16 Temmuz 2014 Çarşamba

BARCELONA BARCELONATA HOLA ESPANIA AĞUSTOS 2011



                 Yoğun geçen bir yaz sonunda bayramlar kaya kaya ağustos ayının sonuna yaklaşmışken ,eeh hazır Ayhan’da altı günlük izni koparıvermişken kim tutardı bizi
memlekette. Düşündük ,taşındık;nereye gitsek ,nasıl gitsek ? Önce bir ara Dubrovnik’e mi gitsek dedik,bir ara da aklımızdan Amsterdam geçti.Ama geç kaldığımız için ikisi de olmadı.Kısmetimiz bu bayram bizi Barcelona sokaklarında toz attırmakmış.
   Karar verilip ,başvurularımızı yapınca birer gezgin olarak bize düşen Barcelona ile ilgili kitapları yalayıp yutmaktı.Gerçi önümüzde tam bir hafta süre vardı.Neyi,ne kadar yapabilirsek o kadarla yola çıkacaktık.Ama sıkı bir çalışmayla 2 kitabı gözden geçirip,güzel bir gezi planı yaptık.Geziye turla çıkmış olsak da turla birşey yapmadan kendi gezimizi planladık anlayacağınız.Şu an sanırım Barcelona’daymış gibi bütün uğrayacağımız,gezeceğimiz mekanlar gözümüzün önünde.Eehh geriye kalan kendimizi Barcelona sokaklarına atmak.
   Şu an bu satırları yazarken 45 dakika sonra uçağa yerleşmiş 2278 km lik yolu geri saymaya başlamış olacağız.Umarım yeni bir şehir bize yeni yolların da önünü açar.


BARCELONA 1.GÜN

     Barcelona İstanbul arası 3,5 saat sürüyor.Türk hava yollarının düzgün ve ilgili servisi ile yolculuğumuz iyi geçti.Yerel saat ile saat 08:05 gibi Barcelona’ya vardık.Hava çok da iç açıcı görünmüyor .Bavul alma işlemleri bir yarım saatimizi aldı.Bu arada biz de rehberimiz Juan ile tanıştık.Juan için tipik bir ispanyol diyebiliriz.Abartılı el,kol hareketleri,şirin mimikleri ile tam bir ispanyol.Sanırım askerliği esnasında türkçe ve türkler ile tanışmış.Gerisi de takip eden yıllarda gelmiş.Şu an pronto turda rehberlik yapıyor ya da rehberlik yapmıyor diyelim.Çünkü kalsik tur rehberleri gibi bize hiçbir şekilde tur satmamaya çalıştı.Hatta ekstra turlara gitmemize gerek olmadığını ;herşeyi kendimizin yapabileceğini söyledi.Çok doğru.Birgün Barcelona’ya yolunuz düşerse rehbere kesinlikle ihtiyacınız olmadığını söyleyebilirim.Kısa ve düzgün bir çalışmayla kendi kendinizin rehberi olabilirsiniz.Biz öyle yaptık.
  Herkes hazır olup da ,keşfe çıkacağımız an yaklaştıkça heyecanımız doruktaydı.Turun bize verdiği kağıtta 1.gün panaromik şehir turu yapılacağı yazıyordu.Ben bu turun bütün gün süreceğini düşünmüş ona göre gezi planı yapmıştım.Geziye başladıktan sonra gezimizin saat bir sularında biteceğini öğrendik.Ve bu bizim için çok güzel bir haber oldu.Yarım gün daha kendi kendimize Barcelona’nın güzel sokaklarında dolaşmak bizim için inanılmaz bir haberdi.
İspanyol  Meydanı
 Havaalanı küçük ama düzgün bir havaalanıydı. Havaalanından ayrılarak rotamız üstündeki İspanyol meydanı ilk görmeye başladığımız yerdi.Bu meydan daha sonra hergün uğradığımız bir meydan oldu.İspanyol meydanının tam karşısında eskiden bir arena olan şimdiyse bir alışveriş merkezi olan koca bir yapıyla karşılaşırsınız.Juan’ın söylediğine göre Barcelona Katalan bölgesi olduğu için arenada yapılan boğa güreşleri yasaklanmış.Meydanın tam kaşısında ise kocaman iki kule sizi karşılar.Bu iki kulenin arasından
ilerlediğinizde ise tüm zerafeti ve şatafatıyla Art Museum ve Magic Font sizi karşılar.Magic Font bir çeşme.Akşamları hava karardığında size ışık ve ses gösterileri ile güzel dakikalar yaşatıyor.Bu bölgeyi geçip de yukarı,sola doğru kıvrılarak yükselmeye başladığınızda sol tarafınızda Pablo İspanyol diye küçük bir köyün girişi ile karşılaşıyorsunuz.Fakat gezimiz panoramik olduğu için sadece önünden geçtik.Bu arada biz sabah sabah ilerlerken yolun sağında ve solunda bir çok insan koşuyor,bisiklete biniyor,yürüyorlardı.Bir kere daha Avrupalının yaşam konusunda ne kadar bilinçli olduğuna tanık olduk.Yukarı doğru ilerledikçe karşımıza önce Olimpiyat Stadyumu,sonra birkaç müze daha çıktı.
Sardana Dansı
     Otobüsten indiğimiz yer Montjuic Tepesiydi.Otobüsten daha inmeden gözüme ilk çarpan buraya gelmeden kitaplarda da gördüğüm bir heykel oldu.Herkes sahil manzarası için terasa doğru yöneldiğinde ben o heykele doğru koşup,birkaç fotoğraf çektim.Heykel İspanyolların bir Cuma günü Francoya karşı tepkilerini göstermek için başlattıkları bir dansı ; Sardana dansını sembolize ediyor.Bugün hala bu dansı yapmaya devam ediyorlar.Ama çoğunlukla yaşlılar dans ediyor.Dans elele tutuşup
yavaş yavaş dönülerek yapılıyor.
Montjuic Tepesinden Sahil Manzarası
Daha sonra ben de terasa yöneldim.Bu terasdan Barcelona’nın sahil kesiminin manzarası oldukça güzeldi.Birkaç fotoğraf çekiminden sonra yola çıktık.Otobüse bindiğimizde artık şehir merkezinin içlerine doğru dalmaya hazırdık.İlk önce Barcelona’nın ünlü caddesi La Rambla’nın bitiş yerindeki Colomb Heykelini’nin önünden geçtik ve Port Well’e gelip durduk.Port Well Barcelona’nın liman bölgesi.1992 yılında Olimpiyatlar Barcelona’da yapıldığı zaman yenilenmiş.Yani yenilenmiş liman bölgesi de diyebiliriz.
Hotel Arts
 Birçok otel,yüksek bina yapılmış,sokaklar yenilenmiş.Şehrin havası değişmiş anlayacağınız.Eskiden sahilde olan sanayi bölgesi sahilden kaldırılarak onun yerine birçok plaj yapılmış.Bizim otobüsten indiğimiz yerin sağında Barcelona’nın orjinal görüntülü otellerinden Otel Arts,solunda ise Mafpre gökdeleni bulunuyor.Biraz ilerlediğimizde ise karşımıza Barcelona’nın bahsettiğimiz plajlarından biri çıktı.Fakat havanın biraz kapalı olması nedeniyle plaj çok dolu sayılmazdı.Plajın hemen arka sırasında bir yürüyüş yolu bulunuyor.
Barcelona Sahili-Port Vell Bölgesi
 Birçok Barcelona’lı burada yürüyor,koşuyor ve bisiklete biniyor.Bisiklet burada oldukça kullanılan bir araç.Biz bu bölgedeki panoramik gezimizi burada bitirip tekrar aracımıza bindik.Bulunduğumuz noktadan tam geri dönüp ilerlediğimizde Sagrada Familia’nın önüne geldik.Hem muhteşem hem de ürkütücü bir görüntüsü vardı.Her tarafında ayrı bir incelik,iş ,motif,şekil bulabilirsiniz.Hala inşaatı devam etmekte.Çan kulelerinde hala vinçlerin çalıştığını görebilirsiniz.Bitirilmesi için 2030 lar hedeflenmiş.Aslında hazır önüne kadar gelmişken kısaca Sagrada Familia’dan bahsetsek güzel olur.
Sagrada Familia

SAGRADA FAMILIA
1882 Yılında mimar Villar tarafından yapımına başlanmış.Kısa bir süre sonrada kilise yöneticileri ile Villar arasında anlaşmazlık çıkınca görev Gaudi’ye verilmiş.Tarih 1883 ‘ü gösteriyormuş.Genç ve yetenekli mimar Gaudi hemen başmimar olarak işe sarılmış ve 40 yıl boyunca bu kiliseden ayrılamamış.1926 da Gaudi kilisenin önünde bir kaza sonucu ölmüş ama kilisenin yapımı 1936’ya kadar devam etmiş.1936 da İspanyol iç savaşı başayınca bir 20 yıl kadar inşaat durmuş.Ve hala hummalı bir çalışmayla bitirilmesi için uğraşılan kilisenin daha öncede yazdığım gibi 2030 da bitirilmesi hedefleniyormuş.
 Biz bu görkemli kilisenin içine girmeden etrafını şöyle bir dolaştık.Arka tarafta içine girmek için girilen kuyruk bayağı uzundu.Grupla tekrar otobüsümüze binip otele doğru yola çıktık.Otelimiz şehrin yarım saat çıkışında San Cugat denilen bir kasabada bulunuyor.Holiday Inn.Pronto’ya başvuruda bulunmadan grupla gezmeyeceğimiz için kendi başımıza ulaşım yöntemlerini araştırmış;otelin 700 mt yakınlarında bir metro istasyonu olduğunu öğrenmiştik.Bunu rehberimize sorduğumuzda o da onayladı.Ve bu işe Ayhan’la çok sevindik.Otele geldiğimizde saat 12:00 olduğundan odalarımızın bize teslim edilemeyeceğini öğrendik.Gruptan bu işe bozulanlar oldu ama yapılacak birşey yok.Bense hemen dışarı çıkıp gezmek istiyorum.Heyecanlıyım.Ayhan için aynı şeyleri söyleyemeyeceğim.Benim uykuya meraklı kocam;bir gece önce geceyarısı sokağa düşmenin etkilerini otel lobisinde uyuklayarak atmaya çalışıyor.
   Sonunda biz de eşyamızı odamıza koyup, otelden ayrıldığımızda saat13:30 u gösteriyordu.Hemen otele fazla uzak olmayan San John istasyonuna yürüdük.İnternetten öğrendiğim 10’lu biletlerden almamız gerektiğini bildiğim için T-10 denilen biletlerden iki adet aldık.T-10 un fiyatı 16,40 euro.İki tanesine 32-80 vererek ilk paralarımızı harcadık.Bu bileti almamız gezi boyunca çok işimize yaradı.Her yeri metro ile gezdiğimiz için birçok defa kullandık.Aynı anda 2 ya da 3 hat geçince aktarma yaptığımızdan biletimiz işlenmedi.Ve bu 2 T-10 la geziyi tamamladık.Metromuz fazla gecikmeden geldi.Zaten sabah saatlerinde her 12 dakikada bir kalkıyor.Öğleden sonra ise her 24 dakikada bir kalkıyor.Bizim bulunduğumuz bölgeden S2 hattı geçiyor.Ve Barcelona’nın 2. bölgesi olduğu için yani merkeze göre daha uzak olduğu için bilet fiyatımız biraz pahalı yani 16,40 euro oluyor.Merkezin dışında olduğumuz için,gelmeden metroya binmekten korkmuştuk.Ama bindiğimizde korkularımızın boşa olduğunu anladık.Hem istasyon hem metronun kendisi oldukça güvenli ve düzgündü.İstasyonda bulunan elektronik tabelalar size hangi metronun ne kadar zamanda geleceğini gösteriyor.Metronun içinde ise geçtiğiniz duraklar kırmızı ışık yakıyor ve nereye gttiğinizi,nerede olduğunuzu anlıyorsunuz.Biz 4 gün boyunca bu hattı ve diğer line ları kullanarak Barcelona’yı oldukça rahat gezdik.S2 nin son durağı Plaça Catalunya.Plaça meyden demek.Catalunya Meydanı şehrin göbeği diyebiliriz.Meydana gelip indik.Ve Barcelona’nın ünlü sokağı ile burun buruna geldik.La Ramblas.
LA RAMBLA
La Ramblas’a bizim İstiklal Caddemiz diyebiliriz.Burası Catalunya Meydanından Port Well yani sahile kadar uzun bir yürüyüş caddesi.Caddenin sağında ve solunda birer araç yolu var.Bu araç yollarının yanında da birçok turistik dükkan var.Barcelona ile ilgili ıvır zıvır aklınıza gelecek herbirşeyi bulabilirsiniz.La Ramblas’ın üzerinde de sağlı sollu birçok satıcı ve küçük dükkan bulabilirsiniz.Buralardan magnetler,anahtarlıklar,kartlar,biblolar,atkılar,çantalar vs. Herşeyi alabilirsiniz.Bunun dışında resim yapan sokak sanatçıları,hiç kıpırdamadan duran sabırlıları,dans edenleri,Senegalli satıcıları,dondurmacı ve tatlıcıları,yol üstü restoranları bulmanız mümkün.İnsan nereye bakacağını şaşırıyor.Tabiri caizse aval aval bakıyorsunuz.Biz sokakta ilerlerken bir haftadır yaptığımız programa uyarak sağlı sollu önemli yerleri inceleyerek,hakkındaki bilgileri okuyarak yavaş yavaş ilerliyorduk.Kısa kısa fotoğraflarla size de bahsedeyim bunlardan.
Barcelona ve futbol
Avrupa'nın her yerinde karşınıza çıkacak 
Senegalliler
 

Ünlü sokak çiçekçileri
Colomb Amerika'ya  bakıyor

La Ramblas üzerinde Juan Miro mozaiği




Eski bir şemsiye fabrikası
Bruno Quadras








La Ramblas üzerinde tatlıcılar











La Ramblas'da sokak sanatçıları

 Bütün buraları dolaşıp da acıkmamak imkansız.La Ramblas üzerinde sağ tarafda bir dükkan uygun menü fiyatıyla dikkatimizi çekmişti.Hemen içeri girdik.Amacımız Barcelona’nın ünlü Paellası’nı yemek ve Sangria’sını tatmak.Fakat 11,99 euro yazan menüdeki tapaların pek de iç açıcı olmadığını öğrenince menüden bireysel paella ve içecek tercihlerimizi yapıyoruz.Paellamız deniz ürünleri ile dolu.Karides,kalamar,kum midyesi,normal midye ve safranlı pilavdan oluşuyor.Sangria ise portakal suyu,şarap,cin ve kanyak karışımı enfes ,enfes olduğu kadar da hafif bir içki.Fazla yememek için bir paella istediğimiz için 30 euro hesap geliyor.Paellamız 12 euro,içkilerimizse 9 ar eurodan 18 euro tutuyor.

Klasik bir İspanyol menüsü
SANGRIA


Ünlü İspanyol yemeği PAELLA
Monument a Colomb
  Yemekten sonra La Ramblas’tan sahile doğru yol alıyoruz.Bütün bu sağlı sollu dolu sokağı bitirdiğinizde karşınıza kocaman bir sütün ve onun üzerinde bir heykel çıkıyor.Monument a Colom yani Cristof Colomb’un anıtı.1888 tarihinde yapılan bu anıt Colomb’un Amerika’yı keşfinden sonra İspanya’ya dönüşünün anısı için yapılmış.Colomb anıtta eliyle Amerika kıtasını göstermektedir.Bu anıtın içinde bir de asansör var.4 euro vererek ehh biraz da bekleyerek yukarı çıkıp Barcelona’nın güzel manzarasına doyabilirsiniz.

Colomb heykelinden sahil manzarası
Colomb heykelinden sahil caddesi







  Biz güzel güzel fotoğraflar çektikten sonra yukarıdan çok güzel gözüken Port Vell bölgesine gitmek için anıttan ayrıldık.Anıttan indikten sonra hemen yolun karşısına geçerseniz sola doğru Port Vell’e yavaş yavaş uzanmaya başlarsınız.
 Port Vell bölgesi oldukça kalabalık.İnsanlar geliş ,gidiş yürüyüş halindeler.Bu yürüyüş yoluna siz de katıldığınızda orijinal bir tahta köprüden geçeceksiniz.Köprümüzün adı Rambla 
del Mar.Köprünün solunda marina sağında ise liman bölgesi bulunuyor.Biraz daha ilerleyince Maremagnum alışveriş merkezinin orijinal girişi ile karşılaşıyorsunuz.Biz alışveriş merkezi gezmek istemediğimizden aynı yolu takip ederek biraz ilerideki L’Aquarium’a doğru ilerledik.
Rambla del Mar Köprüsü










Rambla del Mar üzerinde




La Aquarium
Arupa’nın en büyük akvaryumu olduğu söylenen akvaryumu kişi başı 17,50 euroya gezdik.Fakat akvaryum bana çok bakımlı ve ilginç gelmedi.Akvaryumdan çıkarak La Ramblas’da atladığımız yerleri gezelim dedik.Bu yol üzerinde biraz ilerlediğinizde Gaudi’nin modernistik yapılardan birini daha sağ kulvarda görmeniz mümkün.Palau Güell.Biz bu binayı da gördükten sonra Barri Gotic bölgesinin alt sınır yolu olan Carrer de Jaume ve Carrer de la Prıncesa’yı takip ederek Picasso Müzesine doğru gitmeye karar verdik.
  Picasso Müzesine geldiğimizde metrelerce bir kuyrukla karşılaştık.Elimizdeki kitaplardan bu müzede Picasso’nun genç dönem eserleri ve çizimleri olduğunu öğrenmiştik.Daha önce Sabancı Müzesine gelen ünlü eserlerini gördüğümüz için açıkçası bu metrelerce kuyrukta vakit harcamak istemedik.Ve kuyruğa daha girmeden çıktık.Bu arada müzenin girişi 10 euro ve pazartesileri kapalı.
La Boqueria
 Picasso Müzesinden ayrılarak yolun karşı tarafında bulunan Çikolata Müzesine gitmeye karar verdik.Daha önce kardeşim bana bu müzeden orijinal kolyeler getirmişti.Belki yine farklı bir şeyler bulabilirim diye buraya bakmadan geçmek istemedim.Fakat biz gittiğimizde müze kapalıydı.Müzenin girişi 4 euro.İçinde çikolatadan yapılmış bir çok şey bulabilirsiniz.Pazar günleri 15:00 a kadar diğer günler 19.00 a kadar açık.Tabi ki içinde de bol çikolata ve cafe var.
    Bu müzeden de çıkınca kendimizi yine La Ramblas’da bulduk.La Ramblas üzerinde görmediğimiz neresi kalmıştı,elimizdeki gezi planlarına bakınca Mercat de La Boqueria olduğunu gördük.Burası Barcelona’nın çok hareketli bir pazarı.İçinde yok yok.Meyve,sebze,balık vs…Birçok şey mevcut.Ve diğer yerlere göre de daha da uygun fiyatlara sahip.Mutlaka gezip ,görmeli bazı şeyleri tatmalısınız.
Protestoyu seven Barcelonalılar
Bu arada bu sırada La Ramblas üzerinde büyük bir yürüyüşçü grubu bize doğru ilerliyordu.Ellerinde pankartlar,megafonlar bir şey istiyorlardı.Bir an biz de içlerinde kaldık ama eylem olmasına rağmen etrafta hiç polis olmaması da bizi şaşırttı.Aynı şey bizim ülkemizde olsaydı ne olurdu bilmiyorum.Bu olayı ertesi gün televizyonda da görünce rehberimiz Juan’a neler olduğunu sorduk.Meğer halk işsizliğe ve diğer ekonomik sıkıntılara karşı yürüyüş yapıyormuş.Juan’ın söylediğine göre Barcelonalılar’ın genelinde bir protest hava varmış.
Barcelona Katedrali
Biraz bu grubu izledik ve biz yolumuza devam ettik.La Ramblas’ın sağına saparsanız Barri Gotic adlı bölgeye girmiş olursunuz.Aslında Barcelona’nın kalbi diyebiliriz bu bölgeye .Hikayesi şöyle:
   Barcelona bir zamanlar taş surların çevrelediği küçük bir Roma kentiymiş.Şehir 14. ve 15. Yüzyıllarda inşa edilen binalarla oldukça gelişmiş.Bugün iyi korunmuş bu gotic yapılar hala ayakta.İşte Barri Gotic Barcelona’nın bu dönemini yansıtan bir bölge.Yani Barri Gotic’de kendinizi kısa süreliğine de olsa Ortaçağ’da hissedebilirsiniz.Tavsiyem bu birbirine girmiş sokaklarda kaybolmanız.Ama tabi önce bölgenin kalbi olan büyük Barcelona Katedrali’ni gördükten sonra.
TAPAS ve CAVA
Biz bu kaybolma projemizi burada uyguladık.Ama sabahtan beri dolaşmanın vermiş olduğu yorgunluk ve açlık bizi hemen bir yeme içme mekanına doğru itti.Plansızca karşımıza çıkan ilk Tapas dükkanında oturduk.Yeri gelmişken Tapasdan bahsedelim.İspanyolların fast foodu diyebiliriz.Kimi zaman ekmek üzerinde ,kimi zaman küçük tabaklarda önünüze geliyor.Bizim mutfağımıza göre adlandırırsak Tapas aslında bir çeşit meze.Ama birçok İspanyol bu şekilde karnını doyuruyor.Bizde önümüzdeki vitrinden ağzımıza uygun tapas örneklerinden üçer adet seçip yanına da birer cava istedik.Toplamda 20 euro vererek birinci günün akşam yemeğini de yemiş olduk.Bu arada cava bir çeşit şampanya.Ama sanırım ben sangriayı daha çok beğendim.
Catalunya Meydanının gösterişli heykeli
Artık bu uzun günü bitirmek için tekrar La Ramblas’a doğru yöneldiğimizde Kendi gezi planımızda işaretlediğimiz Plaça de Sant Jaume ve Plaça de Reial meydanlarına da uğradık.Sant Jaume oldukça küçük bir meydan .Birkaç yemek masasının bulunduğu bu meydandan fazla hoşlanacağınızı pek sanmıyorum fakat Plaça de Reial’a doğru ilerlediğinizde bu meydanda mutlaka biraz oturmak isteyeceksiniz.Koca meydanın dört bir köşesi restoranlarla dolu.Ortasında büyük ağaçlar ve ışıklandırılmış alanlar var.Bu arada ezgileriyle sizi bu güzel meydanda tutan müzisyenleri de unutmayalım.Biz burada birer çay içerek günün kritiğini yaptık.Barcelonada ilk günümüz gerçekten dolu dolu geçti.Ama saatlerde oldukça ilerlediği için metroyu kaçırmamak adına Plaça de Catalunya’ya doğru yöneldik.

FONT de CANALETES
Elimizdeki gezilecek yerler listesinde akşam görülmesi gereken yerler arasında bulunan Font de Canaletes çeşmesini de görmeden gitmeyelim istedik.Çeşme hemen Catalunya Meydanı’nın sağında bulunuyor.19 yüzyıldan kalma çeşmenin suyundan içenler rivayete göre tekrar kente gelirlermiş.

Vee otele dönüş.Bütün planladığımız yerleri gezmenin rahatlığı ile otele vardık.Duşumuzu alıp yeni güne hazır olmak için yatağa kendimizi attık.
BARCELONA 2. GÜN:
   Sabah erken kalktık.Güzel bir duş ve kahvaltının ardından kendimizi yine metroya attık.Bugün yolumuz uzun .Girona’ya gidiyoruz.Önce Catalunya Plaçe’ye gidip oradan aktarma ile Sants Estacio’ya geçeceğiz.Oradan da tekrar aktarma ile normal banliyo trenine binerek Girona'ya gideceğiz.

Sant Joan istasyonu

Tabi bu yapacaklarımızı öğrenene ve bulana kadar biraz uğraştık.Ama bu uğraşı sonunda Barcelona metrosunu da çözdük.Tur bugün ekipten gitmek isteyenleri Girona ve Figuras’a yani Dali Müzesine götürecek.Ama biz Dali Sergisini İstanbul’da gezdiğimiz için bütün vakti Küçük şirin kent Girona’ya ayırmaya karar verdik.Bu arada tur bu gezinin fiyatını 60 euro olarak belirlemişti.Yani iki kişi 120 euro verecektik.Bakalım biz ne harcadık ne yaptık:

   T-10 larımızla Sants Estacio’ya geldiğimiz için Girona 2 biletini gidiş-dönüş 24 euroya aldık.Gidiş dönüş alırsanız daha uygun oluyor.Saat 11:17 trenine koşa koşa yetiştik.Zira bineceğimiz trenin nereden kalkacağını bulana kadar epey vakit kaybetmiştik.Girona’ya 12:50 de varacaktık.Etrafı seyrede seyrede,gezeceğimiz yerleri kitaplardan tekrar kontrol ede ede zaten bu bir buçuk saatlik vakit geçip gitmişti.

GİRONA İSTASYONU
  Girona’ya varınca ilk işimiz bir harita bulmak oldu.Elimizde Gironayla ilgili bir haritamız yoktu çünkü.Bu harita bayağı işimize yaradı.Bu arada Girona’yı bisikletle gezebilirsiniz.İstasyonun çıkışında hemen bir bisiklet kiralama yeri mevcut.Geziye başlamadan biraz Girona’dan bahsedersek:
  Katalonya bölgesinin en yüksek yaşam standartlarına sahip yeşil tepelerle çevrili şirin bir şehir burası.El Call diye bilinen Yahudi semti hem önemli hem de oldukça iyi korunmuş.Sokaklarında kendinizi bir an Ortaçağda hissetmeniz mümkün.Burası Avrupa’nın en iyi korunmuş Ortaçağ Gettolarından biriymiş.

Onyar Nehri  Girona'yı  ikiye bölüyor
Şehir iki bölgeden oluşuyor Onyar nehrinin karşısında kalan eski şehir bölgesi ki bu bahsettiğimiz Yahudi Mahallesi de orada bir de nehrin bu tarafında yer alan yeni şehir bölgesi.Onyar nehrinin üzerinde birçok orijinal köprü mevcut.Bu arada şehrin eski şehir bölgesinden surlarla çevrili olduğunu da söylemeyi unutmayalım.
Tasarım olmadan asla
   Bu kadar bilgi yeter diyerek yola düşelim.Tasarım Barcelona’da olduğu gibi Girona’da da bizi karşılıyor.Biz de tüm memnuniyetimizle onu kabul ediyoruz.Biz önce Onyar nehrine kadar yürüyüp köprüden geçiyoruz.Çünkü gezmek istediğimiz çoğu yer eski şehir bölgesinde.Önce biraz nehre paralel gidip etrafı anlamaya çalıştık.Sonra haritaya da iyice vakıf olunca Yahudi Mahallesi El Call'a daldık.
Daracık El Call Sokakları
İyi ki de daldık.Başka alemlere geçtik desem yalan olmaz.Daracık sokalarda sağlı sollu müzik yapanlar,kenarlara sıkışmış küçük kafeler ve büyük katedral.Katedral oldukça kapsamlıydı.İçinde müzesi.geniş bir avlusu bulunuyordu.Burada epeyi vakit geçirdik.
Katedral'in süslemeleri
Katedral


Girona surlarından manzaraya doyum olmuyor
Sonra da sokakların birçoğuna kaybolurcasına daldık.Şehir o kadar küçük ki eninde sonunda aynı yere çıkıyorsunuz.Arap hamamlarını da görüp asıl merak ettiğimiz yere surlara yöneldik.Bir çeşit Çin Seddi gibi tasarlanmış bu surlar.Yalnız genişliği 1 ya da 1,5 mt ,fakat bütün eski şehir boyunca devam ediyor.Ara ara gözetleme kuleleri var.
Merdivenle çıkıp fotoğraf çekme imkanınız var.Hızlı bir yürüyüşle yarım saatte bu surları tamamlarsınız.

Surlar üzerinde ilerliyoruz
Biz surları tamamladıktan sonra yemek yemek üzere nehir kenarına indik.Ama bu sefer yürüyüşümüzü yeni şehir bölümünden yaptık.Zira Elimizdeki tanıtıcı kitaplarda çok güzel bir köprü görmüştük.Onu bularak üzerinden tekrar eski şehir bölümüne geçtik.
Onyar Nehri üzerinde orjinal bir köprü
   Bu kadar yürümeye bir yemeği hak ettik galiba.Bu sefer ki menümüzde 1-2 tapas,dezin ürünleri ile yapılmış bir spagetti ve yine sangria vardı.
Deniz ürünleri ile bezenmiş bir spagetti
 
Yemeğimizi yiyip dinlendikten sonra saat 17:00 deki trene yetişmek üzere yola düştük.Treni uyuklayarak geçirdik sanırım.Yol ve dolaşmak insanı gerçekten yoruyor.Saat 18:30 da trenden bilmeden indiğimiz Gracia aslında bugün gezmek için geleceğimiz bir bölge oldu.Buraya Modernistik akımın eserlerini görmek için bayağı yürüyecektik.Böylelikle bu yorgunluktan da yanlışlıkla kurtulmuş olduk.Bu bölgede gördüğümüz bazı modernistik yapıların bazılarından kısaca bahsedersek:
  LA PEDRERA:Kavisli ön cephesi ve sıra dışı çatısıyla dikkat çeken bir apartman burası.Mimarımız Gaudi.Dökme demir balkonlar ve mozaikleri ilginç.Girişi 18 euro.
La PEDRERA

CASA BATLLO:Gaudi’nin milliyetçi duygularını yansıtan bir eseri.Çok renkli doku ve uygulamalarıyla dikkat çekiyor.Girişi 14 euro.
CASA BATLLO
      Bu ikisi bana oldukça ilginç geldi.Aynı bölgede birçok modernistik bina var.Bunlar Fundacio Tapies,Casa Amatler…
BARÇA TARAFTARI
  Bugünün son durağını İspanyol Köyü Pablo Espania’ya ayırmıştık.Metroya atlayıp ispanya meydanına gittik.Bu arada metroda birçok Barcelonalı taraftarı gördük.Bugün Barça’nın önemli bir maçı var galiba.Bizim pek ilgimizi çekmediği için ilgilenmedik.Fakat taraftarlar oldukça dikkat çekiciydi.Metrodan inip de İspanyol Köyüne geldiğimizde hayal kırıklığına uğradık.Çünkü bir organizasyon sebebiyle kapalıydı.Biz de yarı gelmek üzere yorgun argın otelimiz yolunu tuttuk.

   Barcelona’da bir günü daha dolu dolu geçirmiş olduk.
BARCELONA 3. GÜN:
  Erkenden ayaktayız yine.Duş ve kahvaltı seremonisini tekrarladıktan sonra yine aynı metrodayız.Barcelona metrosunu gerçekten seviyorum.Kimse üstüne üstüne gelmiyor.Sessiz sakin bir metro.Bugün Gaudi ile güne başlayacağız.
Hedefimiz Parc Güell.
PARC GUELL
                          Oraya gitmek için Catalunya Plaça istasyonundan Line-3 (yeşil hat) e geçip Vallarca istasyonunda ineceğiz.Biraz yokuş aşağı inip 1-2 sokak sonra sola saptığınızda sizi Parc Güell’e götürecek yürüyen merdivenleri göreceksiniz.
 Yürüyen merdivenler şehrin büyük bir bölümünde size kolaylık sağlıyor.
Parc Güell’in girişi ücretsiz.İçindeki Gaudi Müzesinin girişi ise ücretli.Fakat içine girmediğimiz için ücretini sizlere belirtemeyeceğim.
Burası doğayla iç içe bir yer olarak tasarlanmış.Zaten bizim gibi üst girişten girerseniz sizi kocaman kaktüs ağaçları karşılayacak.
PARC GUELL
 Biz parka tersten yani üst taraftan girerek aşağıya doğru ilerledik.Girişten sonra sola dönerseniz,karşınıza bir sol daha çıkacak o sizi parkın en üst rakımına çıkartacak .Biz sağa döndük ve Gaudinin muhteşem mozaiklerini yavaş yavaş görmeye başladık.Kısaca parkın hikayesi şöyle:
   Gaudi’nin hamisi Eusebi Güell şehre ve denize bakan bu 6 hektarlık araziyi villalardan oluşan bir yerleşim alanı oluşturmak için satın almış.Güell’in tam yetki için izin verdiği Gaudi,14 yıl boyunca tüm hayal gücünü katarak burası için yoğunlaşmış.Ancak buradaki tasarımların bir çoğu Josep Maria Jujol’a aitmiş.
100 SÜTUN GEÇİDİ
   Yukarıdan bahçelerin arasından parkta ilerledikçe karşınıza kocaman ve kenarları seramik mozaiklerle döşenmiş oturma bölümleri olan bir teras sizi karşılar.Bu süsleme tekniğinin adı Trencadis süsleme tekniğiymiş.Bütün turist yoğunluğunu burada görebilirsiniz.Zira rengarenk mozaiklerle insanlar fotoğraflarını renklendirmeye çalışmaktadırlar.
  Eğer mozaikli bölümün sağındaki merdivenlerden inerseniz sizin sağınızda orijinal sütunlu bir bölümle karşılaşırsınız.Bu kısmın adı 100 Sütun Geçidiymiş.(Salo de les Cent Columnes)
 Bu sütunlu bölümün önünde bir villa bulunmakta.Villanın tam önünde de üstü kapalı ve yine sütunlardan oluşan başka bir bölüm daha vardır.Bu bölümün tavanın da orijinal mozaiklerle kaplanmıştır.Oyuncak bebek kafaları,camlar,şişeler ve metaller bu mozaiklerin ana maddelerini oluşturmaktadır.
   Yola devam edip de merdivenlerden aşağıya inerseniz karşınıza Barcelona’da her yerde gördüğünüz ünlü kertenkele çıkar.Herkes onunla bir fotoğraf çektirmek için adeta yarış halindedir.
PARC GUELL'İN SEVİMLİ KERTENKELESİ
   Ve tersten ilerlediğimiz Parc Güell’de bizim için çıkış ,aslında giriş kapısına varırsınız.Girişin iki yanında bina vardır.Bunlardan soldaki Gift Shop ,sağdaki ise Sergi salonudur.
PARC GUELL'İN GİRİŞİ
   Parc Güell gerçekten doyurucu ve ilginç bir Park.Mutlaka gidilmeli diyoruz.Bu sevimli park gezimizden sonra biz yine iki aktarmayla merkeze dönüp ,gerçekten kafamıza göre biraz gezindik.Bir iki hediyelik eşya aldık,güzel kolyeler aldık,aldık,aldık…
CREMA de CATALANA
Bir yerde karnımızı doyurup gezi planımızdaki eksiklikleri tamamlamaya çalıştık.Bugün son günümüz.Yarın öğle saatlerinde otelden ayrılacağımız için tekrar merkeze inmeyeceğiz.O yüzden yemekten sonra geldiğimizden beri yemek istediğimiz Crema de Catalunya yani Katalan Muhallebisinin tadına bakmak istedik.Eski bir pastanede bu isteğimizi de deneyimledik.Çok lezzetli diyemeyeceğiz.Milföy üzerine muhallebi uygulaması yapmışlar.Sanırım 2,4 euro da fiyatıydı.



   Gün ilerlemeye devam ederken bizim duraklarımızdan biri de Joan Miro’nun müzesi oldu.Miro’nun eserleri ile kentin her yerinde karşılaşmanız mümkün.
Bir Joan MİRO eseri
Bu müze ise 1975 yılında kurulmuş ve sanatçının 11.000 den fazla eserine ev sahipliği yapıyormuş.Gerçekten iki saate yakın bir süre müzede gezdik.En son olarak da çatısında Miro’nun ilginç çalışmalarını gezerek müzeden ayrıldık.Müzenin girişi 9 euro.


Bir Joan MİRO eseri daha..
   Bulunduğumuz bölge İspanyol Meydanı’na yakın olduğu için yürüyerek geçen gün gidip de göremediğimiz İspanyol Köyüne uğrayarak gezimizi bitirmeye karar verdik.Yürüye yürüye İspanyol Köyüne vardık.Köyün girişi 10 euro.
PABLO ESPANIA
Köy çok büyük olduğundan elinize girişte bir de harita veriyorlar.Burası aslında İspanya’nın küçük bir örneği gibiymiş.Yani dükkanlar İspanyanın her bölgesinden esinlenerek yapılmış.Bazıları Madrid bölgesinden;bazıları Malaga bölgesinden,bazıları Sevila bölgesinden gibi.Burayı gezerseniz mutlaka seveceksiniz.Her taraf el sanatlarıyla dolu.Gözünüzün önünde her türlü sanatçı işini yapmaya devam ediyor.Sakin ve temiz bir yer.Turistlerin de oldukça ilgisini çekiyor.Biz bu köyü karış karış gezdikten sonra akşam yemeğimizi de burada yedik.Son kez paella yiyerek yürüye yürüye İspanyol meydanına geldik.Sonra da iki aktarmayla otelimize vardık.
İSPANYOL MEYDANI
   Üç gün doya doya Barcelona’nın havasını aldık.Bir üç gün daha olsa hayır demezdik sanırım.İnsanları,yaşam tarzı,ulaşımı,yemekleriyle enfes bir memleket burası.Ne diyelim darısı bizim başımıza…HOLA ESPANIA…




Hiç yorum yok: