17 Nisan 2018 Salı

ULUDAĞ ETEKLERİNDE ZAMANIN DURDUĞU AN



Normalde bir trekking rotası hakkında bloğumda pek yazmam. Ama bu rota öyle güzeldi ki yazmazsam haksızlık etmiş olurum dedim ve bölgeyi merak edenler için üşenmeyip, bilgisayar başına geçtim.

Bu rota bir süredir yine merak ettiğim, araştırdığım bir rotaydı. Bu meramımı Ayhan'a da iletince bir hafta sonu ekibi bu bölgeye götürmeye karar verdik. Tesadüf o ki; ekibin çoğunluğunun da Çanakkale Faaliyeti'ne gitmesi isabet oldu sanırım. Çünkü 28 kilometre diye yola çıktığımız rota 32 kilometre ve bin metre irtifa ile ekibin bir kısmının ayaklarının patlamasıyla bitti. Yani az ve rotayı zorlayabilecek bir ekiple yola çıkmak sanırım farkında olmadan akıllıca oldu. O zaman artık yürüyüşümüzün hikayesini ve sizlere bölgeyi tanıtacak fotoğrafları paylaşmanın zamanıdır.

15 Nisan 2018 Pazar gece yarısı itibariyle İstanbul'dan yola çıkıyoruz. Topu topu 8 kişiydik zaten. Ekip Ayhan Kılıç, Mustafa Özdabak, Tayfun Taş, Necmettin Paksoy, Hasan Çevik, Onur Madran, Melis Bardakçı ve ben Şenay Kılıç'tan oluşuyordu. 
Etkinlik yayınlandığında sanırım 25 kilometreyi ve Ayhan ile benim ismimi gören arkadaşlar korkup, gelmek istemediler yürüyüşe. Dediğim gibi bu rota için bu sayıyla yola çıkmak daha iyi oldu sanırım.
Ekip elemanları olarak yolu uyuklayarak geçirirken, Bursa'nın Keles ilçesine bağlı Baraklı Köyü'ne varmamız sabah saat 05.30'u buluyor. Saat 07:00'ye kadar şoförümüz de dahil hepimiz uykuya teslim oluyoruz. Günün ışıması ve saatlerin 07:00'yi göstermesiyle aracımızla önce 3 kilometre mesafedeki Gököz Köyü'ne sonra da köyden 2 kilometre uzaklıkta Maremşah Yaylası'nda bulunan Gököz Göleti'ne ulaşıyoruz. Artık biraz Gököz Köyü'den de bahsetsek iyi olur.
Gököz Köyü Müzeyyen Senar'ın doğduğu; aynı zamanda Yörük ve Manav halkını barındıran güzel bir köy olma özelliğini taşıyor. Uludağ'ın güneyinde bulunan köy 1000 metre rakımda bulunuyor.Köyde yaşayanların çoğu geçimini tarım ve hayvancılıktan sağlarken, bir kısmı da aynı zamanda Keles ve Harmanalan'daki bazı resmi kurumlarda çalışıyormuş.
Özellikle çilek ve kiraz yetiştiriciliği, köyün ekonomik anlamda en önemli geçim kaynağıymış. Köyde iki mahalle, bir cami, bir köy kahvesi, dört köy çeşmesi, bir faal olmayan öğretmen evi ve okul, biri eski biri yeni olmak üzere iki mezarlık bulunuyor. 
Gölete doğru giderken tipik 2 katlı Gököz köy evlerini de görüyoruz. 2 katlı bu evlerin alt katı kiler, dam, avlu ya da ahır olarak kullanılırken, üst kat yerleşim alanı şeklinde düzenlenmiş.
Biz ekip olarak saat 07:20'da Gököz Göleti dibindeki Naturel Park tesisleri masalarına kahvaltı için yerleşiyoruz.
KAHVALTI MASALARI HAZIR
Gököz Göleti Olta balıkçılığının yanı sıra doğa fotoğrafçığı açısından da tercih ediliyormuş. Gököz Göleti'nin bulunduğu geniş alan ise köy şenliklerinin yapıldığı Maremşah Yaylası olarak anılıyor.
GÖKÖZ GÖLETİ
Çok güzel bir manzarası var gerçekten. Tam karşımızda Uludağ'ın eteklerinin karlı manzarasıyla güzel bir kahvaltı keyfi yapıp, gölet kenarında bir ekip fotoğrafı çektirip, bu eşsiz güzellikten ayrılıyoruz.
TREK BEŞBİN EKİP FOTOĞRAFI
Kahvaltı sonrası tekrar aracımıza binip, Baraklı Köyü'ne doğru yola çıkıyoruz. Şimdi "Neden araçla gidip, geliyorsunuz?" diyenler olabilir. Eğer bu yolu seçmezsek gün içerisinde yapacağımız kilometre 4o küsurları bulacağından rotaya Baraklı Köyü'nden girmeyi tercih ediyoruz. 
Baraklı Köyü de aynı Gököz Köyü gibi Uludağ'ın eteklerindeki güzel köylerinden biridir. Bu köyde bölgede çokça yer alan Karakeçili Yörükleri'nin yerleştiği köylerden biri olma özelliğini taşıyor. Yine bölgedeki diğer köyler gibi geçimini tarım ve hayvancılıkla sağlamaktadır. Özellikle çilek ekimi önde gelen kazanç kapılarından biridir. Yıllar önce bir Uludağ zirve faaliyetinden Baraklı Köyü'nün dağ tarlalarından birine inip, çilek tarlalarının içine düştüğümüzü dün gibi hatırlarım. Köylülerden izin alarak bol bol çilek yemiştik. 
Sessiz, sakin, sevimli Baraklı Köyü'ne ulaşıp, aracımızdan ayrıldıktan hemen sonra köyün tabelası önünde saat 08:00 itibariyle yola çıkmaya hazırız.
BARAKLI KÖYÜ TABELASI
Bu tabelanın dibinde bir çeşme bulunuyor. Ve çeşmenin hemen solunda bulunan tahta köprü ile rotaya giriş yapıyoruz. Rota köyün mezarlığının dibinden yükselerek başlıyor. İlk etaplar köyden bizi ayıran bir toprak yol şeklinde ilerliyor. Yürüyüş esnasında devamlı bir yanımızda Çatak Deresi ile birlikte ilerliyoruz.
İLK ISINMANIN ETKİSİYLE SOYUNMA ANINDAN
Hafif hafif yükselerek orman içi toprak yoldan ilerliyoruz. Orman içi yürümemize rağmen sıcaklık iyi değerlerde bulunuyor.
ORMAN İÇİ YÜKSELİRKEN
Bu yolda ilerlememiz saat 09:00'a kadar sürüyor. Saat 09:00 itibariyle tüm gün bizi takip eden Çatak Çayı'nı bir kütükle geçip, rotanın çemberini çizmek için sola geçiş yapıyoruz.
BARAKLI ÇAYI'NI GEÇERKEN
Bugünkü rotamız genel hattıyla bir çember şeklinde. Başlangıç ve son etaplarda 6 kilometre aynı yolu yürüyerek 20 kilometrelik bir çember çizeceğiz yani.
Çemberi çizmeye başladığımızdan itibaren yükselmeye de başlıyoruz. Orman içi hızlı bir yükselişle saat 09:10'da bir kısım yayla evlerine ulaşıyoruz. Evlerin manzarası muhteşem.
YAYLA EVLERİNİN MANZARASI
Bu konum itibariyle tekrar alçalmaya başlıyoruz. Peşimize evlere ait olan 1-2 köpek bir süre takılsalar da bir süre sonra geride kalıyorlar.
EKİP FOTOĞRAFIMIZ
Bölgede ağaç çokluğu olduğu kadar ağaç kesimi de yoğun. Uzun bir süre kesilmiş ağaçlarla uğraşan köylülerle karşılaşıyoruz.
KERESTE YIĞINLARI ARASINDAN GEÇERKEN

YIĞIN YIĞIN KÜTÜK GEÇİYORUZ
Bu büyük kütük alanını geçtikten sonra yol sağa dönüyor. Burası Çatak Mahallesi diye anılıyor aslında. Rota 500 metrelik düz bir yürüyüşten sonra iyi bir eğimle yükseliyor. İrtifa 1300 metreleri gösterir göstermez bu kez sola doğru bir iniş başlıyor.Baraklı Göleti'ne doğru inişe geçtiğimizi anlıyoruz.
Kısa süre sonra  saat 10:20'de  1250 metredeki Baraklı Göleti'nin o güzel manzarasına kavuşuyoruz.
BARAKLI GÖLETİ'NE ULAŞTIĞIMIZ AN
Bu gölet aslında Baraklı Köyü'nün sulama ihtiyacını karşılamak için yapılmış. Kimi kaynaklarda ismi Karaağaç Göleti diye de geçiyor.Göletin etrafı çam ormanları ve çilek bahçeleri ile dolu olsa da mevsim gereği çilek göremediğimizi belirtmek isterim.
Gölet Uludağ'ın güney sırtlarına baktığı için gölete doğru inerken bu güzel manzarayla karşılaşıyorsunuz. Bu göleti görür görmez "Zamanın durduğu an budur!" diyeceksiniz emin olun. Çok güzeldi. Bizden başka göletin kenarında kamp atmış bir aile, 2 Mısırlı arkadaş ile karşılaştık. Yıllardır bu işlerin içinde olan bizlerin ilk kez geldiği bu muhteşem köşede 2 Mısırlı'yı görmek biraz ironik oluyor.
GÖLETİN KENARINDAYIZ
Gölet kenarında 30 dakikalık bir mola verip, hem dinleniyoruz hem de bir şeyler atıştırıyoruz. Bu anlarımıza kurbağaların senfonisi eşlik ediyor.
GÖLETTEN BİR BAŞKA MANZARA
Göletten 10:50'de ayrılıyoruz. Hemen orman içi bir yükseliş başlıyor. Bu artık günün 1762 metredeki en yüksek irtifasına doğru yükseliş anlamına geliyor.
ORMAN İÇİ YÜKSELİRKEN
Yükselirken ayaklarımızın altından, her yerden eriyen karların aktığı tertemiz suları aşıyoruz. Büyük olasılıkla bu akan suların etkisiyle de devasa köklerinden ayrılıp, yan devrilmiş birçok ağaçla karşılaşıyoruz.
KÖKLERİNDEN AYRILIP, YAN YATMIŞ AĞAÇLARDAN BİRİ

İKİ AĞACIN ARASINDA EKİBİMİZLE
1500 Metreye doğru eriyen karların da etkisiyle çok güzel çiçeklerle karşılaşıyoruz.
ENDEMİK ÇİÇEKLERDEN BİRİ
YUKARILARA DOĞRU

Ormanın içinde her tarafta kütükler doğal halde yerlerde bulunurken, yukarıdan aşağıya inen kar suları da etabın en önemli parçalarından biri.
ORMAN İÇİ ETABIN HALİ
Nihayet saat 12:30'da 1762 metredeki Çukurçimen Yaylası'na yukarılardan bir bakış atabiliyoruz.
ÇUKURÇİMEN YAYLASI'NA İNİŞ YAPARKEN
Çukurçimen Yaylası kocaman bir yayla. Adı gibi bir çukuru andırıyor. Göknar ağaçları, birkaç yayla evi ve ıssız yaylaya medeniyeti bağlayan bir de toprak yol barındırıyor.
ÇUKURÇİMEN YAYLASI'NIN GENEL GÖRÜNÜMÜ
Yaylada yarım saat dinlenme ve yemek molası veriyoruz. Sessiz, kuş sesleriyle beslenen, zamanın ötesine yolculuk yapacağınız güzel bir ortamda vaktin nasıl geçtiğini anlamıyoruz.
ÇUKURÇİMEN YAYLA'DA EKİBİN HALİ
Yayladan saat 13:00'da kalkıp, rotaya devam ediyoruz. 1585 metredeki diğer yaylaya doğru alçalmaya başlıyoruz.

Gün içerisinde bölgenin ağaçları hakkında yaptığımız sohbette göknar ağacından bahsetmiştik. Aşağılara doğru inerken bölgedeki ağaç topluluğuna dair bu tabelayı görünce sohbetimizin doğru ağaç üzerinden ilerlediğini alıyoruz.
GÖKNARA AİT BİLGİLENDİRME
Saat 13:30'a doğru 1585 metredeki Aluç Yaylası'na ulaşıyoruz. Bu yayla daha küçük bir yayla. Ortalıkta da kimsecikler gözükmüyor.
ALUÇ YAYLASI EVLERİ
YAYLADAN BİR GÖRÜNÜM
Girişte hemen sağda kocaman bir çeşmesi bulunuyor. Rotadaki birçok su gibi bu su da tertemiz ve güzel. Hemen pet şişelerimizi dolduruyoruz.
ALUÇ YAYLASI ÇEŞMESİ
Hem çeşmenin başında hem de yaylanın dibindeki bir taşta Likya Yolu işaretini görünce şaşırıyoruz.
LİKYA YOLU İŞARETİ
Bu bölge civarında olabilecek tek yol Evliya Çelebi Yolu olunca eve döndüğümde Evliya Çelebi rotasını biraz araştırıyorum. Fakat rota biraz daha doğudan devam ettiği için bu işaret ne anlama geliyor anlam veremiyorum.

Aluç Yaylası'ndan devam eden rota çok güzel bir orman yolu olarak ilerliyor. Ağaçların altından, toprak bir yoldan alçalmaya başlıyoruz.
AĞAÇLARIN ARASINDAN AŞAĞILARA DOĞRU
Yol döne döne ilerlerken tüm gün bize eşlik eden Uludağ manzarası da ara ara karşımızda belirmeye devam ediyor.
ARKAMIZDA ULUDAĞ'IN KARLI SIRTLARI İLE BİZ
Saat 14:30'da ilerlediğimiz yol küçük bir gölet ile buluşuyor. Burası rotanın en bozuk ve en ilginç yerlerinden biri oluyor.
KÜÇÜK BİR SU DÜZENLEME ALANI
Bu alan sonrası aslında izlememiz gereken yol bozuluyor ve biz de sol üst tarafta yeni düzenlenmiş yola doğru çıkıyoruz.
SUYU GEÇİŞ ANIMIZ
Çıktığımız yol yeni düzenlenmiş düzenlenmesine ama suyun aktığı yerdeki ağaçlar heyelan durumunda ve dereye düştü düşecekler. Sol taraftaki dağ bölümünde de bir takım toprak kaymaları olmuş gibi gözüküyor. Bölge giriş yasağı olan tabelalarla dolu olunca bu gölgede fazla oyalanmadan ilerliyoruz.

Fakat bir yandan da ilerlememiz gereken yoldan iyice uzaklaştığımızı fark ediyoruz. Ne yapalım? Yukarıdan beri devam ettiğimiz dereyi batı yönünde ilerleyip, keselim o zaman. Yoldan çıkıp, ormanın içinden ilerleyerek yürümemiz gereken yolu kesiyor hem de sabah rotanın çemberini dönmeye başladığımız, Çatak Deresi'ni tahta köprüyle geçtiğimiz yere iniyoruz. Bu ne demek oluyor peki? Tabi ki rotadaki son 6 kilometreye ulaştığımız anlamına geliyor. Ve son düz rotayı da bitirirken saat 16:30'da Baraklı Köyü'ne ulaşıyoruz.
BARAKLI KÖYÜ'NE GİRERKEN
Faaliyetimizi aşağıdaki teknik verilerle bitiriyoruz.


Yapılan Kilometre: 32 K
Çkılan İrtifa: 1022 Metre
İnilen İrtifa: 1015 Metre
Maksimum Yükselti: 1762 Metre
Minimum Yükselti: 983 Metre



İZLEDİĞİMİZ ROTA
ROTAMIZ 
Başarılı ve yorucu bir faaliyeti sorunsuz bir şekilde bitirmenin mutluluğu ile çeşme başında temizlenip, köy kahvesinde birer sıcak çayımızı içip, yola çıkıyoruz.
Yolumuzun üstünde bulunan tarihi köy Misi'ye de şöyle bir çat kapı uğrayıp, meramımızı giderelim istiyoruz ama öyle kalabalık ki!
MİSİ KÖYÜ'NDEN BİR GÖRÜNÜM
Misi Nilüfer Çayı'nın iki yanına kurulmuş Cumalıkızık tadında ama ondan daha küçük bir köy. Şimdilerde Gümüştepe diye anılıyor.Bu şirin köyün 2000 yıllık bir geçmişi varmış. Hristiyanlık için de önemi olduğu söyleniyor.
NİLÜFER ÇAYI'NIN İKİ YANINDA MİSİ ÇAY BAHÇELERİ
Bünyesinde birçok da müze barındırıyor. Fakat biz kalabalık sebebiyle gezmeden bir göz atıp, tekrar geri dönüyoruz. Daha sakin, daha özel bir zamana diyoruz.
MİSİ EVLERİ
Misi'den ayrılıp, İstanbul'a doğru yola çıkıyoruz. Orhangazi'deki Köfteci Sadık'ta bir akşam yemeğini hakettik sanırım. Köfteci Sadık'ın meşhur gerdan çorbası ve köftesi ile midelerimizi şenlendirip, dönüş yoluna geçiyoruz.
KÖFTECİ SADIK'IN GERDAN ÇORBASINI MUTLAKA TADIN

TREK BEŞBİN EKİBİ
Keyifli bir faaliyeti daha bitirmenin mutluluğu ve yorgunluğu ile başka faaliyetlere doğru yelken açalım öyleyse!


ŞENAY KILIÇ

Hiç yorum yok: