇIKILAN EN YÜKSEK İRTİFA:  405 metre


ROTAMIZ
BUGÜNÜN ROTASI
YÜKSELTİ EĞRİMİZ
BUGÜNKÜ TIRMANIŞ EĞRİMİZ


9 Ağustos 2017 Çarşamba Sabah 07:00'de kalkıp, güzelce kahvaltımızı yapıyoruz. Sonrası yurda giriş yapmak için acele ediyoruz galiba.
Saat 08:00 gibi otelden ayrılıp, yine hemen tırmanışa başlıyoruz. Bulunduğumuz 405 metreden 655 metreye kadar tırmanacağız. Toplamda ise 48 kilometre yolumuz var bugün Kırklareli'ne kadar.
SABAH TIRMANIŞI BAŞLADI
Sabah kahvaltı sonrası başlayan bu güzel tırmanışta mola vermek farz oluyor.
GÜNÜN İLK MOLASI
Hafta içi, sabahın köründe tek tük araç geçiyor dibimizden. Ama fotoğraf çektirmek için de çok malzeme var.
TÜRKİYE YAZISI SAHNEYE ÇIKTI-SON 3!!
Sınıra kadar bir tek benzinci görüyoruz. Orada da yine güzel bir tabela görüp, fotoğraflıyoruz.
SON 1 KİLOMETRE
Ve sınır bölgesine ulaştığımızda hemen sağdaki dövizciden fazla levamızı Türk parası ile değiştiriyoruz. Artan bozukluklarla da aynı bölgedeki marketten bir şeyler alıyoruz.
İLERİDE SAĞDA TEK BİR DÖVİZCİ VAR

VE TEK BİR MARKET
Bulgar tarafından hiç sorunsuz geçiyoruz. Polis sadece bisiklet çantalarımızı kastederek "Bir şey var mı?" diye soruyor. Biz de yok diyoruz ve saat 09:20'de kendi toprağımıza geçiyoruz. 
TÜRKİYE TARAFINA GEÇTİĞİMİZ AN
Bu tarafa geçip, yine fotoğraf çektiriyoruz. En yoğun fotoğraf çektirdiğimiz gün herhalde bugün.
TÜRKİYE SINIRINDAYIZ
Türkiye-Aziziye ya da diğer adıyla Dereköy Sınır Kapısı'nda kontrol için geçenleri yine beklemeden, direk öne geçiyoruz. Bisikletli olmanın böyle güzel bir ayrıcalığı var. Geçiş tamamlanınca polislerle mini bir sohbet dönüyor aramızda. Bisikletlerle nereden geldiğimizi merak ediyorlar. Hemen ikimizin bir fotoğrafını da çekiyorlar.
POLİSLER FOTOĞRAFIMIZI ÇEKİYORLAR
Günün asıl yolu şimdi başlıyor. Kırklareli merkeze daha 40 kilometre yolumuz var.
AZİZİYE HUDUT KAPIMIZ
Birazdan 570 metreye inip, günün en yüksek irtifası olan 680 metreye çıkacağız. Tırmanış daha bitmedi anlayacağınız. Ama yine de insanın kendi toprağında olması gibi yok.
VE GÜZEL BİR İNİŞ BAŞLIYOR İŞTE
Saat 10:20'de ana yol üzerinde olmasa da Dereköy'e giriyoruz. Köy kahvesinde sıcak bir çayı nasıl içmek istiyoruz bir bilseniz?


DEREKÖY'E GİRERKEN
İstikamet köy kahvesi!! Güzel bir çay ve yanına artık ne bulursak diyelim.
DEREKÖY'DE BİR KAHVEDEYİZ
Dereköy sonrası Kırklareli yolunda en üzücü şey bizim tarafta Istırancalar'ın haliydi. Kırklareli tarafına doğru da hafriyat kamyonlarıyla beraber yol alır olduk. İşte iki ülke arasındaki en belirgin fark dersek ilk etapta söyleyeceğim bu olacak sanırım.
Saat 12:00'da Kırklareli'ne giriş yapıyoruz. Özlediğimiz köfteyle güzel bir öğle yemeği yiyor, akşamüstü saat 17:00'da İstanbul için dönüş biletlerimizi alıyoruz. Artık kimse beni tutamaz. Vazgeçilmezim, Türk kahveme nihayet kavuşuyorum.
PEK Bİ ÖZLEDİĞİM


GÜNÜN VERİLERİ
YAPILAN KİLOMETRE: 48 kilometre
YAPILAN İRTİFA: 901 metre
İNİLEN İRTİFA: 1090 metre
MAKSİMUM EĞİM: % 13,7
ÇIKILAN EN YÜKSEK İRTİFA: 683 metre




 ROTAMIZ
SON GÜNÜN ROTASI


YÜKSELTİ EĞRİMİZ
GÜNÜN TIRMANIŞ EĞRİSİ



Çok keyifli ve güzel bir tur oldu. Gidecek arkadaşlarım için bir özet bilgi geçersem.



İNATÇI KERABAN ROTASI-ROMANYA-BULGARİSTAN-TÜRKİYE



1- Toplamda üç ülke geçtik.
2- 457 kilometre yaptık.
3- Günlük 20-30 avro arası yeme-içme parası harcadık.
4- Konaklamayı hep en uygun ve kahvaltı veren yerlerden seçmeye çalıştık.
5- Hava sıcak olduğu için hep erkenden yola çıkmaya çalıştık.
6- Magnet harici hiçbir şey almadık.
7-Bulgaristan’ı çok huzurlu bir yer olarak gördük.
8-Yeme-içme, konaklama gayet uygundu.
9-Dil sorunu özellikle taşrada vardı.
10- İnsanlar güleryüzlü ve yardımseverdi.
11-Bisiklet her yerde prim yapıyordu.
12-Çok bisikletli görmedik.
13-Her iki ülkede de emniyet şeridi yoktu.
14-Bulgaristan’da köylerde bile bulunan yol üstü kahve makinalarını çok sevdik.
15-Wifi kalitesi her yerde çok iyiydi.
16-Ülkeye giriş çıkışta yeşil pasaportlarımız nedeniyle sorun yaşamadık.
17-Bisiklete gidişte uçak için 30 avro ödedik.
18-Kredi kartını kullandığımız yerler oldu ama genelde nakit kullanmaya çalıştık.
19-Herhangi bir kaza ile karşılaşmadık.


Umarım yola düşecek olanlara faydalı olur paylaştıklarımız. 

Öyleyse hayaller hiç bitmesin diyorum!!

ŞENAY KILIÇ

Hiç yorum yok: