16 Temmuz 2014 Çarşamba

MOSKOVA; TARİH VE EDEBİYAT MOZAİĞİ ŞEHİR

































Moskova’nın 110 kilometre doğusunda
Oka ırmağından öğrendim gümüş türküsünü ırmakların
Durup dinlemeden akıp gitmenin ululuğunu
Irmak gemilerinden suya düşen ışıkların çağrısını uzaklara
Oka ırmağından öğrendim hasretlerinin dalgın deliliğini.
Yaz geceleri oka ırmağı
İnce kumları ve sedefleriyle 
Ak bir kadını yıkayarak
Aktı odamda kalın kütüklerin arasından
Yaz geceleri düşmedi dallarından zamanların yaprakları
Gitmeden gittim adını hala bilmediğim topraklara..

Nazım'dan Vera'ya..1960


Hani büyürken anneden, babadan size kalan sözler, tavırlar, duygular vardır. Dilinize pelesenk olmuş, kulağınıza küpe olmuştur da aslında hayatınızı biçimlendiren küçük küçük ayrıntılardır onlar. Rusya'nın bizdeki yerini de tarihteki algımız ve anlayışımız açısından, biz Türklere okullarda verildiği kadarıyla  ebeveynlerimizin bizlere yaşamda bıraktığı izlerin tarihi anlamda karşılığı gibi denkleştirebiliriz sanki. 

Tarihin kara sayfalarında illa ki iki toplumun, iki kültürün birbirleri hakkında kalıplaşmış olumlu ya da olumsuz düşünceleri vardır. Özellikle son 400-500 yılımız hep iç içedir. İmparatorluğumuzun kaderini belirleyen olaylar ve karşılıklı bitmeyen savaşlar. Dost muyuz, düşman mıyız? Belli değil.

Biz de bu yaz tatilimizde çocukluğumuzdan beri kulağımızda yer etmiş dünyanın en büyük ülkesine son 100 yıldır başkentlik yapan Moskova'yı yakından görmek adına bir plan yaptık, bavulumuza üç beş parça bir şey sıkıştırıp, yola çıktık.

Fazla söze ne hacet! Plan yapıldıktan sonra ne yapılır?  Tabi ki zihinsel boyutta hazırlık. Uzun bir süre okuma ve araştırma dönemimiz başlar. 

Moskova ve Rusya üzerine yapılan çeşitli ve uzun okumalar sonrası okuduklarımın özetini de Ayhan'la paylaşınca sanki yolculuğa daha bir hazır hissederim kendimi. Yaklaşık 3-4 ay akşamları evde Rusya ile ilgili filmleri izleyerek bu geziye görsel anlamda da hazırlandık. "Daha ne olsun?" diyorsanız, sizi fazla sıkmayalım. Gezimiz nasıl geçti?  Nereleri gezdik? Neler yaptık? Anlatmanın zamanıdır. Başlayalım o zaman!

YOLA ÇIKMADAN YAPILAN HARCAMALAR
  1. UÇAK BİLETLERİ:1200 Tl
  2. OTEL ÜCRETİ:1300 TL
  3. SEYAHAT SİGORTASI:25 TL
  4. YURT DIŞI ÇIKIŞ HARCI: 2X15=30 tL
TOPLAM: 2580 TL

İSTANBUL'DAN MOSKOVA'YA  
Her zaman ki gibi uçuşumuzu Pegasus'la yapıyoruz. Yarım saat rötarla kalkan uçağımız 3 saat sonra yerel saatler 16:00 yı gösterirken, Moskova'nın 5 hava alanından biri olan  Domodedovo Hava Alanı'na indiğinde heyecanlıydık. Pasaport ve bagaj işlemlerinde sorun yaşamadan,  ilk bölümden bir 100 dolar bozdurarak dışarı çıktığımızda bizi hava alanından merkeze taşıyacak olan ekspress trenin hava alanı içindeki ok işaretlerini takip ederek, hava alanını bir uçtan bir uca yürüyoruz.

Trene doğru giden son bölümde bozuk İngilizceleriyle "Aeroekspress ticket" diyerek ellerindeki makinelerle bilet satan kırmızı üniformalı görevli kızları görünce seviniyoruz. İki bilet için görevliye 900 ruble ödüyoruz. Aslında bu kızların hemen solunda bulunan gişeden bu biletleri alırsanız 800 ruble ödeyeceğinizi unutmayın derim.

Bizi Moskova Paveletsky istasyonuna taşıyacak kırmızı renkli bu ekspres tren her yarım saatte bir her iki yönden de kalkıyor. Biz bir 10 dakika treni bekliyoruz.
ÖNÜMÜZDE DOMODEDOVO MANZARASIYLA TREN BEKLİYORUZ
Saat 17:30 trenine hava alanından ayrılan  eli bavullu diğer tüm yolcularla trene biniyoruz. Oyuncak tren havasındaki bu kırmızı ekspres tren dıştan eski gibi gözükse de içine girdiğinizde oldukça konforlu gözüküyor. Rahat koltuklar, geniş bir koridor ve ferah, yüksek bir tavanın yanı sıra çay, kahve servisi de bulunuyor. Yola çıkınca bu çay, kahve servisinden çok acıktığımız gerekçesiyle biz de faydalanıyoruz.
 ÇAY VE KRUVASAN
Bu tren ara duraklarda pek durmuyor. Dursa da inen ve binen pek olmuyor. Bu sebeple son durağa yani herkesin bavulunu alıp, inmeye çalıştığı yere kadar içiniz rahat bir şekilde oturup, ilk Moskova izlenimlerinizi çayınız eşliğinde yapın derim. Zaten yolculuk bir 40 dakika sürüyor. Saat 18:10 da görünce pek mutlu olduğumuz MOCKBA yazısına doğru elimizde bavullarla ilerliyoruz.
BU YAZIYI GÖRMEK BİZİ HEYECANLANDIRIYOR
AEROEXPRESS TRENİNİN YANINDAN İLERLİYORUZ

Perondan çıkınca ilk KİRİL alfabesi şokunu yaşıyoruz. Son birkaç günümüzü bu harfleri okumaya ayırsak da ilk karşılaşma güzel ve anlamlı oluyor. Otele ulaşmamız için binmemiz gereken 2 nolu yeşil hatta geçmekte biraz zorlanıyoruz ilk etapta. İngilizce bilmedikleri için soru sorduklarımızdan pek yanıt alamıyoruz. 1-2 kere döne dolana sonunda Dinamo istasyonuna gitmemiz gereken peronu buluyoruz. Tanesi 40 rubleden 2 adet bilet alıyoruz. Aklınızda olsun 20 lik ya da 40 lık bilet alırsanız bilet fiyatınız düşüyor. Aldığınız bu bileti metroya girişte turnikelere okutuyorsunuz. Metro, tren, troleybüs, otobüs hepsinde aynı kart geçerli.
MOSKOVA'DA KULLANILAN BİLET
Moskova'da Bahçe ve Bulvar adlarında çember halinde iki çevre yolu bulunuyor. Bunlar  şehri Roma misali dairesel boyutta ayırıp, sınıflandırıyor. Bizim ineceğimiz durak 2. çevre yolunun hemen dışında ama ulaşım metro ile çok rahat. 

Ruslar 1930 larda hızlı sanayileşme üzerine kent nüfusunun 2 katına çıkmasıyla kapsamlı bir ulaşıma ihtiyaç duymuşlar. Metroyu yaparak devrim sonrası sosyalizmin ve işçi hareketinin kaybettiği dinamizmi de kazanacaklarını düşünmüşler. Sonunda Stalin'in ilk 5 yıllık kalkınma planıyla metro yapımına başlanıyor. Ülkenin dört bir yanından kadın, erkek işçiler getiriliyor. Çalışmalara Kızıl Ordu'nun ve Komünist Gençler Birliği yani KONSOMOL'un 13 bin üyesi katılıyor. Bu sebeple KONSOMOL ismi Konsomolskay olarak bir istasyona da veriliyor. Bu istasyonlar 2. Dünya Savaşı sırasında hem sığınak olarak kullanılıyor hem de Mayakovskay istasyonu Stalin ve askerleri tarafından karargah olarak kullanılıyor. Tüm metro istasyonlarının içi zamanın ünlü sanatçıları tarafından Sosyalizm, Devrim, İşçiler, Sporcular gibi çeşitli temalarda dizayn ediliyor.

Biz ineceğimiz Dinamo durağına geldiğimizde istasyonda madalyonlar şeklinde çeşitli spor dallarını gördüğümüzde, büyürken kulaklarımızda yer etmiş Dinamo-Kiev takımını anmadan edemiyoruz.
DİNAMO METROSU'NDAN GÖRÜNTÜLER
DİNAMO METROSU'NDAN GÖRÜNTÜLER
DİNAMO'YA DOĞRU SON ÇIKIŞ

Dinamo istasyonundan çıktığımızda güzel yeşil bir parkın kıyısından 10 dakikalık bir yürüyüşle otelimize varıp, odamıza yerleştikten sonra soluğu yine metroda alıyoruz. 

Moskova metrosunda inanılmaz bir koşturmaca var. Herkes bir sağa, bir sola, bir yukarı, bir aşağı koşturma halinde. Biz de haliyle bu hengameye uyuyoruz. Fazla değil en fazla 15 dakikalık bir yolculukla Revolation Ploşçad istasyonunda inip, hemen sol tarafımızda kalan Kızıl Meydan'a doğru ilerliyoruz.

Doğru yolda olduğunuzu yapılan anonslardan ve insan kalabalığından anlıyorsunuz zaten. Moskova Tarih Müzesi önünden geçerek sola döndüğümüzde önünde pırıltılı küçük bir şapel olan Diriliş Kapısı'nı görüyoruz.
KIZIL MEYDANA GİRİŞTEKİ DİRİLİŞ KAPISI
Rusların klasik mimarisi olan yeşil renkte çadır külahlar bu girişi de süslemişler. Bu kapının aslı 1680 yılında yapılmış olmasına rağmen ilk yapılan 1931 de Stalin'in hışmına uğramış ve yıkılmış. Bu görülen aslına uyularak 1995 te tekrar yapılmış. Moskova'da bu şekilde 1990 lardan sonra aslına uyularak tekrar yapılan oldukça fazla yapı var.

Kapının içerisinde bir ikona ev sahipliği yapmak için inşa edilen İveryan Bakire Şapeli bulunuyor. Öğrendiğimize göre Çar Moskova'ya her gelişinde Kremlin'e girmeden önce bu mabedi ziyaret edermiş.
IVERYAN BAKİRE ŞAPELİ
Ve işte Kızıl Meydan'a yavaş yavaş giriyoruz. Gerçekten içimiz kıpır kıpır, heyecanlıyız. Hep duyarız, okuruz, izleriz ama dünya gözüyle görmek var ya başka bir şey gerçekten.
KIZIL MEYDAN
İnsan elinde olmadan gülümsüyor bu manzaraya. Burada olmak inanılmaz. Devasa bir alan burası. Uzaklarda, masallardan fırlamış gibi duran Aziz Vasili Katedrali göze çarpıyor.
AZİZ VASİLİ KATEDRALİ
Bu koca meydan 15. yüzyılda III. Ivan tarafından yaptırılmış. Hatta bu alanı elde etmek için bayağı bir bina da yıkmışlar. Meydanda ilk başlarda TORG denilen bir pazar yeri bulunuyormuş. Fakat meydanın bünyesinde o kadar yangın çıkıyormuş ki bu meydan zamanla Yangın Meydanı diye anılır olmuş. Meydanın adı taa 17. yüzyıla dayanıyormuş. Önceleri güzel anlamına gelen KRASNI denilirken zamanla bu Kremlin'e dönüşmüş.

Bu devasa meydanın uzunluğu 500 mt imiş. Meydan öyle çok şeye tanık olmuş ki ilk zamanların o pazar yeri gürültüsü zamanla idamlara, törenlere, resmi geçitlere, konserlere tanık olmuş.

Daha sonra dört bir tarafını ayrıntısıyla gezeceğimiz bu ünlü meydandan ilk gün heyecanıyla fotoğraflarımızı çektirip, ayrılıyoruz.
KIZIL MEYDAN VE BİZ

Kızıl Meydan'dan çıkarak Moskova'da çok ünlü bir sokağa, Arbat'a gidiyoruz. Havanın geç kararmasından dolayı Kızıl Meydan'da saatin kaç olduğunu anlamadan bir an önce bir yere oturup, akşam yemeğimizi yemek istiyoruz. Ama oturduğumuz My My yani Rusça okunuşuyla Mu Mu tüm seyahatimiz boyunca uğrak yerimiz oluyor. Moskova'da gittiğiniz her yerde bir My My restorana rastlayabilirsiniz. Fiyatları uygun olduğu gibi geleneksel ev yemekleri yaptığı için Rus yemeklerinin de tadına bakabiliyorsunuz.
My My RESTORANDA İLK AKŞAM YEMEĞİMİZ

Lezzetli yemekler sonrası bu uzun günü bitirmek için otelimizin yolunu tutuyoruz. Bu sırada saat 23:00 civarı olmasına rağmen gökyüzünün hala aydınlık olması bizi oldukça şaşırtıyor. 

Otele varıp, ilk günün kritiğini yaparken, ertesi günün merakı hala üzerimizde. Yarın ola hayrola!

İLK GÜN YAPILAN HARCAMALAR
  1. Hava Yolu Ulaşım: 18 Tl
  2. Öğle Yemeği:40 Tl
  3. Aeroexpress Tren Bileti 2 Kişi: 900 Ruble=54 Tl
  4. Trende Çay, kruvasan 2 Kişi:350 Ruble=20 Tl
  5. Akşam Yemeği 2 Kişi:600 Ruble=36 Tl
  6. Su ve Çay:120 Ruble=7 Tl
TOPLAM:175 Tl

MOSKOVA'DA PAZARTESİ
Sabah erkenden kalkıp, otelimiz Aerostar'da güzel bir kahvaltı yapıyoruz. Hemen sonrası bir aktarma ile Revolation Ploşçad istasyonunda iniyoruz. Revolation Ploşçad istasyonunu gördüğünüzde çok seveceksiniz. Bu istasyonda Sovyetler'in kurulmasına yani devrime yardımları dokunmuş çiftçiler, sanatçılar, öğretmenler ve ailelerin gerçek boyutlarda heykelleri bulunuyor. Heykeller Menizer'e aitmiş. Bazı heykelleri gelen geçen ellediği için tutulan yerler parlamış. Ayhan da durur mu ?Hemen bir köpeğin burnunu tutuyor ve bana poz veriyor.
REVOLATION PLOŞÇAD İSTASYONUNDAKİ HEYKELLER

İstasyondan çıkınca doğruca sol tarafta kalan Kremlin'e doğru yürüyoruz. Aleksandre Bahçeleri'nin kuzey bölümünden giriş yapıyoruz. Mimar Osip Bove'nin 1821 yılında tasarladığı bahçeler Napolyon Savaşları'ndan sonra kenti tekrar restore ettiren Çar I.Aleksandre'nin adını taşıyor. Bu bahçeler yapılmadan önce bulundukları yerde aslında bir hendek bulunuyormuş.

Bahçeye girdiğimizde hemen solda iki genç askerin beklediği bir ateş görüyoruz. İkinci Dünya Savaşı'na katılmış birçok ülkede gördüğümüz Meçhul Asker Anıtı burada da mevcut anlayacağınız. Her gün saat 10:00 da ateşi bekleyen iki asker nöbet değişimi yapıyorlar.
MEÇHUL ASKER ANITI

Meçhul asker anıtı 1967 de açılmış. Anıtın hiç sönmeyen meşalesi de St. Petersburg'daki Mars Meydanı'ndan alınan ateşle yakılmış. Ateş 2. Dünya Savaşı'nda hayatını kaybeden tüm Ruslar için yanmaktaymış.
MEÇHUL ASKER İÇİN YANAN ATEŞ
Anıtın altında bir askerin mezarı bulunuyor. Kitabede de "Adın bilinmez, yaptıkların ölümsüz." yazıyor. 

Ateşi geçtiğinizde 2. Dünya Savaşı'ndan en çok etkilenen şehirler için konulan anıtları göreceksiniz.
SİVASTAPOL
ODESSA

Hemen bu anıtların karşısında da Romanov Hanedanı'nın 300. yıl anısına 1913 yılında yerleştirilmiş bir dikili taş bulunuyor.
DİKİLİTAŞ
En üstündeki çift başlı Çarlık kartalı devrimden sonra kalkmış ama şimdi tekrar yerinde duruyor. Anıttaki yazılan yazı da devrimden sonra Karl Marx, Engels gibi devrimci düşünürlerin isimleriyle değiştirilmiş.

Bu anıtı geçtiğinizde önünüze Aleksandre Bahçeleri'nin bir kısmı geliyor. Bakımlı ve güzel çiçeklerle dolu bahçeler gözünüze oldukça hoş görünecek eminim.
AYHAN VE ALEKSANDRE BAHÇELERİ
BAHÇENİN BU BÖLÜMÜ OLDUKÇA GÜZEL
Ve nihayet Kremlin için bilet alma zamanı geliyor. Önce bahçeden çıkıp, sola dönüyoruz. Tam karşıda, cam kaplı bir bilet satış yerine doğru ilerliyoruz.
BİLET SATIŞ NOKTASI

Bu komplekste çok fazla bir yeri gezemiyorsunuz zaten. Katedral bölgesi ve Devlet Silahhanesi olmak üzere iki yer için bilet alıyorsunuz. Silahhane bileti 700 ruble, katedral bölümü 350 ruble. Silahhane'yi gezme zamanı bittiği için biz sadece katedral bölümü için bilet alıyoruz. Bileti aldıktan sonra bizi girişi yapacağımız Teslis Kulesi'ne doğru götüren merdivenlere ilerliyoruz.
GİRİŞİN OLDUĞU TESLİS KULESİNE ÇIKARAN MERDİVENLER

Nihayet bilet kontrolünden geçerek kulenin girişine ilerliyoruz. Belirli bir kalabalık var ama ne bir Eyfel ne de Versailles girişi kalabalığı diyebiliriz.
TESLİS KULESİ

Teslis Kulesi Kremlin Sarayı'na yapılan iki girişten birisidir. Diğeri de güneybatıda bulunan Borovitskaya Kulesidir. 76 metrelik Teslis Kulesi Kremlin'in en yüksek yapısıymış. Adını aynı adlı manastırdan almış. Bu girişi Patriklerin yanı sıra çarın eşi ve kızları da kullanırmış. Eylül 1812 de Napolyon bile ordusuyla bu kapıdan Kremlin'e girmiş. Ama Rusların şehri ateşe vermesi üzerine bir ay sonra çekilmek zorunda kalmış.

Kule girişinden girince artık sarayın içinde olduğumuza göre sizlere biraz Kremlin hakkında bilgi verme zamanıdır diyorum.

Kremlin yüzyıllarca iktidarın sembolü olmuş. Hala da Devlet Başkanı'nın çalışma yeriymiş. KREML kelimesi kale anlamına gelmektedir. 1156 yılında Prens Dolgoruki Moskova ve Neglinnaya nehirleri kenarına ilk ahşap kalenin yapılacağı alanı seçmiş ve yapım çalışmaları başlamış. Ve yıllar boyu gelen giden çarlarla yapım, imar çalışmaları devam etmiş. Stalin'in başta olduğu dönemde burada da bir takım yıkım çalışmaları olmuş ve saray halka kapatılmış. Stalin öldükten 5 yıl sonra saray halka açılmış. Bünyesinde hem bir sürü devlet binası hem de katedral barındırıyor. Biz de bugün onlardan bir kısmını görmeye çalışacağız kısmetse.

Teslis Kulesi'nin altından geçer geçmez sağ köşede karşınıza Devlet Kremlin Sarayı çıkıyor.
DEVLET KREMLİN SARAYI
Bu saray 1961 yılında Komünist Parti kongreleri için yaptırılmış. Günümüzde ise konser ve sergiler için kullanılır olmuş.
Sarayın tam karşısında Senato binasının önünde çeşitli Çar toplarını görebilirsiniz.
ÇAR TOPLARI
ÇAR TOPLARI
Teslis Kulesi'ni arkamıza alarak Devlet Kremlin Sarayı tarafına geçiyoruz. Fakat yolda bulunan polisler biz gezenleri fazla yol hizasında bulundurmak istemiyorlar. Yol geçişleri hep polis kontrolünde oluyor.
DEVLET KREMLİN SARAYI-TESLİS KULESİ-SENATO BİNASI

Bulunduğumuz taraftan ilerliyoruz. Zaten görülecek her şey bu tarafta bulunuyor.

İlk önce karşımıza yine dizi dizi çar topları çıkıyor. Bu dizi topların hemen yanında da 1586 yılında dökülen ve 40 ton ağırlığındaki çar topu bulunuyor.
DİZİ DİZİ ÇAR TOPLARI
40 TONLUK TOP
ÇAR TOPUNUN ÖNDEN GÖRÜNÜMÜ
Bu topların önünden biraz daha yürüdüğünüzde Büyük Ivan Çan Kulesi'ni ve önündeki devasa çanı görüyorsunuz.
BÜYÜK IVAN ÇAN KULESİ
Gerçekten çok zarif sekizgen bir kule bu kule. Adını da 14. yüzyılda burada bulunan bir kiliseden alıyor. 1505-1508 yılları arasında yapılmış. Büyük ismini yüksekliğinden alıyormuş. Çar Boris Godunov 1600 de bir kat daha ekleyince kulenin yüksekliği 81 mt olmuş ve Moskova'nın en yüksek binası olmuş.
3 KATLI ÇAN KULESİ
21 Çanlı çan kulesinin bir de 64 tonluk büyük çanı var ve bu çan Çar öldüğünde 3 kez çalınırmış. Kulenin önünde yerde 200 tonluk dünyanın en büyük çar çanı bulunuyor.
DÜNYANIN EN BÜYÜK ÇAR ÇANI
Çar Aleksey'in yaptırdığı çan 1701 de çıkan yangında kuleden düşüp, parçalanmış. Çanın parçaları Çariçe Anna'nın emriyle ikinci bir çanın yapımında kullanılmış. Fakat Kremlin'de 1737 yılında ikinci bir yangın çıkmış ve yangın çıktığında 2. çan hala döküm kalıbında olduğundan sıcak çanın üzerine soğuk su dökülünce çanın bir parçası kopmuş. O da bu şekilde olduğu gibi bırakılmış.
BÜYÜK ÇANIN ÜZERİNDEKİ DESENLER
Bu çanı ve kuleyi geçince hemen sağınızda kalan büyük meydan Katedral Meydanı oluyor. Dört bir yanı ünlü katedral ve kiliselerle dolu. Sağ tarafta Meryem'in Göğe Yükseliş Katedrali'ni görüyorsunuz.


MERYEM'İN GÖĞE YÜKSELİŞİ KATEDRALİ
Bu katedral 14. yüzyıldan beri Moskova'nın en önemli katedraliymiş. Prensler burada taç giyer, patrikler ve metropolit burada defin edilirmiş. 

Katedralin fotoğrafta görülen güney taç kapısı oldukça görkemli gözüküyor. Kapıda 17. yüzyıl freskleri ile kaplı kemerli bir taç kapı bulunuyor.
GÜNEY TAÇ KAPI
1401 yılında Suzdal'dan Moskova'ya getirilen kapının iç tarafına İncil'den sahneler işlenmiş.
KAPININ İÇ TARAFINA İŞLENEN SAHNELER
KAPININ  İÇ TARAFINA İŞLENMİŞ SAHNELER
Katedral'in içinde fotoğraf çekmenin yasak olduğunu belirtmek lazım. Ama içeri girdiğinizde mutlaka görün diyebileceğimiz Korkunç Ivan'ın tahtı olan Monomah Tahtı, Çariçe'nin tahtı, girişin sağında ve solunda bulunan metropolitlerin mezarları, tüm iç cephedeki freskler, Patrik'in taştan tahtı ve girişin karşısında bulunan İkonostasis'tir.


Katedral'den çıkınca hemen yanında bulunan ve içine girmenin yasak olduğu Cepheli Saray'ı dışarıdan inceliyoruz.
CEPHELİ SARAY

Cepheli Saray 19. yüzyılda Kremlin'e eklenmiş. Adını da benzersiz taş işçiliğinden alıyor.
CEPHELİ SARAY'IN TAŞ İZLERİ
III. Ivan'ın isteği üzerine 1485 yılında yapımına başlanmış ve altı yılda bitirilmiş. Kremlin kompleksinin hepsinde olduğu gibi İtalyan mimarlar tarafından yapılmış.
CEPHELİ SARAY GİRİŞİ
Sarayın güney cephesinde Kızıl Merdiven bulunuyor. Çarlar Meryem'in Göğe Yükselişi Katedrali'ne bu merdivenden inip, giderlermiş. Son taç giyme için bu merdivenden inen 1896 yılında II.Nikola olmuş.
KIZIL MERDİVEN
1930 larda Stalin bu merdiveni de yıktırmış. Fakat 1994 te  büyük harcamalar yapılarak yenilenmiş.

Cepheli saraydan sonra çarprazında bulunan Baş Melek Katedrali'ne gidiyoruz.
BAŞ MELEK KATEDRALİ

Kremlin'de inşa edilen katedrallerin sonuncusuymuş. III. Ivan'ın emriyle yaptırılmış. 1340 yılından sonra da çarların defin yeri olarak kullanılmış. İçeride yine fotoğraf çekmenin yasak olduğu katedralde Korkunç Ivan'ın küçük oğlu Dimitri'nin de mezarı bulunuyor.

Baş Melek Katedral'inin tam karşısında da Meryem'e Müjde Katedrali bulunuyor.
MERYEM'E MÜJDE KATEDRALİ
Yine İtalyan mimarlar tarafından yaptırılan bu katedralin Korkunç Ivan ile ilgili bir hikayesi var. Korkunç Ivan kilise yasalarını çiğneyip, dördüncü kez evlenince burada ayinlere katılmaktan men edilmiş. Çünkü bu kilise aile mensuplarına aitmiş. O da ayinleri sadece sütunlu girişteki parmaklıkların ardından izleyebiliyormuş.

Katedralin içi çeşitli galerilerle dolu ve her taraf fresklerle kaplı. İçeride fotoğraf çekmek tabi ki yasak.

Artık katedral meydanını bitirip, Moskova Nehri'ne paralel uzanan surların dibine ilerliyoruz.
MOSKOVA NEHR'NE NAZIR KREMLİN SURLARI
KREMLİN'İN KENDİNE HAS SURLARI

Artık üzerinde olduğumuz yol bizi Borovitskaya Kulesi çıkışına doğru götürüyor. Yol boyunca sağ tarafımızda önce Büyük Kremlin Sarayı'nı görüyoruz.
BÜYÜK KREMLİN SARAYI

Sonra da Devlet Silahhanesi'ni ve çıkışı yapacağımız Borovitskaya Kulesi'ni görüyoruz.
DEVLET SİLAHHANESİ
BOROVİTSKAYA KULESİ ÇIKIŞI
Kuleden çıkınca tekrar kendimizi Aleksandre bahçelerinde buluyoruz. Bahçelerin içinden Teslis Kulesi'ne doğru ilerliyoruz.
ALEKSANDRE BAHÇELERİ

Aslında bahçeler demek pek uygun olmuyor. Çünkü çok az bir mesafede bulunan bir park gibi gözüküyor burası. Ama ilginç ağaç formları çok hoşumuza gidiyor.
ALEKSANDRE BAHÇELERİ'NDEKİ AĞAÇLAR

Sakin, sessiz bir park. Teslis Kulesi'ne kadar olan bölümde insanlar banklarda oturup, dinleniyorlar.
TESLİS KULESİ'NE DOĞRU İLERLİYORUZ

Ve sabah geldiğimiz gibi çıkıyoruz bu bölgeden.  Sabah geçtiğimiz Aleksandre bahçelerinin ilk bölümün kapalı olduğunu görüyoruz. Polislerin geçişi önlemek için her yere yığıldıklarını görüyoruz.
KAPALI OLAN BAHÇELER

Sonradan öğreniyoruz ki öğleden sonra burası ve Kızıl Meydan kapatılıyor. Bu sebeple sergi bölgesi Manej'e doğru yöneliyoruz. Ama gördüğümüz bir gösterişli fıskiye bizi durduruyor.
ALEKSANDRE BAHÇELERİ'NE KARŞI KOŞTURAN ATLAR

1996 yılında bahçelerin kuzey bölümünde bulunan Manej sergi bölümünün altına bir alışveriş merkezi yapılmış. Alışveriş merkezi ile bahçeler arasındaki bölüme de bir havuz yapılmış ve içine Rus Masallarından karakterlerin olduğu çeşmeler yapılmış. Dar bir yolu var ama biz en sondaki deniz kızına kadar ilerleyip, hepsine bakmayı tercih ediyoruz.
RUS MASALLARINDAN KAHRAMANLAR
RUS MASALLARINDAN KAHRAMANLAR
RUS MASALLARINDAN KAHRAMANLAR
RUS MASALLARINDAN KAHRAMANLAR
RUS MASALLARINDAN KAHRAMANLAR
VE EN SONDAKİ DENİZ KIZI

Deniz kızına ulaştıktan sonra tekrar geri dönmeniz gerekiyor çünkü buradan çıkış yok. Geri dönüp, merdivenlerden tekrar Kızıl Meydan'a giriş yaptığımız yere geliyoruz. Karşımıza atının üstünde kocaman Mareşal Georgi Jukov heykeli çıkıyor. 
MAREŞAL GEORGI JUKOV'UN HEYKELİ

Mareşal Jukov 1943 yılındaki Kursk Muharebesi'nde Sovyet Orduları'nın lideri olarak Stalingrad'ı çok iyi savunmuş. Bu sebeple buraya bir anıtı dikilmiş.

Heykeli geçince yine soluğu Kızıl Meydan'da alıyoruz. Öğle yemeği için uğramak istediğimiz yer Kızıl Meydan'ın ilerisinde olduğu için meydandan geçiyoruz. Ünlü Katedral'in önünde fotoğraf çektirmeyi ihmal etmiyoruz.
AZİZ VASİLİ VE BİZ

"Katedral'e girelim mi?" diye düşünüyoruz ama nasılsa Kızıl Meydan günümüz yarın diyerek vazgeçiyoruz. Ama katedralin önündeki heykeli biraz inceliyoruz.
MININ VE POJARSKI HEYKELİ

Heykellerdeki ikili karışıklık dönemi kahramanlarıymış. Minin ve Prens Pojarski Polonyalılara karşı savaşmak için gönüllüler toplamışlar ve 1612 yılında Kremlin'i Polonya işgalinden kurtarmışlar. Heykelse Napolyon Savaşları'nın zaferle sonuçlanmasından hemen sonra dikilmiş. Eskiden Kremlin'e bakacak şekilde Kızıl Meydan'da bulunuyormuş. Sovyet Dönemi'nde bugünkü yerine dikilmiş.

Biraz sonra Kızıl Meydan'ın da kapatılacağını polislerin bizi dışarı çıkartmasıyla anlıyoruz. Yemek yiyeceğimiz restorana doğru biraz önce içinde olduğumuz Kremlin'i Büyük Moskova Köprüsü'nden izleyerek ilerliyoruz.
BÜYÜK MOSKOVA KÖPRÜSÜ'NDEN KREMLİN MANZARASI

Hedefimiz Pyanitskaya caddesindeki ŞEŞ-BEŞ restoran. Uzun aramalar sonucu bu restoranı buluyoruz. Ama ne içerideki koku ne de fiyatları hoşumuza gitmiyor, kalkıyoruz.
ŞEŞ-BEŞ RESTORAN

Tamamen restoranların hakim olduğu bu sokakta tesadüf o ki yine My My restorana rastlıyoruz. Hemen içine dalıyoruz.
My My RESTORAN VE AYHAN

My My Restoran'da Rusların ev yemeklerini bulabilirsiniz. Et, sebze, salata,pilav, makarna ne ararsanız var. Et olarak çok güzel hindi, tavuk, balık, dana ve tabi ki domuz eti bulacaksınız.  Bunun yanında sebze yemekleri , salatalar ve tatlılar da mevcut tabi ki.  Biz de her gittiğimizde farklı bir şey denemeye çalışıyoruz. 
ETLER PİŞİYOR

Öğlen çok kalabalık oluyor. Daha doğrusu bu restoran zinciri Moskova'da en kalabalık restoran diyebiliriz. Öğlenleri "business" saati koyduklarından uygun fiyata da menü alabilirsiniz. Biz kafamıza göre takılıyoruz.
BENİM MENÜM
Ben Rusların ünlü lahana salatası ile güzel soslu bir mantar, tavuk karışımı olan bir yemek alıyorum. Yanına da lezzetli bir pilav. Ayhan'sa "business" takılıp, deneme yapıyor.

Yemek sonrası hemen yan binada bulunan "ŞOKOLADNİTZE" de öğlen güneşinde dinlenmek için soğuk bir şeyler içiyoruz. My My dan sonra en çok göreceğiniz cafe olacak bu cafe. Her yerde karşınıza çıkıyor. Fiyatları biraz pahalı ama temiz ve rahat.

Biraz dinlenme sonrası bu sokağa yakın olan Novokuznetskaya Metrosunun girişine ilerliyoruz.
NOVOKUZNETSKAYA METROSUNUN GİRİŞİ

Öğleden sonra Moskova'nın ilk yerleşim yerlerinden biri olan ve KİTAY GOROD diye anılan bölgeye gidiyoruz. Hedefimiz Politeknik Müze'yi ve Mayakovski Müzesi'ni görmekti ama ikisini de restorasyonda bulunca avucumuzu yalıyoruz.
MAYAKOVSKI MÜZESİ GİRİŞİ

Hakkında orjinalliği sebebiyle çok yazı okuduğum Mayakovski Müzesi'ne girememek beni üzüyor açıkçası. Ama elden ne gelir. Bölgede biraz dolaşıp, otele geri dönüyoruz.
KİTAY GOROD METROSUNDAKİ LENİN ANITI

Gün içerisinde gezdikten sonra akşamüstü 4-5 gibi otele dönüp dinlenmeyi ve akşam tekrar dışarı çıkmayı planlıyoruz. Moskova'da havanın geç kararması bu açıdan planımızı değiştiriyor ve bu şekilde daha verimli bir gezi yapıyoruz.

Otelde dinlendikten sonra tekrar aynı metro aktarmalarını yapıyoruz. Önce Revolation Ploşçad 'a geliyoruz.
REVOLATION PLOŞÇAD METROSU

Metroların içi sirkülasyon sebebiyle alabildiğine kalabalık. Herkes bir tarafa gidiyor, koşturuyor. Revolation Ploşçad'dan Arbat'a geçip, biz de sokağa kendimizi atıyoruz.
ARBAT METROSU'NUN GÜZEL ÇIKIŞI

Bu akşam Arbat'ta neler oluyor bir bakınalım istiyoruz. Arbat caddesi eski ve yeni olmak üzere iki adet bulunuyor. Biz eskisini tercih ediyoruz. İstiklal Caddesi'nin Moskova versiyonu diyebiliriz. Tabi İstiklal Caddesi daha hareketli ve canlı kalıyor Arbat yanında. 

Arbat kelimesi banliyö anlamına gelen Moğol sözcüğünden türemiş. Bu eski sokakta kimler yaşamamış ki! 

Puşkin, Mayakovski, Beli, Lermantov gibi ünlü kişiler bu sokakta yaşayanların bazıları. Kafeler, tarihi binalar, resim yapanlar, canlı müzik yapanlar, gösteri yapanlar herkes burada anlayacağınız.
ARBAT'TA İLGİNÇ BİR RESTORAN
KVAS SATICILARI
SOKAK GÖSTERİSİ YAPANLAR
ARBAT ÜZERİNDE BİR HEYKEL

Uzunca bir yol Arbat. Yolun sonunda Stalin'in yaptırdığı devasa gökdelenlerden biri olan Dış İşleri Bakanlığı bulunuyor. Yolun sonuna kadar gidip, geri dönüyoruz. Ta ki My My Restoran'ın ünlü ineğini görene kadar. Ayhan bu ineğe bayılıyor. Ne zaman görse hemen dibine gidiyor. 
My My RESTORAN'IN ÜNLÜ İNEĞİ VE AYHAN

Bu akşam menüde ne var diyoruz, sıraya giriyor  ve yemeklerimizi alıyoruz. Rusların ünlü kırmızı pancar çorbasını deneyelim istiyoruz. Çok lezzetli olduğunu söylemem gerekiyor.
RUSLAR'IN ÜNLÜ PANCAR ÇORBASI

Daha sonra ben Gürcistan'da da gördüğümüz ve Ruslar'ın bulgur pilavı olarak kullandığı pişmiş ya da pişmemiş hali kalp şeklini andıran pilavından ve lezzetli bir hindiden oluşan yemeğimi alıyorum.
RUS BULGURU VE HİNDİ

Ayhan'da beşamel soslu bir et yemeği yiyor. Yanında da ilginç bir salata alıyor.
AYHAN'IN MENÜSÜ

VE AYHAN'IN İLGİNÇ SALATASI

Yemek çeşitlerine baktığınızda bizimkilere çok benzer şeyler buluyorsunuz. Mesela kabak kızartması görünce çok şaşırdım. Meyve kompostolarına da bayılıyor Ruslar. Özellikle çilek suyu favorileri.

Yemek sonrası ünlü içecekleri KVAS'ı deneyelim diyoruz. Arpa ve çavdarın damıtılmasıyla üretilen kvas büyük küçük herkesin sevdiği bir içkiymiş. Az alkollü sanki Hatay'da yol üstü içeceğiniz meyan kökü suyu satıcılarını size hatırlatacak cinsten bir içecek. Moskova'da olduğumuz süre boyunca sık sık içtiğimizi söylersem yalan olmaz herhalde.
AYHAN KVAS'I DENİYOR
MOSKOVA'NIN ŞEREFİNE KVASLARIMIZI KALDIRIYORUZ

Dönüşümüzü geç bir saatte yapmamıza rağmen metronun çalıştığını görmek hoşumuza gidiyor. Ertesi güne bedenlerimizi hazırlamak için otele varır, varmaz temiz bir uykuya dalıyoruz.


PAZARTESİ GÜNÜ HARCAMALARI
  1. 350x2=700 Ruble-Kremlin Girişi
  2. 600 Ruble-Öğle Yemeği
  3. 360 Ruble-Glaccie (soğuk içecek)
  4. 770 Ruble-Akşam Yemeği
  5. 1080 Ruble-40 lık metro bileti
TOPLAM:3510 Ruble-216 Tl

MOSKOVA'DA SALI
Bugün nihayet kaç gündür gezip, dolanıp durduğumuz Kızıl Meydan'ın inceliklerine ulaşacağız. Otelimizden heyecanla ayrılıyoruz.
OTELİMİZ AEROSTAR
Otelden çıkıp her gün Petrovski Parkı'ndan geçiyoruz. Yeşillikler içinde her gün çimlerine bakım yapılan, güzel kokulu bir park.
PETROVSKI PARKI VE BİZ
Aktarmalarla Kızıl Meydan'a varıyoruz. Kızıl Meydan'ın hikayesini daha ilk gün anlatmıştım sizlere. Her gün şöyle bir kere uğradığımız bu büyük meydana bugün dört bir yanını gezmek için uğruyoruz.


Meydana her zaman ki gibi Diriliş Kapısı'ndan girmek üzereyken burada her daim karşılaştığımız bir manzarayı sizlerle paylaşmak isterim. Birçok dünya şehrinde olduğu gibi dilek parasının Moskova'da atıldığı yer tam Diriliş Kapısı önündeki çember gibi bir alan.
NE DİLEK DİLEMEK İSTEDİNİZ?
Buranın farkı parayı havuza değil de arkanızda bir yere atıyorsunuz. Tabi hemen etraftaki fakir Ruslar tarafından toplanıyor bu paralar. İşin en güzel tarafı da bu sanırım.

Diriliş Kapısı'ndan girdiğinizde hemen sağınızda içinden devamlı müzik sesleri duyacağınız, kapısında kostümlü Rus Çarları'yla fotoğraf çektireceğiniz bir hediyelik eşya dükkanı bulunuyor.
GİRİŞTEKİ HEDİYELİK EŞYA DÜKKANININ ÖNÜ

Bu dükkanın tam karşısında meydanın sol alt köşesinde Kazan Katedrali'ni göreceksiniz.
KAZAN KATEDRALİ
Bu katedral de 1930 larda Stalin'in hışmına uğramış. Yıllar yıllar sonra Sovyet dönemi bitince 1990 yılında tekrar aslına uygun olarak yapılmış. Katedraldeki Kazan Bakiresi İkonu aslında replika imiş. Aslı 1904 yılında çalınmış. İçeri girdiğinizde bir ayin havasına tanık oluyorsunuz. Dışarı çıktığınızda ise katedralin önünden Kızıl Meydan'a göz atmayı unutmayın.
KIZIL MEYDAN'A BAKIŞ
Lenin'in karşı tarafta olan mozolesi gözüküyor ama önce hemen Kazan Katedrali'nin tam karşı köşesinde olan ve meydanın sol tarafını boydan boya kaplayan GUM alışveriş merkezinden bahsetmek istiyorum.
GUM ALIŞ-VERİŞ MERKEZİ
Devrimden önce bu alış-veriş merkezinin yerinde ticaret barakaları bulunurmuş. Baraka dizileri bugünkü başlangıcından Moskova Nehri'ne kadar uzanırmış. Bugün hala GUM'un içinde diziler denen üç ayrı kemerli çarşısı bulunuyor. Kompleksin asıl adı olan Gosudarstveni Universalni Magazin binanın 1921 yılında kamulaştırılması sonucu verilmiş.
GUM'UN GİRİŞLERİNDEN BİRİ
Gum'un içine biraz daha sonra girmek istediğimizden içine girdiğimizde sizlere içini de anlatmak istiyoruz. Ama daha önce önündeki rengarenk güzel çiçekleri size göstermeli diyoruz.
GUM'UN ÖNÜNDEKİ ÇİÇEKLİ ALAN
Gum Kızıl Meydan'ın tüm sol cephesini kaplıyor. Alabildiğine uzun mu uzun bir yapı.
TÜM KIZIL MEYDAN BOYUNCA GUM BİNASI

Gum binasının tam karşısında Lenin'in mozolesine doğru ilerliyoruz. Ama o kadar kuyruk var ki bugün girebileceğimizi sanmıyorum. Nitekim de öyle oluyor. Dışarıdaki kuyruk dönüyor da dönüyor. Bu sebeple Lenin Mozolesi'ni ertesi güne bırakıyoruz. Ertesi gün erkenden kuyruğa girmeye karar veriyoruz.
LENİN'İN MOZOLESİ
Mozoleden Aziz Vasili'ye doğru ilerlerken sol tarafta daire biçiminde bir kürsü göreceksiniz, Lobneo Mesto.
LOBNEO MESTO
Burası Çarların ve Patriklerin halka hitap ettikleri bir platformmuş. 1606 yılında tahtı ele geçiren ilk Düzmece Dimitri  halk tarafından linç edilip, buraya atılmış.
LOBNEO MESTO ÖNÜNDE AYHAN
Altı yıl sonra bir düzmece taht adayı daha çıkınca biraz ileride heykelleri bulunan kahramanlar Prens Pojarski ve Minin onu Kremlin'den kovmuşlar.
LOBNEO MESTO'NUN İÇ KISMINDAN GÖRÜNÜM
Ve nihayet meydanın en görkemli yapısına girişe geldi sıra. Önümüzde tüm ihtişamıyla Aziz Vasili Katedrali duruyor.
AZİZ VASİLİ KATEDRALİ
Korkunç Ivan bu katedrali Moğol Kenti Kazan'ı ele geçirmesi şerefine  1552 -1561 yılları arasında  yaptırmış. Söylenceye göre Korkunç Ivan  bir daha böyle bir eser yapamasın diye 
mimarın gözlerini kör etmiş. Kazan kuşatması Bakire'nin Şefaati Yortusu'nda başladığı için buraya Şefaat Katedrali de deniyor.  Bugünkü adını ise Aziz Vasili'den almış.

İçeri girdiğimizde şaşırıyoruz. Çünkü diğer katedrallerin aksine burada fotoğraf çekme iznimiz bulunuyor. Çok seviniyoruz tabi ki.
KATEDRALİN GİRİŞ KATI
KATEDRALİN GİRİŞ KATI
KATEDRALİN GİRİŞ SAĞ HOLÜ

Katedral'de birbirine dehliz misali daracık geçitlerle bağlı 9 adet şapel bulunuyor.
ŞAPELLERİ BİRBİRİNE BAĞLAYAN GEÇİTLERDEN BİRİ
İlk katı bitirdiğinizde üst kata yine dar bir merdivenle çıkıyorsunuz. Karşınıza Şefaat Merkez Şapeli çıkıyor.
ŞEFAAT MERKEZ ŞAPELİ
Yukarı baktığınızda katedralin 61 metrelik merkez çatısının iç mekanı nasıl ışıkla doldurduğunu görürsünüz. 
MERKEZ ÇATININ İÇTEN GÖRÜNÜMÜ
Birbirine geçen geçitlerle diğer şapelleri gezdiğinizde aşağıdaki freskleri göreceksiniz.
DUVARLARDAN FRESKLER
DUVARLARDAN FRESKLER
DUVARLARDAN FRESKLER
Aziz Vasili Katedrali sonrası artık Kızıl Meydan'dan çıkıp, Kızıl Meydan'ı dik kesen eski sokaklardan birine Varvarka Sokağı'na dalıyoruz. Bu sokak eskiden tüccarlar mahallesinin kalbi imiş. Üzerinde birçok tarihi yapıyı barındıran bu sokakta şöyle bir yürüyüp, GUM a girme planımız var. Varvarka'nın Kızıl Meydan'dan doğru hemen sağ girişinde Azize Barbara Kilisesi bulunuyor. Zaten sokakta aslında adını bu kiliseden almış.
AZİZE BARBARA KİLİSESİ
Bu kilisenin hemen yanında restore halindeki Eski İngiliz Sarayı'nı görmeniz mümkün. Sarayın hikayesi Korkunç Ivan'a kadar dayanıyor aslında. Hikaye şöyle:

1553 yılında İngiliz maceracı Richard Chancellor Rusya'nın kuzeyinde bir gemi kazası geçiriyor ve ardından Moskova'ya getiriliyor. İngiltere ile ticaret yapmak isteyen Ivan da bunu fırsat bilip hem I.Elizabeth'e evlenme teklif ediyor hem de ticaret yapma isteğini sunuyor. Ülkesine dönen Chancellor tekrar Rusya'ya döndüğünde onun ve şirketinin emrine bu ev veriliyor.

Ev 17. yüzyıl ortasında tekrar Rusların eline geçiyor ve devrimden sonra restore ediliyor. 1994 yılında da Kraliçe II. Elizabeth'in ziyareti sırasında müze olarak açılıyor. İçinde eski eserler sergileniyor ama restorasyon sebebiyle gezemiyoruz.
ESKİ İNGİLİZ SARAYI
Hemen karşı hizalarında alt katlarının bugün restoran olarak işletildiği eski ticaret odaları binası bulunuyor.
ESKİ TİCARET ODALARI
Yola devam ettiğinizde sağ kolda 17. yüzyıldan kalma Alamet Manastırı'nı göreceksiniz.
ALAMET MANASTIRI'NDAN GÖRÜNÜM
ALAMET MANASTIRI
ALAMET MANASTIRI VE BAHÇESİ
Ve bu manastırın yanında aynı kolda Romanov Boyarları Sarayı'nı görebilirsiniz. Burayı gerçekten görmek istiyorduk ama ne yazık ki kapalıymış.
ROMANOV BOYARLARI SARAYI
Saray 16. yüzyılda yaptırılmış. Romanovlar Mihail Romanov Çar olup Kremlin'e taşınana kadar yani 1613 e kadar burada yaşamışlar. 1859 yılında sonra müze yapılmış. Sarayda Romanov ailesine ait birçok önemli parçayı görmeniz mümkün.


Varvarka sokağı gezimiz sonrası serinlemek için GUM a giriyoruz. İçeri girer girmez dışarıdaki güzel çiçeklerin aynısını içeride de bulmak bizi şaşırtıyor doğrusu.
GUM UN İÇİNDEN GÖRÜNÜM
Gum kemerli yolları, dövme demir parmaklıkları ve alçı kaplama duvarları ve cam çatıdan sızan güneş ışığı ile AVM sevmeyen bizlere bile sevimli gözüküyor.
GUM UN 2. KATINDAN BİR GÖRÜNÜM
Stalin döneminde GUM daki dükkanlar parti bürolarına dönüştürülmüş. Günümüzdeyse batı tarzında pek çok mağaza görmeniz mümkün. Biz alt katlarda gezinmektense üst katta oturup, serinlemeyi tercih ediyoruz.
ÜST KATTAN BİR GÖRÜNÜM
Bugün için daha gezilecek çok yerimiz olduğundan Gum'da biraz nefeslenip, yola devam ediyoruz.


Kızıl Meydan'dan tamamen çıkıyoruz. Revolation Ploşçad'tan Arbat'a aktarma yapıyoruz.
DEVRİMİN METROSUNDAN GÖRMEDİKLERİNİZ
DEVRİMİN METROSUNDAN GÖRMEDİKLERİNİZ
Arbat'tan çıktığımızda her zamanki gibi meydandan karşıya geçiyoruz. Ama Arbat sokağına sapmadan ilerleyeceğiz. Fakat sokağa sapmasak da tam sokağın girişindeki PRAGA RESTORAN'ın fotoğrafını sizinle paylaşmak istiyorum. Zamanında Çehov ÜÇ KIZ KARDEŞLER oyununun prömiyerini burada yapmış. Oyunu iki kere izlemiş bizlerin bu küçük ayrıntı hoşumuza gidiyor nedense.
PRAGA RESTORAN

Arbat'a sapmadan, Arbat'a göre solda kalan Gogolevski Sokağı'na paralel olan Gogol Parkı'ndan aşağı iniyoruz ama bu parkı tamamen tesadüf eseri bulduğumuz için çok mutlu oluyoruz. Parkın girişinde Gogol'un kocaman bir heykelini görüyorsunuz.
GOGOL PARKINA GİRİŞ

Küçük bir köyde yoğun Kazak kültürü etkisi alında yetişen Gogol hayata zor tutunur. Puşkin ile diyaloğunun iyi olması nedeniyle ünü artar. Hatta o öldükten sonra popülaritesi daha da artar. Sanırım Arbat civarında anılmasının da sebebi bu olsa gerek.
NIKOLAI VASILYEVIÇ GOGOL
Park başlangıcından bize nasıl güzel olduğunu anlatıyor zaten. Bugüne kadar okuduğumuz tüm Rus ve Fransız edebiyatı eserleri gözümüze geliyor şu an. Aynı park stilinin Paris'teki parklarda da olması gözümüzden kaçmadı. Bu sebeple kahramanların toprak zeminde hareket edişleri bir an olsun gözümüzün önünden geçip, gidiyor.
RUS PARKLARININ TOPRAK ZEMİNİ

Parkta ilerlerken sanatçıların satış yapması için hemen yol kenarlarında standlar yapmışlar.
YOL KENARINDA STANDLAR

Deri takı satan biri gözüme çarpıyor ve biraz bakınıyorum. Standın sahibi yanıma geldiğinde güler yüzle beni karşılıyor. Kıyafetimdeki renkleri övdüğünü hal ve hareketlerinden anlıyorum ama burnuma gelen derin alkol kokusu ne yalan söyleyeyim pek hoşuma gitmiyor. Ruslar için hep ayyaş gezerler söylemi bu sanatçı için benim gözümde gerçekleşmiş oluyor. Teşekkür edip, yola devam ediyoruz.

Parkın tam orta bölümünde sol tarafta Durgun Akardı Don'la Nobel alan ŞOLOHOV'un güzel bir anıt heykelini görüyoruz.
ŞOLOHOV

Moskova sokakları ünlü kişileri kapsayan heykelleriyle her an sizi şaşırtmaya hazır anlayacağınız.

Parkta ilerlerken aynı Paris'teki gibi öğle yemeğini alıp, parktaki banklarda yemek yiyenleri görüyoruz, hoşumuza gidiyor. Ve parkın sonuna doğru sağlı, sollu cafeleri, restoranlarları ve solda Kropotkinskaya Metro istasyonunu görüyoruz. Onu görür görmez de tam karşı sol çarprazımızda şu an Moskova'nın en büyük katedrali unvanını taşıyan Kurtarıcı İsa Katedrali'ni görüyoruz.
KURTARICI İSA KATEDRALİ

Fakat daha önce sağda meydanda bulunan Engels heykelini ziyaret ediyoruz.
ENGELS MEYDANIN ORTASINDA DİKİLİYOR

Artık Kurtarıcı İsa Katedrali'ne gidebiliriz ama Moskova'nın geniş caddelerini geçmek için uzun beklemeler yapmak zorunda kalıyoruz. Sanırım bu bizi Moskova'da en çok sıkan şeylerden biri oldu diyebiliriz.
KURTARICI İSA KATEDRALİ

Bu katedralin aslı Stalin'in isteği üzerine 1931 yılında yıkılmış. Tabi ki 1990 lardan sonra Boris Yeltsin'in desteklediği Moskova Belediye Başkanı Yuri Lujkov tarafından aslına uygun bir şekilde yapılmış.

Proje maliyet açısından itirazlara ve büyük tartışmalara yol açmış. 1995 yılında başkanlık tarafından yapılan bir açıklamada bu inşaata halkın tek bir kopeğinin harcanmayacağı söylenmiş. Fonların bağışlarla oluşturulacağı açıklanmış. Ancak 200 milyon doları aşan bütçenin çoğu devlet parasından harcanınca halkın büyük yoksulluk çektiği bu dönemde katedral büyük tepkilere yol açmış.

İlk yapılan katedral ise Moskova'nın Napolyon'dan kurtulması anısına 1883 yılında bitirilmiş. 103 metre yüksekliğinde ve 9000 metrekare lik alanıyla oldukça görkemli bir bina gerçekten. İçeri şortlu ya da yırtık, pırtık kıyafetlerle almıyorlar. Fotoğraf çekmeniz de yasak.

Katedrali gezdikten sonra hemen katedralin ön cepheye göre solunda bulunan güzel bir park var. Katedralin önündeki büfeden Rusların küçük börekleri olan Projilerden ve meyve sularından alıp parka geçiyoruz.
PROJI-İÇİNDE ÇEŞİTLİ MALZEMELER OLAN BÖREK
HAFİF ALKOLLÜ MEYVE SUYU

Parkın ortasında II. Aleksandre'ın devasa bir heykeli bulunuyor. Biz de onun gölgesinde oturuyoruz.
PARKIN GÖRÜNÜMÜ
II. ALEKSANDRE
BULUNDUĞUMUZ YERDEN GÖRÜNÜMÜ

Katedralin  zemin bölümünden arka tarafa yürürseniz Moskova nehrinin çatallaştığı bölümü görebilirsiniz.
KATEDRALDEN MOSKOVA NEHRİ'NE DOĞRU BAKIŞ

Öğle yemeği, katedral ve park ziyareti derken yola devam etmenin zamanı geldi sanırım. Katedralin tam karşısında Puşkin Müzesi'ne girmek istiyoruz ama bu saatte bile bahçenin dışına taşmış kuyruğu görünce bir sabah erkenden gelmenin daha doğru olacağını anlıyoruz.
PUŞKİN MÜZESİ'NDE GİRİŞ KUYRUĞU

Müzenin hiç içine girmeden Volkhonka caddesi boyunca karşı köşede Paşkov'un evini görene kadar yürüyoruz.

Bir dönem Moskova'nın en güzel evi olma unvanına sahip bu ev Kremlin'in tam karşısında bulunuyor.
PAŞKOV'UN EVİ
Evin sahibi zengin Yüzbaşı Paşkov'dur. Bir zamanlar herkes onun bu evinden cesaret alarak görkemli bina tasarımları yapmaya başlamış.
EVİN ÖNDEN GÖRÜNÜMÜ

Ev, yüksek görünümünü altındaki taş temele borçlu aslında. Bugün bina etkinlikler için kullanılsa da oldukça pahalı bir kira bedeli varmış.
PAŞKOV'UN EVİNDEN KREMLİN MANZARASI

Paşkov'un evinin 50 metre ilerisinde bulunan Borovitskaya Metro'sundan Lubyanka Metro'suna geçiyoruz. Metro girişinde bizi tanıdık bir sima karşılıyor.
LENİN'İN SERAMİK TEN BİR ÇALIŞMASI
Lubyanka Meydanı'na çıkıyoruz. Lubyanka sözcüğünün terör ve gizli polisle eş anlamlı olduğunu size belirtmem gerekiyor. Çünkü meydanın tam karşısında tüm heybetiyle eskinin ÇEKA'sının yani bizim bildiğimiz KGB'sinin binlerce kişiye acılar çektirmiş koca mı koca devasa bir binası duruyor. Restorasyon çalışmaları devam ediyor.
KGB BİNASININ GÖRÜNÜMÜ

Aslında 1918 lerde oluşan bu bina sonra 1930 larda geliştirilmiş. Bünyesine hapishane eklenmiş. KGB yüz binlerce insanı burada sorgulamış, işkence etmiş, öldürmüş.
KGB BİNASININ YANDAN GÖRÜNÜMÜ

Stalin döneminde sorgulananların sayısı o kadar artmış ki ek bir bina yapılmak zorunda kalmış. Gerçekten dev ve ürkütücü olan bu binada hala gizli servis işlevini sürdürüyormuş.

KGB binasına bakan meydanın köşesindeki parkta, ölenlerin anısına bir anıt mezar dikkatimizi çekiyor.
PARKTAKİ ANIT MEZARDAN GÖRÜNÜM

Meydandan Myasnitskaya Caddesi boyunca yürümeye başlıyoruz. Merkezden biraz uzaklaşsak da ulaşım sorunu yok. Ve gerçekten Moskova güvenlik açısından oldukça sorunsuz bir kent gibi gözüküyor.

Turgenevskaya Metrosu meydanına iyice yaklaştığımızda sol tarafta elimizdeki kitapta okuyup, bulma peşine düştüğümüz Perlov Çay Evi'ni buluyoruz. 

Bina çay tücarı Sergey Perlov için 1890 yılında yapılmış. Yılanlar ve ejderhalar ile Pagoda tarzı detaylara sahip salon tamamıyla doğu esintisi estiriyor.
PERLOV ÇAY EVİ

Çin'den aldığımız çay kutularını burada da görmek hoşumuza gidiyor. Dükkanda envayi çeşit çay bulunuyor. Tabi tatlı ve şekerleme de.
TATLILAR VE ŞEKERLEMELER
Sanırım tek eksik içeride oturacak yer olmaması. Bu güzel ortamda insan tatlısını çayını alıp, oturmak istiyor ama onlar al ve git diyorlar. Biz de birer çilekli turta alıp, yola devam ediyoruz.
TATLI REYONU

Turgenyevskaya Metrosundan sola dönerek ana yol boyunca yürüyüp, tekrar Lubyanka'ya inme planımız var. Ama bu etabı yaparsak bugün gerçekten ciddi bir yol yürümüş olacağız. İniş yolu üzerimizde Rojdetsvenka caddesi üzerinde sağ kollardan birinde ünlü bir hamam bulunuyor. Biz de dışarıdan bir göz atıyoruz. Vaktiniz varsa uğrayın deriz. Sandunosvki Hamamları burada çok ünlü.
SANDUNOVSKİ HAMAMLARI

Bu hamamlar aktör Sandunov için 1808 yılında tasarlanmış ama sonradan süslemeler eklenmiş. Ana girişi bir alt sokaktan yapılıyor.
HAMAMLARIN ANA GİRİŞİ

Hamam gösterişli Barok, Mağribi ve Gotik tarzlarda düzenlenmiş. Söylenceye göre bu görkemli dekorların ilham kaynağı Elhamra Sarayı'ymış.
HAMAMIN İÇİNDEN BİR GÖRÜNÜM

Hamamlar günde 2000 kişiyi ağırlayabilirmiş. Rus geleneklerine göre huş ağacından içeride satın alıp, buhar banyosu sonrası kendinizi bu ağaç dalıyla döverek temizleyebilirmişsiniz. Arzu edenlere önerilir.

Bizse yokuş aşağı kendimizi bırakıyor ve Lubyanka Meydanı'na geri dönüyoruz. Niyetimiz otele gidip biraz dinlenmek ve sonra tekrar dışarı çıkmak olacaktır.

2 SAAT SONRA
Biraz dinlendikten sonra her zaman ki  gibi önce akşam yemeği için Arbat'a gidiyoruz. Bu akşam yine Rusların özel yemeklerinden tatmaya çalışıyoruz. İkimizde altı haşlanmış patatesle kaplanmış, karamelize soğanla katları döşenip, üstü özel bir sosla kaplanmış ringa balığı yiyoruz. Ve bu yemeğe bayılıyoruz. Gerçekten lezzetli bir yemek. Ağzınıza attığınızda kendinizi Magnum reklamında hissederseniz şaşmayın. Balık yediğinizi anlamıyorsunuz bile.
ENFES BİR BALIK YEMEĞİ-My My DA MUTLAKA DENEYİN

Balığın yanına pek uymasa da bir daha deneyemeyiz diye bir de Rus mantısı PELMENİ alıyoruz. Sunumu yanında kremalı sos veriyorlar bize.
RUS MANTISI PELMENİ

Mantı da lezzetli. Ama  bizim alıştığımız gibi soslarla sanırım daha iyi olacaktır. Bu arada Ruslar da aynı Romenler gibi kremalı yoğurdu oldukça fazla kullanıyorlar. Özellikle çorbalarının vazgeçilmezi diyebiliriz.

Yemek sonrası Arbat'a çıktığımızda her zaman ki hareketliliğini koruduğunu görüyoruz. 
ARBAT'TA RESSAMLAR İŞ BAŞINDA

Biz bu akşam Moskova'nın ününü duyduğumuz parklarından biri olan Gorki Parka gitmek istiyoruz. Bunun için metro ile Park Kültürü istasyonuna gidiyoruz. Ama  Park Kültürü istasyonu çıkışında yine bir ünlü ile karşılaşıyoruz.
STALİN VE PARK KÜLTÜRÜ METRO ÇIKIŞI

Parka ulaşmak için Krimski Köprüsü'nü geçeceğiz. Köprünün üzerinde ilerlerken hem gökyüzü hem de etraftaki manzaranın güzelliğine doyamıyoruz.
KRIMSKI KÖPRÜSÜ ÜZERİNDE

Köprü üzerinde ilerlerken solumuzda Büyük Petro'nun devasa heykelini görüyoruz.
BÜYÜK PETRO'NUN HEYKELİ

Köprünün sol tarafı Yeni Tretyakov Galerisi olarak anılıyor. Bu Büyük Petro heykeli de galeriye bağlı Yıkık Anıtlar Mezarlığı'ndaki parçalardan birisiymiş. Yani Sovyet rejimi sırasında kaldırılan tüm heykeller yıkık anıtlar mezarlığında bulunuyor. Bu heykel 1997 yılında yapılıp, buraya konmuş. Büyük Petro'nun denize olan ilgisi sebebiyle de böyle betimlenmiş.

Manzarayı seyrederek köprüyü geçip, hemen solundaki merdivenlerden aşağı, sahil kenarına iniyoruz.
KRIMSKI KÖPRÜSÜNÜN HEMEN ALTI

Ortam çok güzel. Bisiklete binenler, paten ve kaykay kayanlar, yürüyenler, orijinal banklarda yatanlar var. İnsanlar yaşıyor anlayacağınız. Moskova Nehri'ne baktığımızda da hem güzel bir manzara hem de tekne gezintisi yapanları görüyoruz.
MOSKOVA NEHRİ'NDE TEKNE GEZİNTİSİ

Büyük Petro'nun heykeline kadar yürümek istiyoruz. Ama biraz ileride bir alan görüyoruz. Tüm alan su fışkırtan düzeneklerle dolu gözüküyor.
SU FIŞKIRTAN KOCA BİR ALAN

İnsanlar eğlenmek için bu alandan geçerken ara sıra suların altından gelen renkli ışıklarla ortam daha da güzel gözüküyor.
RENK VE SU CÜMBÜŞÜ

Bu bölümün hemen üstünde zemini ahşap olan bir platformda dans eden çiftler gözümüze takılıyor. Hemen yanlarına gidip, izliyoruz.
DANS EDEN ÇİFTLER

Dans edenleri izlerken bir an gerçekten Rus olmak istediğimi fark ediyorum. İnsan böyle güzel bir uğraşıyı bir parkın alelade bir köşesinde rahat rahat yapabiliyorsa bunun yeri asla Türkiye olamaz herhalde. Gerçekten özeniyorum. Bundan 15 yıl önce bir dans kursuna gitmiş ve Rus bir hocadan bir süre ders almıştım. Aklıma birden o günler geliyor ve dans edenlere cidden özeniyorum.

Önümüzde 1970 lerin parçaları ile eş değiştire değiştire dans ediyorlar. Öyle mutlular ki! Oradan ayrılmak gelmiyor insanın içinden. Ama yine de bir süre sonra kalkıp, gidiyoruz. 

Bu arada güzergahımızdaki çiçekler var ve bu çiçeklerin renkleri öyle güzel ki! Rengi iyi olmasa da formu hoşuma giden birini sizinle paylaşmak istiyorum.
YOL BOYU GÜZEL BİTKİLERDEN BİRİ

Sahilde rahat rahat banklarda oturanları izleye izleye Büyük Petro'nun heykelinin dibine geliyoruz en sonunda.
BÜYÜK PETRO HEYKELİ

Oradan da geri dönüyoruz. Günün son durağına doğru, köprünün diğer tarafında bulunan Gorki Park'a doğru ilerliyoruz.

Moskova'nın en ünlü parkı olarak biliniyor Gorki Park. İçine girer girmez bakımlı yollarından az çok bir yargı ediniyoruz.
GORKİ PARK'A GİRİŞ YAPIYORUZ

Park ismini Maksim Gorki'den aldığı için girişteki geniş alanda koca bir heykeli bulunuyor.
MAKSİM GORKİ HEYKELİ

Park Moskova Nehri boyunca 120 hektardan fazla bir alana yayılmış. Aslında 1928 yılında Kültür ve Dinlenme Parkı adıyla açılmış. Sonradan ismi değiştirilmiş.
PARKIN İÇİNDEN BİR GÖRÜNÜM

Sovyet döneminde parkın içine hoparlörler yerleştirilir ve Komünist liderlerin konuşmaları zorla halka dinletilirmiş. 

Parkta bir lunapark, 10 bin kişilik bir açık hava tiyatrosu ve bir yapay göl bulunuyor. Her akşam bu yapay gölde ışık gösterisi ve müzik eşliğinde su gösterisi yapılıyormuş. Biz de onlardan birini birazdan izleyeceğiz.

Müzik ve su gösterisi yapılan havuzun yanına geldiğimizde tüm kenarları doluydu. Herkes büyük bir sükunetle klasik müzik eşliğinde gösteriyi izliyordu.
MUHTEŞEM BİR GÖSTERİ İZLİYORUZ

Bu güzelliğe mutlaka şahit olmalısınız diye düşünüyorum. Gorki Park mutlaka görülmeli.
IŞIK VE MÜZİK GÖSTERİSİ

Gösteri sonrası biraz yürüyüş yapıyoruz, bir yerde aromalı enfes bir çay içiyoruz ve Gorki Parkı güzel ışıkların içinde gece yarısı terk ediyoruz.
GORKİ PARK'TAN AYRILIRKEN

Uzun ve yorucu bir gün geçirdik. Ama yarına yol, görülecek ve öğrenilecekler devam edecek...

SALI GÜNÜ HARCAMALARI
  1. 250 Ruble-Aziz Vasili Girişi
  2. 140 Ruble-Gum içecek
  3. 330 Ruble-Öğle Yemeği
  4. 130 Ruble-Turta-Perlov Çay Evi
  5. 500 Ruble-Alışveriş
  6. 530 Ruble-My My Akşam Yemeği
  7. 360 Ruble-Gorki Park Çay
TOPLAM:2240 Ruble-140 Tl


MOSKOVA'DA ÇARŞAMBA
Erkenden yollardayız yine. Dün Kızıl Meydan'da fazla kuyruk olması nedeniyle göremediğimiz Lenin'in Mozolesi'ne bugün girmeye kararlıyız. 

Saat 10:00 olmadan giriş yerine vardığımızda fazla olmasa da yine bir kuyruk olduğunu görünce şaşırmadık desem yalan olur. Ama en azından birkaç kere dönmemiş kuyruk için yine de sevinçliydik.
LENİN'İ ZİYARET ETMEK İSTEYENLERİN KUYRUĞU
İçeri giriş ücretsiz. Sadece kuyrukta beklemeniz gerekiyor. Bir de saat 10:00-13:00 arası görebiliyorsunuz. Sanırım onun sebebi de karanlık bir odada ışıklandırılan naaşın fazla zarar görmemesi olacaktır.

Lenin 1924 yılında öldüğünde vasiyetine ve eşinin tüm ısrarlarına karşı çıkarak yönetimdekiler ilk Sovyet liderini tüm nesillerin görmesi için muhafaza etme kararı almışlar. Naaş mumyalanmış ve Kızıl Meydan'da ahşap bir mozoleye konmuş. Mumyalanmanın başarılı olduğu anlaşılınca da Aleksey Şçusev kızıl granitten bugünkü piramit mozoleyi yapmış ve Lenin oraya yerleştirilmiş. Özel sıvılarla sürekli korunan naaşın bakımı için bir laboratuvar ayrılmış.

Gruplar halinde içeri alınmalar devam ettikçe nihayet biz de içeri giriyoruz. Girişte çantalarınızı kontrol ediyorlar ve Lenin'in yanında kesinlikle fotoğraf çekmenizi ve konuşmanızı istemiyorlar. Makinenizi zaten çıkartamıyorsunuz ama yanınızdakine bir şey dediğinizde de "şişşşt" diye uyarıyorlar.

Nihayet içeri giriyoruz. İçeri yürüdükçe ortam iyice kararıyor. Gözümüzdeki güneş gözlükleri ve kafamızdaki şapkaları çıkartıyoruz. Sonunda o salona geldiğimizde, kapkaranlık salonun tam ortasında, kızıl ışıkların renk verdiği solgun benizli, sağ eli yumruk halinde, sol elini uzatmış, tırnakları neredeyse kahverengi olmuş efsanevi, minyon bir adam sessiz sedasız yatıyor.
LENİN'İN MUMYALANMIŞ HALİ

İçeri girdiğimizde herkes birden Lenin'i daha iyi görmek adına adımlarını yavaşlatıyor. Sanki biraz daha ona bakıp, incelemek istiyoruz. Ama maalesef akıntıya kapılmış gibi etrafında bir tur atıp, çıkıyoruz. Hepsi hepsi 15 saniye sürüyor ve bir dönemin tarihini yazmış ufak tefek adama elveda deyip, ayrılıyoruz. Onu orada yatarken görünce içimden "Acaba Lenin burada bu halde olmak ister miydi?" demeden edemiyorum. 

Mozoleden çıkınca tam arkasında bulunan, Kremlin duvarlarının yanında diğer Komünist liderlerin ve önemli kişilerin mezarlarını uzun bir koridor boyunca ziyaret ediyoruz.
LEONID BREJNEV

STALIN
Burada bulunanlar arasında Lenin'in kızı ve eşi, Yuri Gagarin, Maksim Gorki gibi ünlüler bulunuyor.
DİĞER ÜNLÜ KİŞİLERİN MEZARLARI
YURİ GAGARİN'İN MEZARI
UZUN BİR KORİDORU TAKİP EDİYORUZ
Öğrendiğimize göre Nikita Kruşçev burası yerine Novedeviçi'ye gömülmek istemiş. 

Koridorda yürürken, yürüyüş yolunun başlangıç ve sonunda  simetrik bir şekilde kızıl granitten yapılmış kaideler dikkatimizi çekiyor. Bunlarda ünlü mimar Şçusev'in eseri olsa gerek.
KIZIL GRANİT KAİDELER
Ve koridorun sonundan tekrar Kızıl Meydan'a çıkıyoruz. Mutluyuz, mutluyum. Neden mi? Dünyada varlığını koruyan bir şeye karşı daha kafamdaki soru işaretlerinden birin daha azalttım da ondan. Lenin'in Mozolesi görülmüştür.

Şimdi kaç gündür topraklarına ayak bastığımız, sokaklarında gezdiğimiz Ruslar'ın tarihlerine de bir göz atmanın zamanıdır dostlar. Nereye mi? Tabi ki Tarih Müzesi'ne. Bir şehre gidip, Tarih Müzesi'ne gitmemek büyük eksiklik diye düşünüyorum. Üstelik Rusya'dayız. Napolyon'la bir türlü tarihi sorunlarını halledememiş bir ülkedeyiz.
ARKAMDAKİ KOCA BİNA, TARİH MÜZESİ
Müzeye girişte fotoğraf çekmek istiyorsanız ayrı bir bilet almanız gerekiyor. Şansımıza Lenin ve Stalin için kısa süreliğine özel bir sergi de bulunuyormuş. Her ikisine de bilet alıp, içeri giriyoruz.

İlk bölüm Napolyon'un Moskova'ya girişi, Borodino Savaşı ve tamamen Fransız askerleri ile ilgiliydi. Görsel ve yazılı birçok eser görebilirsiniz.
FRANSIZ ASKERLERİNİN GİYİM STİLİ
NAPOLYON'UN KOLTUĞU
SERGİDEN GENEL GÖRÜNÜM
MİNYATÜR FRANSIZ ASKERLERİ
NAPOLYON ,AİLESİ VE ÖNEMLİ ASKERLERİNİN BÜSTLERİ
1,55 cm LİK NAPOLYON'UN BİBLOSU
Napolyon'un Rus topraklarına ilerlemesi sonucu oluşan savaşlar ve yaşananlar anladığımız kadarıyla Rusları oldukça etkilemiş. Her yerde bu olayı anacak şeylerle karşılaşıyoruz. Girdiğiniz bir pastahanede tatlının ismi bile karşınıza Napolyon olarak çıkıyor.

Napolyon savaş sırasında Moskova'ya hatta Kremlin'in içine kadar ilerliyor ama Ruslar şehri yakıp, yıktığı için geri çekilmek zorunda kalıyor.

Herhalde bizimle Yunanlılar arasındaki husumet Ruslarla Fransızların arasında olsa gerek diye düşünmeden edemedik.

Müzenin üst katı daha çok Ruslara ait gibi gözüküyordu. Borodino Savaşı'na komutanlık etmiş Kutuzov ile ilgili birçok şey görmeniz mümkün.
GENERAL MİHAİL KUTUZOV
ÜST KATTAN MÜZENİN GÖRÜNÜMÜ
BİR RUS KIZAĞI
KIŞIN SAVAŞI BETİMLEYEN BİR TABLO
Tarih müzesinden çıkıp, alt katta kısa süreliğine bulunan özel Lenin ve Stalin sergisine giriyoruz. Bu müzeyi yakalamış olmak açıkçası mutlu ediyor bizi.

Serginin bir bölümü Stalin'e büyük bir bölümü de Lenin'e ait. Lenin'in Rus halkı için daha farklı ve büyük şeyler ifade ettiğini hem okuduğumuz şeylerden hem de karşılaştığımız durumlardan anlıyoruz. Lenin'in ardından gelen Stalin insanlara oldukça fazla eziyet çektirmiş olacak ki öldükten sonra onun zamanında yapılmayan birçok şey yapılır olmuş. Basılmayan kitaplar basılır , onun yıktırdığı birçok tarihi eser tekrar yapılır olmuş. Kültürel anlamda gelişme, ilerleme kaydedilir olmuş.
STALİN TABLOSU
STALİN'İN KIYAFETLERİ
STALİN'İN YIRTIK PIRTIK DURUMDAKİ PALTOSU
STALİN TABLOSU
STALİN POSTERİ
LENİN BÜSTÜ
LENİN POSTERİ
STALİN VE LENİN BİR ARADA
LENİN'İN ÇALIŞMA MASASI
LENİN KONUŞMA YAPARKEN
LENİN'İN ÜNLÜ PALTOSU
LENİN TABLOSU
DEVRİMCİLER ÇALIŞIYOR
LENİN VE AİLESİ
Tarih müzesinden çıkıp, müzenin solunda kalan tiyatro meydanına ilerliyoruz. Önce meydanın ortasındaki parka giriyoruz. Güzel bir orta fıskiyesi bizi karşılıyor.
TİYATRO MEYDANI'NIN ORTASINDAKİ PARK
Meydanın hemen sağ tarafın ünlü Metropol Otel bulunuyor. Dış duvarlarında birçok seramik pano dikkati çekiyor. Otelin ünlü konukları arasında Bernard Shaw ve Michael Jackson bulunuyor.
METROPOL OTEL
METROPOL OTEL'İN SERAMİK PANOLARINDAN BİRİ

Bulunduğumuz parkın ortasında da Karl Marx'ın granit bir heykeli bulunuyor. Leonit Kerbel'in 1961 yılında yaptığı bu heykelin üzerinde "DÜNYANIN BÜTÜN İŞÇİLERİ BİRLEŞİN" yazıyor.
KARL MARX'IN TİYATRO MEYDANI'NDAKİ HEYKELİ
Tiyatro Meydanı üç tarafı tiyatrolarla çevrili bir meydan. Karl Marx'ın heykelinin tam karşısında ünlü Bolşoy Tiyatrosu bulunuyor.
BOLŞOY TİYATROSU
Dünyanın en eski ve en ünlü bale topluluğunu barındıran bir tiyatro Bolşoy. Fakat yaz aylarında kapalı olduğundan herhangi bir oyun izleme şansımız olmuyor. İlk olarak 1780 lerde açılıyor. Yangınlar sebebiyle birçok defa bina yenileniyor.

Tiyatronun ön yüzünde en üstte göz alıcı bir heykel bulunuyor. 1825 tarihli bu heykelde Apollon Güneş arabasında resmedilmeye  çalışılmış.
BOLŞOY'UN ÜST BÖLÜMÜNDEKİ APOLLON
Bolşoy Tiyatrosu'nun hemen sağ tarafında Mali Küçük Tiyatrosu bulunuyor.
MALİ TİYATROSU
Sol tarafta da Rus Akademisi Gençlik Tiyatrosu bulunuyor. Bir meydanda üç farklı tiyatroyu görünce insanın kendi ülkesinin içler acısı hali geliyor. 
RUS AKADEMİSİ GENÇLİK TİYATROSU
Tiyatro Meydanı'nı gezdikten sonra Okhotni Caddesi boyunca yürüyoruz. İlk karşımıza çıkan ünlü Sendika Binası oluyor.
SENDİKA BİNASI
Yeşil beyaz renkli bu bina 18. yüzyılda yaptırılmış. 1780 de bir grup Moskovalı binayı satın alıp, soylular kulübüne dönüştürmüşler. Binaya ünlü sütunlu balo salonu gibi eklemeler yapılmış. Çar II. Aleksandre Rus soylularına serflerin özgürleştirilmesi gerektiğini bu ünlü balo salonunda açıklamış.

Devrimden sonra da Sendika Binası olarak anılır olmuş. 1924 yılında Lenin öldüğünde bu binada bulunan açık tabutunu görmek için 1 milyon kişi ziyaret etmiş. Ama Lenin öldükten sonra Stalin tarafından 1930 lu yıllarda yapılan Büyük Temizlik sırasında da Lenin taraftarı birçok subay ve komünist yine bu binada göstermelik bir mahkeme ile yargılanmış.

Yıl 1953 ü gösterdiğinde de bu sefer Stalin açık tabutta bu binada halka gösterilmiş. Bugünse tarihin birçok acı, tatlı birçok olayına tanıklık eden bu bina konserler ve sergiler için kullanılır olmuş.

Sendika binasının hemen yanında kocaman, heybetli Rus Avam Binası'nı, onun yanındaki Tverskaya Caddesi'nin girişinde de yine ünlü bir oteli, Nasyonel Oteli göreceksiniz.
NASYONEL OTEL
Otelin en ünlü konuğu tabi ki Lenin'dir. Kremlin'e taşınmadan önce mart 1918 de bir hafta boyunca burada kalmış. 

Otelin ön cephesi su perisi heykelleri ve oyma taştan çiçek motifleriyle süslüdür. Üst kısmı ise Sovyet döneminde yapılanları anlatan bir mozaikle kaplanmış.
NASYONEL OTEL'İN ÜST KISMI
Artık Tverskaya Caddesi'nde ilerliyoruz. Burası oldukça işlek ve canlı bir cadde. 19. yüzyılda Moskova'nın en büyük caddesiymiş. Stalin'in başlattığı 1930 değişim çalışmalarında cadde 42 metre daha genişletilmiş. Ve Sovyet işçiler için geniş apartman blokları yapılmak için çalışmalar yapılmış. Ama yine de aralarda tarihi binalar kalmamış değil. Mesela hemen sol tarafta bulunan Ana Telgraf Binası onlardan biri. 1927 yılında yapılmış.
ANA TELGRAF BİNASI
Binanın sol üst köşesinde sağında ve solunda çekiç ve orak bulunan bir yer küre bulunmaktadır.
TELGRAF BİNASININ ÜSTÜNDEKİ YER KÜRE
Telgraf binasının hemen karşısındaki aradan girerseniz ünlü Moskova Sanat Tiyatrosu'nu görüyorsunuz. Zaten ilerlerken sağ kolda gördüğünüz Çehov heykeli size Moskova sanat Tiyatrosu yolunda olduğunuzu hatırlatacaktır.
ÇEHOV HEYKELİ
MOSKOVA SANAT TİYATROSU
Nazım'ın da kitaplarında bolca bahsettiği bu ünlü tiyatroyu dışarıdan da olsa görmek mutlu ediyor bizi.
MOSKOVA SANAT TİYATROSU'NUN İLGİNÇ GİRİŞ KAPISI
İlk temsilini Çehov'un Martı adlı oyunuyla 1898 yılında yapmış tiyatro. MKHAT olarak adlandırılıyor.  Tiyatronun gelişmesi devrimden sonra da sürmüş. Fakat tiyatroda oynanan pek çok oyun hükümet tarafından  onay gören Gorki'nin oyunları oluyormuş.
İLK OYNANAN OYUNUN HATIRINA BİNANIN CEPHESİNDE BİR MARTI
Mihail Bulgakov kendisine uygulanan sansür sonrası Stalin'e yazdığı mektupta sürgüne gitme isteğini belirtikten sonra hükümet tarafından bu tiyatroda yardımcı yönetmen olarak görevlendirilmiş. Günümüzde hala Çehov'un oyunları ilk günkü gibi burada sahnelenmekteymiş.
MKHAT karşısında öğle yemeği yemeye karar veriyoruz. Sokak boydan boya tiyatrocular için bir cafe alanı gibi zaten.
AÇ KURTLAR GİBİ PİZZAMIZI BEKLİYORUZ
VEE PİZZAMIZ GELİYOR
Burada olmak çok güzel, bir yandan pizzamızı yerken bir yandan da Moskova Sanat Tiyatrosu'na girip, çıkan ünlü kişileri hayal ediyoruz.

Yemekten sonra tekrar Tverskaya'dan yukarıya doğru yürüyoruz. Sol hizada yürürken kemerli girişlerle karşılaşıyoruz.
KEMERLİ GİRİŞLER
Yol üzerinde sağ tarafta, bir süre sonra Moskova şehrinin kurucusu Yuri Dolgoruki'nin bir heykelini görüyoruz.
YURI DOLGORUKI
Bu Moskova'nın kuruluşunun 800. yılı kutlamalarından 7 yıl sonra için 1954 te yapılmış.


Bu meydanı biraz geçtiğinizde de halkın çok önem verdiği ünlü edebiyatçı Puşkin'in heykelinin hakim olduğu meydan geliyor, Puşkin Meydanı.
PUŞKİN MEYDANI
Puşkin'in bu bronz heykeli Dostoyevski ve Turgenyev'in huzurunda 1880 yılında açılmış. Puşkin Rusya'da özgürlük ruhuyla özdeşleşen bir şair olarak anılıyor. O sebeple bu meydan 1960 ve 1970 lerde muhaliflerin gösterilerine tanıklık etmiş. Bu mitingler genelde göstericilerle KGB nin çatışması ile sonuçlanırmış. Devrimden önce bu meydanın adı Tutku Meydanı'ymış.


Meydanın hemen sol tarafında İzvestiya Gazetesinin binası bulunuyor. Daha önce Sovyet Hükümeti'nin sözcülüğünü yaparken bugün bağımsız gazeteciliğine devam ediyormuş.
İZVESTİYA GAZETESİ
Puşkin Meydanı'nı geçince ileride, Mayakovskaya Metro istasyonunun köşesindeki alanda bu sefer Mayakovsky'nin  anıt heykelini görüyoruz.
MAYAKOVSKY'NİN HEYKELİ
Mayakovskaya metro istasyonundan sola, Sadovaya caddesi boyunca yürümeye başlıyoruz. Bir süre yürüdükten sonra bir tabelada tesadüfen aradığımız Bulgakov yazısını görüyoruz. O sebeple Bulgakov'un canlı ve şirin müze  evini görmek istiyorsanız gözünüzü dört açın derim.


Tabeladan sola döndüğümüzde bir geçitten geçiyoruz. Ve hemen solda köşede binanın girişinde Korovyev ile Azazello'nun heykellerini görüyoruz. Çok mutlu oluyorum. Moskova'da okumak için sakladığım Usta ve Margarita'nın iki kahramanı dibimde duruyorlar.
AZAZELLO, KOROVYEV VE BEN
Binaya girip, merdivenlerden çıktığınızda soldaki duvarda Bulgakov sizi karşılıyor.
BULGAKOV EVİ'NE GİRERKEN
Giriş ücretsiz ve girişte bizi karşılayan görevli kız Moskova'da gördüğüm görevlilerin en şirini ve candanı diyebilirim. Hemen iki dakikada bize olanı biteni anlatıveriyor.


Bulgakov aslında iki blok ötede yaşamış ama müze olarak bu bina kullanılıyor bilginize.
BULGAKOV

Hayattayken pek çok eseri yasaklanan yazar büyük bir hayal kırıklığı ile yaşamış. Stalin'e bir mektup yazarak sürgüne gönderilmesini istemiş.
BULGAKOV MÜZESİ'NDEN
Bu istek üzerine kendisine Moskova Sanat Tiyatrosu'nda yönetmen yardımcılığı görevi verilmiş.
BİR BULGAKOV HEYKELİ
Bu evde yazarın kişisel eşyaları olduğu gibi ünlü eseri Usta ve Margarita'dan da birçok tanıdık var.
YARAMAZ KEDİ BEHENNOT

Kitapta tramvayın altında kalan Berlioz'un ölüm sahnesi müzenin koridorunda aynen canlandırılmış.
BERLIOZ VE ÖLÜM ANI
ÖLÜM SAHNESİNİN ÇİZİMİ
BEHENNOT
Müzede ayrı ayrı odalarda Bulgakov'un eşyaları bulunuyor. Piyanosu, yazı masası, kitapları..
YAZI MASASI
PİYANOSU, KİTAPLARI VE BEN
ESERLERİNİN OLDUĞU BİR ODA
BİR BULGAKOV PORTRESİ
BİR BULGAKOV PORTRESİ

Ve ben Bulgakov Müzesi'ni sindire sindire gezerken Ayhan'da müzenin sevimli cafesinde kahvenin ve tatlının keyfini çıkarıyor.
BULKAGOV MÜZE CAFE'DE AYHAN
Bulgakov'un evinden özellikle ben mutlu mesut ayrılıyorum. Sırada Çehov'un evi var. Ama daha önce Bulgakov'un kitabında bahsi çok geçen Patrik Havuzuna yani Patriarşi Gölüne gidiyoruz.

Bu gölet adını Rus Ortodoks Kilisesi'nin başından almış. Gittiğinizde siz de göreceksiniz ki bu ağaçlarla çevrili gölet öyle huzur verici ki ayrılmak istemeyeceksiniz.
PATRİK HAVUZU
Göletin yanında bulunan parkta fabl yazarı Ivan Krulov'un da bir bronz heykeli bulunuyor.
IVAN KRULOV'UN HEYKELİ
Ağaçların arasında Krulov'un öykülerinden hayvanların ve öykülerinin bazı sahnelerini görmeniz mümkün.
BİR MAYMUN-BİR AYHAN
İLLA Kİ MAYMUN OLSUN
AYHAN KUZUYU KURTTAN KURTARIYOR
Parktan gülümseyerek ve biraz daha kalma hissiyle ayrılıyoruz. Çok hoşumuza gitti burası ama Çehov bizi bekliyor.

Çehov gideceğimiz evde 4 yıl yaşamış. Ev yazarın ölümünden sonra eşinin izniyle müze olarak düzenlenmiş. Çehov burada yaşarken hayatını doktorluk yaparak kazanırmış. Giriş kapısında "DOKTOR ÇEHOV" yazılı pirinç levhadan bir tabelayı görmeniz mümkün.
DOKTOR ANTON ÇEHOV
Eve giriş ücretli. Eğer fotoğraf çekmek istiyorsanız ayrı bir ücret ödemek zorundasınız.
GİRİŞTE SİZİ KARŞILAYAN BÜST
Evde bayağı kalabalık yaşarlarmış. Annesi, babası, kız kardeşi ve erkek kardeşi de dahil olmak üzere kalabalık bir aile.
GEZİ BAŞLIYOR
ÇEHOV'UN EŞYALARI
FOTOĞRAFLARI
AİLE FOTOĞRAFI
KİTAPLARINDAN BAZILARI
OTURMA ODASI
ÇEHOV'UN ÜST KATTAKİ MUAYENESİ
MUAYENESİNDE ASILI OLAN TOLSTOYLA FOTOĞRAFI
BİR AİLE FOTOĞRAFI
EN ÜST KATTA GİZLİ BİR TİYATRO MU VAR YOKSA !!
BURADA VİŞNE BAHÇESİ İZLEMEK VARDI!!
ÜST KATTAKİ KONSER AFİŞLERİNDEN BİRİ
Bir zamana tanıklık etmenin mutluluğu ile Çehov'un evinden ayrılıyoruz. Çünkü çaya Gorki'ye davetliyiz.

Çehov'un evinin köşesinden sola dönüp, dümdüz yürürseniz Gorki'nin evine ulaşırsınız. Ama gözünüzü dört açın. Diğerleri gibi girişte tabela mabela yok. Eve girmek ücretsiz fakat fotoğraf çekmek istiyorsanız para ödüyorsunuz. Bir de ayakkabılarınızın üstüne ilginç bir galoş geçiriyorsunuz.
İŞTE GORKİ EVİNİN GALOŞLARI

Eve girişte bu biçimsiz galoşları giydiğiniz yerde, sizi hemen karşıda Gorki'nin bir portresi karşılıyor.
MAKSIM GORKI'NİN PORTRESİ
Bu şık malikane aslında zengin banker Stepan Riyabuşinski'ye aitmiş. Devrim sonrası ülkeyi terk ettiği zaman 1931 yılında Stalin tarafından Sosyalist yazar Gorki'ye hediye edilmiş.

Binadaki en dikkat çekici parça olan merdiveni, girişten sağa döndüğünüzde görüyorsunuz zaten.
İŞTE MERDİVEN GÖZÜKTÜ
Bu merdiven Estonya kirecinden yapılmış. Üstünde bir denizanasını andıran bir lamba ile son buluyor ve üst kata doğru dönüyor.
MERDİVEN VE LAMBA
GERÇEKTEN DAHA ÖNCE GÖRÜLMEYEN BİR İŞÇİLİK
MERDİVEN'İN ÜST KATA DÖNMÜŞ HALİ
Bu merdivenin hakkında çok okumuştum ama görünce ilk aklıma gelen Dali'nin eserlerindeki kıvrımlar ve Gaudi'nin Barcelona'daki Park Guel'indeki çalışmalar oldu. Tamamıyla özel bir çalışma olmuş. Çok beğeniyoruz.


Alt katta Gorki'nin sağ ve sol bölümde olmak üzere bazı çalışma ve toplantı odaları bulunuyor.
GİRİŞTE SOLDA MASASI VE KÜTÜPHANESİ
BİR BAŞKA ODA
TOPLANTI ODASI
Bu ev için gerçekten çalışılmış gibi gözüküyor. Zarif bir sıva işçiliği, vitrayları, pencereleri, oyma kapıları, merdiveni, üst katı tutan bazı sütunlar oldukça ilginç ve güzel gözüküyor.
ÜST KATTAKİ SÜTUNLARDAN BİRİNİN SÜSLEMELERİ
Yavaş yavaş üst kata doğru çıkıp, aşağı doğru bakarsanız; deniz anası formundaki lambanın üstten görünümü de hoşunuza gider. Mozaikle kaplanmış çünkü.
LAMBANIN ÜSTTEN GÖRÜNÜMÜ
Üst katta açık olan odalardan biri yatak odası ve  Gorki'nin büstlerini, resimlerini ve bazı afişlerini görebilirsiniz. 
GORKI'NIN YATAK ODASI
GORKI'NIN BÜSTÜ
GORKI'NIN BİR TABLOSU
GORKI'NIN BİR TABLOSU
Öğrendiğimize göre Gorki bu eve taşındığında artık verimlilik çağını geride bırakmış. Burada sadece Yegor Buliçev ve Diğerleri ile Klim Samgin'in Yaşamı'nın bir kısmını yazabilmiş. Ama ünü ve Boşlevik Partisi'nin desteği ile Yazarlar Birliği Başkanlığı sıfatını da kullanarak bol bol propaganda yapmış. Bu sebeple e
vindeki duvarlarında bol bol  afiş ve komünistlerle çekilen fotoğrafları görebilirsiniz.

İşin komiği de Gorki'nin hem hükümete çalışıp hem de  Stalin tarafından öldürülme söylencesinin olması   diye düşünüyorum. Ama burası Rusya her şey olabilir.

Ve Gorki'nin evinden ayrılıyoruz. Üzerinde bulunduğumuz yolda dümdüz ilerlerken sol tarafta haber ajansı ITAR-TASS ın binasını ve önündeki ilginç küre biçimli sembolünü görüyoruz.
ITAR-TASS HABER AJANSI'NIN GİRİŞİ

Aynı caddenin karşı tarafında biraz daha ilerlediğinizde Moskova Devlet Konservatuarı önünde Çaykovski'nin sanki bir orkestrayı yönetirmişçesine duran bir heykelini görüyorsunuz.
ÇAYKOVSKI
Ve Arbat'a giden yollardan birinden sağa dönüp, ilerlediğinizde tam Arbat Metrosu karşısında, dış yüzeyi deniz kabuklarıyla süslü bir ev göreceksiniz, Dostluk Evi diye anılıyor.
DOSTLUK EVİ
Bina varlıklı Morozov ailesi tarafından çocukları için yaptırılmış. İç mekanı da dış mekanı gibi gösterişli imiş. Sovyet döneminde dostluk kuruluşları birliği tarafından kullanıldığından Dostluk Evi diye anılıyor.
DOSTLUK EVİ'NİN KULELERİNDEN BİRİ

Dostluk Evi bugün gündüz gezimizin son durağı oluyor. Otelimize gidip, dinlendikten sonra tekrar gezmeye çıkacağız.

3 SAAT SONRA

Bu akşam tekne ile Moskova Nehri'ni gezme niyetimiz var. Bunun için Moskova'daki belirli yerlerden biri de Kievskaya'dır. Kievskaya'ya aktarmalarla varıyoruz. Bu sırada yine ilginç metro heykellerine rastlıyor ve süslemeleri ile karşılaşıyoruz.
METRO HEYKELLERİNDEN BİRİ
VE DUVAR SÜSLEMELERİNDEN BİRİ
Bu akşam yemeğimizi de Kievskaya'da yiyoruz. Kievskaya sahip olduğu Gar sebebiyle sirkülasyonu çok olan bir yer. Ama güzel bir görüntüsü de var.
KIEVSKAYA GARI

Sahile yürürken Paris'in ünlü Metropolitan Metro girişinin aynısını görünce sevinip, fotoğrafını çekiyoruz.
METROPOLİTAN METRO GİRİŞİ

Sahilde tekne saatlerine bakıp tekne gezisine katılabilirsiniz. Biz son gezi saati olan 21:50 yi yakalıyoruz. Kalkışımız 22:00 ı buluyor. Bu arada Moskova'da akşamları ısı oldukça fark ediyor. Mutlaka yanınıza bir mont alın derim.
TEKNENİN KALKIŞINI BEKLERKEN AYHAN
Yola çıktığımızda at nalı gibi dönen Moskova nehrini takiben yavaş yavaş ilerlemeye başlıyoruz. Teknede çay, kahve gibi servisler bulunuyor. Fiyatları da oldukça uygun. İçkisini alıp binen de olduğu gibi taşkınlık yapan olmuyor.
MOSKOVA'NIN YENİ GÖKDELENLERİ
MOSKOVA STADYUMU
GORKI PARK'TA DANS EDENLER
KRIMSKI KÖPRÜSÜ

Bizim turumuz Gorki Park sınırında bitiyor ve Krimski Köprüsü'nden geri dönüyoruz.
MOSKOVA DEVLET ÜNİVERSİTESİ GÖZÜKÜYOR
SAĞDA PARLAYAN DIŞ İŞLERİ BAKANLIĞI BİNASI
BORODINSKI KÖPRÜSÜ
KIEVSKAYA GAR BİNASI-BORODİNSKAYA KÖPRÜSÜ UCU
KIEVSKAYA PARKI 
KIEVSKAYA PARKI FISKİYESİ
Tekne gezintimiz 2 saat sürüyor ve metroyla aktarmalar yaparak otelimize dönüyoruz. Renkli, güzel bir Moskova akşamı bizi mutlu etti diyebiliriz. Yarına görüşmek üzere.

ÇARŞAMBA GÜNÜ HARCAMALARI
  1. 2X500 +150=1150 Ruble-Tarih Müzesi Girişi ve Fotoğraf Çekme Ücreti
  2. 180 Ruble-2 Kahve
  3. 150 Ruble-3 Bulgakov Kartı
  4. 180 Ruble-2 Adet Dondurma
  5. 400 Ruble-Öğle Yemeği
  6. 320 Ruble-Kahve ve Pasta
  7. 2x150+100=400 Ruble-Çehov Evi Girişi ve Fotoğraf Çekme İzni
  8. 100 Ruble-Gorki Evi Fotoğraf Çekme İzni
  9. 110 Ruble-Kvas
  10. 450 Ruble-Akşam Yemeği
  11. 2x500=1000 Ruble-Tekne Gezisi
  12. 2x60 Ruble-Teknede Çay
TOPLAM: 4430 Ruble=270 Tl

MOSKOVA'DA PERŞEMBE
Sabah erkenden kalkıp aktarmalarla Kropotkinskaya metrosuna geliyoruz. Metro istasyonunun biraz ilerisinde bulunan Puşkin Müzesi'ne gidiyoruz. Elimizdeki kitapta 10:00 da açılıyor denilen müzenin açılışı saat 11:00 i gösterdiğinden yine kapıda bir kuyruk var. Ne yapalım? Sıcak ve kuyruk ikilisine rağmen müzeyi görmek adına sıraya giriyoruz.
PUŞKIN MÜZESİ İÇİN SIRA BEKLERKEN
Bu müzenin önünde sıra olmazsa olmazlardan. O sebeple ya erkenden gelin ya da saat 21:00 a kadar açık olduğu perşembe gününü bekleyin derim.

Nihayet saat 11:00 olup, sıradakiler içeri grup grup alınmaya başlayınca biz de biraz olsun gölge olan bahçeye doğru ilerliyoruz.
PUŞKIN MÜZESİ'NİN ÖNDEN VE BAHÇEDEN GÖRÜNÜMÜ

1898 yılında Moskova Üniversitesi'nde alçı işleri yapan sanat öğrencileri için kurulan müze antik dönemden 19. yüzyıla kadar birçok eseri bünyesinde barındırıyor. Müze yetkilileri Sovyetler Birliği dağıldıktan sonra daha önce birçok eserin ideolojik nedenlerle sergilenmediğini itiraf etmişler. Bu arada sergilenen eserler arasında Schliemann'ın bizden kaçırdığı Truva eserleri de var.  Bu parçalar 1945 yılında Sovyet askerleri tarafından Berlin Müzesi'nden alınmışlar.

Girişte kol çantasına bir şey demiyorlar ama eğer sırt çantanız varsa bırakmanızı istiyorlar bilginize. Fotoğraf çekmek için yine ekstra bir bilet alabilirsiniz.

Müze iki kattan oluşuyor ama oldukça geniş bir alana sahip. Sergi odaları iç içe ilerliyorlar. İlk katta sağ tarafta dünyanın birçok yerinde görebileceğiniz gerçek eserlerin taklitlerini görüyorsunuz.

Mesela Floransa'da Senyorlar Meydanı'nda dikilen Michalengelo'nun ünlü Davut heykeli tüm heybetiyle salonun ortasında yer alıyor.
DAVUT HEYKELİ VE AYHAN

Salonda irili ufaklı birçok parça bulunuyor. Kimi heykel kimi metal bir çalışma kimi de bir giriş kapısı.
MÜZEDEKİ ESERLERDEN BAZILARI
MÜZEDEKİ ESERLERDEN BAZILARI
MÜZENİN 1. KATINDAKİ ÜST DUVAR ŞERİTLERİ
Bu müzede resim adına Fransız, İtalyan ve İspanyol ressamların eserlerine rastlayabilirsiniz. Oldukça geniş bir koleksiyonu var.
RESİM SERGİ SALONLARINDAN BAZILARI
ÜNLÜ BACCHANALIA
RESİM SERGİ SALONLARINDAN GÖRÜNÜM
ESERLERDEN BİRİ
Müzede birçok alçı kopya bulunuyor ve birkaç salonda sergileniyor. Bunun dışında Mezopotamya, Hindistan ve Maya uygarlıklarından eserler bulunuyor.
ALÇI KOPYALARDAN ÖRNEKLER
ALÇI KOPYALARDAN ÖRNEKLER

ALÇI KOPYALARDAN ÖRNEKLER
Mısır Uygarlığı'na ait sergilenenler ilginç. Örneğin Feyyum mezar kazılarından çıkarılan ve ölenlere ait fakat sahipleri yaşarken yapılan ölüm portreleri oldukça ilgimizi çekiyor.
ÖLÜM PORTRELERİ

MISIR MUMYALARI VE LAHİTLERİ
Mısır bölümünün hemen yanında Schliemann'ın kaçırdığı Truva hazinelerini görebilirsiniz.
TRUVA HAZİNELERİ'NDEN BAZI PARÇALAR
Truva Hazineleri'ninin hemen yan odasında da Mezopotamya Uygarlıkları'na ait eserleri görebilirsiniz.
MEZOPOTAMYA ESERLERİ BÖLÜMÜ
MEZOPOTAMYA BÖLÜMÜNDEN GÖRÜNTÜLER
Bu müzeyi gerçekten adam gibi gezseniz 2-3 gününüzü alır ama bizim o kadar vaktimiz yok. İki saate yakın müzede kalıp ayrılıyoruz.


Öğle yemeğimizi Ruslar gibi daha önce de gelip, beğendiğimiz Gogol Parkı'nda yapıyoruz. Park sizi Kropotkinskaya'dan yukarıya Arbat'a bağlıyor. Bu parkta yukarıdan aşağı mutlaka yürüyün derim. 

Yemeğimizi yedikten sonra park boyunca Arbat'a doğru yürüyoruz. Yol boyu Şolohov sağda yine karşımıza çıkıyor.
BU HEYKELİ ÇOK SEVDİM
HEYKELİN HEMEN ARKASINDAKİ ATLI FISKİYE
Parkın ortasında ve birçok yerde göreceğiniz Rus tuvaletlerini de sizlere göstermeli diyorum. 
SOKAKLARDA KARŞILAŞACAĞINIZ TUVALETLER
Ve bu güzel parkı yürüyerek Arbat'a ulaşıyoruz. Arbat'ta hedefimiz bu ünlü sokağın sonuna doğru bulunan ünlü Rus şair Puşkin'in evini ziyaret etmek. Eve doğru ilerlerken sokak ortasında sağlı sollu eski kitap satıcılarını görüyoruz.
ARBAT'TA ESKİ KİTAP SATICILARI

Kitapçıları biraz geçince meraklılar için yazıyorum, Hard Rock Cafe Moskova şubesini görebilirsiniz. Tam Puşkin Evi'nin karşısına geliyor.
HARD ROCK CAFE MOSKOVA
Puşkin ve ünlü Rus yazar Beli'nin evi yanyanalar. Ama Beli'nin evi aynı adla bir restorana çevrilmiş. Puşkin'in evi ise müze olarak değerlendirilmiş.

Artık Puşkin'in Evi'ne girme zamanı geliyor. Puşkin'in evi rengi itibariyle Arbat'ta yürürken mutlaka dikkatinizi çekecektir. Ön yüzünde de Puşkin'e ait olduğunu gösteren bir levha göreceksiniz.
ARBAT'TA PUŞKİN'İN EVİ
PUŞKİN'İN EVİ ÖNÜNDEKİ LEVHA
Eve girmek için önce sağdaki Beli'nin evine giriyorsunuz sonra alttan bir merdivenle soldaki Puşkin'in evine giriyorsunuz. Niye böyle olduğuna bir anlam veremedik ama girdiğinizde şaşırmayın diye yazıyorum.
SOLDA PUŞKİN'NİN EVİ SAĞDA BELİ'NİN EVİ
Girişte sizi sol duvarda sanki evinin penceresinden bakan bir Puşkin karşılıyor.
GİRİŞTE SOLDAKİ RESİM

Hemen giriş kapısının arkasında da bir Puşkin heykeli dikkati çekiyor. Ayhan hemen bir fotoğraf istiyor Puşkin'le birlikte.
GİRİŞTEKİ PUŞKİN HEYKELİ
AYHAN VE PUŞKİN


Aleksandre Puşkin aristokrat kökenli ünlü bir şair bildiğiniz gibi. Yirmi yaşına gelmeden bir şair ve asi olarak ün yapıyor. Özgürlükçü düşünceleri Çarlık hükümetince onaylanmadığı için de 1820 yılında sürgüne gönderiliyor.

Puşkin bu evde çok sevdiği eşi Natalia ile Şubat ayında yaptığı evliliğinin ilk üç ayını geçirmiş. Ama daha Mayıs gelmeden Moskova'da sıkılmaya başlamış ve Petrsburg'a taşınmışlar. Petersburg'da Puşkin'in eşiyle bir subayın yakınlık duyduğu söylentisi hızla yayılmış.

Bu söylentiye sebep olan şahsı düelloya davete eden Puşkin düelloda ölümcül bir yara alıp, iki gün sonra 38 yaşında ölüyor.

Evde Puşkin'in yazı masası, resimleri birkaç eşyası var. Ama Rusların gönlünde büyük bir yeri olan Puşkin için bu müze özenle korunuyormuş.
PUŞKİN'İN EVİ'NDEN GÖRÜNÜM
PUŞKİN'İN PORTRESİ
PUŞKİN'İN EVİ'NDEN GÖRÜNÜM
PUŞKİN'İN EVİ'NDEN BİR GÖRÜNÜM
PUŞKİN'İN EVİ'NDEN BİR GÖRÜNÜM
PUŞKİN'İN BİR TABLOSU
PUŞKİN'İN EVİ'NDEN BİR GÖRÜNÜM
Puşkin'in Evi'nden çıktığınızda yolun karşısında Puşkin ve güzel eşi Natalia'nın bir heykelini göreceksiniz. Gelen geçen çiftin iki yanına geçip, fotoğraf çektirmeyi çok seviyor.
PUŞKİN ÇİFTİNİN HEYKELİ
Puşkin'in Evi'nden ayrılıp sol çarprazında bulunan Şokoladnitsa'ya gidiyoruz. Öğleden sonra kahvemizi ve tatlımızı yiyelim istiyoruz. Kahve tamam da Rusların tatlıda bile Napolyon'dan kurtulamadıklarını görünce çok gülüyoruz. Bizde bir Napolyon tatlısı istiyoruz ama vitrindekinin bayat olduğunu  ve ellerinde başka Napolyon tatlısı kalmadığını söylüyorlar bize. Onun yerine Napolyon tatlısı ile aynı şekilde fakat tarçınlı bir tatlı alıyoruz.
ÇAKMA NAPOLYON TATLISI VE YORGUNLUK KAHVELERİMİZ
Kaç gündür yollarda olmanın acısını bedenimiz hafif hafif çıkartıyor gibi. Oturup, dinlenme ihtiyacı duyuyoruz. Bunun için de Şokoladnitsa'nın rahat koltukları çok iyi geliyor bize. Burada uzun bir süre dinlendikten sonra bugünün son gezinti bölgesine ilerliyoruz.

Gideceğimiz bölge yine Rus-Napolyon hikayesine bağlı bir müze ve park. Zafer Parkı  ya da Park Pobedi diye anılıyor.

Kutuzovskaya Metro istasyonunda inip, ana yol boyunca sol tarafa dönüp yürürseniz yolun sağ kolunda kalan parkın girişinde General Kutuzov'un heybetli bir heykelini göreceksiniz.
GENERAL KUTUZOV'UN HEYKELİ
Bu heykelli bölümün hemen sol yanında Borodino Savaşı'nı anlatan Borodino Panoramik Müzesi'ni görmeyi ihmal etmeyin.
BORODINO PANORAMİK MÜZESİ
Bizim Fetih Müzemiz'e gittiniz mi bilmiyorum ama bu müze bizimkinin yanında oldukça sönük kalıyor. Girişte sizi aşağıdaki görüntü karşılıyor.
GİRİŞTE SİZİ KARŞILAYAN GÖRÜNTÜ

İlk katta yine Napolyon, Fransız askerleri ve Kutuzov ile ilgili sergilenenleri görüyorsunuz.
İLK KATTA SERGİLENENLER
İLK KATTA SERGİLENENLER
İkinci kata merdivenlerle çıktığınızda artık panoramik müzeye ulaşıyorsunuz. Burada 115x14 mt lik bir resim bulunuyor. Resim Rus kuvvetleriyle Napolyon'un ordusunun Moskova dışındaki Borodino Çarpışması'nın 100. yılı nedeniyle 1912 yılında Franz Roubaud tarafından yapılmış.
PANORAMİK MÜZE'DEN GÖRÜNÜM
PANORAMİK MÜZEDEN GÖRÜNÜM
PANORAMİK MÜZEDEN GÖRÜNÜM
Müzeden çıkınca aynı yol üzerinde benzerlerini Fransa ve Berlin'de gördüğümüz Zafer Takı'nı görüyoruz.
ZAFER TAKI
Restorasyonda olan Zafer Takı kentin Fransızlardan kurtuluşunu kutlamak için 1834 yılında buraya yerleştirilmiş. 1930 larda yolu genişletmek için kaldırılmış ama 1968 yılında üzerindeki heykelle birlikte tekrar buraya yerleştirilmiş.

Bu Zafer Takı'ndan artık ilerideki Zafer Parkı'na doğru yürüyoruz. Hemen solumuzda çiçeklerden yapılmış bir Moskova yazısı ve saat göze çarpıyor.
PARK POBEDİ'DE MOCKBA
Bu park Rusların Büyük Kurtuluş Savaşı dedikleri 2. Dünya Savaşı'na adanmış ve savaşın sona ermesinin 50. yılında 1995 yılında açılmış.

Parkta çeşmelerin dizili olduğu bir upuzun ana yol bulunuyor. Bu ana yolun sonunda da sivrilmiş bir anıt göze çarpıyor.
ÇEŞMELERİN OLDUĞU ANA YOL
Zafer Anıtı 142 mt yüksekliğinde bir dikili taş aslında. Yunan Zafer tanrıçası adına dikilmiş.
ZAFER DİKİLİ TAŞI
Anıtın arkasındaki yarım daire biçimli yapı da Savaş Müzesi'dir. Zafer Parkı bizim bugün için son durağımız oluyor. Otelimize dönüp, biraz dinlenmeyi, kitap okumayı, şekerleme yapmayı tercih ediyoruz.

PERŞEMBE HARCAMALARI
  1. 2X350=700 Ruble-PUŞKIN MÜZESİ
  2. 330 Ruble-Öğle Yemeği
  3. 2x200=400 Ruble-Puşkin Evi
  4. 690 Ruble-Şokoladnitze'de Kahve ve Tatlı
  5. 2x150+100=400 Ruble-Borodino Panoramik Müze
  6. 1000 Ruble-Alış-Veriş
TOPLAM:3420 Ruble-206 Tl

MOSKOVA'DA CUMA
Bugün hava gerçekten çok soğuk Moskova'da. Temmuzda böyle oluyorsa kışın ne olur diye korktuk valla. Otelde kahvaltımızı en az beş çeşit milletten insanla yaptıktan sonra bavulumuzdaki en kalın kıyafetlerle bizim için çok önemli bir yere doğru yola çıktık.

Bugün Nazım Hikmet'in mezarının bulunduğu Novodeviçi Mezarlığı'na gideceğiz.  Metro aktarmalarıyla mezarlığa en yakın olan Sportivnaya istasyonunda iniyoruz. İstasyondan indiğinizde sağ tarafa dönüp, yürüyün sonra da ortasında park olan ağaçlıklı bir yol görüyorsunuz doğruca bu yolun sonuna doğru yürüyün. Biz bu yolun sağında kalan kiliseyi görünce oradadır deyip, kiliseye girdik. Girdiğimiz yer Novodeviçi Rahibe Manastırı'ymış aslında. Girişine de boş yere 700 ruble vermiş olduk.

Fotoğrafta gördüğünüz manastırın girişi ama aynı zamanda Tecelli Kapı Kilisesi'dir. Deniz kabuğu süslemeli kornişleri hemen dikkatinizi çekecektir. Beş küçük kubbesinin hepsinde haç bulunuyor.
NOVODEVİÇİ MANASTIRI'NIN GİRİŞİ

Aslında bu manastırın içine girip, gezerseniz ne kadar güzel olduğunu göreceksiniz. Buradaki bazı mezar taşları da mezarlığını aratmayacak cinsten inanın.
MANASTIRIN İÇİNDEN BİR GÖRÜNÜM
MANASTIRIN İÇİNDE KÜÇÜK BİR ŞAPEL

Tabi biz aradığımız yerin burası olduğunu sanıp güzel bahçede dört dönüyoruz önce sonra anlıyoruz ki burası bizim aradığımız yer değil.

Bu manastır Smolensk'in Litvanyalılar'dan alınması şerefine 1524 yılında yapılmış. Diğer binalar da zamanla çeşitli vesilelerle eklenmiş. 1812 yılında Napolyon'un birlikleri bu güzel manastırı havaya uçurmaya çalışmışlar. İnanışa göre bomba fitillerini söndüren rahibeler sayesinde manastır kurtulmuş.
MANASTIRIN İÇİNDEKİ MEZARLARDAN BİRİ
MANASTIRIN İÇİNDEKİ MEZARLARDAN BİRİ
MANASTIRIN İÇİNDEKİ MEZARLARDAN BİRİ

Aslında girişin tam simetriği olan bir kapı var manastırın en arkasında, Şefaat Kapı Kilisesi diye anılıyor. Oradan Novodeviçi Mezarlığı'na giriliyor fakat kapalı olduğu için biz dışarı çıkıp, geldiğimiz yoldan manastırın duvarı boyunca ilerliyoruz. 

Sonunda girişteki otobüslerden ve kalabalıktan doğru yerde olduğumuzu anlıyoruz zaten.

Girer girmez girişin solunda kalan küçük bir bürodan kimin mezarının nerede olduğunu gösteren bir liste var. Onu almanızı tavsiye ederim. Böylelikle işiniz daha kolay olacaktır.
MEZARLIKTAKİLERİN LİSTESİNİ ALACAĞINIZ YER

Giriş kapısından dümdüz yürürseniz ileride bir meydana ulaşacaksınız. Meydanda renkli mezarıyla Boris Yeltsin'i sonra da onun hemen solunda Nazım Hikmet'in mezarını görüyorsunuz.
BORIS YELTSİN'İN MEZARI
Mezarlıkta yürürken siz de fark edeceksiniz ki burası bir mezarlık gibi değil. Bir açık hava heykel müzesi gibi geliyor size ve dolaşmaktan zevk alıyorsunuz. Paris'teki Per Lachaise'nin Moskova versiyonu diyebiliriz mezarlık için. Ama Novodeviçi daha ferah ve sevimli geliyor göze.


Ama tüm gördüklerimize rağmen bizim için önemli olan önce Nazım'ın mezarı olduğundan  heyecanla mezarını görmek istiyoruz. Ve işte orada..
NAZIM HİKMET'İN MEZARI
İnsan heyecanlanıyor gerçekten. Daha önce okuduklarımızdan ya da buraya gelip, anlatanlardan duyduk bu mezarlığı. Dünya gözüyle görmek ve onu hissetmek bir başka oluyor. Abidin Dino tarafından yapılan mezar taşının heykeli çok hoş. Tam dibinde de hayatının son yıllarında birlikte yaşadığı eşi Vera Tulyakova Hikmet yatıyor.
VERA TULYAKOVA'NIN MEZARI
Bu mezarlıkta birçok yazar, şair, devlet adamı yatıyor. Nazım'la fotoğraflarımızı çektirdikten sonra listede işaretlediğimiz diğer önemli kişilerin mezarlarını görmek için yürüyoruz.
NAZIM VE AYHAN
NAZIM VE BEN
Dolaşırken oldukça güzel mezar taşları görüyoruz. Hepsini sizinle paylaşmak istiyorum.
NOVODEVİÇİ MEZARLIĞI
NOVODEVİÇİ MEZARLIĞI
NOVODEVİÇİ MEZARLIĞI
NOVODEVİÇİ MEZARLIĞI
NOVODEVİÇİ MEZARLIĞI
NOVODEVİÇİ MEZARLIĞI
NOVODEVİÇİ MEZARLIĞI
Şimdi sıra burada yatan pek sevgili yazarlarımızı bulup, saygımızı sunmaya geliyor. Önce Gogol'u buluyoruz.
GOGOL'UN MEZARI

Gogol'un hemen bir iki alt sırasında Çehov'un mezarını görebilirsiniz.
ÇEHOV'UN MEZARI
Çehov'un da bir iki alt sırasında sevgili Bulgakov'un mezarını görebilirsiniz.
BULGAKOV'UN MEZARI
Bulgakov'un hemen arkasında da ünlü şair Aleksey Tolstoy'un mezarı bulunuyor.
ÜNLÜ ŞAİR ALEKSEY TOLSTOY'UN MEZARI
Bu mezarların blok olarak bir yan tarafında da ünlü şair Mayakovski'nin mezarını görebilirsiniz.
MAYAKOVSKİ'NİN MEZARI
Hava şartları sebebiyle daha fazla oyalanmadan mezarlıktan çıktığımızda "Keşke hava daha güzel olsaydı da daha ayrıntılı gezseydik" demeden edemiyoruz. Üşüyen içimizi ısıtmak için metro istasyonuna yakın bir cafede oturup hem dinleniyoruz hem de mezarlığın kritiğini yapıyoruz.


Dinlendikten sonra aktarmalarla Park Kultüri istasyonunda inip, Tolstoy'un iki sokak paralelde bulunan evine yürüyoruz. Ama tadilatta olduğunu ve yarın açılacağını öğreniyoruz. Yarın geliriz diyerek ayrılıyoruz oradan.

Sabahtan beri dolaşmanın verdiği yorgunlukla öğle yemeği için farklı bir yere Elki Pelki denilen bir restorana gitmek için Çehovskaya istasyonunda iniyoruz. Ama bir türlü restoranı elimizdeki adreste kayıtlı olduğu yerde bulamıyoruz. Buralara kadar gelmekte Çehovskaya istasyonunun iç diyaznını görmekten başka bir şey elde edemiyoruz.
ÇEHOVSKAYA METRO İSTASYONUNDAN GÖRÜNTÜLER
ÇEHOVSKAYA METRO İSTASYONUNDAN GÖRÜNTÜLER
AYHAN METRO İSTASYONUNDA YİNE BİRİNİ BULDU

Aktarmalarla Arbat'a ulaşıyoruz. Hemen metro çıkışı solda bulunan Özbek mutfağına sahip ŞEŞ-BEŞ restoranın yemeklerini deneyelim istiyoruz.
ŞEŞ-BEŞ RESTORAN

Daha önce de girip, içerideki koku nedeniyle başka bir restorana gitmiştik. Bu sefer ne olursa olsun deneyelim dedik ama içerisi önceki sefer gibi bomboştu.
ŞEŞ-BEŞ'İN İÇİNDEN BİR GÖRÜNÜM
Bu saatlerde My My restoranın içine kalabalıktan girilmezken buranın bomboş olması insanda soru işaretleri çağrıştırıyor. Yine de yemeğimizi söylüyoruz. Gelen yemeğin fotoğrafını çekmeyi unutuyorum sinirden. Tavuk kebap isteyelim diyoruz ikimizde ama gelen yemek 3 küçük tavuk parçası olunca ve biz doyamayacağımızı anladığımdan çok sinirleniyoruz. Elimizdeki rehber kitap bizimle dalga geçiyor herhalde diye düşünüyoruz. Kitap aynen şöyle diyor " Göz doldurucu tabaklarıyla"..


Bu restorana iki kere girdik ikisi de üstteki fotoğraftaki gibi bomboştu. Bu sebeple gidecek olanlar buraya uğramayın derim. Gelen hesap My My da en fazla ödeme yaptığımız zamandan bile %30 fazlaydı. Hem fazla ödeyip hem aç kalmanın gereği yok sanırım.

Şeş-Beş ten çıkıyor ve düzlük şehir Moskova'nın en yüksek yerine Serçe Tepeleri'ne gidiyoruz. Buraya ulaşmak için elimizdeki kitap Universitat istasyonunda in dese de biz Moskova Nehri'nin üstündeki durakta, Vorobevi Gori'de iniyoruz ve iyi de yapıyoruz. Mesafe önerilene göre daha kısa oluyor. Metro'dan çıkıp, sağa dönüp, ağaçlıklar içinde yürüyoruz. Çok hoşumuza gidiyor.
SERÇE TEPELERİNE DOĞRU

Ağaçların içinden kente doğru gözlem yapılan Kosigina Caddesi'ne doğru tırmanıyoruz. Zemine tahta bir set yapmışlar. Bir süre onun üstünde ilerliyorsunuz. İlerlerken bir ara  da karşımıza küçük bir gölet çıkıyor, o da ağaçların arasında çok güzel gözüküyor.
AĞAÇLARIN ARASINDA BİR GÖLET
Sonunda merdivenli bölümü de aşıp, bir caddeye çıkıyoruz. Çıktığımız cadde Kosigina Caddesi ve sağ tarafımızda kenti izleyebileceğimiz platform bulunuyor.


Oraya doğru ilerlerken Moskovalılar'ın değişik scoter ve bisikletlerini kiralayan bir yer görüyoruz. Çok hoş, orijinal bisikletler var. İnsanın alıp, memlekete götüresi geliyor.
KİRALIK BİSİKLET VE SCOTER

Bisikletçinin yanındaki büfeden birer kahve alıp, kent manzarasını öyle izleyelim diyoruz.

Gözlem terasına adım atar atmaz da daha önceden okuduğumuz "Yeni evlilerin burayı ziyareti" cümlesi gerçekleşiyor. Her taraf gelin, damat ve onların arkadaşlarıyla dolu. Tabi bir de limuzinleri. Burada sanırım her evlenen limuzin tutuyor. O kadar çok görüyoruz ki şu birkaç günde. Ve hemen yanımızdaki caddede bir sürü limuzin duruyor. Şaşırıyoruz.
LİMUZİNLER HER YERDE
İŞTE İLK GÖZE ÇARPAN YENİ EVLİ ÇİFTİMİZ
Bu terasta bir "LOVE" yazısı bulunuyor. Tüm çiftler yalnız ya da arkadaşlarıyla profesyonel fotoğrafçılara fotoğraf çektiriyorlar.
BİR DÜĞÜN ALAYI
BAŞKA BİR ÇİFT
BİZ TÜRKLERDEN DAHA KOMİK POZ VERENLER DE VAR :)
DOĞRU DÜZGÜN POZ VERENLER DE :)
Artık kahvemizle biraz olsun kent manzarasının tadını çıkartalım istiyoruz. İşte birkaç gündür gezdiğimiz Moskova'nın bir bölümü gözüküyor. Ama sadece bir bölümü.
TERASTAN KENTE BAKIŞ
STADYUM

Şimdi tam arkanıza dönerseniz tüm heybetiyle Stalin'in 1953 yılında yaptırdığı Moskova Devlet Üniversitesi'ni görebilirsiniz. Bu Stalin'in yaptırdığı yedi gökdelenden 36 katıyla "Düğün Pastası" diye anılan en yükseğiymiş.
MOSKOVA DEVLET ÜNİVERSİTESİ

Üniversite binasına doğru yürüyoruz. Önünde koca bir yeşillik alanla, havuz bulunuyor. Uzun bir yol. Ama yanına yaklaştıkça ne kadar heybetli olduğunu daha iyi anlıyorsunuz.
DAHA YAKINDAN ÜNİVERSİTE BİNASI

Dönüşü üniversite bölgesini daha iyi görmek için Üniversitad metrosundan yapalım diyoruz. Yol boyu öğrencileri ve ağaçlıklı yolları görüyoruz ama istasyonun da ne kadar uzak olduğunu anlıyoruz. "İyi ki gelirken burada inmemişiz" demeden edemiyoruz.

Bölgede bizim inşaat furyasının yapmış olduğu binalar gibi yapılan koca koca yapıları görüyoruz. Onlar da bizimkiler gibi satışa çıkmış, kapitalist düzenin alıcılarını bekliyor.

Bizse bu soğuk günü üniversite bölgesiyle bitirip, otelimize dönüyoruz. Ben kitabımın başına dönerken, Ayhan otelin spor salonunda spor yapmayı tercih ediyor...

CUMA HARCAMALARI
  1. 700 Ruble-Novodeviçi Manastırı Girişi
  2. 350 Ruble-Kahve
  3. 690 Ruble-Öğle Yemeği
  4. 300 Ruble-Kahve
  5. 650 Ruble-Akşam Yemeği
TOPLAM:2690 Ruble-162 Tl


MOSKOVA'DA CUMARTESİ
Sabah her zamanki gibi otelimizde kahvaltımızı yapıp sokağa fırlıyoruz. Bugün ilk hedefimiz dün kapalı olduğu için ziyaret edemediğimiz Tolstoy'un evini ziyaret etmek olacak.

Dün de bu ahşap, iç acıcı renkteki bu eve yürürken heyecanlıydık bugün de emin olun aynı hisleri paylaşıyoruz. Edebiyat tarihinin en ünlü romancılarından birinin bir zamanlar yaşadığı bu evi görüp, gezmek bizi çok mutlu edecek inanın. İşte nihayet bahçe kapısından giriyoruz.
TOLSTOY'UN EVİ

Hemen girişte, sağda bilet alacağınız bir kabin var. Bilet satan kadın da sanki Tosltoy'un romanlarından fırlamış gibi geliyor gözünüze. İki bilet bizim için ve bir de fotoğraf çekmek için bilet alıyoruz. Bu arada bilet satılan yerde kitap ayraçları da bulunuyor. Benim gibi siz de meraklıysanız bir de Tolstoy'lu ayracınız olabilir.

Burası gerçekten büyük bir ev. Ana binanın yanında başka bir ev daha görüyorsunuz.
GİRİŞTEKİ BAŞKA BİR BİNA

Hemen sağınızda da koca bir duvarda kocaman bir Tolstoy afişi görüyorsunuz.
GİRİŞİN SAĞINDAKİ DUVAR
TOLSTOY AFİŞİ
İçeri girmeden sol tarafa da bir bakınıyoruz. Eğer tuvalet ihtiyacınız olursa girişin solunda bulunuyor.
EVİN SOL TARAFI
Artık içeri girme vaktidir. Girer girmez içerideki görevli boynuma asmam için fotoğraf çekebileceğime dair bir kart veriyor bana. Bir de ayaklarımıza galoş takıyoruz. Ve gezimize başlıyoruz. Ama daha önce bu evin tarihinden biraz bahsetmeli diyorum.

Tolstoy karısı ve dokuzu hayatta kalan on üç çocuğuyla 1882 ve 1901 yılları arasındaki kış aylarını bu evde geçirmiş. Yazları ise Moskova'ya 200 km uzaklıkta bulunan Yasnaya Polyana'ya giderlermiş.

Bu güzel ev 1921 yılında Lenin'in isteği üzerine müzeye dönüştürülmüş ve ailenin burada yaşadığı dönemdeki hali korunmuş.

Geziye önce girişin sağında bulunan yemek odasından başlıyoruz. Yemek masası sanki aile yemeğe oturacak şekilde hazır bir halde bekliyor. Tolstoylar her akşam duvardaki guguk saati 18:00 ı vurduğunda yemeğe otururlarmış.
YEMEK ODASI
Hemen sağ köşede bulunan odada büyük oğullar Sergey ve Lev Çin bilardosu oynarlarmış. Yemek odasının sağ duvarında Tolstoy'un çok sevdiği kızının da bir portresini görebilirsiniz.
YEMEK ODASI
TOLSTOY'UN ÇOK SEVDİĞİ KIZI MARIA'NIN PORTRESİ
Evde düzenli bir aile hayatı olduğu gözlense de Tolstoy'un toplumdan uzaklaşarak sade bir yaşam sürme isteği nedeniyle karısıyla arasında şiddetli tartışmalar çıkarmış. En küçük çocukları Vanya yedi yaşında kızıldan öldüğünde bu tartışmalar biraz azalmış.

Yemek odasında sola doğru devam ederseniz Vanya'nın eşyalarının olduğu bölümü ve yatak odasını görebilirsiniz. Mama sandalyesi, sallanan atı ve çocuk kitapları hala durmaktadır.
VANYA'NIN ODASINA DOĞRU
SALLANAN ATI, MAMA SANDALYESİ VE OYUNCAKLARI
VANYA VE ANNESİ SOFIA
VANYA'NIN YATAĞI
VANYA'NIN DA OLDUĞU BİR AİLE FOTOĞRAFI
Bu ev çok büyük demiştim. Aynı katta biraz daha ilerleyince çocukların yabancı dil ve ders çalıştıkları odayı görüyorsunuz.
ÇALIŞMA ODASI
Ve bir sonraki oda da Tolstoy'un ikinci kızı Tatyana'nın odası oluyor. Odası süs eşyası ve andaçlarla dolu. Aynı zamanda yetenekli bir sanatçı olduğu için de bütün duvarlar yaptığı resimler ve eskizlerle dolu.
TATYANA'NIN ODASINDAN GÖRÜNÜM
TATYANA'NIN ODASINDAN GÖRÜNÜM
TATYANA'NIN YAPTIĞI ESKİZ VE RESİMLER
Alt katı böylelikle bitirip, üst kata çıkış merdivenlerine ilerlerken solda; vestiyerde Tolstoy'un ünlü paltosunu görmeden geçmeyin. Koruma altına almayı ihmal etmemişler.
TOLSTOY'UN PALTOSU
Ve merdivenlerden evin üst bölümüne yöneliyoruz. Merdivenlerin bitiminde küçük bir ayı sizi karşılıyor olacak.
MERDİVENLERDEN YUKARI DOĞRU
MERDİVENLERİN SONUNDAKİ AYICIK
Tüm merdivenleri çıkınca, salona girmeden bir alan çıkıyor karşınıza. Burada Tatyana ve arkadaşları resim çalışması yaparlarmış. Duvarda da ona ait iki adet sulu boya çalışma duruyor. Ayrıca bazen çocuklar bu bölümde oyun da oynarlarmış.
TATYANA'NIN ÇALIŞMA YERİ
Bu bölümün hemen solunda artık evin en büyük salonuna giriş yapıyoruz. Girişte hemen sağda bir piyano bulunuyor. Piyanonun altında da Tolstoy'a 1858 yılında bir av sırasında saldırıp, neredeyse öldürecek olan bir ayının postu bulunuyor.
SALONA GİRİŞTEKİ PİYANO VE ALTINDAKİ AYI POSTU
TOLSTOY'A SALDIRAN AYININ POSTU
Bu salonda aile sık sık konukları yemekte ağırlarmış. Kimler mi gelirmiş? Müzisyen Fyodor Şalyapin, ona eşlik eden Sergey Rahmaninov, Aleksandre Scrabin, ressam İlya Repin, Tolstoy'la satranç oynayan Maksim Gorki, müzik eleştirmeni Vladimir Stasov   ve Çehov gibi ünlüler sayılabilir.
ÜNLÜLERİ AĞIRLAYAN TOLSTOY MASASI
BU MASADA BİR AKŞAMI GÖSTEREN BİR FOTOĞRAF
Duvar kağıtları aslına uygun olarak yapılan salonun sağ köşesinde Tolstoy'un büstü ile bir oturma bölümü görüyorsunuz.
TOLSTOY'UN BÜSTÜ VE OTURMA KÖŞESİ
Yemek masasının hemen sağında da resim odasını görebilirsiniz. Yazarın eşi Sofia bu odayı kendi dekore etmiş.
RESİM ODASI
RESİM ODASININ GİRİŞİNDEKİ AİLE ALBÜMÜ
Salonun solundaki dar kapı sizi bir koridora taşıyor. Bu koridorun en sonunda Tolstoy'un bahçeye bakan çalışma odası bulunuyor. Yazarın sade odası siyah deri eşyalarla döşenmiş. Yazar Diriliş'i, Kroyzer Sonat'ı, Sergius Baba'yı ve birçok kısa hikayeyi burada kaleme almış.
TOLSTOY'UN ODASI
TOLSTOY'UN ODASI
Tolstoy miyop olduğunu kabul etmektense yazılarına yaklaşmak için sandalyesinin ayaklarını kesip, kısaltmış.
TOLSTOY'UN SANDALYESİ
Hemen bitişikte de yazarın formunu tutmak için kullandığı bisikleti ve dambılları görebilirsiniz. Lavabosu, günlük kıyafetleri ve ayakkabı yaparken kullandığı malzemeleri ile ayakkabıları da bu bölümde yer alıyor.
YAZARIN GÜNLÜK EŞYALARI
TOLSTOY'UN BİSİKLETİ
Tekrar büyük salona dönüp, pencereden bahçeye göz atıyoruz. Bu evin bir de büyük mü büyük bir bahçesi bulunuyor.
BAHÇEYE BAKIŞ
Bahçeye girişten doğru inebilirsiniz. Hemen solda binadan bahçeye inen merdivenli bir bölüm  de var.
EVİN BAHÇE BÖLÜMÜNDEN GÖRÜNÜMÜ
Bahçeye doğru ilerlediğinizde üstü kapalı küçük bir kameriye gibi bir şey görüyorsunuz.
BAHÇEDEKİ KAMERİYE
Bahçede yürümek için ayrılmış yolda ilerlerken küçük bir kuş evi de göze takılıyor.
YÜRÜYÜŞ YOLU ÜZERİNDE BİR KUŞ EVİ
Tolstoy bahçenin ortasında yapay bir tepecik yapmış. Onun üzerine çıkıp, evini izlemek hoşuna gidiyordu herhalde.
TOLSTOY'UN YAPAY TEPECİĞİNE DÖNEREK ÇIKIYORUZ
Tepede iki adet bank bulunuyor. Oturup biz de onun gibi evine göz atıyoruz.
TEPEDEKİ BANKLAR
TEPEDEKİ BANKLARDA BİZ
TEPEDEKİ BANKLARDAN TOLSTOY'UN EVİ
Ve tepeden inerek, çınar ağaçlarıyla dolu bu güzel bahçede en dıştan yürüyerek çıkışa doğru ilerliyoruz.
ÇIKIŞA DOĞRU
Bu evde Tosltoy'un istediği gibi insanın toplumdan soyutlanması çok kolay ve güzel olur diye düşünmeden edemiyorum. Hayran olunası bir ev daha doğrusu ev değil bir malikane burası. Mutlaka gidin, görün.

Tolstoy'un güzel evinden ayrılıp aktarmalarla Tretyakovskaya metro istasyonunda iniyoruz.  Bolşaya Ordinka Caddesi boyunca yürüyüp bu bölgede görmek istediğimiz Vodutvodni Kanalı'nı görüyoruz. Aslında kanalın üstüne bulunan Lujkov Köprüsü'nden fotoğraf çekmek en güzeli. Böylelikle köprünün üstünde rengarenk dilek ağaçlarını da görebilirsiniz.

Bu kanal Moskova Nehri'nin bahar taşkınlarını önlemek için 1783 yılında yapılmış.
VODUTVODNİ KANALI
VODUTVODNİ KANALI
LUJKOV KÖPRÜSÜ'NDE DİLEK AĞAÇLARI
BİZ DE BİR DİLEK TUTTUK
Aslında bu köprüden karşıya geçip, Kremlin'e doğru yürümek istiyorduk ama bir organizasyon nedeniyle bütün yollar hatta köprünün diğer ucu bile kapalı olduğundan geri dönerek aktarmalarla Arbat'a kendimizi atıyoruz.

Hodbin yani yeni Arbat'ta hiç yürümediğimiz için Sovyet döneminin çok katlı sosyalist  binaları eşliğinde bir tur atıyoruz.
HODBİN ARBAT'TA SOVYET DÖNEMİ BİNALARI
Her türlü kafeyi burada görebilirsiniz ama eski Arbat'ın hareketliliği ve doğallığını bulamazsınız. O sebeple biz de öğle yemeğimizi son kez My My restoranda yiyor ve Arbat'ta son turlarımız yapıp, hediyelik eşya, magnet gibi alacağımız ıvır zıvırları alıyoruz.
MATRUŞKALARIMIZI ALIYORUZ
SON KEZ SAHAFLARA GÖZ ATIYORUZ
RESİM YAPANLARI İZLİYORUZ
Tüm öğleden sonra güneşini bir kafede kitap okuyup, dinlenerek geçiriyoruz. Sonra gitmeden uğramak istediğimiz bir parka daha göz atmaya gidiyoruz. İzmaylova Park Moskova'daki son durağımız oluyor.

Avrupa'nın en büyük parklarından biri ünvanlı bu parka aktarmalarla ulaşıp, İzmaylovski Park metro durağında iniyoruz. Metro istasyonunu hemen karşısı zaten parkın girişi oluyor.

Parka girer girmez bin bir çeşit bisiklet görüyorsunuz. İsterseniz kiralayıp, gezebilirsiniz.
İZMAYLOVA PARK'TA BİSKLET
Parkta birçok farklı etkinlik var. Spor etkinlikleri, çocuklara yönelik eğlenceler, açık hava tiyatrosu, dans alanı ünlü bir bit pazarı bünyesinde barındırdıklarından bazılarıdır.
PARKTAKİ DÖNME DOLAP
Hemen girişte bir atlama kulesi bizim de dikkatimizi çekiyor. Kuleden atlayanı tüm alandakiler dört gözle izliyor ama yavaş atlama anı o kadar heyecan yaratmıyor kimsede.
İZMAYLOVA PARKTA ATLAMA KULESİ
Bol yeşillik, ağaçlar ve güzel ağaç kokuları altında Ayhan ve ben bir süre çimlerde yatıp, dinlenmeyi tercih ediyoruz. Bu güzel Moskova gezimiz bittiğine göre önümüzde yılın planlarını iki arada bir derede yapalım diyoruz.
ÇİMLERDE GEZİ PLANI YAPAN KILIÇ AİLESİ
Plan yapıp, gezimizin kritiğini yapıp keyifli bir sohbete dalıyoruz. Biraz da dinlendikten sonra parkın sahip olduğu yapay göle doğru yürüyoruz. Yürürken algıda seçicilik olsa gerek, bir tırmanış duvarını görüyor, seviniyoruz.
PARKTAKİ TIRMANIŞ DUVARI
Bu park 16. yüzyılda son çar ailesi Romanovlara geçmiş. Ailenin av köşklerinden biriymiş. 1663 te Çar Aleksey burada büyük bir ahşap saray yapılmasını ve burada sebze, meyve yetiştirilmesini desteklemiş. Büyük Petro çocukluğunu burada geçirmiş. Zaten Petro'nun hayat boyu sürecek olan deniz tutkusu da buradaki gölette ortaya çıktığı söyleniyor. Çünkü buradaki gölette eski bir tekneyle devamlı gezer, dururmuş. Parktaki gölet diğer 37 tanesi gibi Çar Aleksey tarafından sebze ve meyveleri sulamak için yaptırılmış.

Yürüye yürüye gölete varmak için iki yoldan geçiyoruz. Bunlardan biri tramvay yolu diğeri araç yolu. O kadar büyük bir park bu anlayacağınız. Ama sonunda gölete varıyoruz.
PARKTAKİ GÖLET
Gölün ortasında bir adacık bulunuyor. Buraya köprüyle ulaşmak mümkün. Gölde deniz bisikletine binenler, kayığa binenler bulunuyor. Göletin kenarında uzananlar, dinlenenler, uyuklayanlar da yok değil. Biz de biraz oturmayı tercih ediyoruz.
GÖLETİN ETRAFINDA DİNLENENLER
Göletin hemen dibinde hatıra fotoğrafı çektireceğiniz bir bölüm yapmışlar. Rusça "Moskova'yı Seviyorum" yazıyor.
MOSKOVA'YI SEVİYORUZ
Ve gökyüzü parlament mavisine kavuştuğunda, bu güzel parktan ayrılıp otelimize dönerken, Moskova sokaklarına son kez bakmanın tadını çıkıyoruz. Yarın ayrılış vakti geliyor. Biz de gerçekten MOSKOVA'YI SEVDİK demeden edemiyoruz.

CUMARTESİ HARCAMALARI
  1. 2x350+150=750 Ruble-Tolstoy Müzesi Giriş ve Fotoğraf
  2. 890 Ruble-My My Öğle Yemeği
  3. 130 Ruble-Kahve ve Tatlı
  4. 300 Ruble-Hediyelik Eşya
TOPLAM:2070 Ruble-125 Tl

MOSKOVA'DAN İSTANBUL'A
Bugün öğlen bu güzel şehirden ayrılıyoruz. Tam bir haftadır bu kentte dolaşmadığımız, görmediğimiz yer kalmadı ama tilkinin dönüp, dolaşıp gideceği yer bellidir be dostlar. 

Güzel vakit geçirdik, mutlu olduk, bavulumuza anılar doldurduk ve bir hafta da olsa Ruslarla birlikte yürüdük, seyahat ettik, yemek yedik, aynı sıraya girdik.

Umarım paylaşımlarımız gezmek isteyenlerin işine yarar. Yolunuz ve yolumuz açık olsun. Hayat gezince güzel!!


PAZAR HARCAMALARI
  1. 800 Ruble-Aeroexpres Bileti
  2. 200 Ruble-Kahve
  3. 18 Tl-Hava Alanından Şehre Ulaşım
TOPLAM:1000 Ruble+18 Tl=78 Tl


RUSYA VE MOSKOVA İÇİN OKUDUĞUMUZ KİTAPLAR
  1. MOSKOVA GÖRSEL GEZİ REHBERİ
  2. PETERSBURGLU USTA-COOTZE
  3. MOSOKOVA CEP REHBERİ
  4. MOSKOVA GÜNLÜKLERİ-WALTER BENJAMİN
  5.  BAHTİYAR OL NAZIM-VERA TULYAKOVA
  6. USTA ve MARGARİTA-BULGAKOV
  7. YAŞAM ve YAZGI-I-VASILI GROSSMAN
  8. YAŞAM ve YAZGI-II-VASILI GROSSMAN
  9. YAŞAM ve YAZGI-III-VASILI GROSSMAN
  10. KAHROLSUN DOSTOYEVSKI-ATIQ RAHIMI
  11. KROYÇER SONAT-TOLSTOY
  12. IVAN ILYIÇ'İN ÖLÜMÜ-TOLSTOY
  13. POLİKUŞKA-TOLSTOY

RUSYA ve MOSKOVA İÇİN İZLEDİĞİMİZ FİLMLER
  1. SİBİRYA BERBERİ
  2. RASPUTİN
  3. ANNA KARENİNA
  4. DERSU UZALA
  5. ŞEYTAN GEÇİDİ
  6. SİLİNDİR VE KEMAN
  7. KAMERALI ADAM
  8. POTEMKİN ZIRHLISI
  9. EKİM
  10. ADMİRAL
  11. AŞKIN SON MEVSİMİ
  12. JACK RAYN-GÖLGE AJAN
  13. DÖNÜŞ
  14.  FRANZ+POLİNA
  15. ANA
  16. BUDALA
  17. SAVAŞ VE BARIŞ
  18. SUÇ VE CEZA
  19. BEYAZ GECELER
  20. KARAMAZOV KARDEŞLER
  21. MAKSİM GORKİ-ÇOCUKLUĞUM
  22. MAKSİM GORKİ-GENÇLİĞİM
  23. MAKSİM GORKİ-BENİM ÜNİVERSİTELERİM
  24. GREV
  25. ALEKSANDR NEVSKİ
  26. KORKUNÇ IVAN
  27. ST-PETERSBURG’UN SONU
  28. LENİN İÇİN ÜÇ ŞARKI
  29. DÜNYAYI SARSAN ON GÜN
  30. KRONŞTADLIYIZ
  31. GUGUK KUŞU-KUKUSHKA
  32. YILDIZ-ZVEDZA
  33. 12
  34. MOSKOVA GÖZYAŞLARINA İNANMIYOR
  35. İVAN VASİLEVİÇ İŞİNİ DEĞİŞTİRİYOR
  36. OKRAİNA
  37. KAFKAS MAHKUMU
  38. BUDA’NIN SERÇE PARMAĞI
  39. DOĞU-BATI
  40. ELENA
  41. VERA’NIN ŞOFÖRÜ
  42. TÜRK HAMLESİ
  43. ÖĞRENCİ
  44. THE DOUBLE
  45. RUS HAZİNE SANDIĞI
  46. BABA VE OĞLU
  47. CENGİZ HAN
  48. 1814
  49. KOSTYA AND MOUSE
  50. ALEKSANDRA
  51. LENİNGRAD SALDIRISI
  52. HIRSIZ
  53. KOKTEBEL’E YOLCULUK
  54. NİRVANA
  55. PARİS’TE SON KONSER
  56. DOM DURAKOV
  57. OBOLOMOV’UN HAYATINDAN BİRKAÇ GÜN
  58. GÜNDÜZ NÖBETİ
  59. NATİVE DANCER
  60. YA OSTAYUS
  61. BREST KALESİ
  62. SÜRGÜN
  63. GÜNEŞ YANIĞI
  64. GÜNEŞ YANIĞI-2
  65. SİBİRYA’DAN
  66. İKİ KİŞİLİK İSTASYON
  67. KRASNAYA PLATKA
  68. ZHMURKİ
  69. STATSKIY SOVETNIK
  70. KURBAN
  71. TEMPO Dİ VİAGGİO
  72. NOSTALJİ
  73. İZ SÜRÜCÜ
  74. AYNA
  75. SOLARIS
  76. ANDREY RUBLEV
  77. İVAN’IN ÇOCUKLUĞU
  78. BUGÜN KİMSE İŞTEN ÇIKARILMAYACAK
  79. KONSANTRE
  80. KATİLLER

GEZİ İÇİN YAPILAN TOPLAM HARCAMA:3870 Tl dir.


Görüşmek Üzere..

3 yorum:

Adsız dedi ki...

Biz de gittik sizin kadar hazırlık yapmadığımız gibi hikayede etmedik, sadece resimlerle yetindik. Gezdiğimiz bazı yerleri sizinde gezdiğinizi gördük, hikayelerini sizden öğrendik. Bu çok güzel bir çalışma olmuş, imrendim. Gezmediğimiz yerler hakkında da tamamlayıcı görüntü ve hikaye olunca zevkle okudum. Biraz uzun sürdü, ama gerçekten değdi.
Kalemini de sevdim. Sunum harika. Tekrar teşekkür ederim.
ggg
Turap Sayınlı

AZ GİTTİK UZ GİTTİK dedi ki...

Ben teşekkür ederim Turap..
Araştırma yapmayı seviyorum..Eee mükemmeliyetçi bir karakter olunca istersen yapma :) Hem gideceğim şehir ile ilgili kitaplar beni uzun bir süre oyalıyor.Yeni şeyler öğreniyorum.Onlar da bazen beni başka yerlere sürüklüyor..

Ama bir şehrin nasıl gezilmesi gerektiğini özellikle öğrencilerime aşılamak adına bu yazıları yazıyorum..Hem yazarken ben de zevk alıyorum..Dönüp 1-2 sene sonra baktığımda o günleri, anları anmak hoş oluyor..:)

Unknown dedi ki...

Gerçekten çok iyi gezmişsiniz moskovayı bende geçen ay moskovadaydım müzisyen alexandar ivanov arkadaşım rezidansında kaldım bende çok fazla gezemedim.Sadece moskovayı kızıl meydanı ve novodeviçi manastarını,arbat caddesini gördüm. Ordan taylandlı eşimden dolayı bangkoka gitmem gerekti.Sizde görünmesi gereken çoğu yerleri gezmişsiniz ama Kolomenskoye Kilisesi Unesco Dünya tarih korumasındaki önemli yerleri gezmemişsiniz.Moskovaya gezilecek çok yer kısa sürede gezmak zaten imkansız..Yinede başarılı bir yazı olmuş..Teşekkürler paylaşımlarınız için