9 Eylül 2018 Pazar

ATATÜRK ve İSTİKLAL YOLU-95 KİLOMETRE


İSTİKLAL YOLU
Kurtuluş Savaşı sırasında en büyük savaş alanlarından biri olan Anadolu'da, Karadeniz kıyısında güzel bir belde olan İnebolu canhıraş bir şekilde cepheye silah ve cephane taşıma görevini üstlenmişti. Kağnılarla izini sürdükleri yolla  tam 3 yıl boyunca Doğu Karadeniz ve Sovyetler Birliği üzerinden gelen cephaneyi 344 kilometre uzaklıktaki Ankara'ya ulaştırmışlardı. İşte bu önemli görevin gerçekleştiği yol zamanla  İstiklal Yolu diye anılır olmuştu.
O dönemlerde erkeklerin hepsi cephede savaştığı için, bu güç işi geride kalan kadınlar, çocuklar ve yaşlılar üstlenmişler. Tabi motorlu bir araç olmadığı için de bu görevde kağnıların kullanılması şart olmuş. Hatta bu iş için o dönemde Kağnı Komutanlığı gibi bir birim de kurulmuş.
40-50 kağnıdan oluşan kağnı kortejleri güzergah üzerindeki hanlarda dinlenir, ihtiyaçlarını giderirmiş. 3 günün sonunda da kutsal görevlerini yerine getirirlermiş.

İSTİKLAL YOLU'NUN HAYATA GEÇİŞİ
İstiklal Yolu diye anılan bu yol 19. yüzyılda mahkumların ve gönüllülerin ortak çalışmasıyla yapılmış. Yolun en iyi korunan bölümü günümüzde de yürünen İnebolu-Kastamonu arasındaki bölümüdür. Kastamonu sonrasındaki rota asfaltlandığı için yürümek pek anlamlı değil gibi gözüküyor. Belki bisikletle tamamlanabilir.
İstiklal Yolu 2007 yılı itibariyle Kastamonu Valiliği tarafından Tematik Kültür Yolu olarak düzenlenmiş ve yürüyüşe açılmış. O gün bugün de genellikle Haziran aylarında bu önemli yürüyüş valiliğin desteği ile kalabalık gruplar eşliğinde gerçekleşiyor. Tabi valiliğin düzenlediği yürüyüşün avantajları yürüyüşçülerin eşyalarının taşınması ve yemek ihtiyacının giderilmesi oluyor.

BİZİM İSTİKLAL YOLU HİKAYEMİZ
Bu yürüyüş yapılmaya başladığından beri ataları bu topraklarda yaşamış, büyük dedesi 1. Dünya Savaşı ve Kurtuluş Savaşı'nda savaşmış biri olarak bu yolu yürümek istemişimdir.
Büyük dedem İsmail uzun yıllar cephede savaşıp, silah bıraktıktan sonra tekrar Atatürk'ün emriyle cepheye çağrılınca bugün yürünen dağları aşarak cepheye ulaşmış ve vatani görevini gerçekleştirip, yurduna geri dönmüş. Bu sebeple bu yolu yürümek biraz da benim için Dede'yi Anma ve  Vefa anlamında kabul edilebilir.
Artık bu yıl İstiklal Yolu'nu yürümeye karar vermişken faaliyet tarihini de Zafer Haftası'na denk getirerek biraz daha anlamlı kılmak istedik.
Tabi ki valiliğin düzenlediği yürüyüşe katılmadığımız için kamp yükümüzü kendimiz taşıyacak, yeme-içme işimizi kendimiz halledecektik. Bu da işin zorlu taraflarından biriydi.
95 kilometre yürünecek yol, kamp yükü taşıma zorluğu gibi etkenler faaliyete 4 kişi olarak çıkmamızı sağladı. Kim bilir? Belki de böyle daha iyi oldu. Öyleyse deneyimimizi size aktaralım artık.

YOL HİKAYEMİZ

28 AĞUSTOS 2018 SALI
28 Ağustos 2018 Salı akşamı İstanbul'dan Metro Turizm firmasının otobüsüyle 4 kişi olarak yola çıkıyoruz. Ekibimiz Ayhan Kılıç, Mustafa Özdabak, Onur Madran ve ben Şenay Kılıç'tan oluşuyor.

YAPILAN HARCAMALAR
Otobüs Bileti Ücreti: 110 Tl

29 AĞUSTOS 2018 ÇARŞAMBA
Sorunsuz bir yolculukla sabah 07.00'de Kastamonu Otogar'a, 08.00'de de İnebolu Otogarı'na ulaşıyoruz.
İlçenin biraz içlerindeki terminalde otobüsten indikten sonra ilçe merkezine doğru yürüyoruz.
Sahilde bulunan Royalife Otel'de kahvaltımızı yapıyoruz. Kahvaltı menüsü 25 tl ye veriliyor. Burada kimimiz menü kimimiz de farklı şeyler alarak kahvaltımızı yapıyoruz. Tüm yol hazırlıklarımızı da burada yapıp, dışarı çıkıyoruz.
Otel binası ünlü Türk Ocağı binasının hemen yanındaki bina olduğu için Türk Ocağı'nı da dolaşıyoruz. Biliyorsunuz Atatürk bu binada 27 Ağustos 1925 tarihli Şapka Nutku'nu vermiş. Bu sebeple İnebolu'da bu binanın önemli bir yeri bulunuyor.
İNEBOLU TÜRK OCAĞI BİNASI
1893 tarihinde özel mülkiyet olarak inşa edilmiş olan bu bina aslında Rum Karamanyan ailesine ait bir binadır. Binanın mülkiyeti II. Balkan Harbi sırasında, 1913 yılında Rum aileden alınmış ama sonra tekrar geri verilmiş. Mübadeleye kadar da tapu kayıtlarında Rum ailenin malı olarak kalmış. Mübadele sonrası bina Türk Ocağı mülkiyetine geçmiş.
TÜRK OCAĞI BİNASININ GİRİŞİNDEKİ LEVHA
İnebolu gençlerinin 1928 yılında tertiplediği bir piyango sonucu oldukça dolgun bir gelir elde edilmiş ve bu gelir ile şu andaki Türk Ocağı Binası onarılarak döşenmiş; oyun ve müzik aletleri getirilerek öğretmenlerle birlikte müzik ve spor alanında faaliyetlerde bulunulmuş. Türk Ocakları'nın kapatılmasından sonra da bu faaliyetler giderek körelmiş.
BİNANIN İÇİNDE BİR KÖŞE
1931 yılında İnebolu Türk Ocağı Binası'nın mülkiyeti Cumhuriyet Halk Fırkasına geçmiş; Halk Evleri'nin kurulmasından sonra bina İnebolu Halk Evi olarak kullanılmış.
BİNANIN İÇİNDEN BİR GÖRÜNÜM
BİNANIN İÇİNDEN BİR GÖRÜNÜM
BİNANIN İÇİNDEN BİR BÖLÜM
Bina 1951 yılına kadar Halk Evi olarak kullanılmış. Şubat 1944 tarihinde binanın üst katının Halk Evi, alt katının ise mağaza olarak kullanıldığı tapu kayıtlarında belirtilmiş. Halk Evleri'nin 11 Ağustos 1951 tarihinde kapatılmasından sonra binanın mülkiyeti Hazine’ye geçmiş.
Bina 1963 yılında bir yangın geçirmiş ve çatı katı tamamen yanmış. Binanın üstteki iki katı, 1975 yılından 1994 yılına kadar İnebolu Halk Eğitim Merkezi’ne kiralanmış ve Halk Eğitim Merkezi olarak kullanılan binada, çeşitli kurslar düzenlenmiş ve sergiler açılmış. 
1994 yılından itibaren kullanılmayan bina büyük ölçüde tahrip olmuş ve yıkılma noktasına gelmiş. Sonunda 2005 yılında Kastamonu Valiliği'nce binanın restorasyon projeleri tamamlanmış ve Genel Kurmay Başkanlığı'ndan sağlanan yardımla restorasyonu yapılmış. 2006’da da ziyarete açılmış.
BİNANIN İÇİNDEN BİR AYRINTI
Biliyorsunuz İnebolu'ya ait bir İstiklal Madalyası bulunuyor. Bir önceki yıl bisiklet turumuzda İnebolu'ya geldiğimizde Kent Müzesi'nde madalyayı görmüştük. Eğer madalyayı görmek istiyorsanız oraya gitmek zorundasınız.
KENT MÜZESİ'NDEKİ İSTİKLAL MADALYASI
Türk Ocağı Binası'nın hemen önünde madalyanın kocaman bir temsilini görebilirsiniz.
BEYAZ ŞERİTLİ İSTİKLAL MADALYASI
Binanın ön cephe duvarlarında da Atatürk'ün imzasıyla madalyanın verilme belgesi asılmış.
BİNANIN DIŞINDA ASILI OLANLAR
Bizim yürüyüş rotamızın başlangıç yeri de Türk Ocağı Binası'nın önü oluyor. Tam yola çıkacakken binada görevli bir hanım elinde bayram çikolatasıyla bize doğru koşuyor.
YOLA ÇIKMADAN KEYİFLİ BİR ANI OLUYOR BİZE ÇİKOLATA SUNAN HANIM
Ve saat 09.45'te ilk tabelanın önünde ekip fotoğrafımızı çektirip, yürümeye başlıyoruz.
EKİP HAZIRDIR EFENDİM!!
Tabi burası İnebolu, yürümeye başlarsın da ayrıntı biter mi? Bitmez. Biraz ileride yine sol tarafta buradan geçmiş ünlülerin büstlerini görmeniz mümkün. Şair Orhan Şaik Gökyay, Oğuz Atay, Kurtuluş Savaşı kahramanları Hamamcı Kadı Salih ve tabi ki Şerife Bacı.
ORHAN ŞAİK GÖKYAY'IN BÜSTÜ

OĞUZ ATAY'IN BÜSTÜ
HAMAMCI KADI SALİH'İN HEYKELİ

ŞERİFE BACI'NIN ANITI
Hamamcı Kadı Salih kayıklarıyla mühimmat taşıyıp hamamında saklayan ve gece gündüz çalışarak vatanın müdafaa edilmesinde öne çıkan, kahramanlık yapan ve İnebolu halkını simgeleyen bir isim olmuş. Ama Şerife Bacı kadar tanınmıyor.
Kastamonu'nun Seydiler ilçesinden olan Şerife Bacı İnebolu'dan Kastamonu'ya cephane taşırken 1921 yılının çetin kış koşullarında donarak şehit olmuştur. Öldüğünde daha 20'li yaşlarının başındaymış.
Cephaneler ıslanmasın diye kazağını cephanelerin üstüne örtmüş, kızı bebek Elif ölmesin diye de üzerine abanmış ve bunun sonucunda kendisi soğuktan donarak şehit olmuş.
Bugün bu yürüyeceğimiz yolun İstiklal Yolu diye anılmasının yanında Şeri Bacı Yolu diye de bilinmesi belki biraz da ondandır.
Kastamonu'da o yıllardan sonra doğan kız çocuklarına Şerife isminin verilmesi belki de bu sebepledir. Aynı anneme de büyüklerinden miras kaldığı gibi.
TÜM EKİP ŞERİFE BACI ANIT PARKI'NDAYIZ
İnebolu kent sokaklarından ilerleyerek merkezi geçiyoruz. Merkezde Zafer Haftası nedeniyle bayraklarla bezenmiş Atatürk heykelini görünce seviniyoruz.
KENT MERKEZİNDEKİ HEYKEL
Sabahın ilk saatlerinde her yer sakin. Bir manavdan elma ve muz alıyoruz ama sonra boş yere aldığımızı anlıyoruz. Tüm rota elma ağaçları ve meyvelerle dolu olduğundan aldıklarımızı yiyemiyoruz bile.
İNEBOLU SOKAKLARINDA İLERLERKEN
İlk tabeladan 2 kilometre sonra rotada, sol tarafta önce İnebolu'nun aşı boyalı güzel evlerinin bir maketini sonra da yolun karşısında hem rota tabelasını hem de Turgut Özakman Parkı'nı görüyoruz. Park 2011 yılında yapılmış.
YOL KENARINDA AŞI BOYALI EVLERİN MİNYATÜRÜ
TURGUT ÖZAKMAN PARKI'NA DOĞRU
Turgut Özakman'ın Şu Çılgın Türkler kitabında İnebolu'dan övgüyle bahsetmesi sebebiyle yazara karşı bir vefa borcu olarak bu parkın yapılmasına karar verilmiş.
KENTİN ÇIKIŞINDAKİ PARK
Parkta Kurtuluş Savaşı'nda İnebolu ile ilgili bilgilendirmeler, duvar resimleri ve heykeller bulunuyor.
PARKTAKİ BİR DUVAR RESMİ
Bu parkı yaklaşık 1-2 kilometre geçince, artık şehrin binaları azalınca yine solda bir tekstil fabrikası göreceksiniz. İşte o bina eskiden gelen cephanelerin yığıldığı bina imiş.
ESKİ CEPHANE BİNASI-YENİ TEKSTİL FABRİKASI
Rotanın bu ilk etapları en kötü etaplar. Çünkü ana yoldan, asfalt üzerinden, yükselerek ilerliyoruz. Bir ara Söke Çayı'nın üzerinde olan, eski bir köprüden geçiyoruz.
Unutmadan hatırlatmalı; bu rotada tarihi köprülerin sayısı oldukça fazla. İşte ilk köprü geliyor; İkiçay Köprüsü. Köprü artık atıl durumda. Zaten biz de üstünden geçen asfalt yoldan ilerliyoruz.
İKİÇAY KÖPRÜSÜ-İNEBOLU
İkiçay Köprüsü'nü geçince asfalttan güzel bir yükseliş var. Taşoluk ve Uğrak Köyü tabelalarını görene kadar bu yoldan ilerlemek zorundasınız.Yürüyüşümüz 5 kilometreyi bulunca rota tabelası bizi Taşoluk Köyü'ne sokuyor.
5 KİLOMETRE TABELASI-TAŞOLUK KÖYÜ'NE GİRERKEN
Bu tabelayı geçer geçmez hemen sağda bir market bulunuyor. Orada faaliyetin ilk sodasını içip, marketin yanındaki çeşmede elimizi yüzümüzü yıkıyoruz. Hava fena sıcak.
Yol köy içinden yine asfalt olarak ilerliyor. Bir süre sonra yine toprak yola dönüşüyor ama.
Sağ kolda derin bir vadi bulunuyor. Vadide bazı köyleri ve ekilmiş alanları görebiliyoruz. Dikili, Kurupınar bize en yakın köyler gibi gözüküyor.
Bu izlediğimiz yolda 3 kilometre daha yükselerek, Uğrak Köyü'ne ulaşıyoruz. Köyün daha alt kesimde olan, camisinin bulunduğu iç bölüme girmeden, rotanın devam ettiği çevre yolundan yürüyerek yine bir çeşmeye ulaşıyoruz. Tabi iç kesime girmeyince bir kahve de bulamadığımız için bir evin önünde dizili plastik sandalyeler gözümüze çarpınca oraya oturalım diyoruz.
Bu olaya ne denir? Bilmem. Ama oturmak için seçtiğimiz yer eskiden kağnı kervanının izlediği yolda bir hanmış meğer. Hatta eski han binası da yıkılmamış ama atıl bir şekilde gözümüzün önünde duruyor.
UĞRAK KÖYÜ'NDEKİ TARİHİ HAN

HANIN ÖNDEN GÖRÜNÜMÜ
Sandalyelere oturur, oturmaz evin sahibi çıkıverdi ve bizi öyle güzel karşıladı ki! Ondan öğrendik bu ahşap yapının eski bir han olduğunu.  O kadar sohbet ettik de adını sormadık amcanın. Meğer babası bu ahşap hanı işletir, yolcuları ağırlarmış. O da aynı babası misali bizi ağırladı.
Bir koşu gidip, bahçesinden aldığı erik ve üzümden ikram etti bize. Hoş sohbetini esirgemedi. Keyifli bir mola anı geçirdik sayesinde. Hatta bize biraz dertlendi bile. Meğer bu tarihi yolun bu şekilde toprak kalmasından köy halkı rahatsızmış. Kapılarını, pencerelerini açamıyorlarmış. Her yer toz oluyormuş. Fakat İstiklal Yolu güzergahı SİT alanı ilan edildiği için de bir şey yapamıyorlarmış.
Bu çok yönlü sohbet sonrası Uğrak Köylü bu amcaya teşekkürlerimizi sunup, yola devam ediyoruz.
Köyün toprak yolundan biraz ilerleyince, Kastamonu-İnebolu ana yoluna ulaşıyoruz.
ANA YOLA DOĞRU
Buradan sola dönüp, yolun karşısına geçiyoruz. Bu bölge artık Yukarıçaylı diye anılıyor. Denizden artık 440 metre yukarıdayız. 
YUKARIÇAYLI KÖYÜ'NE DOĞRU
Ana yoldan bir 500 metre ilerleyince, hemen yol kenarında rota tabelasını görüyoruz. 9 kilometre bitmiş yani. 
YUKARIÇAYLI BÖLGESİ
Bu tabelanın tam arkasında OBA Cafe bulunuyor. Çay, kahve içip, öğle yemeğinizi burada yiyebilirsiniz.
Bizim rotamız tam sağa dönerek devam ediyor. Toprak bir yoldan yine yükselerek ilerliyoruz. Elimdeki kaynak kitaba göre rotanın bu kısmında tarihi rotadan kalan bir çok bölüm bulunuyor. 
Sol tarafımızda geniş bir vadi gözüküyor. Ara ara köyler serpilmiş vadiye. Şehir merkezinde gördüğümüz Söke Çayı vadiye uzanmış bir şekilde ilerliyor.
Sağ tarafımız ise koca bir ormanlık. Yok yok. Kayın, çam, kestane ağaçları göze çarpanlar arasında.
ROTANIN HALİ
Bu ilk gün 4 günlük faaliyetin en yorucu günü. Hem yoldan geldiğimiz için hem de deniz seviyesinden kamp yüküyle 995 metre yüksekliğindeki Çuhadoruğu Geçidi'ne yükseleceğimiz için bizi biraz yoracak gibi gözüküyor. Allah'tan yol üstü sağlı, sollu böğürtlenlerle dolu da yiye yiye enerji toplayarak ilerliyoruz.
Günün 14. kilometresinde Yolüstü Köyü girişindeki tabelaya ulaşıyoruz. Fakat yine köye girmeden, rota üzerinde bir yerde oturup, öğle yemeğimizi yiyoruz.
GÜNÜN 14. KİLOMETRESİ
Artık köylerden uzaklaşıp, tamamen ormanlık alana girince Ersin Demirel'in yazmış olduğu kaynak kitabımızda yer alan AYI görme uyarılarını dikkate alıyoruz. Ama tüm rota boyunca en çok uyarı aldığımız bölgelerde dahi ne kendini ne dışkısını ne de ayak izini görmüyoruz. Köylülere sorduğumuzda ise onların da görmediğini öğreniyoruz.
ORMANIN İÇLERİNE DOĞRU
Bu toprak yoldan, orman içi bir şekilde yükselerek yine ana yola benzer bir yolla buluşuyoruz. Burası bölge insanınca Eski Kahve olarak anılıyormuş. Çünkü yine bir dinlenme mekanı mevcutmuş bir zamanlar. Buradan sola dönerek ilerleyince biraz ileride yol yine ikiye ayrılınca sağdaki yola sapıp, ilerliyoruz. Burası da Sarayburnu bölgesi olarak adlandırılıyormuş.
ORMANDA İLERLERKEN
Orman içinden 950 metreye kadar yükselip, 900 metredeki Kastamonu-İnebolu ana yoluna iniyoruz. İşte günün en kötü yürüyüş anlarından biri daha geliyor. Artık asfaltta ilerliyoruz. Bir 100 metre daha irtifa almamız gerekiyor.
1 kilometre ileride, sağ kolda bulunan Taş Ocağı'nı geçtikten sonra bir kilometre daha yürüyerek saat 15.30'da artık Küre Orman İşletme sınırına giriyoruz.
KÜRE BÖLGESİNE GİRİYORUZ
Az ileride yolun sağında da 995 metredeki Çuhadoruğu Geçidi tabelasını görüyoruz. 
995 METREDEKİ ÇUHADORUĞU GEÇİDİ MEVKİ
Bu bölge eskiden Döşemehanları olarak anılırmış. İstiklal Yolu güzergahının önemli konaklama noktalarından biriymiş.
Tam tabelanın yanında bir bina ve onu geçince de başka bir bina görüyoruz. İkinci binanın bir market ve aynı zamanda bir kahve olduğunu görünce ben ve Mustafa kahveye doğru, Onur ve Ayhan ise hemen yolun karşısında bulunan kamp alanına doğru yöneliyoruz.
Bizim uğradığımız kahve Salcıoğlu Yayla Köyü Muhtarı İsa Yılmaz tarafından işletiliyormuş. Kahveye ilk oturduğumuzda kendisi yoktu ama sonradan geldiğinde bize çok yardım etti sağ olsun. Akşam yemeğimizi ve sabah kahvaltımızı hazırladı. Tabi böyle bir yerde bu kahve ve market imkanını sağlamak bile başlı başına bir iyilik sanırım. Biz kahvede çaylarımızı içerken Ayhan ve Onur çadırları kamp alanında kurmuşlardı bile.
Kamp kurduğumuz yer valiliğin yürüyüş faaliyetinde kamp attığı yer. Fakat kam yeri ana yolun hemen dibinde ve su kaynağı var dense de su kaynağı yok. Yani Yılmazlar Market ve Muhtar İsa Yılmaz olmasa ne yapardık diye düşünüyorum. Sanırım en yakın köye yürürdük herhalde.
Saat 18.00 civarında çevreye bir sis inmeye başlıyor. Her gün olurmuş bu mevkide.
SİSLER İÇİNDEKİ KAMP ALANIMIZ
Akşam yemeğimizi muhtarın annesinin elinden çıkmış, lezzetli bir menemenle kahvenin içinde yiyoruz.
ÇUHADORUĞU'NDA MENEMEN KEYFİ
Yemek sonrası bir de çay keyfi yaptıktan sonra dinlenmeye çekiliyoruz. Sabah erkenden kalkacağız.

GÜNÜN ROTASI
İZLEDİĞİMİZ ROTA
ROTANIN YÜKSELTİ EĞRİSİ
YÜKSELTİ EĞRİMİZ

GÜNÜN TEKNİK VERİLERİ
Yapılan Kilometre: 21 
Alınan Toplam İrtifa: 1450 metre

KİŞİ BAŞI YAPILAN HARCAMALAR
Kahvaltı: 20 Tl
Alışveriş: 15 Tl
30 AĞUSTOS 2018 PERŞEMBE günü sabahı saat 06.00'da uyanıyoruz. Bir önceki akşamdan muhtardan saat 07.00'de bize kahvaltı hazırlamasını rica etmiştik. O da bizi kırmamış, hazırlayacağını söylemişti. Erkenden çadırları toplayıp, yol kenarındaki kahveye kahvaltı yapmak için gidiyoruz.
GÜNÜN İLK SAATLERİNDE ÇUHADORUĞU
Kahvaltıda yine akşamki güzel menemenin aynısı baş köşede duruyordu. Karnımızı iyice doyurup, sıcak çaylarımızı içtikten sonra saat 08.00'de Muhtar İsa Yılmaz'a teşekkürlerimizi sunup, Çuhadoruğu'ndan ayrılıyoruz.
MUHTAR VE EKİBİMİZ YOLA ÇIKMADAN ÖNCE
Asfalt yolda 100 metre ilerleyince, sağda günün rota tabelasına ulaşıyoruz. Bugün rotanın ilk bölümleri hep iniş şeklinde ilerleyecek. O sebeple ekibin yüzü gülüyor.İşte günün ilk rota tabelasına ulaşıyoruz.
GÜNÜN İLK ROTA TABELASININ ÖNÜNDEYİZ
Fotoğrafımızı çektirip, toprak yola giriş yapıyoruz. Parkurun ilk 100 metresi eski kağnı yolu şeklinde ilerliyor ve sonra tamamı virajlı bir toprak yol şeklinde orman içinde ilerliyor.
İZLEDİĞİMİZ YOL
Sabahın ilk saatlerinde tertemiz bir orman havası içinde ilerlemek bizi çok mutlu ediyor. Sağ kolda, tek tük bazı köy evlerini geçip, virajlı yoldan alçalmaya devam ediyoruz.
TEK TÜK ORMAN İÇİ EVLERİ GÖRÜYORUZ
Çok fazla yürümeden bir dönüş anında yeni bir rota tabelası ile karşılaşıyoruz.
1 KİLOMETRE YOL ALMIŞIZ MEĞER
Ara sıra iniş yoluna kesikler de atarak ilerliyoruz. Rotada bizden başka kimsecikler de yok.
ALT YOLA KESİK ATARKEN BİZ
Anladığımız kadarıyla valiliğin desteği olmadan kamp yüküyle bu rotayı yapmayı kimse istemiyor ya da deneyen çok az.

Bir virajı daha alır almaz birden karşımıza bu tarihi taş çıkıyor. Kireç taşından yapılmış kilometre taşları.
70 NUMARALI KİLOMETRE TAŞI
Ne zaman yapıldığı muamma. Takip ettiğimiz kitapta kağnıcıların takip ettiği kilometre taşları olduğu yazıyor ama internetten araştırdığımızda başka hiçbir bilgi yok, bölgeden birilerine sorduğumuzda yine bir sonuç alamıyoruz. Ama eski, tarihi bir taş olduğu ve pek de Türk işi olmadığı aşikar. Çünkü birazdan rotada ilerlerken 2007 yılında yapılan yeni kilometre taşlarını görünce anlıyor insan Türk işinin ne olduğunu.
2007 YILI SONRASI YAPILAN KİLOMETRE TAŞLARI
Bu kilometre taşları ne kadar aralıkla konulmuş onu tespit edemedik ama tüm rota boyunca bulunuyor. Sıklıkla ağaçlarda, duvarlarda, elektrik direklerinde uluslararası işaretleme sistemini de görüyoruz.
ROTADA ULUSLARARASI İŞARETLEME SİSTEMİ DE BULUNUYOR
Yürüdüğümüz rota çok da hoşumuza gidiyor ayrıca. Yine sağ, sol böğürtlen dolu. Yiye yiye ilerlerken ormanlık alanın da keyfini çıkartıyoruz. Korkmayın ayı falan da yok!!
İLERLEDİĞİMİZ YOLDAN BİR GÖRÜNÜM
Yol bir süre sonra biraz daha genişleyip, rahatlıyor ve sol kolda tek tük evler ve elma ağaçları görmeye başlıyoruz. Yol Karacehennem Boğazı denilen yere kadar alçalarak devam ediyor.
YOL GENİŞLEMİŞKEN
Tam evlerin olduğu bölümde kısa bir mola verdiğimizde bu köyde yaşayan Murat ile karşılaşıyoruz. Bizi hemen kahvaltıya davet ediyor. Unutmadan eklemek istiyorum. Yöre halkı tüm geçtiğimiz noktalarda misafirperverliğini gösteriyor. Bölgede yürürken inanın aç kalmazsınız.

Murat yörenin diğer erkekleri gibi Küre'de bulunan bakır işletmelerinde çalışıyor. 1800'lü yıllar ve cumhuriyetin ilk yıllarında Almanlar'ın elinde olan işletme cumhuriyet sonrası devletleşme politikası ile Almanlar'dan alınmış ve 1939 yılında MTA bünyesine dahil edilip, Eti Bank tarafından çalıştırılmaya başlanmış. 1998 yılında Eti Bakır adı altında çalışmaya başlamış ve 2004 yılında ülkemizdeki birçok işletme gibi Cengiz İnşaat'a devredilmiş.
Murat ile sohbet ederek yol kenarındaki 3'lü rota tabelasına ulaşıyoruz. Buradan itibaren yol ayrılıyor.
3'LÜ ROTA TABELASI
Sola giden orijinal kağnı yolu ve 7 kilometre asfalttan giderek Küre'ye ulaşıyor. Sağa giden yolsa asfalttan gitmek istemeyenler için alternatif yol ve tepelerden, ormanlık alandan dolanarak 10 kilometre sonra Küre'ye ulaşıyor. Aslında 10 kilometrelik yola girmemiz gerekirken Murat'ın diğer yolun da toprak devam ettiğini görüşüne dayanarak soldaki, 7 kilometrelik yola sapıyoruz.
MURAT VE BİZİMKİLER ANA YOLA DOĞRU İLERLERKEN
Yaklaşık 1 kilometre yürüyerek asfalt ana yola ulaştığımızda solda rota tabelasını sağda da burada bayağı ünlü olan İkiçay Köprü'sünü görüyoruz.
YOL KENARINDAKİ ROTA TABELASI

TARİHİ KÖPRÜNÜN GİRİŞİ

İKİÇAY KÖPRÜSÜ'NÜN PANOROMİK GÖRÜNTÜSÜ

KÖPRÜDEN BİR KESİT
Aynı zamanda da bundan sonrası için 
asfalttan gideceğimizi öğrenip, toprak yola dönme kararı veriyoruz. Ama önce biraz İkiçay Köprüsü'nden bahsetmeli diyorum.
Ersizlerdere Bölgesi'nde bulunan köprü 1899 yılında yapılmış. 65 metre uzunluğundaki köprü cepheye silah taşınırken en önemli geçiş noktalarından biriymiş. Zaten bölgedeki köyün adı da Kurtuluş Savaşı'na giden erkeklerin dönmemesi nedeniyle Ersizlerdere diye anılırmış. Fakat köprü 2014 yılında ülkemizdeki ilkel kafalı defineciler tarafından tam ortasından dinamitlenmiş ve parçalanmış. 2015 yılında yeniden aslına uygun bir şekilde yapılmış. Bu gördüğünüz yenilenmiş hali yani.
İkiçay Köprüsü'nü gördükten sonra geldiğimiz yöne geri dönüp, Yusuf Mahallesi tabelasının olduğu yerden sapıyoruz.
YUSUF MAHALLESİ ALT KESİMLERİNE DOĞRU
Bu yol bizi asfalt olmayan takip etmek istediğimiz rotaya ulaştırıyor.Ağaçlar altında ilerleyen yol birden bir dönemeçle sol tarafta atıl, şirin bir binaya ulaşıyor.
BİRDEN KARŞIMIZA ÇIKAN ESKİ BİNA
Burası meğer eski bir okul binasıymış. Kamp kurmak için ideal bir yer. Su kaynağı var. Tuvaleti var. Çardağı var. Geniş bir kamp alanı var. Yok yok yani.
ÇARDAKTAYIZ
OKUL BİNASINDAN BİR GÖRÜNÜM
Biz de çardakta kısa bir mola verip, hem dinleniyoruz hem de binayı daha yakından inceliyoruz.

995 metredeki Çuhadoruğu bölgesinden 6 kilometre yürüyerek ulştığımız bu bölge 550 metrede bulunuyor. Bundan sonra Küre'ye kadar tekrar yükselerek ilerleyeceğiz. 
Saat 10.30'da tekrar rotada yürümeye başlıyoruz. Yol ve manzara muhteşem gözüküyor.
ÇOK GÜZEL BİR AN BU AN
Bir 100 metre gitmeden İkiçay Deresi'nin üzerinden bizi geçirtecek bir köprüyü geçiyoruz.
KÖPRÜDEN GEÇERKEN

İKİÇAY DERESİ'NDEN BİR GÖRÜNÜM
Karşıya geçip, artık yol değil patikadan yükselmeye başlıyoruz. Sık çalılıklar ilk anlarımızda rotada bolca karşımıza çıkıyor.

Bir süre sonra karşımıza çıkan ahşap bir ev sonrası hem işaretler görüyoruz hem de yol daha bir iyileşiyor.
ROTADAKİ AHŞAP EV
Bu ahşap ev sabahtan beri ilerlediğimiz kağnı yolunu tam karşımızda bize sergiliyor. Burada durup, karşı cephedeki rotayı incelemeyi unutmayın derim.
DOĞAL SU TANKLARINDAN BİRİNDEYİZ
Ara ara yolda gördüğümüz ağaçtan doğal su tanklarıyla biraz serinliyoruz. Allah'tan tepemiz ağaçlarla kaplı da güneşten yanmıyoruz.

Orman içi yükselmeyle sonunda geniş, toprak bir yola ulaşıyoruz. Burada da rota tabelasını görüyoruz.
ROTANIN BÜTÜN YÜKÜNÜ SIRTLANDIM DOSTLAR
Yoldan devam ettiğimizde sağda bir çeşme ve tekrar bir rota tabelası görüyoruz.

Soldaki yol Küre'ye giden asfalt yola bağlanıyor. Biz yine sağdaki rota tabelasını takip ederek ilerliyoruz.
SAĞDAKİ YOLA SAPARKEN

KÜRE'YE GİDEN ASFALT YOL YUKARIDAN GÖRÜNÜYOR
Yol bir süre sonra biraz patikadan ilerliyor ve sonra tekrar genişleyip, ortasında bir çeşme olan geniş bir açıklığa çıkıyor. Yani Ayrancı Mesire Alanı'na ulaşıyoruz. Yeni rota tabelamızı da görüyoruz.
KÜRE'YE 5 KİLOMETRE VAR
AYRANCI MESİRE ALANI'NDA SERİNLERKEN
Mesire alanı savaş alanı gibi boş kovanlarla dolu bir halde. Yol üzerinde bazı rota tabelalarına da ateş edildiğini gördüğümüze göre yöre halkının silahtan hoşlandığını söyleyebiliriz herhalde.

Bu alanda fazla kalmıyoruz çünkü tamamen güneş altında. Rotaya devam ederek ağaçların altından ilerlemeye başlıyoruz.
AĞAÇLARIN ALTINDA GÜZEL BİR YOLDAN YÜRÜYORUZ
Ve bir süre sonra asfalta çıkıyoruz. Aslında yol biraz daha ormandan giderken biz nasıl oldu da asfalta indik. Bilmiyoruz ama geri de dönmüyoruz. Google'dan baktığımızda asfalttan 2,5 kilometre gitmemiz gerektiğini görüyoruz. İnanılmaz sıkıcılıktaki bir 1.5 kilometre sonra yolun solunda, bakır işletmesine giden yolun başında rota tabelasını görünce yüzümüzdeki sevinci anlatmak imkansız.
KÜRE'YE SON 1 KİLOMETRE
TESİSLERE GİDEN YOL
Tabi tabelayı gördük ama merkeze daha 1 kilometre yolumuz daha var. Yürümeye devam ediyoruz. İlçenin tabelasında bir fotoğraf çektirip, önce ilçenin sanayisinden geçiyor sonra da merkeze saat 12.40'da giriş yapıyoruz.
İLÇE TABELASINDA BİZLER
Buraya aslında ilçe demek zor. Gelişmiş bir kasaba gibi. Bakır İşletmeleri olmasa zaten köy olurdu herhalde. Yemek yiyecek adam gibi bir yer bulmak zor. Ama bolca kahve var.Merkezde vasat bir lokantada yemek yeyip, su ihtiyacımızı karşılayıp, biraz da dinleniyoruz.
MERKEZE GİRERKEN

KÜRE HÜKÜMET BİNASI

YEMEK YEDİĞİMİZ İREM RESTORAN
Öğle sıcağını biraz olsun burada geçirmek istiyoruz. Yemek sonrası da ilçe sokaklarında biraz geziyoruz.

Küre'de tabi en ünlü en merkezde olan şey, bakır işletmeleri ve madencilik. Herkes orada çalışıyor. İlçenin tam arkasındaki tepede konumlanmış ve Almanlar tarafından yapılan devasa asansörü görmemek imkansız. Öğrendiğimize göre 700 metre aşağıya iniyormuş.
TEPEDE BULUNAN VE MADENE İNEN DEV ASANSÖR
İlçenin meydanındaki parkın içinde bulunan madenci heykelini görmeden geçmeyin.
MADENCİ ŞEHRİ KÜRE
İlçenin ana yolundan aşağıda bir de tarihi bir cami bulunuyor; Akşemsettin Cami. 1473 yılında yapılan cami ilçede göz dolduruyor.
AKŞEMSETTİN CAMİ
Camiyi de görüp, eşyalarımızı bıraktığımız restorana geri dönüyoruz. Saat 14.00'da ilçedeki rota tabelasına doğru ilerliyoruz.
İLÇE MERKEZİNDEKİ ROTA TABELASI
Rota tabelası önünden ilçenin çıkışına doğru Arnavut kaldırımı taşları yavaş yavaş geçerek, yükselerek ilerliyoruz. Yavaş yavaş diyorum. Çünkü ilçenin hem evleri çok güzeldi hem de duvarlara yapılmış Kurtuluş Savaşı resimleri çok güzeldi.
DUVAR RESİMLERİNDE KÖYLÜLER

CEPHANE TAŞIYANLAR

GÜZEL, ESKİ KÜRE EVLERİNDEN BİRİ

DUVAR RESİMLERİNDEN BİRİ

BİR BAŞKA ÖRNEK

KAHRAMANLARDAN BAZILARI

GÜZEL EVLERDEN BİRİ DAHA
Sağda Orman İşletme Müdürlüğü Binası'nı görünce hemen sola yanaşın. Çünkü ilçeyi yukarıdan görebileceğiniz, oturma alanı olan güzel bir teras yapmışlar.
SEYİR TERASINDAN KÜRE
Orman İşletme Binası'nın tam karşısında yine bir rota tabelası görüp, maden işletmesinin olduğu yöne sapıyoruz.
KÜRE ÇIKIŞINDA ROTA TABELASI
Yol artık asfalt yol olarak ilerliyor. İl Özel İdaresi binasının önünden geçerek, toprak yola ulaşıyoruz. Burası eskiden maden cürufunun döküldüğü bir yermiş.
İL ÖZEL İDARE BİNASI
Eski Belediye Başkanı Engin Ayrancı tarafından düzenlenmiş de biraz olsun yola benzemiş. Zaten eski kağnı yolu da dökülen cürufun altında kalmış. Zaten ilerlerken sanki heyelan olmuş hissi veriyor insana.
İLK ETAPTA YOLUN HALİ

SANKİ HEYELAN OLMUŞ DA BURASI DÜZENLENMİŞ
Artık bu yol bizi bugünün en yüksek noktasına yani 1250 metreye kadar taşıyacak. Öğle sıcağında yavaş yavaş yükseliyoruz. Tam tepeye geldiğimizde yine rota tabelası ve kilometre taşı ile karşılaşıyoruz.
KÜRE'DEN 4 KİLOMETRE UZAKLAŞMIŞIZ

KİLOMETRE TAŞLARINDAN BİRİ
Artık yol cidden bugün için azaldı ve biz sanırım bayağı hızlı da ilerliyoruz. Bir kilometre sonra yolun sağında, ağaçların arasında yine bir tabela görüyoruz.
AĞAÇLARIN ARASINDAKİ TABELA
Ve bir kilometre sonra da tekrar asfalt ana yola çıkıyoruz. Asfalt ana yola ulaşınca ana yoldan değil de sağdaki ara yolda ilerliyoruz.
ASFALT ANA YOLA ULAŞTIĞIMIZ AN VE TABELA

ANA YOLA İNMEDEN SAĞA DÖNÜYORUZ
Zaten tek tük evler görünmeye başlıyor. Burası artık ünlü Ecevit Bölgesi oluyor.Bugünkü planımız buranın ünlü hanı Ecevit Han'ın bahçesinde kamp atıp, akşam yemeğini hanın restoranında yemek.
ECEVİT HAN'A YAKLAŞIRKEN

ECEVİT HAN'IN ÖN SAĞDAN GÖRÜNÜMÜ

BİNANIN ÖN CEPHEDEN GÖRÜNÜMÜ
Aslında handa kalmak istemiştik ama bir düğün organizasyonu nedeniyle dolu olduğunu söylemişlerdi.

Ecevit Han'a saat 15.40'ta ulaşıyoruz. Biz hana yaklaşırken hanı işleten Küre'nin eski belediye başkanı Engin Ayrancı'da hanın bahçesinde bizi karşılıyor ve ondan güzel bir haber alıyoruz. 2 odası boşaldığı için bugün bizi handa ağırlayabilecek. Çok seviniyoruz. Çünkü iki günlük yürüyüş sonrası herkes sıcak bir duş alıp, rahatlamak istiyor.
Odalarımıza yerleşip, sıcak suyun hazırlanmasını bekliyoruz. O sırada da bu hanı gezmek istiyoruz.
Bu bina aslında gerçek Ecevit Han binası değil. Eski binanın geçmişi 1880'li yıllara dayanıyormuş. O zaman burası hanlar bölgesi olarak anılırmış. Birçok han varmış. Kurtuluş Savaşı'nda da bu hanlar kağnı kollarına destek olmuşlar. Eski ahşap bina 1970 yılında yıkılmış. Onun da hikayesini öğrendik. Hanı işleten kişinin oğlu ile tesadüfen sohbet ettik. Neden bıraktınız hanı? diye sordum. Şöyle cevap verdi. 
"Oğlun olmazsa, İstanbul'a göçersen; tarihi han da yıkılır."
Bu yeni bina eski binanın biraz ilerisine, yol kenarına yerleşmiş. Günümüzde restoran ve yine bir çeşit gelen geçenin konakladığı han olarak kullanılıyor.Hanın iç duvarlarında tarihten bilgilendirmeler yapılıyor.
ECEVİT HAN'DAKİ ODAMIZ

ÜST KATTAKİ OTURMA ALANI

YEMEK SALONUNDAN BİR GÖRÜNÜM

GİRİŞTE BİR BÖLÜM

BAŞKA BİR AYRINTI

BİLGİLENDİRME PANOLARINDAN BİRİ
Gezi sonrası duş alıp, kirli çamaşırlarımızı yıkayıp, binanın arkasına asıyoruz. Biraz da dinlendikten sonra yemek yemeye iniyoruz.

Tabi bugün handa düğün yemeği var. Biz de ondan nasiplenerek güzel bir akşam yemeği yiyoruz.
AKŞAM YEMEĞİ HALLERİ
Akşam yemeğinin en önemli ayrıntısı bölgenin ünlü çorbası Ecevit Çorbası'ydı. Bildiğimiz yayla çorbasının yumurta ile terbiyelenmiş haline Ecevit Çorbası diyebilirsiniz.
ECEVİT ÇORBASI
Güzel bir akşam yemeği yiyoruz ama bir yandan da Engin  Bey ile sohbet de etmek istiyoruz. Yanımıza geldikçe ona bir takım şeyler sorma şansımız oluyor, sağ olsun bu düğün yemeği koşturmacasında bizimle kısa bir süre sohbet için vakit de ayırıyor.
ECEVİT HAN İŞLETMECİSİ ENGİN AYRANCI ve BİZ
Yemek sonrası çok fazla oyalanmadan hepimiz odamıza dinlenmeye çekiliyoruz. Uykuya dalmadan Bülent Ecevit'in soyadı hikayesini de hızlıca araştırıyorum.

Meğer Ecevit'in Kastamonu'da doktor olan babası Ecevit Bölgesi'ni çok severmiş. Her fırsat bulduğunda bu kırlık alana gelir, dinlenirmiş. Soyadı kanunu çıktığında bir gün yine bir arkadaşıyla buraya gelmiş. Arkadaşı ona:
"Burayı çok seviyorsun, neden Ecevit soyadını almıyorsun?" demiş. Bunun üzerine çok iyi bilip, duyduğumuz bu soyadı tarihte yerini almış.
Bu uzun, sıcak, yorucu gün sonrası ekip olarak tam uykuya dalmışken, gecenin bir yarısı düğün katılımcılarının silah sesleriyle uyanmak hiç hoş olmuyor. Türk insanı deyip, geçmek de öyle acı ki!

GÜNÜN  ROTASI
ÇUHADORUĞU'NDAN ECEVİT HAN'A UZANAN ROTA
 ROTANIN YÜKSELTİ EĞRİSİ
GÜNÜN İNİŞ-ÇIKIŞI

GÜNÜN TEKNİK VERİLERİ
Yapılan Kilometre: 24 K 
Alınan Toplam İrtifa: 870 metre

KİŞİ BAŞI YAPILAN HARCAMALAR
Çuhadoruğu'nda Kahvaltı: 13 Tl
Küre'de Öğle Yemeği: 20 Tl
Ecevit Han'da Konaklama-Akşam Yemeği-Sabah Kahvaltısı: 100 Tl

31 AĞUSTOS 2018 CUMA sabahı saat 06.00'da kalkıyoruz.  Akşamdan sabah 07.00'de kahvaltı yaparız dediğimiz için 07.00'de yemek salonuna indiğimizde kahvaltımızı hazır buluyoruz. Engin Bey Ankara'ya gittiği için onu göremiyoruz ama güzel bir kahvaltı yapıyoruz.
Saat 08.00'de Ecevit Han'dan ayrılıyoruz. Hemen yol kenarında bulunan rota tabelasında artık klasikleşmiş ekip fotoğrafımızı çektirip, yolun karşısına,rotanın ikinci kamp alanı bölgesine doğru yürüyoruz.
YOL KENARINDAN ECEVİT HAN

ECEVİT HAN'DAN AYRILMA FOTOĞRAFIMIZ
Kamp yeri güzel fakat yine su kaynağı yok. Herhalde suyu Ecevit Han'dan temin ediyorlar.
ECEVİT HAN'IN KARŞISINDAKİ KAMP ALANI
Kamp yerinden toprak yola geçerken Ecevit Han ile ilgili de bir şeyler düşünüyorum ve buraya da not almak istiyorum.

Ecevit Han Kastamonu Valiliği'ne bağlı ve Engin Ayrancı tarafından işletiliyor. Engin Bey'in ilgisi fevkaladeydi. Fakat 2007 yılında yapılan bu bina gerçekten çok bakımsız bir haldeydi. Binanın içi de dışı da çok kötü. İçindeki merdiven sanki siz yürürken yıkılacak gibi hissediyorsunuz. Merdiven altı bir çeşit inşaat alanı gibi. Çimentolar, inşaat malzemeleri vesaire. Binanın tüm ahşap aksanı verniksiz, üst kat salon halıları yanıklarla dolu. Arka bahçe ise hurdalık gibiydi.
Bunu yazmamın sebebi Engin Bey'i yermek değil. Aksine kendisinden, insanlığından, ilgisinden çok memnun kaldık. Madem valilik İstiklal Yolu'nu destekliyor. Neden rota üzerindeki bu binaya yeterince özen göstermiyor? Onu anlayamadık ve bir yerlere not düşmek istedik.

Rotada yol toprak yola ulaşırken Ambarlı Köyü'nü geçiyoruz. Bugün rota ilk etapta 1300-1400 metreye kadar yükselecek.
AMBARLI KÖYÜ'NDEN BİR GÖRÜNÜM
Toprak yolda kilometre taşları göze sık sık çarpıyor. Zemindeki orijinal kağnı yolu izleri ve 6 kilometre sonra karşımıza çıkan ilk rota tabelasını görünce duruyoruz.
ORİJİNAL YOLDAN İZLER VAR

KİLOMETRE TAŞLARI YİNE BİZİMLE

TAŞLAR DİNLENMEK İÇİN BİREBİR

6 KİLOMETREYİ TAMAMLAMIŞIZ
Yol her iki yanda ağaçlarla çok güzel ilerliyor. 1330 metreden artık aşağıya doğru inerken, orman deposu alanına geliyoruz. Su kaynağı olsa çok güzel kamp alanı olurdu buradan.
Saat tam 10.15'te 12. kilometrede Kastamonu-İnebolu kara yolu kenarındaki rota tabelasına ulaşıyoruz.
KARA YOLU KENARINDAKİ TABELA-GÜNÜN 12. KİLOMETRESİ
Yolun karşısına geçiyoruz. Bir tabelada orada bulunuyor. Rota ana yola paralel bir şekilde düz bir rotada ilerliyor.
YOLUN KARŞISINDAKİ ROTA TABELASI

İLERLEDİĞİMİZ YOL
Yol bir süre sonra bozuluyor. Bozuk yoldan ilerleyerek Ödemiş Köprüsü'ne ve hemen onun dibindeki rota tabelasına ulaşıyoruz.
ÖDEMİŞ KÖPRÜSÜ-ROTA TABELASI VE KİLOMETRE TAŞI BİR ARADA
Gördüğümüz çoğu köprünün altı genelde çöp dolu bir halde. Rotada özellikle bugün, Ödemiş'e doğru yaklaştıkça hem rotada çöp yığınları gördük hem de kilometre taşlarının harap edildiğini gördük. Acaba neden diye sormadan edemedik?

Ödemiş Köprüsü'nden geçip, Ödemiş Deresi'ne paralel ilerleyerek, 1 kilometre sonra Ödemiş Köyü'ne ulaşıyoruz.
ÖDEMİŞ KÖYÜ'NE GİDEN DÜZ YOL
Köye girişte, solda, yol kenarında kahveler var. Bunlardan hemen köşedekine girip, önce soda sonra da birer yorgunluk kahvesi içiyoruz. Saat 10.30'u gösteriyor.
ÖDEMİŞ'TE DİNLENDİĞİMİZ KÖŞEM KAHVESİ
Burada 45 dakika bir dinlenme molası veriyoruz. Suyumuzu alıyoruz ve tekrar sıcak da olsa yola çıkıyoruz.
ÖDEMİŞ'TE ESKİ BİR BİNA
Küçücük Ödemiş yerleşiminin az sayıdaki binası ve evlerine bakarak yine ana yola paralel bir şekilde ilerliyoruz.Karşılaştığımız ilk rota tabelasından asfalt yolun karşısına geçip, ormana dalıyoruz.
YOL KENARINDAKİ ROTA TABELASI
Ormana girer girmez yine bir yığın çöple karşılaşıyoruz. Bu durumdan nasıl kurtuluruz bilmiyorum ama çok can sıkıcı.

Yol patika yol olarak ilerlerken bir süre sonra tekrar tarihi toprak yola dönüşüyor. Önceleri ağaçlar gökyüzünü kapatırken sonra birden açıklıkta kalıp, alabildiğine ovaya bakarak ilerliyoruz.
AĞAÇLIK YOLDAKİ ROTA

KOCA BİR AÇIKLIKTA İLERLERKEN
Ve bir süre sonra Üyük Gücükler Köprüsü'ne ulaşıyoruz. Bu da çok güzel bir köprü.
ÜYÜK-GÜCÜKLER KÖPRÜSÜ
KÖPRÜNÜN DİĞER TARAFTAN GÖRÜNÜMÜ
Fotoğraflarını çekip, köprüde biraz oyalanıyoruz. Köprüden ayrılıp, yola devam ettiğimizde sol tarafımızda Üyük-Gücükler Köyü gözüküyor.
ÜYÜK-GÜCÜKLER KÖYÜ'NÜN GÖRÜNÜMÜ
Sola doğru dönüp, tekrar toprak yola giriş yapıyoruz. Toprak yola girer girmez günün 16. kilometresinde rota tabelasını ve dibinde bir bankı görünce kendimizi üstüne atıp, hatıra fotoğrafı çektirmek şart oluyor.
GÜNÜN 16. KİLOMETRESİNDE BİZ
Köyün içinden geçerek ilerliyoruz.Ortalıkta kimsecikler yok gibi gözüküyor.
ÜYÜK KÖYÜ İÇİNDE İLERLERKEN
Bundan sonra rota tamamen tarlaların ve ara ara köylerin içinden dümdüz ilerliyor.
KÖYÜN ÇIKIŞINA DOĞRU İLERLERKEN
Bu bölümdeki tarlalar boş boş gözüküyor. Sağlı sollu koca boşluklar bize eşlik ediyor.
DÜZLÜKTE İLERLERKEN
Rotada ilerlerken sağda Çavuşağa, solda da İmam Köyleri'ni geçerken eski, ahşap bir yapı görüyoruz.
SERENDER Mİ? YOKSA KUŞ EVİ Mİ? ANLAYAMADIK!
Sıradaki evleri geçip, çeşmenin de bulunduğu
 bir dört yol ağzına gelip, soldaki ağaçlıkta bir mola veriyoruz.
MOLA YERİNDEKİ AĞAÇ VE KİLOMETRE TAŞI
Hava gerçekten çok sıcak. 
Faaliyetin 3. günündeyiz ve bugün hiçbir yerde su kaynağı göremedik. Olan çeşmelerde de su akmıyordu. Yürüyecek arkadaşlar buna dikkat ederse iyi olur.
MOLA YERİNDEKİ AKMAYAN ÇEŞME
M
ola yerimiz ağaçların altında bize iyi geliyor. Botlarımızı çıkartıp, biraz ayaklarımızı serinletiyoruz.
BOTLAR FORA-DİNLENME ANINDAYIZ
Moladan sonra 
rotada ilerlerken rotada görmemiz gereken 35 numaralı 2. tarihi kilometre taşına rastlayınca çok seviniyoruz. Çünkü çok belirgin olmadığını okumuştuk
OTLUĞA GÖMÜLÜ BİR HALDE BULUNAN 35 NUMARALI TAŞ
Zaten otların arasında bulunca anladık neden belirgin olmadığını.Ama saklı, gizli buluyoruz işte.
TAŞIN YAKINDAN GÖRÜNÜM
Bu güzel taşı da fotoğrafladıktan sonra iyice tarlaların arasında ilerler bir halde yürümeye başlıyoruz.
TARLALARI GEÇERKEN
Bölgede genelde baklagiller, şeker pancarı, arpa ve buğday ekiliyor. Tarlaların sulama kanallarına ulaşınca uzaktan binalar da gözükmeye başlıyor.
KANAL BOYU YÜRÜRKEN
Ana yolun dibindeki rota tabelasına kadar kanal boyu yürüdükten sonra bir 100 metrelik yolda yol yapımı nedeniyle rotamız bozuluyor.Bozuk yolu da geçip, tabelaya ulaştığımızda saat 13.00'ı gösteriyor.
GÜNÜN 19. KİLOMETRESİ
Bundan sonra asfalt yola paralel bir şekilde ama yolun sol tarafında yönlendirildiğimiz rotadan, bölgenin sanayi alanından ilerliyoruz. Tabi rota pek hoş değil. Yine de son hızla Seydiler'e doğru ilerliyoruz.2 kilometre sonra mecburen kısa bir süreliğine asfalta çıktığımızda solda, yol kenarında bu tabelayı görüyoruz.

ASFALTA ÇIKARKENKİ TABELA-GÜNÜN 21. KİLOMETRESİ
Bir 500 metre asfalttan yürüyüp, hemen soldan Takazlar Mahallesi girişinden tekrar toprak yola giriyoruz.
SOL TARAFTA TAKAZLAR MAHALLESİ'NE GİRİŞ YOLU
Zaten giriş yaptığınız yerde, sağda bir ağacın üstündeki rota tabelasını görmezseniz olmaz.
BU KEZ TABELA AĞAÇTA
Güzergahı hazırlayanlar sağ olsunlar yol asfalta çıktıkça yürüyen kişiyi asfalta çıkartmamak için ellerinden geleni yapmışlar.
Bu ara yoldan 1 kilometre ilerleyerek tekrar asfalta çıktığımızda solda rota tabelası, sol yukarıda Şerife Bacı Anıtı ve sağ, çapraz karşıda Seydiler'in girişini görüyoruz.
SEYDİLER GİRİŞİNDEKİ TABELA
Ama sıcaktan öyle bunalmış haldeyiz ki anıta sonra gideriz diyerek doğruca Şerife Bacı Kültür Evi'ne doğru gitmek için ilçenin ana caddesinden ilerliyoruz. Sağ kolda Belediye Binası'nı ve önündeki çelengi görüyoruz.
SEYDİLER BELEDİYE BİNASI ÖNÜ
Caddede sağlı sollu kahvelerin çokluğu dikkatimizi çekiyor. Taze taze meyveler, marketler, siyez bulguru. Seydiler renkli bir yer gibi. Anlayacağınız gözümüze hoş gelenler de var gelmeyenler de.
Günün 23. kilometresinde ilçenin çıkışındaki Şerife Bacı Kültür Evi'ne ulaşıyoruz.
ŞERİFE BACI KÜLTÜR EVİ
Şimdi niye buraya geldik onu da açıklayalım. Biz bugün Seydiler Kamp Alanı'nda kalacaktık. Fakat sonradan bu binada İstiklal Yolu Yürüyüşçüleri'nin kalabileceğini öğrendik. Fakat bir türlü telefonla da ulaşamadık. O sebeple hemen kalabilecek bir yer olup, olmadığını sorup, boş bir oda olduğunu öğrenince çok sevindik. Çünkü yine hepimiz ter ve toz içindeyiz. Duş alıp, rahatça dinlenmek istiyoruz.
Bu arada buraya bir dip not eklersem; ertesi gün rotada devam ederken Seydiler Kamp Alanı'nda su olmadığını görünce Şerife Bacı Kültür Evi'nde kalmanın çok akıllıca bir karar olduğunu bir kere daha anlıyoruz. Ama gitmeden aramak şart.
Peki boş olan bir oda varsa nasıl kalacağız? Onu da anlatalım. Boş olan odaya Ayhan ve ben yerleşirken diğer iki arkadaşımız konferans salonunun sahnesinde mat ve tulumlarıyla kalacaklar; duş olarak da hepimiz bizim odada duş alacağız. 
Hemen en üst kattaki odaya yerleşip, duş alıp, diğer arkadaşlara devrederken ben de biraz binayı dolaşıyorum.
Dolaşmaya bahçeden başlıyorum.Evin bahçesinde Şerife Bacı'nın kağnısıyla birlikte bir heykelini görüyorum.
KÜLTÜR EVİ'NİN BAHÇESİNDEKİ HEYKEL
Şerife Bacı'nın Seydilerli olduğunu daha önce yazımın başlarında söylemiştim değil mi?
BAHÇENİN SAĞ KÖŞESİNDEN HEYKEL VE EVİN GÖRÜNÜMÜ
Eve girerken ayağınıza galoş takıyorsunuz. İçeride kullanabileceğiniz terlikler de var.Girişin hemen solunda anı defteri, hemen sağında da Şerife Bacı İçin yazılmış yazılarla dolu tablolar bulunuyor.
GİRİŞİN SOLUNDAKİ BÖLÜM

ANI DEFTERİNDE İZ BIRAKALIM
GİRİŞİN SAĞINDAKİ ŞERİFE BACI PANOLARI
Tabi bu bir kültür evi olduğu için içeride etnografik değeri olan eşyaları da görüyoruz.Önce giriş katını gezelim derseniz? Ne göreceğiz?Bakalım.
GİRİŞ KATINDAN BİR GÖRÜNÜM
GİRİŞ KATINDAN BİR BÖLÜM
Ara kat tamamen müze gibi. Merdivenin tam karşısında da konferans salonu var.
SİZİ YUKARI TAŞIYACAK MERDİVENLER
MERDİVEN BAŞINDA GÜZEL BİR AYNA

ARA KATTA SERGİLENEN YÖRESEL KIYAFETLER

ESKİLERDEN BİR TAŞ DEĞİRMEN

KÜLTÜR EVİ'NİN KÜÇÜK KONFERANS SALONU

Sahnenin küçük olduğuna bakmayın Kültür Evi'nin becerikli müdüresi sayesinde burada film gösterimleri, sunumlar gibi pek çok şey yapılıyormuş.
Kültür Evi'nin en üst katında da bir oturma bölümü ve daha çok konaklama için odalar var. Bizim odamız da bu katta bulunuyor.
EN ÜST KAT SALONUNDAN BİR GÖRÜNÜM
Biraz bu binanın tarihinden bahsetmeli. Bina 2011 yılından beri faaliyetini sürdürüyor. Seydiler'de kurulma amacı Şerife Bacı'yı anmak ve gençlere onu tanıtmak. Tabi bu küçük ilçede anlaşıldığı üzere emekli ilkokul öğretmeni Şerife Şahin sayesinde bina aynı zamanda bir de sanat merkezi olarak kullanılıyor. Çok hoşumuza gitti bu sebeple kültür evi. Müdüre Şerife Şahin aynı zamanda Seydiler Belediye Başkanı Memet Şahin'in de eşi oluyor.
Kültür Evi'ni gezip, tekrar bahçedeki esintili oturma alanına geçip, ekip arkadaşlarımı bekliyorum. Arka bahçede kültür evinde kalanlara sunmak için yapılan erik marmelatı için hummalı bir çalışma var gibi gözükünce dayanamayıp, kalkıyorum.
KÜLTÜR EVİ'NDE CANLI CANLI MARMELAT
Bu kültür evi öyle iyi geliyor ki bize. Ayaklarımızı sandalyelere uzatıp, püfür püfür esen rüzgarın eşliğinde Şerife Bacı'nın dibinde dinleniyoruz. Dinlenirken Kastamonu'nun ünlü etli ekmeğini de tadalım istiyoruz.
KASTAMONU'NUN ÜNLÜ ETLİ EKMEĞİ
Tabi annem Kastamonulu olduğu için ben nasıl bir şey geleceğini biliyorum. Gelen etli ekmek bazı arkadaşlarımız için sürpriz oluyor. Bu yörede etli ekmek gözleme gibidir, üstü açık olmaz. Kıyma hafif suyla yumuşatılıp, soğan rendesi ve karabiberle harmanlanıp, pişmeden hamurun içine konur ve hamur kapatılıp, aynı gözleme gibi pişirilir. Bu arada etli ekmeğin fiyatı 10 Tl.
Etli ekmeğimizi yedikten sonra kahvelerimizi içerken Kültür Evi Müdiresi, meslektaşım; Şerife Şahin de bize eşlik ediyor. Kahvemize tatlı bir sohbet şeker oluyor.
MÜDÜRE ŞERİFE ŞAHİN'LE GÜZEL ANLARIMIZ
Sohbet sonrası ben ve Mustafa ilçenin girişindeki Şerife Bacı Anıtı'na gidiyoruz, Onur keyifle bahçede kitap okumayı tercih ediyor, Ayhan'sa odaya çıkıp, uyumayı seçiyor.
Tüm ilçeyi boydan boya yürüyüp, ilçeye giriş yaparken gördüğümüz anıta geliyoruz sonunda.
KALDIRIMDAKİ YÖNLENDİRME TABELASI
Anıt Türk Silahlı Kuvvetleri'nin desteğiyle 2016 yılında yaptırılmış. Daha çok yeni bir anıt yani.
Anıta giriş bölümünde Türk Silahlı Kuvvetleri'nin desteğini belirten bir tabela da bulunuyor.
TÜRK SİLAHLI KUVVETLERİ TARAFINDAN YAPTIRILAN ANIT
Anıt bölümünün arka tarafı ilçenin mezarlık alanı. Ön yüzünde de sembolik olarak bu anıt yapılmış. Şerife Bacı'nın gerçek mezarının yeri günümüzde bilinmiyor.
Anıta bizi götüren yol oldukça temiz. Hatta biz içeri girerken bir temizlikçi de burada çalışıyordu. Selamlaşıp, öyle giriş yapıyoruz.
ANITA GİRİŞ YOLU
Anıta kadar ilerleyen bir 60-70 metrelik yol bulunuyor. Yolun sağ kolunda Kurtuluş Savaşı'nda önemi olan başka insanların da fotoğraflarının olduğu penceremsi alanlar görüyoruz.
KAĞNI KOLLARINDA GÖREV YAPAN HALİME ÇAVUŞ'UN FOTOĞRAFI
Anıt görüntü itibariyle biraz Çanakkale Abidesi'ni andırıyor. Ön yüzünde bir Türk bayrağı, İstiklal Yolu Rotası ve Şerife Bacı ile ilgili bir bilgilendirme levhası bulunuyor.
SEYDİLER ŞERİFE BACI ANITI

ANITIN İÇ BÖLÜMÜNDEN GÖRÜNÜM
BİLGİLENDİRME LEVHALARI
Biraz tepede olduğu için de Seydiler buradan iyi gözüküyor. Seydiler'e bir göz atıp Kültür Evi'ne doğru yola çıkıyoruz.
ANITTAN SEYDİLER GÖRÜNTÜSÜ
Kültür Evi'ne saat 16.30 gibi ulaşıyoruz. Saat 20.00'de akşam yemeği için anlaştığımız için herkes dinlenmeye çekiliyor.
Güzel bir uyku sonrası saat 19.30 gibi tam Kültür Evi'nin arkasında bulunan tarihi Seyyid Zülfikar Camisi'ni görmeye gidiyorum. Camiye ismini veren şahıs aynı zaman da ilçeye de ismini veren şahısmış. Peki kim derseniz?
SEYYİD ZÜLFİKAR CAMİ'NDEN BİR GÖRÜNÜM

ARKA CEPHEDEN BİR GÖRÜNÜM
Seyyid Zülfikar hakkında hiçbir şey bulamıyorum. Sadece caminin 1112 yılında yapıldığını ve o dönemde tarihi İpek Yolu üzerinde olduğu için caminin etrafında hanlar kervansaraylar olduğunu öğreniyorum.
Caminin arka avlusunda da bu şahsın türbesi bulunduğunu söyleyen bir levha okuyorum.
TÜRBE BÖLÜMÜNDEN GÖRÜNÜM
Cami 2016'da restorasyon geçirmiş, bugün de boyanıyor. Hızlı cami gezim sonrası Kültür Evi'nin mutfak bölümüne geçip, ekiple buluşuyorum.
Bizim için özel hazırlanan Banduma'yı tadıyoruz. Banduma bu yöreye ait bir yemek. Hepimiz ilk kez yiyeceğiz. Koca bir tepside geliyor sofraya.
BANDUMA
Kesilmiş yufka parçalarının üstüne terayağı ve ceviz serpiştirildikten sonra ortasına hindi eti konuluyor. Burada porsiyonu 25 tl. Hem pahalı hem de eti çok azdı. Tadını da pek beğenmiyoruz. Anlayacağınız Banduma bizim açımızdan sınıfta kalıyor.
Normalde bize sunulan et Kastamonu merkezde tek bir kişiye sunuluyor. Tabi bunu merkeze gidince öğreniyoruz.
Bandumanın yanında bir de yöreye has tepsi mantısı bir porsiyon olarak geliyor. Mantıyı daha çok beğeniyoruz.
KASTAMONU TEPSİ MANTISI
Yemeğimizi bitirip, çay içimi ve biraz sohbet sonrası bugünü de sonlandırıp, dinlenmeye çekiliyoruz.
GÜNÜN ROTASI
GÜNÜN ROTASI
 ROTANIN YÜKSELTİ EĞRİSİ
YÜKSELTİ EĞRİMİZ
GÜNÜN TEKNİK VERİLERİ
Yapılan Kilometre: 23 K 
Alınan Toplam İrtifa: 450 metre

KİŞİ BAŞI YAPILAN HARCAMALAR
Ödemiş Köyü Kahvesi'nde Harcama: 6 Tl
Şerife Bacı Kültür Evi'nde Konaklama-Öğle Yemeği-Akşam Yemeği-Sabah Kahvaltısı:150 Tl.

1 EYLÜL 2018 CUMARTESİ sabahı saat 07.00'de erkenden kahvaltı yapıyoruz. Kültür Evi görevlisi Hüseyin Bey sağ olsun bize güzel bir kahvaltı hazırlıyor. Son günün yoluna herkes bu güzel kahvaltı ile yüzü gülerek çıkıyor.
Bugün artık Kastamonu merkeze ulaşacağız. Heyecanlıyız. Kültür Evi'nin köşesinde, Jandarma'nın önündeki rota tabelasında sabah fotoğrafımızı çektirip, yürümeye saat 08.00'de başlıyoruz.
SON GÜN FOTOĞRAFIMIZ
Rota ilçenin ana yolunu devam ederek ilerliyor ve yerleşim yerlerini geçer geçmez toprak yola dönüyor. İlçeden biraz yükselerek, tarlaların arasından ilerliyoruz.
TARLALARIN ARASINDAN YÜKSELİRKEN
Sol tarafımızda Değirmen Deresi yatağı bulunuyor ama su falan yok. 4 kilometre sonra Seydiler Kamp Alanı'na ulaşıyoruz fakat yine bölgede su yok. İyi ki Kültür Evi'nde kalmışız diyoruz. Yol kenarında gördüğümüz ilk çeşmede de su akmadığını görüyoruz.
SUYU OLMAYAN ÇEŞMELERDEN BİRİ
Bugün 1150 metredeki Seydiler'den 1240 metreye kadar yükseleceğiz.Sonrası hem iniş hem de düz olarak ilerleyecek.

Tek sorun var o da sıcak.İzlediğimiz yolda yine tarihi kağnı yolunun orijinal izlerini görüyoruz.
TARİHİ YOLUN İZİNDE
1240 metredeki en yüksek noktasına ulaşmamız zor olmuyor. Sonra güzel bir inişle alçalmaya başlıyoruz.
TOPRAK YOLDA ALÇALIRKEN
Bir süre sonra bir dört yol ağzına geliyoruz. Burada sağda Hacıman Köyü'ne giden tabelayı görüyoruz.

İnişimiz çoğunlukla meşe ağaçlarının çevrelediği bir orman yoluyla oluyor. Bir ara güzel, tarihi bir köprü daha görüyoruz.
GEÇTİĞİMİZ KÖPRÜLERDEN BİRİ
Saat 10.00'a kadar uzun bir toprak yolda yürüyüp, rota tabelasının da olduğu uzun bir çeşmenin başında mola veriyoruz.
BU UZUN YOLUN SONUNDA MOLA VAR!!
Silah seven milletimiz bu rota tabelasını atış tahtası sanmış galiba. Tabela delik deşik edilmiş durumda.
DELİK DEŞİK OLMUŞ ROTA TABELASI
Bu çeşmede az da olsa su akıyor. Çeşme dibinde 10 dakika dinlenip, meyve yiyoruz.
ÇEŞMEDEN BİR GÖRÜNÜM
Bundan sonra yol genel olarak düz bir hale bürünüyor. Bir ara sol tarafımızda kazıldığı belli olan bir bölgeden geçiyoruz.

İLGİNÇ BİR BÖLGE BURASI
Öyle ki sadece elektrik direklerinin olduğu bölümler bırakılmış, diğer yerler tamamen kazılmış.
Saat 11.00 gibi Halife Köprüsü Köyü bölgesine giriş yapıyoruz. Yol kenarındaki lezzetli erikler öyle iyi geliyor ki bize.Anlatılmaz.
Rota buradan bir dere yatağına giriyor resmen. Böğürtlen dolu bir dere yatağı.
DERE YATAĞINDA İLERLERKEN
Bu dere yatağında 20 dakika yürüdükten sonra tarihi Halife Köprüsü'ne ulaşıyoruz.
HALİFE KÖPRÜSÜ'NDEN BİR GÖRÜNÜM
Köprünün altı, sağı, solu yine çöp doluydu. Köprüyü fotoğrafladıktan sonra yola devam ediyoruz ama artık ana yolun sağından, asfalta paralel yürür konumundayız.
ANA YOLA PARALEL BİR ŞEKİLDE YÜRÜYORUZ
Pek iç açıcı bir rota değil ama artık sona yaklaşırken oyalanmak da istemiyoruz.Günün 18. kilometresinde ana yol kenarındaki bu rota tabelasına ulaşıyoruz.
TABELALAR SONA YAKLAŞIRKEN
Tabelayı takip ettiğimiz yolda iri bir köpekle heyecanlı anlar yaşıyoruz. Bir çiti kamp yüküyle aşıyoruz ama köpek de aşınca ortalık kızışıyor. Meğer köpeciğin bir taş atımına kadar bekleyesi varmış.

İlk heyecan sonrası halimize gülüyoruz ama çitten atladık mı? Atladık.
Rota yine ana yola paralel ilerlerken biraz daha yolla arasını açıyor ama uzaklardan artık yüksek yüksek binalar da gözüküyor.
BİNALAR GÖZÜKÜYOR ARTIK
Yine güzel bir yeşillikte uzun mu uzun bir toprak yola girip, ilerliyoruz. Saat 12.50'de Atatürk'ün de geçerken durup, incelediği Şeker Köprü'ye ulaşıyoruz.
TARİHİ ŞEKER KÖPRÜ
Sonra artık yavaş yavaş yerleşimin içine dalış yapıyoruz. Bir ara Daday Çayı'nın aktığı bir köprüyü daha geçiyoruz.
DADAY ÇAYI'NI GEÇERKEN
Saat 13.10'da sağ koldaki Gölköy Orman Fidanlığı'nı geçip, tam köşede yer alan otobüs duraklarının önündeki duvara diziliyoruz.

Hemen arkamızda, otobüs şoförlerinin oturduğu kahveden Mustafa'nın aldığı soğuk suları bir dikişte nasıl içtiğimiz anlatsak da olmaz. İçimiz sıcaktan kurumuş resmen.
YÜRÜYÜŞÜ BİTİRDİĞİMİZ YER
Elimizdeki rehber kitabın da önerdiği gibi yürüyüşü üniversite bölgesinde, artık asfalta dönen yerde kesip, saat 13.20'de otobüse biniyoruz.
OTOBÜSE BİNERKEN BİZ
Otobüsle Kastamonu Üniversitesi'nin içinden geçip, merkeze doğru ilerliyoruz. İstikamet Cumhuriyet Meydanı ve Şerife Bacı Anıtı.

Anıta saat 14.10'da ulaşıyoruz.Hemen günün ve faaliyetin son fotoğrafını da keyifle çektiriyoruz.
MUTLUYUZ SANIRIM
Sonra da hep beraber Hükümet Binası önündeki Şerife Bacı Anıtı önüne ilerliyoruz.
KAÇ GÜNDÜR BEKLEDİĞİMİZ AN
Burada da anı dondurup, faaliyeti bitiriyoruz. Hepimiz Mutlu ve Gururluyuz!


GÜNÜN ROTASI
GÜNÜN ROTASI
ROTANIN YÜKSELTİ EĞRİSİ
YÜKSELTİ EĞRİMİZ
GÜNÜN TEKNİK VERİLERİ
Yapılan Kilometre: 22 K 
Alınan Toplam İrtifa: 300 metre

KİŞİ BAŞI YAPILAN HARCAMALAR
Kastamonu'da Akşam Yemeği: 30 Tl
Kastamonu Şerife Bacı Öğretmen Evi'nde Konaklama: 50 Tl
Kastamonu-İstanbul Otobüs Bileti:90 Tl

TEŞEKKÜRLER
Yola çıkmadan ve yoldayken elimden düşmeyen İstiklal Yolu kitabı yazarı Ersin Demirel'e, Çuhadoruğu'nda Yılmazlar Market'in işletmecisi Muhtar İsa Yılmaz'a, Ecevit Han işletmecisi Engin Ayrancı'ya ve Şerife Bacı Kültür Evi Müdüresi Şerife Şahin'e teşekkürlerimizi sunuyoruz.

SON SÖZ
Ülkemde ve farklı ülkelerde birçok rotada yürüdüm ama İstiklal Yolu'nun benim için anlamı farklı ve büyüktü.
1. Dünya Savaşı ve Kurtuluş Savaşı'nda uzun yıllar savaşmış büyük dedem ve Şerife Bacı'ın bu topraklara mirası olan başta annem Şerife Karagülmez olmak üzere ailemdeki tüm kadınlar için bu yolu yürümek istedim. Zorlu ama güzel bir yol alış oldu. Mutlu ve gururluyum!


Hayaller hiç bitmesin!!



Şenay KILIÇ


Hiç yorum yok: