14 Ağustos 2014 Perşembe

KAZBEK TIRMANIŞI-AĞUSTOS 2014




Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, pireler berber iken, develer tellal iken Tanrı dünya topraklarını dağıtıp, tüm milletler yeryüzünde bir toprak parçası kapma derdine düşmüş iken Gürcüler bir masada toplanıp, hiçbir şeye aldırmaksızın içki içip, tatlı tatlı sohbetlerine devam ediyorlarmış.

En nihayetinde tüm topraklar dağıtılıp, Gürcüler de durumun farkına vardıklarında iş işten geçmiş. Hemen koşup Tanrı'ya övgü dolu sözlerle methiyelerde bulunmuşlar ve bir toprak parçası alabilmek için çok ısrar etmişler. Tanrı sonunda dayanamayıp;

"Kendime kafa dinlemek için ayırdığım sakin bir köşe vardı, orayı da size vereyim bari" demiş.

Tanrının kendine kafa dinlemek için ayırdığı o sakin köşeye yani Kafkasya'nın ön yüzündeki Gürcistan'a doğru gitmeyi biz dört arkadaş haftalardır heyecanla bekliyoruz. Gönlümüz ve aklımız Gürcistan'ın en deli ve huysuz dağının ağına düşmüş bir kere. Tek yapılacak  tasımızı, tarağımızı toplayıp yola düşmek ve içimizi iki yıldır heyecanlandıran Kafkasya'nın güneyinin bu güzel kızına bir merhaba demek.

Adetimizdir bir yol, bir dağ dönüşü mutlaka yeni dağların ve yolların planını yaparız. İki sene önce tırmandığımız İran-Demavend Dağı dönüşü zirve sarhoşluğu ile gelecek yıl için Kazbeg Dağı'na tırmanıp, Gürcistan'ı gezelim demiştik. Bir ara dağın teknik durumundan dolayı gitmekten vazgeçsek de hedeften şaşmamak adına geçen sene yine Gürcistan-Kazbeg diyerek hazırlıklarımızı yapıp, Gürcistan'a gelmiş sonra da hava koşulları sebebiyle dağın 4300 metresinden geri dönmek zorunda kalmıştık.

Bu sene yurt dışı tırmanışımız için tekrar Kazbek'i seçip yine bir cuma akşamıTiflis'e doğru yola çıkma telaşındayız. 

GİTMEDEN YAPILAN HARCAMALAR
Uçak Parası-(2 kişi gidiş-dönüş): 1000 tl

1 Ağustos 2014 Cuma-İSTANBUL'DAN TİFLİS'E
Hava alanında yola dört kişi olarak çıkacağız diye düşünürken Çağın'ın uçak biletini yanlış tarihe aldığını öğreniyoruz. Yeni bilet de çok pahalı olduğundan Çağın gelmekten üzülerek vazgeçiyor. Onu evine uğurlarken bizler de şaşkınlık, üzüntü duyguları arasında gidip, geliyoruz. Nihayetinde bu faaliyet aylardır dört kişi olarak planlanıyordu. Çağın gittiğine göre ekibimiz yola Ayhan Kılıç, Barış Tuncaboylu ve Şenay Kılıç olarak devam edecek.

Check-in işlemlerinden sonra oturup, uçağın kalkış saatini beklerken kendi ruh halimin tahlilini yapıyorum bir yandan. Bir dağa gitmek her zaman beni heyecanlandırır ama bu sefer heyecanın yanında "Acaba bu sefer başarır mıyız?" merakıyla doğan yoğun bir tedirginlik var. Çok konuşmuyoruz ama Ayhan ve Barış'ta da aynıları mevcut gibi. Bu sene geçen sene ki gibi bir korku yok üzerimizde. Gergeti buzulu ve ünlü yarıkları bu sefer sanki o kadar etkilemiyor bizleri. Ve işte sonunda 23:40 uçağına geçip, İstanbul'dan ayrılıyoruz. 

YAPILAN HARCAMALAR 
Hava Alanına Ulaşım: 18 tl-2 KİŞİ
2 Adet Yurt Dışı Harcı-30 tl
TOPLAM:48 tl

2 Ağustos 2014 Cumartesi- TİFLİS'DEN KAZBEGİ'YE
Uçuşumuz 2 saat sürüyor. Ama Gürcistan bizden bir saat ileride olduğundan yerel saatle 02:50 de inişimizi tamamlıyoruz. Pasaport kontrolünde görevli bu sefer geçen sefer ki gibi  yeşil pasaporta uzaylı görmüş gibi bakmıyor. Sanki biraz daha alışmışlar gibi.

Hepimiz kontrolden geçip, çantalarımızı aldıktan sonra daha dışarı çıkmadan bize taksi ayarlayacağını söyleyen, göz altları mosmor, kara kuru tipli biri dibimizde bitiyor. Kazıklanmamak için hemen ilk taksiciye atlamamayı bin kere konuşsak da yine her şey olacağına varıyor. Geçen sene 3,5 saatlik Tiflis-Kazbegi yolunu 160 lariye gittiğimiz için "Kazbegi" deyince bize 50 Lari fiyat veren adamın görüntüsüne pek güvenmesek de verdiği fiyat uygun olunca kabul ediyoruz.

Hava alanı dışına çıkınca anlaşma yaptığımız adam bizi fırıldak gibi, pörtlek gözlü başka birine teslim ediyor. Eşyalarımız araca yüklenip, biz de binince şoför ısrarla "Kazbegi No Kaç" diye sormaya başlıyor. Biz de bu soruyu çok anlamsız bulup, "No falan yok" demeye başlıyoruz ama adam ısrarla "No, no, no" diye tutturuyor.

Sonunda niye "no, no" diye tutturduğunu, nasıl aptal rolüne yatıp, bizi aptal durumuna düşürdüğünü anlıyoruz. Bizi Kazbegi diye Tiflis'de Kazbegi sokağına getiriyor tabi gerçekten Kazbegi sokağıysa. 

Biz olayı anlayınca da gerçek Kazbegi'ye 200 dolara gidebileceğimiz anlatmaya çalışıyor. Öyle böyle derken biz  "Seni polise şikayet ederiz" diye tutturunca bize başka bir taksi ayarlıyor. Sonuçta yine 200 lari harcayarak Kazbegi yollarına düşüyoruz.

Gürcistan'ın para birimi Laridir bu arada . Aslında burada hayat koşulları daha uygun olmasına rağmen bizimle yapılan ticaretten dolayı paraları bizimki ile eşitlenmiş hatta paraları bizimkine göre biraz değerli bile.
   
Tiflis'ten ayrılmamız gecenin dördünü geçiyor. Önce şehrin içinden geçen Kura sonra da biraz daha dışarıdan geçen Argavi nehirlerini geçerekten Kazbegi'ye doğru yola çıkıyoruz. Yaklaşık 3-3,5 saatlik bir yolumuz bulunuyor. 
Bu taksici de bir numara yapar diye oldukça tedirgin bir şekilde yola çıkıyoruz. Uyumaya korkuyoruz.

Oldukça ıssız yerlerden geçerken de biraz çekinmiyor değiliz. Yabancı bir ülkede, kırsala doğru tanımadığımız bir yabancıyla ilerliyoruz. Bu ancak filmlerde olur ama nedense bizim hayatımızda pek bir tekrara düşüyor gibi. O sebeple alıştık galiba böyle durumlara.

Bir ara artık gün iyice ışıyınca nasıl da ıssız, bol yeşillikli tepelerde ilerlediğimizin farkına varıp, etrafa bakınarak yolun tadını çıkartıyoruz. Bir süre sonra da yol üstü bir çeşme yanında inip, bacaklarımızı dinlendiriyoruz.
MOLA VERDİĞİMİZ YERDE MANZARA
Hemen indiğimiz yerin yanında güzel bir çeşme bulunuyor. Buz gibi bir su akıyor çeşmeden. Sabah sabah afyonumuz patlasın diye yüzümüzü yıkıyoruz. Ama hem bindiğimiz araba hem de yoldan geçen arabalar dikkatimizi çekiyor.

Gürcistan Almanya tarafından Avrupa Birliği'ne girmesi bakımından destekleniyor. Bu yüzden Almanya'daki elden çıkan arabalar bir şekilde Gürcistan'a gönderiliyormuş. Bu sebeple arabalar öyle çok döküntü ya da eski değiller.

Bulunduğumuz yeri incelerken cafenin üst kısmına baktığımda koca bir büst görüyorum. Gelmeden okuduğum kitaplarda bol bol heykelle karşılaşacaksınız diyordu işte ilk heykelimizi burada görüyoruz. Ama kimdir, nedir bilemiyoruz.
YOL ÜSTÜ HEYKELLERDEN BİRİ
Moladan sonra tekrar arabaya doluşup, ilerliyoruz. İlerledikçe de sanki etrafımız daha bir dağlık olmaya başlıyor. Kazbegi kasabası ve Kazbeg Dağı Rusya sınırında bulunduğundan Kafkaslara doğru daha bir yaklaşıyoruz anlayacağınız.
YÜKSEK YÜKSEK TEPELERİN DİBİNDEN İLERLİYORUZ
Bir ara bol sütunlu bir geçitten geçiyoruz. Taksiciyi durdurup, fotoğraf çekmek istiyoruz. Buradaki taksi anlayışı bizimki gibi değil. Taksiyi tut ve istediğin gibi kullan. Bizdekiler olsa durmayı bırakın hemen laf ederler, öyle değil mi?

Üzerinde bulunduğumuz bu yol aslında Kafkaslar üzerindeki en önemli geçitlerden biri olan Daryal Geçidi olarak biliniyor. 2380 mt deki bu geçidin üzerindeki yol Osmanlı-Rus savaşında inşa edilmiş. Hala da önemini yitirmemiş ve kullanılmaya devam  ediliyor. 
MANZARASI GÜZEL, BOL SÜTUNLU BİR GEÇİŞ YOLU
Geçidi biraz daha geçtiğimizde solumuzda ilginç bir yapı görüyoruz. Üzerinde kalan freskler, yapının simetrisi ve balkonlarındaki manzara çok hoşumuza gidiyor. Bu yapının geçidi izlemek için yapılan bir teras olduğunu düşünüyoruz.
 FRESKLERLE DONANMIŞ SİMETRİK BİR DUVAR
Bu seyir terasının iç kısmı bir takım tarihi olayların anlatıldığı fresklerle dolu.
BİR DE BERABER POZ VERELİM DEĞİL Mİ?
Bu arada ağustos ayındayız ama ısı oldukça düşük ve gördüğünüz gibi botlarımız, polarlarımız bizi ancak ısıtıyorlar.
YAPININ SEYİRLİK BALKONLARI VE MUHTEŞEM MANZARA
Terastan çıkıp tekrar arabaya biniyoruz, Kazbegi'ye doğru yavaş yavaş ilerliyoruz. Artık gün tamamen ışıdığından etrafta ne var ne yok daha iyi gözüküyor. Bu arada Tiflis-Kazbegi arası 150 km imiş. Hava alanından ayrıldığımızdan itibaren 3 buçuk saat sonra, saat 08:00 gibi Kazbegi'ye varıyoruz. 

Kazbegi Rusya sınırında küçük bir kasaba. İsmini de yazar Alexandre Kazbegi'den alıyor. Bu sakin ve küçük kasaba dünyanın birçok yerinden gelen dağcılarla şenleniyor, para kazanıyor ve dünyaya açılıyor. Bu sebeple dağa çıkacak olanlar için burada çalışan ev pansiyonları, katırcılar, acentalar bulunuyor.

Oraya gitmeden Gergeti Köyü'nün en şenlikli Guest House'unun sahibi olan Ketino'yla geçen sene ki gibi bağlantı kurmuştuk.

1900 metrede bulunan Gergeti köyüne ulaştığımızda saat daha sabahın sekizi olduğundan direk Ketino'nun evine gidiyoruz.
KETİNO'NUN EVİNİN GİRİŞİ
Niyetimiz direk 3650 metrelereki Meteo'ya gitmek olduğundan araç ve katır tutma konuşmaları yapıldıktan sonra Ketino hemen bize güzel bir kahvaltı hazırlıyor.
KETINO'DA SABAH KAHVALTISI
Kahvaltı sonrası hemen eşyalarımızı hazırlayıp, fazlalıkları da Ketino'da bırakıp, Ketino'nun adamı Thomas'ın arabasına biniyoruz. Köyün ana yoluna çıktığımızda Kazbegi kasabası sağ tarafımızda olduğu gibi karşımıza çıkıyor. Yüksek yüksek tepelerin eteğine sıkışıp kalmış bir hali var.
KAZBEGİ'DEN BİR GÖRÜNÜM
Köyün içinden küçük bir çay geçiyor. Aslında bu çay da değil. Yukarıdan buzulların erimesiyle akan sular topluluğu.
KAZBEK'TEN GELEN SOĞUK SULAR
Köy evlerinin çoğu taş yapılar. Buradaki soğuğa ve kara da ancak bu binalar dayanır herhalde. Ağustos'ta olmamıza rağmen hava sabah saatinde oldukça soğuk. Kim bilir kışın nasıl olur burası?
GERGETİ KÖYÜ'NÜN TAŞ BİNALARI
Yukarı çıkarken Gergeti Köyü'nün üst bölümlerinden geçiyoruz. Ruslardan kalma bir hatıra olarak tüm evlerin doğal gaz boruları dışarıda bulunuyor.

Jeeple çıkacağımız yer 2170 mt deki Sameba Kilisesi'nin olduğu yer. Buraya araçla 20-25 dakikada çıkıyorsunuz. Çünkü yol gerçekten çok bozuk.  Eğer yürümek isterseniz kesmelerle bir  saatte çıkarsınız diye düşünüyorum.

Bu arada jeepimizin direksiyonu sağdan. "Niye?" diye sorduğumuzda araçların daha ucuz olduğu için Uzak Doğu'dan geldiğini ve bu yollarda iyi olduğunu söylüyorlar. 

Sonunda yarım saat içinde Sameba Kilisesi'nin olduğu düzlüğe varıyoruz. Kilise sol tarafta hemen gözünüze çarpıyor zaten.
SAMEBA KİLİSESİ
Bu kilisenin ismi daha çok Kutsal Üçleme Kilisesi (Holy Trinitiy Church) olarak biliniyor. 14. yy. da inşa edilmiş. Bir tepenin ucuna kurulmuş, güzel bir kilise. 18. yy da bazı önemli emanetlerin burada saklanması sonucu önemi artmış. Rus döneminde de dini hizmetlerin yasaklandığı zamanlarda turizme açılmış ve oldukça ilgi görmüş. Kilise bugün Gürcü Ortodoks ve Apostolik Kilisesi'ne bağlı bulunuyor.
SAMEBA KİLİSESİ
Kilisenin olduğu tepe büyük, geniş bir alandan oluşuyor. Jeeple gelenler burada iniyor, katırlar burada yükleniyor. Ya da bazı gruplar burada kamp atıyor, buraya kadar yürüyüş yapıyorlar. Bir de her daim burada geniş düzlükte otlayan hayvan sürülerini unutmamak lazım. Kiliseye dönüşte uğrama kararı verdiğimizden o tarafa yönelmiyoruz.

Yukarı doğru tırmanırken bolca göreceğiniz haçlardan bir tane de bu düzlükte bulunuyor. Gürcüler bizim dağlarda kullandığımız babaların yerine haç dikmeyi tercih ediyorlar. Yol üzerindeki haçlar yolunuzun doğruluğunu gösteriyor.
İLK HAÇ GÖRÜNDÜ
Ve tabi arkanızı kiliseye verirseniz hemen karşınızda o muhteşem piramit duruyor.
İŞTE KAZBEK UZAKLARDAN GÖZÜKÜYOR
Jeepten inip, katırcılarımız eşyaları yüklemeden  tüm yardımcı ekibin bir fotoğrafını çekelim diyoruz.
JEEP ŞOFÖRÜMÜZ THOMAS VE KATIRCILARIMIZ
Ve tabi ki sonra da biz ekip olarak bir fotoğraf çektirip, yavaş yavaş yükselmeye başlıyoruz.
AYHAN-BEN VE BARIŞ
Bulunduğumuz yer yaklaşık olarak 2200 mt civarında ve bugün ulaşacağımız Meteo kamp alanı 3653 mt bulunuyor. Thomas la geri dönüş tarihimizi kirli arabanın camlarında yazışarak, anlaşıp vedalaşıyoruz. Saat 09:30 da yürümeye başlıyoruz. İlk tepeye çıktığımızda geri dönüp arkamıza baktığımızda Sameba Kilise'si iyice küçülmüş gözüküyor.
UZAKLARDAN SAMEBA KİLİSESİ
Gürcistan sahip olduğu doğa itibariyle çok güzel ve zengin bir ülke. Havanın güzelliği yanında yeşile doya doya  yukarılara doğru ilerliyoruz.

Gidiş yolunda güzel bir patika oluşmuş, biz de onu takip ediyoruz. Bu arada çıkış yolu üzerinde ara ara bilgilendirme panoları görüyoruz.
BİLGİLENDİRME PANOSU VE BİZİMKİLER
Şansımıza hava oldukça iyi  gözüküyor. Hedefimiz bu gece zirveyi zorlamak. 
PATİKA YOLDA İLERLİYORUZ
Patika ilk önce bir süre yatay dönerek ilerliyor. Sonra yavaş yavaş set set yükselmeye başlıyor. Kendimizi ve uykusuz bedenimizi fazla yormadan, güzel havanın da tadını çıkartarak neredeyse tüm iniş yapanlarla sohbet ederek ilerlerken ara ara da mola vermeyi ihmal etmiyoruz.
TEPELERİ DÖNE DÖNE İLERLEYEN PATİKA YOL
İLK MOLA YERİMİZ
Mola sonrası bulunduğumuz yere göre tepe olan yere varınca solda yağmur suyu toplamak için dikilmiş  metal bir düzenek görüyoruz.
ROTADA YAĞMUR SUYU TOPLAMAK İÇİN KURULAN DÜZENEKLER
Çıkarken bir gece önce zirveyi yapıp, inenlerle sohbet ediyoruz. Hepsi mutlu ve mesut görünüyor. "Darısı bizim başımıza" demeden edemiyoruz. Ve bu bölümdeki geniş patika yolda ilerlemeye devam ediyoruz.
YOL BİRDEN ÇOK GENİŞLİYOR
AYHAN SOHBET SONRASI BANA YETİŞMEYE ÇALIŞIYOR
Bir set daha yükselince yine bir bilgilendirme panosu ile daha karşılaşıyoruz. Bu panolarda Kafkas dağları hakkında bir takım bilgiler veriliyor.

KAFKAS DAĞLARI HAKKINDA BİLGİLENDİRME PANOSU
Panoya baktıktan sonra tırmanmaya devam ediyoruz. Bu etabın sonu sanki bizi bir düzlüğe doğru çıkartacak gibi gözüküyor. Gerçekten de tepeyi aştığımızda tahmin ettiğimiz gibi geçit gibi bir yere geliyoruz. Ve hep bahsedilen baba taşları yerine geçen haçlardan ilkini görüyoruz.
BABA YERİNE GEÇEN HAÇLAR VE ARKADA KAZBEG
Gürcüler gerçekten dine çok önem veriyorlar. Yol üzerinde bir kilisenin yanından geçenlerin durup istavroz çıkarttıklarını bile görebiliyorsunuz. O sebeple bu baba taşlarının üzerine kimi mermer, kimi farklı farklı taşlardan haçlar koymalarına şaşmamak lazım.

Bu ilk haçın olduğu yer bir geçit ve 2950  mt de bulunuyor. Sabertse geçidi diye anılıyor. Geçide saat 12:00 da varıyoruz. Burada oturup, dinlenmek istiyoruz ama oldukça fazla rüzgar olduğundan biraz manzaraya bakınıp ilerliyoruz.
SABERTSE GEÇİDİ'NDEN KAZBEK
Burası önce kısa bir düzlük olarak ilerliyor ve bu düzlükte de bir süre sonra ikinci haçla karşılaşıyoruz.
2. HAÇ, GERGETİ BUZULU VE KAZBEK
2. HAÇ VE BİZ
Mermerden yapılmış ve üzerinde gün ışığıyla gelen ışıltıları bulunan 2.Haç diğerine göre daha güzel sanki. Bu haç bölümünden sonra artık yavaş yavaş inişe geçiyoruz. Ama inişe geçtiğimiz yerde bir süre sonra geçmek zorunda kalacağımız Gergeti Buzulu'nu güzel bir açıdan görüyoruz.
GERGETİ BUZULU
Bir süre sonra Gergeti buzulundan eriyip, akan suların oluşturduğu bir nehri geçmek zorundayız. Görünüşe göre bu sene dağ üzerinde iklim koşulları nedeniyle fazla kar da olmadığından buzulda oldukça fazla bir erime bulunuyor. Sular her yerden kendine çıkış yolu bulmuş gibi gözüküyor.
ERİYEN BUZUL SULARI
Geçen sene bu bölümü geçmek için çok zorlanmış hatta geçerken botlarımız ıslanmıştı. Ama yine geçen sene inerken bir patika yolun varlığını keşfetmiş ve bu sene rotadan hiç çıkmadan babaları takip ederek ilerlemede kararlıyız. Hemen karşı yakada da 3000 kampı gözüküyor. Orada öğle yemeği molası verelim diyoruz.
3000 mt KAMP ALANI
AZGIN SULAR ÖNÜMÜZDEN AKIP GİDİYOR
AYHAN'IN PEŞİ SIRA İLERLİYORUZ
BABALARI TAKİP EDİN

Suyu geçer geçmez karşımıza çıkan düzlük 3000 mt kamp alanı oluyor. Eğer Gergeti Köyü'nde kalmazsanız burada kamp atıp, sonra yukarı çıkabilirsiniz. Birçok ekip, özellikle Ruslar bu şekilde tırmanıyorlar.Kamp alanının hemen yanından yükselerek Gergeti buzulunun girişine geliyorsunuz. Biz buraya 12:30 gibi ulaşıyoruz. Bir 15 dakika öğle yemeği molası veriyoruz.


Yola devam ettiğimizde hemen bu kamp alanının biraz üstünde buzula bakan bir yamaçta oturup, vadiyi izleyin derim. Çok güzel bir manzarası var.
VADİYE VE GERGETİ BUZULUNA BAKIŞ
Gergeti buzulunun  dil misali uzanmış bir hali var. Buzulun altından eriyip akan sularsa daha aşağılarda  Terek Nehri'ni oluşturuyor.

Bu manzarayı gördükten sonra bir ufak yükseliş daha yaparak artık buzula girme vaktidir ha, ne dersiniz? Hakkında o kadar olumsuz şey dinleyip, bir iki arkadaşımızın yarıklarının içine düştüğü ve çıkartıldığı meşhur buzul. Bıırrr, korkuyoruzzz.. Şaka bir yana geçen seneden tecrübeli olduğumuz için en azından Ayhan ve bende Gergeti buzulu korkusu yok. Bu sefer çok rahat buzula doğru ilerliyoruz ama yol güzergahının geçen seneye göre oldukça değiştiğini ve her yerden akan sular sebebiyle bol bol bir sağa bir sola su geçişi yaptığımızı fark ediyoruz. Sonunda buzulun başladığı yere geliyoruz.
HER TARAFTAN ERİYEN BUZUL SULARI AKIYOR
GÜZERHAG GEÇEN SENEYE GÖRE DEĞİŞMİŞ
İtiraf etmek gerekirse geçen sene adım atana kadar gelenlerden dinlediklerimiz kalbimizin ritmini değiştirmişti. Birazdan buzula girecek olmamıza rağmen hala bir pıtırtı olmaması hoşumuza gidiyor. Tabi bir de Barış'a sormak lazım.
GERGETİ BUZULU BAŞLANGICI
BUZULUN KAYA İLE BİRLEŞTİĞİ YER
Geçiş yapacağımız mesafe 500 mt kadar. Önce biraz dik yükseleceğiz sonra Meteo Kamp yerine doğru verev giderek kamp alanına ulaşacağız.

Grup olarak birbirimizden ayrılmadan, krampon takmadan ve ipe girmeden saat 13:50 de buzulda ilerlemeye başlıyoruz. İpe girmediğimiz için de mümkün olduğunca yakın takipte ve dikkatli ilerliyoruz. Aslında yürürken yarıkları çok rahat görüyorsunuz. Ve ayağınızın altından devamlı akan suyu ve su sesini de çok rahat duyup, görebiliyorsunuz. Geçen seneye göre buzul üzerinde oldukça fazla çökmenin olduğu dikkatimizden kaçmıyor.
BUZUL ÜZERİNDEKİ ÇÖKMELER
ÇİZGİ HALİNDEKİ YARIKLAR
Bazı yarıkların genişliği bir insanı alacak kadar geniş. Birçoğu da bir harita misali tüm yüzeyi kaplamış durumda. Tehlikesi üstünün karla kaplanıp, görünmez hale gelmesi. Geçen seneki ilk tedirginliğin yerini bu senenin bol çöküntülü, bol su akışlı buzulunun verdiği tedirginlik almıyor değil hani. Açıkçası bu yarıkların içine düşme hissiyatı pek hoş gelmiyor insana.
YARIKLARDAN BAZILARI
KÜÇÜK BİR BUZUL YARIĞI
AYHAN'IN PEŞİNDEN İLERLİYORUZ
Bugünün son etabı bu buzul geçişi olduğundan geceden beri yollarda olmanın verdiği yorgunlukla oldukça yavaş ilerliyoruz. Buzulun yansıttığı soğuğu  da oldukça rahat hissediyoruz.Ara ara da dinlenmek zorunda kalıyoruz.
ARA ARA DİNLENİYORUZ
Bir süre sonra uzaklardan Meteo diye adlandırdığımız kamp binası gözüküyor.
METEO BİNASI
Artık yavaş yavaş buzul etabının sonlarına doğru yaklaşıyoruz. Bu etapta da daha farklı bir oluşum olan moren çukurları başlıyor. Sanki onlar buzul çatlağından daha tehlikeli gibi geliyor göze.
SON BUZUL YARIKLARINI GEÇİYORUZ
BUZUL YARIKLARINDAN BİRİ
Moren doğrudan doğruya buzulların ilerlemesi veya gerilemesi sırasında, buzulun taşıyarak oluşturduğu tabakalaşmamış oluşumdur. Fransızca kökenli Moren kelimesinin  Türkçe’deki kelime karşılığı Buzultaş'tır.

Moren, buzulun zeminden veya yamaçlardan kopardığı parçalar ile buzulun üzerine yamaçlardan düşen veya çığlarla yuvarlanan maddelerden oluşuyor. Moren depoları taş, toprak, kum ve çakıl boyutundaki irili ufaklı, genellikle de köşeli malzemeden oluşuyor. Bunların içine yer yer küçük kaya ve blok parçaları da karışmış olabilir. Bütün bu malzeme düzensiz yığılmış bir depo görünümünde ve herhangi bir tabakalaşma göstermiyor ama görüntüsü insanı biraz ürkütüyor.
MOREN ÇUKURLARINDAN BİRİ
MOREN ÇUKURLARINDAN BİRİ
MOREN ÇUKURLARINDAN BİRİ

Moren bölümünü geçince kampa doğru hafif patika bir yol var. Bu bölümden sonra  çok rahat bir şekilde Meteo'ya ilerliyoruz. 

Artık sabahtan beri yürümenin ve yükselmenin verdiği yorgunlukla biraz da manzaranın tadını çıkartmak adına acele etmeden yükseliyoruz. Arkamızda kalan ve yukarı doğru devam eden buzulun haline bakmayı da unutmuyoruz. Sol tarafımızda, yukarı doğru devam eden buzulun yaslandığı dağ 4256 mt ile Ortzveri Dağıdır.
GERGETİ BUZULU
Yükselmeye devam ettikçe Ruslardan kalma eski meteoroloji istasyonu yeni kamp alanına saat 15:40 ta varıyoruz.
METEO-3653 mt
Bu arada bu binanın adı Meteo diye bilinse de  artık Bethlemi Hut diye geçiyor.
BETHLEMI HUT
Burada eğer çadırda kalacaksanız 10 lari veriyorsunuz. Yok ben içeride odalarda kalacağım diyorsanız geceliği 25 lari ödüyorsunuz.
METEONUN DUVARINDAKİ LEVHA
Bizim ülkemizi saymıyorum zaten ama İran'ın dağ evleri ile karşılaştırınca burası çok ilkel kalıyor. Ama çadır yükü etmemek adına buradaki koğuşlar iyi oluyor.

İçeride dar bir koridor var. Ortada sağ bölümde bulunan mutfak dışında,  karşılıklı 15 odadan oluşuyor.
METEO'NUN YERLEŞİM PLANI
Odalar küçük gözler halinde ve enlemesine 2 ayrı tahtayla bölünüp, enine boydan boya iki geniş yatak yaratılmış. Yatak kısmı süngerle kaplanmış bir deriden oluşuyor. Sadece tulumlarınızla bile çok rahat yatabilirsiniz.
METEODAKİ ODALARIN İÇİ
Odalara yerleşme ve pasaport kontrol işlemleri bitmeden ben binanın dışında şöyle sırtımda yük olmadan dolaşmak istiyorum. Koridorun sonuna doğru çıkınca Meteo'nun o ünlü duvarını tekrar görüyorum.
METEONUN GÜNEY CEPHEDEKİ DUVARI
Binanın bu yüzeyinin önünde kocaman bir taş var ve üzerinde de bir plaka yerleştirilmiş.Üzerinde 2004-2012 yılları arasında ölenlerin isimleri bulunuyor.
GÜNEY CEPHE ÖNÜNDEKİ LEVHA
Odaya yerleşip, mutfakta şöyle bir dolanıyoruz. Mutfakta herkes bireysel olarak yemeğini yapıyor. Yani İran'daki gibi herhangi bir yemek satışı yok. Mutfağa girdiğimizde her zamanki gibi yoğun bir kalabalık görüyoruz. Oturacak ve ayakta duracak yer yok neredeyse.
METEO'DAKİ MUTFAKTAN GÖRÜNTÜLER
Duvarlarda buraya gelenlerin, tırmanış yapanların izlerini mutlaka göreceksiniz.Her taraf yazılarla dolu. Dünyanın dört bir yanından gelmiş dağcılar var. Tabi bunların arasında arkadaşlarımızın da isimlerini görmek hoş bir duygu.
ARKADAŞLARIMIZIN MUTFAK DUVARINDAKİ İSİMLERİ
İdadik, Ytüdak, İstanbul Dağcılık gibi birçok kulübün ismini görmeniz mümkün.

Bu arada mutfağın tezgah bölümü oldukça karışık. Sanki gidenler tüm yiyeceklerini burada bırakıp, gitmişler gibi.
MUTFAKTAKİ KARIŞIKLIK
MUTFAKTAKİ KARIŞIKLIK
Mutfakta dağdan gelen suyun aktığı bir musluk var. Dağdan geldiği için devamlı akış halinde. Yalnızca sabahları su donduğu için akmıyor. Burada el, yüz yıkamak yasak. Sadece yemek yaparken yapacağınız yıkama işlemlerini yapıyorsunuz. 

Meteo da elektrik akşamları belli bir süre boyunca veriliyor. Genellikle hava karardıktan sonra 2 ya da 3 saat veriyorlar. Çalışan jeneratörün gürültüsü öyle yoğun ki bir an önce elektrik kesilsin diye dua eder hale geliyorsunuz.

Odalarda priz var. Telefon ve fotoğraf makinesi şarjı yapabilirsiniz. Ama telefonun çok çektiğini söyleyemem. Biz hiç yemekle oyalanmadan tulumlarımıza girip, güzel bir uyku çekme peşindeyiz. Akşam sekiz , dokuz civarı uyanıp, yemek yeyip zirve için yatacağız inşaallah.
HEMEN UYKUYA DALIYORUZ
SAAT 21:00 
Hiç oyalanmadan kalkıyoruz. Yorgunluktan hepimiz öyle güzel uyumuşuz ki. Tüm ekipler çoktan yemeklerini yeyip, yatmışlar. Mutfakta bizden başka kimse yok. Hemen yemek ve çay yapıp, yaptıklarımızı yeyip, biz de yatma derdindeyiz. Zira içerideki görevli bile bizim bu saatte burada olmamıza şaşırıyor.
AKŞAM YEMEĞİ HAZIRLIKLARI
Yemek sonrası hemen yatıyoruz. 01:00 kalkış, 02:00 hareket etmek üzere anlaşıyoruz. Ama  o kadar az zaman var ki ki nasıl uykumuzu alacağız bilmiyoruz.

YAPILAN HARCAMALAR
TAKSİ:200 Lari

3 AĞUSTOS 2014-METEO'DAN ZİRVEYE
Sabah 01:00 de alarmımızı duyuyoruz fakat yorgunluktan bir yarım saat daha yatmak istiyoruz. Saat 01:30 da kalkıp, hemen hızlıca bir şeyler atıştırıp, 02:15 te yola çıkıyoruz.

Gecenin karanlığında önce patika yoldan ilerliyoruz. Sonra da gündüz bile şekil değiştirmiş morenlerde nasıl ilerlediğimizi anlamadan ilerliyoruz. Bir ara rotadan biraz yükselip, kısa bir buzul geçişi ile karşılaşıyoruz. Krampon takmadan girelim deyince, ben basacak yer bulamayıp, sağ tarafım üzerine düşüyorum. Zar zor duracak bir yer bulup, orada öylece kalı kalıveriyorum. İlk etapta kolumdaki acıyı hissetsem de aklım sağ tarafıma düştüğümden pantolonumun ıslanıp, bana üşütme hissi verip vermemesi. Gecenin soğuğunda üşümek istemediğimi düşünüyorum. Kontrol ettiğimde bir sorun görmeyip, seviniyorum.

Bir 5 dakika bekleyerek bir şekilde etaba girdiğimiz yere  yapışırcasına ellerim yardımıyla geri dönüyorum. Bu arada en sık kullandığım iç eldivenlerim de işe yaramaz hale geliyor. Buz etabından kurtulunca kramponlarımızı takıyoruz ve 2 dakikada bu etabı geçiyoruz.

Gece erken vakit olduğu için bir süre kramponlarla ilerliyor, ip birliğine giriyoruz. Sonra dağın boynunu döneceğimiz kayalık bölümde kramponlarımızı çıkartıyoruz.

Artık yavaş yavaş gün ışımaya başlarken 4300 lere doğru ilerlerken etrafın halini görüyor, ayaklarımızın altındaki yarık ve çöküntülerin farkına varıyoruz.
HEMEN SOL YANIMIZDA BİR ÇÖKÜNTÜ VAR
AYHAN ÖNDEN GİDİYOR
BARIŞ ARKADAN GELİYOR
Bir süre sonra sol tarafımızda 4300 mt kampı çadırlarını görüyoruz. Buradan zirve yapmanın keyfinin başka olacağını konuşuyoruz aramızda.
4300 mt  KAMP ALANINDAKİ ÇADIRLAR
Sabahın ayazıyla biraz üşümeye başlıyoruz. İleride güneş ışıklarının uzandığı yere doğru bir an önce varmak istiyoruz ama çok yavaşız.

Biz böyle yavaş yavaş ilerlerken üzerimizden devamlı geçmekte olan bir helikopter ortaya çıkıyor. Dönüyor, dönüyor, dönüyor. Ne olduğunu ancak 4500 düzlüğüne gelince anlıyoruz. Önce bir yaralı var sanıyoruz . Meğer 4500 kampına bazı ekipler eşyalarını helikopterle bırakma derdindeymiş. Yukarı 500 metrelik bir tırmanış. İlk kez gördüğümüz bu görüntü karşısında açıkçası şaşırıyoruz.
ÖNCE YARALI VAR SANIYORUZ AMA
HELİKOPTER EKİBİN EŞYASINI BIRAKIYOR
İlk defa karşılaştığımız bu helikopter olayına şaşırarak dağın artık son çıkıntı bölümüne doğru yükseliyoruz. Bu bölümde eğim de rüzgar da oldukça artıyor. Biz yükselirken yukarıdan aşağı inenleri görüyoruz. Bir etaptan sonra da artık eğim iyice artınca tekrar kramponlarımızı  takıyoruz.
YUKARIDAN AŞAĞIYA İNENLER

ARTIK KRAMPONLARIMIZ TAKILI
4700 lere kadar bu şekilde yükseldikten sonra dağı sola doğru yatayda dolanmaya başlıyoruz tekrar.
YATAY KESTİĞİMİZ BÖLÜMDE AYHAN
YATAY KESTİĞİMİZ BÖLÜMDE BEN
Bu bölümde artık dağın bel bölümü diye anılan kısım az da olsa görünmeye başlıyor." Acaba az mı kaldı ?" diyerek heyecanlanıyoruz ama bizimki sadece bir yanılgı.
DAĞIN BEL BÖLÜMÜ UZAKLARDAN GÖRÜLÜYOR
Bulunduğumuz yerin üstlerinde birikmiş kar kütleleri insanı ürkütmüyor değil hani. Kopup, üstümüze geliverecekmiş gibi duruyorlar.
BİRAZ ÜSTÜMÜZDEKİ KAR KÜTLELERİ
Rüzgar artık çekilmez hale geliyor gibi ama üçümüz de hiç sesimizi çıkarmadan bele doğru ağır ağır ilerlemeye devam ediyoruz.
BELE DOĞRU SON ÇIKIŞ
Nihayet saat 11.15 te 4900 metrelerdeki bele varıyoruz. Hiç oyalanmadan bizi zirveye taşıyacak ve bizim son sandığımız etaba doğru ilerliyoruz.
DAĞIN ZİRVE ÖNCESİ BEL BÖLÜMÜ
Bu etaptan sonra eğim 45-50 derecelik bir eğime ulaşıyor. Yani oldukça dik çıkmaya başlıyoruz. Bu da 5000 metrelere doğru bizi oldukça zorluyor. 
BELE DOĞRU TIRMANMAYA BAŞLIYORUZ
Eğim ve rüzgar ayrı ayrı bizi sıkıştırıyorlar. Rüzgarın kuvveti ara ara dengemizi bozacak seviyeye geliyor. Ama ip birliğinde olduğumuzdan içimiz rahat ilerliyoruz.
EĞİM VE RÜZGAR  OLDUKÇA FAZLA
Belden sonra yükseldiğimiz bu bölümün artık zirve için son çıkış olduğunu düşünürken biraz daha yükselince bir set daha görünce "Yooo olamaz" demeden edemiyoruz. Son bir gayretle saat 12:00 de Kazbek zirveye ulaşıyoruz.
KAZBEK ZİRVE-AYHAN VE BEN
KAZBEK ZİRVE-AYHAN VE BARIŞ
Hemen birbirimizi tebrik ediyoruz ama halimizi görseniz gülersiniz. Kimsenin kolunun kalkacak hali yok. Tebrikler sonrası alelacele fotoğraf çektiriyoruz. Ve yoğun rüzgardan kurtulmak için 12:10 da inişe geçiyoruz.
İNİŞ BAŞLIYOR
Çıkarken zorlandığımız bu bölümü inerken büyük bir dikkatle de insek yine de kayar gibi hızla iniyoruz.
BELE DOĞRU KOŞAR ADIM İNİŞ
Bele gelir gelmez, hemen altındaki sete inince rüzgardan bir yere sığınıp geceden beri bir şey girmeyen karnımızı doyurmaya çalışıyoruz. Fazla oyalanmadan da inişe devam ediyoruz.

Hepimiz biliyoruz ki iniş aslında faaliyetin en önemli anlarından biridir. Kazaların birçoğu yorgunluk sonucu oluşan dikkatsizlikten kaynaklanır. Biz de iki gecedir doğru düzgün uyku yüzü görmemiş bedenlerimizle bu tarz kazalara pek açığız. Bu sebeple inişte ara ara durmak zorunda kalıyoruz.
İNİŞTE BİR MOLA ANI
MOLADA BİZ KILIÇLAR
VE MUHTEŞEM MANZARAMIZ
Saat 14:00 da 4500 ler seviyesine indiğimizde kramponları çıkartmak ve ip birliğinden ayrılmak için bir mola veriyoruz. O sırada batı yönünden bulutlar bizi sarmalamaya başlıyor.
4500 LERDE BULUTLAR SARIYOR BİZLERİ
BEN DE BULUTLARLAYIM
4500 KAMPI OLUŞMUŞ BİLE
4300 lere doğru inerken sol tarafımızda akan suyun etkisiyle taşların patır patır döküldüğüne şahit oluyoruz.
TAŞ DÜŞEN BÖLGE
Bu bölgede inişte taşa yakalanmamak için sağ tarafa kayarsanız dikkat etmeniz gereken şey buzul çatlağı ve yarıkların oldukça fazla olmasıdır.
YOL ÜSTÜNDE BİR ÇÖKÜNTÜ ÜSTÜNDE BUZ
Tam bu bölümde ilerlerken Ayhan birden bir yarığın içine dalıveriyor. Ama Allah'tan hemen ayaklarını yarığın diğer tarafına atıp, kendini kurtarıyor. Onun kurtuluşunu izlerken Barış aynı yarığın biraz ilerisine batıyor ve kalçasını arkada kalan sağlam bölüme atarak kurtuluyor. Peş peşe yaşanan bu iki yarığa dalma olayı bizi biraz geriyor. Bunun için morenlere girmeden tekrar ip birliğine giriyoruz.
MORENLER BAŞLIYOR TEKRAR
Moren bölümü inişte bizi oldukça oyalıyor. Gece buraları nasıl geçtiğimize şaşırıyoruz ve geçen seneye göre ne kadar farklılaştığını da anlıyoruz. Morenleri geçmemiz can sıkıcı ve bitmeyecek gibi gelse de saat 17:15 te artık Meteo'nun patika yoluna doğru ilerlemeye çalışıyoruz. Çalışıyoruz diyorum çünkü 2 uykusuz ve dinlenmeksizin geçirilen günün sonunda hepimiz kendimizi bulduğumuz kayaya atıyoruz. Yol bir türlü bitmiyor.
BARIŞ KAYALARA ATMIŞ KENDİNİ
AYAKTA BACAKTA HAL YOK
BİR YANDAN DA HALİMİZE GÜLÜYORUZ
Geri dönüş yolunda 2011 yılında Kazbek'te ölen üniversite öğrencisi Emre Kuruoğlu için yapılan anıt tabelayı görüyoruz.
EMRE KURUOĞLU ANISINA
Saat 18:00 da Meteo'ya varıyoruz. Yüzümüzdeki yanıklardan zirve yaptığımız anlaşıldığı için içeri girene kadar tebrikleri alıyoruz. Odamıza varır varmaz da doğruca tulumlarımızın içine girip, mutlu bir şekilde 2 gündür bize direnen vücudumuzu dinlendirmeye çalışıyoruz. 
Bu arada Barış gözlük takmadığı için kar körlüğü yaşıyor gibi, gözlerini açamıyor. Sıkıntılı bir durumu var yani. 

Sizlere tüm gün boyunca izlediğimiz rotayı göstermek istiyorum. Bu şekilde bile bu dağı görmek insanı heyecanlandırıyor.
TIRMANIŞ ROTAMIZ
Yatarken Kazbek'e bize izin verdiği için "Teşekkür ederim güzel ve hırçın kız!" demeden edemiyorum. Gerçekten hepimiz mutluyuz.

4 AĞUSTOS 2014-METEO'DAN GERGETİ'YE
Sabah saat 08:00 de sanki dün sürünenler biz değilmişiz gibi kalkıveriyoruz. Hemen dağdan gelen buz gibi su ile el, yüz yıkanıyor, dişler fırçalanıyor.Hava öyle güzel ki. Sanki zirvemizi o da bu şekilde kutluyor.
SABAH TEMİZLİĞİ
Sabah temizliğini geçmeden size Meteo kamp alnının tuvalet düzeninden de bahsetmek istiyorum. Geçen sene geldiğimizde tuvalet için bir kabin bulunuyordu. Herkes oraya gidiyordu. Ama kokuya dayanmak çok zordu. Zira Kibar Feyzo'daki repliği anmadan geçemeyeceğim. "Ağanın bohunun üstüne boh olur mu?" misali bir uygulama vardı. Bu sene tuvalet kullanılmaz olmuş ve kamp alanının her tarafı, tüm kayaların arkası tuvalet vazifesi görür olmuş. Bu sebeple kamp alanının güney kısmının her tarafı berbat kokuyor.


Bu kadar kötü temizlik muhabbeti sonrası sizleri hemen Meteo'nun mutfağındaki keyifli kahvaltımıza götürüyorum. Diğer ekiplerle sohbet ediyoruz. Bizi tebrik ediyorlar. Biz de o heyecanla ekibimizin zirve çıkışını mutfak duvarına kaydediyoruz.
KAHVALTI ZAMANI-BARIŞ HALA ÇOK KÖTÜ
EKİP ELEMANLARI ARTIK BURADA YAZILI
Duvara yazı yazdığım yerin boşluğu dikkatimi çekiyor. Bu kadar dolu bir duvarda neden burası boş diye eve gelince geçen sene ki fotoğraflara bakıyorum. Sonra niye boş olduğunu anlıyorum. Orada İsrail bayrağı varmış. Sanırım bu son olaylar sonucu bayrak oradan kalkınca o boşluk da bizim oluyor.


Bu arada kahvaltı yaptığımız ekip bugün yukarıdaki kiliseye aklimatizasyon çıkışı yapacakmış. Biz bu sefer gelir gelmez zirveye doğru koştuğumuz için yapmadık ama geçen sene yaptığımız için size bahsetmek isterim. Yukarıda, 3900 metrelerde bir kilise var.
3900 mt DEKİ KİLİSE
Buraya gelen ekipler oraya tırmanarak aklimatizasyon çıkışı yapıyorlar.Kim bilir? Belki de zirveye çıkmadan önce sırf dua etmek için yapmışlardır. Ne de olsa burası Gürcistan. Yıllarca dua etmeleri, kiliseye gitmeleri yasaklanmış bir millet.Kiliseye giden patika bir yol var zaten.Onu takip ederek çıkıyorsunuz.
KİLİSENİN GİRİŞİ
Bu yükseklikteki kilise uçmasın diye dört bir yandan çelik tellerle tutturulmuş etrafa. Hemen yanında da asılı duran bir çanı bulunuyor. Çanı çalıyor ve kilisenin içine ilerliyoruz. Kilise dediğimiz yer taş çatlasa 1,5 mt-2,5 mt lik bir demir kafes aslında. Ama içinde yok yok.
KİLİSENİN İÇİNDEN BİR GÖRÜNÜM
KİLİSENİN İÇİNDEN BİR GÖRÜNÜM
KİLİSENİN İÇİNDEN BİR GÖRÜNÜM
KİLİSENİN İÇİNDEN BİR GÖRÜNÜM
KİLİSENİN İÇİNDEN BİR GÖRÜNÜM
Kiliseyi de sizlere gösterdiğimize göre bizim için iniş hazırlığı başlar. Kahvaltı sonrası eşyalarımızı katırcıların alacağı yere istifleyip, Meteo'da bir hatıra fotoğrafı çekimi sonrası saat 10:30 da hiç oyalanmadan Gergerti Köyü'ne doğru yola çıkıyoruz.
METEO'DA SON FOTOĞRAF
Yukarıdan birazdan geçeceğimiz Gergeti buzulunu izliyoruz. Hem güzel hem de ürkütücü bir doğa harikası bu. Bu arada hala aşağıdan insanların geldiğini görüyoruz.
GERGETİ BUZULUNA BAKIŞ
BUZULUN KOCA YARIKLARI
Önce bizi buraya getiren patika yoldan sola doğru devam ediyoruz. Sonra moren çukurlarını geçiyoruz ve tekrar buzula geliyoruz.
YOLA ÇIKMAYA HAZIRIZ
MORENLERİ GEÇİYORUZ
Biz buzula girerken bir ekip de krampon takmakla uğraşıyor. Onlar krampon takıp, ip birliğine girerken biz direk buzula giriyoruz. Saat 10:45 te buzula girip, dikkatli bir şekilde aşağıya doğru inmeye başlıyoruz.
BUZULDA İLERLİYORUZ
Bu arada Barış'ın gözlüğü olmadığı için kötü durumda olan gözlerini korumak için bizim kar gözlüklerimizi takıyor ve fazla iyi görmediği için çok hızlı yürüyemiyoruz. Saat 11:20 de buzulun çıkışına geliyoruz.Aşağı doğru inen patika yoldan devam ediyoruz. Bundan sonrası oldukça rahat zaten.Geldiğimiz gibi akan buzul sularını geçiyoruz.3000 kampına doğru ilerliyoruz.
BUZUL SULARINI AŞIYORUZ TEKRAR
3000 mt KAMPINA DOĞRU
3000 kampında bir mola veriyoruz. Bugün Gergeti'de kalacağımız için yavaş yavaş ilerliyoruz.
3000 mt DE BARIŞ UYUKLUYOR
Saat 12:45 te 2950 metredeki Sabertse Geçidi'ne varıyoruz. Bir mola da orada veriyoruz. Geçit her zaman ki  gibi kalabalık. Çünkü grupların çoğu genelde köyden buraya kadar yürüyüp, geri dönüyorlar.
SABERTSE GEÇİDİNDEN SON KEZ BAKIYORUZ KAZBEK'E
SABERTSE GEÇİDİ
Bundan sonrası iniş zaten. Patika olduğu gibi gözümüzün önüne seriliyor.2170 metredeki düzlüğe inince doğru Sameba Kilisesi'ne ilerliyoruz.
SAMEBA'YA DOĞRU
İndiğimiz yerden kiliseye doğru yaklaşık 100 mt lik bir geniş çayırlık var. Kiliseye giriş bir sarmalı sarar cinsten yükseliyor.
KİLİSEYE DOĞRU UZANAN GENİŞ ALAN
KİLİSEYE DOĞRU ÇIKIYORUM
Girişten içeri girdiğinizde karşılaşacağınız binaların yani gördüğümüz binaların içi boş.Ama aşağılara bakan çok güzel bir seyir terası bulunuyor.Herkes bu terasa oturmuş manzarayı izliyor.
KİLİSENİN TERASINDA OTURANLAR
MANZARA
Kiliseden ayrılır ayrılmaz Gergeti'ye doğru Thomas'la birlikte inişe geçiyoruz. Gergeti Köyü'nde Ketino'nun evine varır varmaz Barış rahatsız olduğu için yatarken biz Ayhan'la zirvemizi kutlamak için Kazbegi'deki 5047 Cafe'ye gidiyoruz.
5047 CAFE'NİN GİRİŞİ
5047 CAFE'NİN İÇİ
Buraya gelip de zirve yaparsanız mutlaka uğrayın diyeceğim ama bir hediye vermiyorlar Nepal'deki gibi. Rahat geniş koltuklarına serilip, hava açıksa Kazbek manzarasıyla çayınızı, kahvenizi yudumlayabilirsiniz. Biz güzel bir zirve yemeği yeyip ve Kazbek zirvemizin şerefine kadeh kaldırmayı tercih ediyoruz.
KAZBEK'İN ŞEREFİNE
Bu anı yaşarken ikimiz de oldukça mutluyuz. Darısı başka zirvelere demeden edemiyoruz.


Köye dönüp, akşam yemeğine kadar dinleniyoruz. Bu arada unutmadan hatırlatmakta fayda var.Köyde birçok evde özellikle hostellerde internet, wifi var.Bu sebeple biz de birçok işimizi hallediyoruz.

Akşam yemeğimiz saat 20:00 da başlayacak.Ketino'nun mutfağında hummalı bir çalışma sürüyor. Birazdan bize güzel bir Gürcü şarabı eşliğinde enfes Gürcü tatları sunacak.
KETİNO'NUN MUTFAĞI
SOFRAMIZDA YOK YOK
VE TEKRAR KAZBEK'İN ŞEREFİNE KADEH KALDIRIYORUZ
Kazbegi'de tek adresiniz güler yüzüyle, enfes yemekleriyle mutlaka Ketino olmalı diyoruz. Tabi yer bulabilirseniz.


Ve mutlu son. Güzel bir uyku bizi bekliyor..

YAPILAN HARCAMALAR 
100 DOLAR:Kişi başı, katır ve jeep parası (200 dolar)
60 Lari-5047 CAFE 

5 AĞUSTOS 2014-GERGETİ
Ertesi sabah hostele eskilerden tanıdığımız 3 kişilik bir Türk ekibinin geldiğini öğreniyoruz. Özlem Kaçar'ı görmeyeli yıllar yıllar olmuş. Çok seviniyoruz.Kahvaltıda onlara çıkış ile ilgili ayrıntıları veriyoruz.Sonra da rahatsızlığı devam eden Barış'ı odada bırakıp biz Kılıçlar Kazbegi'yi gezmeye gidiyoruz.
DAĞCI DAĞCIYI DAĞDA BULUR :)

KAZBEGİ'YE DOĞRU ilerlerken, ana yola ulaştığınızda solda, yol ağzındaki Gergeti tabelasında bir hatıra fotoğrafı çektirmeyi ihmal etmeyin deriz.

Bu arada Gürcü alfabesi oldukça ilginç. Kendine has bir yazılışı var. Gelmeden biraz araştırmıştım. Hemen size de biraz bilgi vermek isterim. Bu yazılış Güney Kafkas ülkelerine aitmiş. Osetya ve Abazya'da da kullanılırmış. Bu yazılışı 16. yüzyıldan sonra bölgeye hakim Avarlar sebebiyle kullanmaya başlamışlar. Yazılışın kökeni Avarlar için düzenlenen Arap alfabesiymiş ve Ajam alfabesi diye anılırmış. Beşi sesli olmak üzere 33 harften oluşuyor.
GERGETİ TABELASI
Kazbegi'ye giden asfalt yolda ilerlerken Gergeti ile Kazbegi arasındaki köprüyü daha rahat görebilirsiniz.
GERGETİ-KAZBEGİ ARASINDAKİ NEHİR
Kazbegi gerçekten küçük bir kasaba birkaç küçük market  ve otel haricinde gelen dağcıları ağırlayacak birkaç da cafe bulunuyor. 

Meydanda Alexandre Kazbegi'nin bir anıtını görebilirsiniz. Hemen cafelerin karşısında bulunuyor.
ALEXANDRE KAZBEGİ'NİN BÜSTÜ
Meydanın bir diğer tarafında üzerinde ilginç, kabartmalar olan bir çeşme göreceksiniz. 
MEYDANDAKİ ÇEŞME
     Ve çeşmenin üzerinde Perslerin ünlü kralı Darıus'a benzeyen bir kabartma. 
SANKİ DARIUS'UN KOPYASI
Bu çeşmenin hemen arkasında Yahudiler için yapılmış anıtı hemen yıldızından tanıyabilirsiniz.
YAHUDİ ANITI
Bu arada Gergeti Köyü'nde oldukça fazla İsrailli göreceksiniz. Ve daha yukarılarda da Polonyalı. Burası ucuzluğunun yanında Yahudiler için bir şekilde önemli olmalı diye düşünüyoruz. Ama geçen sene evlerinde kaldığımız insanların kökeninin Polonya olduğunu hatırlayınca belki de köyde Yahudi çoğunluğu vardır diye düşünüyoruz.

Yol boyu ilerlerken sağlı sollu sokak manavları göreceksiniz. Sayıları oldukça fazla. Ama sattıkları ürünleri incelediğinizde organik olduklarını anlamanız çok kolay olacak. Mutlaka bir şeylerin tadına bakın derim. Oldukça lezzetliler.
SOKAK MANAVLARI
Hemen marketlerin köşesinde bir duvarda kabartmaları görünce dayanamayıp, fotoğraf çektiriyoruz.
KAZBEGİ'DE BİR DUVAR KABARTMASI
Bu kabartma sanki Kazbegi'nin geçmişini anlatıyor. Üzüm, şarap, halk dansları, Alexandre Kazbegi. Bu kabartmalı çalışmaları Gürcüler çok seviyorlar sanırım. Hem bu sene hem de geçen sene kaldığımız evlerde de ahşaptan yapılmış olanları vardı birkaç tane.

Marketlerin önünden geçip yol boyunca yürüyünce hemen sağımızda müzeyi görüyoruz.
DAĞ MÜZESİ'NİN GİRİŞİ
Girişte hemen sağda Alexandre Kazbegi'nin bir büstünü görüyoruz ve müzenin bahçesinin oldukça büyük ve güzel olduğunu fark ediyoruz.
ALEXANDRE KAZBEGİ'NİN BÜSTÜ
MÜZE BAHÇESİNDEN GÖRÜNÜM
MÜZE BAHÇESİNDE HEYKELLER
MÜZE BAHÇESİNDE BİLGİLENDİRME PANOSU
Aslında bu küçük kasabanın adı yukarıdaki panoda da görüldüğü gibi Stephantsminda ama Kazbegi diye de anılıyor.

Müzeye giriş 3 lari. Şimdiden söyleyeyim müze hiç doyurucu değil. Hem dağ için hem de tarih için gerçekten zorlama bir müze olmuş. Bu kadar dağcının ve turistin geldiği bir yer için oldukça kötü diyebilirim.

Girişte ilk bölüm dağ bölümüne ayrılmış. Eskilerden kalma birkaç malzemeyi görmeniz mümkün.
DUVARLARDA ESKİ DAĞ MALZEMELERİ
MÜZENİN DAĞ BÖLÜMÜNDEN GÖRÜNÜM
BİR KÖŞEDE BİR DAĞCI HEYKELİ
BAŞKA BİR KÖŞEDE BİR AVCI HEYKELİ
Sonra müzenin eski yaşam alanları olarak sergilenen bölümleri ve duvarlarda resimleri görebilirsiniz.
ESKİ GÜRCÜ EŞYALARI
ESKİ GÜRCÜ EŞYALARI
DUVARLARDA RESİMLER
DUVARLARDA RESİMLER
Merdivenlerle üst kata çıktığınızda yine eski mobilyaları göreceksiniz ve salonun en uç bölümünde de Alexandre Kazbegi için ayrılmış bir bölüm bulacaksınız.
ÜST KATTAN GÖRÜNÜM
ALEXANDRE KAZBEGİ'NİN RESMİ
Alexandre Kazbegi Baba Katili adlı romanıyla tanınıyor. Gürcüleri Robin Hood'u olarak anılan Koba'nın hikayesini kitabında anlatıyor.
YAZARA AİT BAŞKA BİR BÖLÜM
GÜRCÜ YAŞAMININ ANLATILDIĞI BİR KABARTMA DAHA
ALEXANDRE KAZBEGİ'NİN KABARTMASI
Müzede fazla oyalandığımız için sıkılan müze görevlisi bayan üst katta yanımızdan geçip bir kapı açıyor. Sanırım buradan çıkabilirsiniz demek istiyor. Biz de onu kırmamak için üst kattan dışarı çıkıyoruz. Buradan manzara oldukça güzel gözüküyor.
MÜZENİN ÜST KATINDAN GERGETİ KÖYÜ MANZARASI
Aşağı inip bir de müze binasının fotoğrafını çekiyorum. Taştan eski bir bina burası.
MÜZE BİNASI
 Müze bahçesinde girişinde bir yazıt bulunan bir de küçük bir şapel bulunuyor.
MÜZE BAHÇESİNDEKİ ŞAPEL
ŞAPELİN GİRİŞİNDEKİ YAZIT
Müzeden çıkıp marketlere doğru ilerliyoruz. Bakınıyoruz ne var ne yok!  Bu arada bütün bakkallarda tümden siyah giyimli yaşlı teyzeler satış yapıyor ve hesapları hala abaküsle yapıyorlar. Görünce hemen fotoğraflamak istiyorum ama hemen görüntüleri ile hala komünist dönemin etkisinde olduklarını kanıtlayan teyzelerden uyarıyı alıyorum.
HESAP İÇİN KULLANILAN DEVASA ABAKÜS
Buraya dağ için gelecekler mutlaka yiyeceklerinizi alın ve öyle gelin derim. Konserveleri balık haricinde, bize pek uymuyor. Peynirleri tütsülenmiş. Ekmekleri hemen sertleşen pide cinsinden. Makarna bulabilirsiniz.Enerji verici kuru yemiş zaten yok gibi. Bu sebeple alış-veriş yapıp gelmek oldukça mantıklı gözüküyor.

Efendim işte böyle küçük bir yer Kazbegi. Ama güney Kafkasya'nın en deli dağının dibinde bulunuyor. Öyle bir şansı var. Her gün onlarca dağcı gelip, gidiyor. Bu küçük beldenin havasını soluyor. 

Biz Kazbegi'de birkaç gün daha kalıp, dinlenip ülkemize mutlu mesut geri döndük. Bu yazılanlar da bizim bu ulu dağa tırmanışımızın hikayesidir. Umarım keyif almışsınızdır. 

Tırmanış eylemi; ruhumuzun yükseldiği, sevindiği inanılmaz anlar sürecidir. Bir kere dağcılığın çekim sürecine kapılmışız. Artık kurtuluşu yok dostlar. Yeni zirvelerde görüşmek üzere.


Şenay KILIÇ


YAPILAN HARCAMA
KETİNO:Sabah Kahvaltısı-Akşam Yemeği-Geceleme-40 Lari
TİFLİS HAVA ALANI-100 Lari


Hiç yorum yok: