Ben gezginim ve dağa tırmananım
Diyordu gönlüne.
Ovaları sevmem,
Anlaşılan uzun süre de oturamam.
Başıma yazgı olarak ne gelirse gelsin,
Bir gezinme, bir dağa tırmanma vardır onda.
Böyle Buyurdu Zerdüşt-Nietzsche
Yaşamımızdan koca bir yılı daha tüketip geride bırakmamıza çok az bir zaman kala gerçekten önemli olanın her gün bir bir geride bıraktığımız günleri olabildiğince dolu ve anlamlı geçirmek olduğunu düşünüyorum. Yaptığımız etkinliklerle yaşamdan tat almayı bilen, şehirdeki tüketim hastalığının ve yaşamın getirdiği koşturmaların dışında kalmayı isteyip, bu ulu zirvelerde birlikte gerçekten mutlu olabilen bir avuç insanız bizler.
Neden tırmanılır? Amaç nedir? diye sormayın derim. Hepimizin vereceği cevap az çok aynıdır. Ama bu uğraş bazılarımız için yaşamın olmazsa olmazı diyorum, tek bildiğim bu.
Gelelim yılın son etkinliği dediğimiz Bozdağ Tırmanışı'na. Aslında Bozdağ gitmeyi hedeflediğimiz dağlardan biri olmasına rağmen Aralık ayı içinde gitmeyi planladığımız bir dağ değildi. Geçen hafta hava koşullarının sert geçmesi sebebiyle planımızda olan Barla Dağı'na gitmeyi önümüzdeki aylara erteleyip, etkinliği son anda Bozdağ'a çevirdik. Tabi bu etkinlik değişiklikliği sebebiyle ekip elemanlarında her gün bir değişiklik oldu. Ama sonunda kimilerimiz listeye bir gire, bir çıka fikrini değiştirse de hatta ekibin bir kısmı Barla'ya gitmekte kararlı davransa da sonunda listemiz son halini aldı.
Ekibimiz rehberlerimiz Güven Yüksek ve Ayhan Kılıç başta olmak üzere Mustafa Abacı, Kemal Kaplan, Yüksel Öztürk, Çağın Ağın, Nalan Ertuğrul, Nimet Çelik, Betül Morali Sözen, Filiz Türkmen, Serdar Özer, Eyüp Can Çelik ve ben Şenay Kılıç'tan oluşmaktadır.
Şimdi size bu son anda gelişen Bozdağ tırmanışının hikayesini anlatmak isterim.
İSTANBUL'DAN ÖDEMİŞ BOZDAĞ KASABASI'NA
20 aralık cuma akşamı servisimiz Güven'in liderliğinde İncirli'den yola çıktığında saatler 23:00 ü; son olarak bizi Kartal'dan aldıklarında ise saatler 24:00 ü gösteriyordu.
Rotamız İzmir taraflarına doğru olduğundan Eskihisar'dan feribotla karşıya geçip, Yalova üzerinden İzmir yoluna girmeyi planlıyoruz. Saat 23:45 te feribotumuz harekete geçtiğinde sevgili Nimet'in annesinin yaptığı güzel börekler eşliğinde feribotun üst katında çaylarımızı içiyorduk bile.
Feribottan saat 01:30 gibi inerek güneye doğru ilerlemeye başlıyoruz. Artık uyumanın ve yarın ki dağa hazırlanmanın zamanıdır diyerek ilk karşılaşmanın heyecanını atan bizler bir süre sonra haftanın son gününün de verdiği yorgunlukla gözlerimizi kapatıyoruz .
Günün ilk ışıklarıyla geldiğimiz yolun her iki tarafında da bulunan termal kaplıcaları tabelalarından ve otellerin yoğunluğundan Salihli'ye vardığımızı anlıyoruz hemen. Hiç molasız Salihli kasabasına vardığımızda saat 06:45 i gösteriyor. Bu arada bahaneyle kısa da olsa Salihli'den biraz bahsedelim isterseniz.
Salihli geçmişi 1500 lere kadar giden eski şirin bir ilçe. Gediz Havzası'nın orta bölümünde, Bozdağların kuzey yamacının eteklerinde ve Gediz Nehri kenarında bulunuyor. Salihli ovasının Gediz tektonik çukurluğu içerisinde konumlanırken aynı zamanda kuzey ve güney tarafından da faylarla çevrilmiş bir durumu var. Gediz tektonik çukurluğunun oluşumunda rol oynayan bu faylar Gediz Ovası'nın da bir çöküntü olduğunun kanıtı diyebiliriz. Aynı zamanda faylar sıcak su kaynaklarının oluşumuna da faydalı olmuş. Kısaca ovanın çöktüğünü ve Bozdağların da oluşumunu sağladığını söyleyebiliriz.
Bunun dışında Salihli eskiden beri aşiretlerin konakladıkları bir yermiş. Bunlardan bazıları Karatekeli, Karakeçili, Karasığıralcısı, Taras ve Kaçar aşiretleridir. Hemen yeri gelmişken cumhuriyetin ilk dönemlerinde Ege bölgesinde dağlarda konuşlanan efelerin de buraları kendilerine mesken tuttuğunu unutmamak gerekir.
1890 ve 1950 yıllarında da Bulgar göçmeni Türkler yerleşmişler bu topraklara. 1970 lerden sonra da Doğu bölgesinde bulunan illerden göç başlamış. Ve sonunda 60 bin nüfuslu bir kasaba olmuş. Tabi ki bu kasaba için termal turizmi oldukça önemli bir yer tutuyor. Kasabada üretilen tarım ürünleri arasında pamuk, üzüm, tütün, sebze ve zeytini gösterebiliriz.
Bu arada bizim ekibin şansı ise içimizdeki en geç üyemizin yani Eyüp'ün üniversiteyi burada okuması sebebiyle bölge hakkında bilgi sahibi olması diyebiliriz. Kahvaltımızı da onun tanıdığı Divan Çorbacı'sında yapıyoruz.
Duvarlarını nostaljik fotoğrafların süslediği bu şirin çorbacıda sabah mahmurluğumuzu atıp, karnımızı doyurmaya çalışıyoruz. Kimimiz sıcak sabah çorbası içerken kimimiz sandviçlerini yiyor.
|
SICAK ÇORBALAR İÇİLİYOR |
|
BAZILARI HALA UYUYOR MU YOKSA, UYAN ÇAĞIN! |
|
EFENDİM AFİYET OLSUN!! |
|
BİZ DE SANDVİÇLERİMİZİ YEDİK |
Kahvaltımızı acele etmeden, rahat rahat yapıyoruz. Çaylarımızı içip, ödemelerimizi yapıp araca binmeden önce son hazırlıklarımızı yapmayı ihmal etmiyoruz. Gerekli market alışverişi ve giyim kuşam hazırlıkları yapılıyor.
|
NİMET ÇANTASINI DÜZENLİYOR |
|
BETÜL AYAKKABILARININ SON BAĞINI ATIYOR |
Herkes işini bitirince 07:30 da tekrar aracımıza binip, Bozdağ Kasabası'na doğru ilerliyoruz.
|
DAĞIN ETEKLERİNE DOĞRU İLERLERKEN HEYECAN DORUKTA |
İçimizde tırmanış için oldukça heyecanlananlar var sanırım. Mustafa ağabey hemen daha araçtan inmeden kaskını bile takıyor. Onun bu sevimli hali hepimizi güldürüyor.
|
TAM TEKMİL HAZIRIM DİYENLER VAR |
Manisa'ya bağlı olan 120 mt lerde bulunan Salihli'den ayrılıp, artık yukarılara doğru yükseliyoruz. Önümüzde bir saatlik bir yolumuz var. Önce yolumuzun üzerindeki Salihli'ye bağlı olup Salihli'den 12 km uzaklıkta bulunan Allahdiyen Köyü'nü geçiyoruz. Köyün adı için bir iki söylence bulunuyor. Bunlardan biri çok yokuş olması sebebiyle köye çıkanları "Allah Allah " dedirttiği için bu ismi aldığını ve önceleri "Allahdedirten" sonra da "Allahdiyen" olarak anılmaya başlandığını söylüyor.
Bir diğer söylencede ise hikaye şöyle anlatılıyor. Erenler Dede'sinin başını köyün aşağılarında bir nedenle
kesiyorlar. Sonra da onu köyün tepesine kadar taşıyorlar.
Ancak bu sırada Erenler Dede'sinin başı sürekli "Allah" diyerek tepeye kadar geliyor. Ve Dede'yi köyün tepesine gömüyorlar. İşte hikayeye göre köyün adı
da buradan geliyor. Hatta bu Dede'nin kabrinin bir zamanlar Mareşal Fevzi Çakmak tarafından da onarıldığı söyleniyor.
Adı üzerine hikayesi bol olan Allahdiyen'i geçtikten sonra yol biraz daha dolanarak yükselmeye başlıyor. Ve Alladiyen'den bir 15 km uzaklıktaki Bozdağ Beldesi'ne doğru ilerlemeye devam ediyoruz. Ben de bu sırada sizlere Bozdağ Beldesi hakkında bilgi vermek istiyorum.
Bozdağ Salihli'nin 27 km güneyinde Ödemiş yolu üzerinde bulunuyor. Bu sebeple Ödemiş'e dolayısıyla da İzmir'e bağlı olan Bozdağ beldesi 1150 metrelerde bulunuyor. Doğa yürüyüşçülerinin ve dağcıların gözdesi olan bu kasaba suları, kestanesi, cevizi ile ünlü şirin bir yerleşim yeridir. Adını da Batı Anadolu'nun en yüksek dağlarından yani Küçük Menderes ile Gediz Nehri arasında 170 km lik uzunlukla uzanan Bozdağ'lardan alıyor.
Bozdağ beldesi tam dağın eteğine kurulmuş. Çam, kestane ve sedir ağaçlarının gölgeleriyle süslenen gerçekten şirin bir belde burası. İnsanlar yazın sıcaktan Bozdağ'a kaçtığı için yaz aylarında nüfusu 5000 i buluyormuş. Kış aylarında ise 1700 civarında seyrediyormuş.
Kent merkezinde 3 adet pansiyon ve biraz daha yükseklerde de 85 yataklı Döner Otel bulunuyormuş. Merkezde bulunan lokantaları, kahveleri, fırınları, parkları, sokak satıcılarıyla beldenin kışın bile canlı olduğunu anlıyorsunuz.
Bozdağ Beldesinin çeşmelerinden yayla suyu akarmış. Ve bu su böbreklere iyi gelirmiş. Bu sebeple bölgede iki adet su fabrikası kurulmuş. Agora ve Madran isimli tesisler Türkiye'nin dört bir yanına dağıtım yapıyorlarmış.
Bu arada Bozdağ merkeze 1 km uzaklıkta bulunan ve Milli Parklara bağlı olan Mermeroluk ve Kırk Oluk Mesire Yeri gibi ünlü yerler bulunuyor. Bu mesire yerlerinde anıt kestane ağaçları da bulunurmuş.
Ege bölgesinin ilk karı Bozdağ Zirvesi'ne düşermiş. 1998 yılında buraya bir kayak merkezi açılmış. Tesis çalıştığında aralıktan marta kadar kayak yapılıyormuş. 3 adet kayak pisti ve 60 odalı bir tesis bulunuyormuş. Fakat şu an kayak merkezi kapalıymış. Sanırım buna küresel ısınma sebebiyle yeterli kar yağmaması da etken gibi gözüküyor.
Bozdağ Beldesi tarım ürünleriyle de önemli bir yer tutuyor. Bölgede 5 çeşit patates yetişirmiş. Sokaklardaki satıcılarda patates çuvallarını göreceksiniz. Bu patateslerin en değerlisi Kranolaymış. Bunun dışında brokoli, lahana, fasulye, karnabahar ve marulu bolca üretilen ürünlerden. Tabi ki helva ve özellikle köpük helvayı unutmak olmaz. Tüm dükkanlarda helva satışı yapılıyor.
Bozdağ tarihinin çok
eskiye dayandığı, belde sınırları içinde bulunan Üçler, Beşler, Yediler ve
Kırklar mezarlıklarından anlaşılıyor. Ayrıca ilk çağlarda Lidyalılar
tarafından kurulup, o zamanlarda karakol görevi yapan bir yerleşim yeri olduğu biliniyor. O zamanlar Hermos vadisinin sıcaklarından kaçanlar, çıktıkları dağlara Lidya Kral'ının adı olan Tmolos adını vermişler. Yani Tmolos bugün Bozdağlara karşılık geliyormuş.
Mitolojiye göre: Lidya Kralı Tmolos, bir sürek avında kendisine gözüken su perisi Arripe'ye âşık oluyor. Aşk Tanrısı Eros, aşk oklarını atıyor. Bir ölümlü ile ölümsüz bir varlığın aşkına kızan Tanrıça Artemis de, üzerine saldığı bir boğa ile Kral Tmolos'un ölümüne neden oluyor. Babasının ölümüne üzülen Tmolos'un oğlu da, onun için görkemli bir mezar yapıyor ve babasının adını verdiği Tmolos Dağlarına Kralı gömüyor.
Bunun dışında beldede bazı medrese kalıntıları da bulunuyormuş. Osmanlı
zamanında Fatih Sultan Mehmet’in şehzadeliği döneminde, Manisa Valisi iken yaz aylarında Bozdağ’a gelerek belde içinde bulunan tarihi Çınarlı Parkında
Molla Gürani’den ders aldığı söyleniyor.
Anlayacağınız bu şirin beldenin anlatılacak çok ama çok hikayesi var. Biz de kulaklarımızda bu hikayeler yolunu bulurken sonunda saat 08:30 gibi beldenin en ucunda, dağın eteklerinde araçtan iniyoruz. Son hazırlıklar yapılıyor.
|
ÇIKIŞ İÇİN SON HAZIRLIKLAR |
Ve saat 08:40 da tüm ekip "Ege'nin bu güzel zirvesine çıkış için hazırız." diyor.
|
13 KİŞİLİK EKİBİMİZ BOZDAĞ TIRMANIŞI İÇİN HAZIRDIR |
Yavaş yavaş beldenin ucundan, yazlıkçıların yayla evlerinin önünden geçerek çam ağaçlarına doğru yürümeye başlıyoruz. Hava hissedilir derece soğuk gözüküyor.
|
YÜRÜMEYE BAŞLADIK, HADİ HAYIRLISI |
Evlerin arasında kimi sert kar kimi buz tutmuş beton bir zeminde ilerliyoruz.
|
BU YOLDAN ÇIKMAK İÇİN SABIRSIZLANIYORUZ |
Bulunduğumuz mevkiden Mermeroluk Mesire Yeri olarak bilinen çamlığa doğru ilerleyip, çam ağaçları arasından yükselerek dağın batı rotasını takip edeceğiz. Batı rotası aslında yükselerek ilerleyen bir sırt rotası.
Çamlık alana geldiğimizde ilk molamızı verip, üzerimizdeki fazlalıkları çıkartıyoruz. Bu esnada güneş ilk ışıklarını karşımızdaki tepeye vurmaya başlamıştı bile.
|
İLK MOLA |
Mola sonrası saatler 09:10 u gösterirken çam ağaçları arasından yükselmeye devam ediyoruz.
|
ÇAM AĞAÇLARI ARASINDAN YÜKSELİYORUZ |
Hava gerçekten hissedilir derecede soğuk. Tabi orman içinde yürürken ayaklarımızın altında ezdiğimiz karın da bize yansımasını unutmamak lazım. İlerlerken bir ara soğuktan suyu donmuş bir yalak görüyoruz. Boşuna üşümüyoruz yani.
|
SUYU DONMUŞ BİR YALAK |
Yalağı geçtikten sonra küçük bir dere geçişi yapıyoruz. Ayaklarımızın altındaki kar aynı zamanda dalları altında yürüdüğümüz çamları da süslemiş.
|
KÜÇÜK BİR DERE GEÇİŞİ |
Orman içi ilerlediğimiz yol sürekli yükselerek ilerliyor. Biz de tek sıra halinde sabahın sükunetini bozmadan yükselmeye devam ediyoruz.
|
SESSİZ SEDASIZ YÜKSELMEYE DEVAM |
Bir süre sonra kar ve çam ağaçları azalırken, gevenler ve bölgeye hakim çalılıklar belirmeye başlıyor.
|
ÇAM AĞAÇLARININ SONLARINA DOĞRU |
Bu ağaçlık bölümü geçince tüm ekibin toplanması için saat 09:20 de ikinci bir mola veriyoruz.
|
2.MOLA SIRASINDA |
Artık bulunduğumuz yerden dağların eteklerinde bulunan Bozdağ Beldesi tam olarak gözüküyor.
|
BOZDAĞ BELDESİ'NE YUKARIDAN BAKIŞ |
Kısa bir dinlenmeden sonra yükselmeye devam ediyoruz. Herkesin keyfi yerinde sayılır. Vaktimiz yeterli olduğundan ve 1000 mt yükseleceğimiz için fazla hızlı hareket etmiyoruz.
|
2.MOLA SONRASI YÜKSELMEYE DEVAM |
Biz yükselirken sağ tarafımızda sis bulutları aşağılara çöküşü gerçekleştirirken, güneş de bizi yakalamaya mı çalışıyor acaba?
|
GÜNEŞ ARKAMIZDAN GELİYOR |
Birden karşımıza bir set gibi duran Kıble Kayaları denilen kayalık bölüm çıkıyor.
|
KIBLE KAYALARI MEVKİ |
Yükselirken Kıble Kayaları Mevki'nin biraz daha sağından doğru ilerliyoruz.
|
KIBLE KAYALARI MEVKİ'NE DOĞRU |
|
TEK SIRA YÜKSELMEYE DEVAM EDİYORUZ |
Geri dönüp baktığımızda aslında çıkış yaptığımız eğim oldukça güzel gözüküyor. Nihayetinde Bozdağ Beldesi'nden zirveye kadar 1000 mt yükseleceğiz.
|
ÇIKIŞ YAPTIĞIMIZ EĞİM |
Çıkış yaptığımız yerin solunda son iri kayayı da geçince küçük düzlük bir alana ulaşıyoruz.
|
KIBLE KAYALARININ SON BÖLÜMÜNÜ GEÇİYORUZ |
|
İLK DÜZLÜK ALAN |
Bulunduğumuz yerin güneyinde bulunan ve denize doğru dik uzanan Aydın Dağları'nın oluşturduğu sıradağların arasında yığılan bulutlar çok güzel bir manzara oluşturuyor. Bu manzarayı arkamıza alarak fotoğraf çektirmeyi ihmal etmiyoruz.
|
BULUTLAR ARKAMIZDA |
Saatlerimiz tam 10:00 ı gösterirken dağın bu bölümünden yukarı doğru yükselmeye başlıyoruz. Önümüzdeki bölüm bizi bir üst sete çıkaracak gibi kucaklıyor.
|
BULUNDUĞUMUZ YERDEN YUKARILARA DOĞRU |
Artık sabaha nazaran yürüyüşümüz daha bir düzene girdiği için disiplini bozmadan, patikayı takip ederek yükseliyoruz.
|
SIRAYI BOZMADAN İLERLİYORUZ |
İlerlediğimiz yükselti bizi küçük bir düzlüğe çıkarsa da sonrası hemen yükselmeye devam edeceğiz.
|
KÜÇÜK BİR DÜZLÜKLE KARŞILAŞIYORUZ |
Ve bu bölümü geçince saat 10:15 te küçük bir mola veriyoruz. Herkes çantasındaki şekerlemeyi paylaşmayı ihmal etmiyor tabi ki. Çıkışların en güzel yanların biri de bu olsa gerek.
|
MOLADAN BİR GÖRÜNÜM |
Moladan sonra bulunduğumuz yerden hafif sağ yaparak yükselmeye devam ediyoruz. Artık yürüdüğümüz zemin gevenlerden ve otlardan da hafif hafif kurtulmaya ve ufalanmış taş yığınları oluşturmaya başlıyor.
|
BİR SET DAHA AŞMAYA BAŞLIYORUZ |
Bozdağ'ın tektonik yani yer hareketleri sonucu volkanik bir patlamayla oluşan bir dağ olduğunu biliyoruz. Ama tahminen 500 milyon yıl önce de söndüğü söyleniyor. Bu sebeple dağın kaya yapısında şist ve gnays tipi kayalar olduğunu gözlemliyoruz. Volkanik patlamalar gibi şiddetli bir başkalaşım sonucu oluşan şist dediğimiz taş aslında kil taşı olarak da biliniyor. Ve şistler genelde sert, parlak ve kil açısından zengin oluyorlar. Bu dağ üzerinde de yürürken oldukça çok gördüğümüz kaya parçacıklarından biri şistler. Bozdağ'ın şistleri kahverengi, siyah gibi ve yaprak yaprak gözüküyor. Parladıklarını da çok rahat görebiliyoruz. Bu arada kaya yapısı dikkatimizi çekerken ilerlemeye ve yükselmeye de devam ediyoruz.
|
YÜKSELMEYE DEVAM |
Fotoğrafta da görülen bölümün tepesine çıktığımızda sabah içinde olduğumuz Bozdağ Beldesi bize çok daha güzel bir görüntü veriyor.
|
YÜKSEKLERDEN BOZDAĞ BELDESİ |
Artık geçiş yapacağımız yer tek sıra halinde yürümemiz gereken kayalık bir bölüm haline geliyor.
|
TEK SIRA YAN GEÇİŞİ YAPIYORUZ |
Yürüdüğümüz yol tek sıra yürümek zorunda olduğumuz halde bizi ürkütecek bir yan geçiş değil. Çok rahat bir şekilde bir gözümüz sağımızda uzanan manzaraya bakınarak ilerliyoruz.
|
PATİKA YOLDAN YÜKSELİYORUZ |
|
EKİBİN ARKA TARAFINDAN GÖRÜNÜM |
Yükseldiğimiz bölümde Bozdağ'a 1 km uzaklıkta bulunan Gölcük adlı göl artık daha bir güzel gözükmeye başlıyor.
Gölcük bir krater gölü ve denizden yüksekliği 1100 mt lerde bulunuyor. Çevresi 7 km genişliğindeymiş ve 8-10 mt de derinliği olan gölün kıyısında gölle aynı adı taşıyan bir yayla ile köy bulunuyormuş. Göl küçük bir kumsala sahipmiş. Etrafında kamp yapılabilecek yerler de bulunuyormuş. Herhalde Bozdağ'ı kamplı tırmanmak istersek ve keyfini çıkartmak istiyorsak kalacağımız yer bu gölün dibi olacak gibi gözüküyor.
|
GÖLCÜK |
Yürüyüş yolunda ilerlediğimizde, bulunduğumuz yan geçişin sonunda parçalanmış kaya ve taş oluşumları daha bir belirgin olmaya başlıyor.
|
BOZDAĞ'IN KAYA YAPISINA BİR ÖRNEK |
Yürüyüş sırasında grup ara ara kopuşlar yaşadığı için biraz bekleme yapıyoruz. Arkadan ekibin diğer kısmı güle oynaya yanımıza gelirlerken biz de hem onlara hem de arkalarında kalan muhteşem manzaraya bakınıyoruz.
|
EKİBİN NEŞESİ YERİNDE |
Bu etaptan sonra artık zirve için gerçekten fazla bir mesafe kalmıyor gibi gözüküyor. Aşılacak son bir setimiz daha var.
|
ZİRVEYE DOĞRU SON SET |
Bu çıktığımız sette yani zirveden önceki son düzlükte rivayete göre eski zamanlarda hayatını kaybeden 40 askerin yattığı söyleniyor. Bu sebeple "40 Mezarlar" diye anılıyor. Bozdağ zirvesinin kimilerince "Kırklar Zirvesi" diye adlandırılmasının sebebinin bu olduğunu öğreniyoruz.
Bir süre sonra tüm ekip arkadan gelenlerin de gelmesiyle birlikte 40 Mezarların olduğu bölümde toplanıyoruz.
|
40 MEZARLARA DOĞRU TÜM EKİP İLERLİYOR |
Bu bulunduğumuz 40 Mezarlar düzlüğü zirveden önceki son düzlük olduğundan biraz soluklanıp manzaranın tadını çıkartıyoruz.
|
40 MEZARLAR'DA BİZİ FOTOĞRAFLAMAYA ÇALIŞAN YÜKSEL |
Her zirve yolculuğumuzda zirveye varmadan ki son çıkışta bir fotoğraf çektiririz, bu sefer de bu ritüeli ihmal etmiyoruz.
|
ZİRVEDEN ÖNCEKİ SON HALİMİZ |
Ve nihayet yavaş yavaş son tırmanışa başlıyoruz. Ama dağın zirvesine doğru ilerlediğimiz bu bölümde eğimin arttığı belirgin bir şekilde hissediliyor.
|
EĞİM İYİCE ARTTI |
Çıkışın başlangıcını toprak zemin olarak geçerken bir süre sonra sert bir kar geçişi yapmaya başlıyoruz. Bu kısa kar geçişinde arkadan gelen diğer arkadaşlarımızı düşünerek ilerliyoruz. Dik olarak yükselirken botumuzun burnuyla ayağımızın üçte birlik bölümüyle sertçe vurarak iz açmaya çalışıyoruz.
|
SERT KARDA İLERLİYORUZ |
Kar bazı bazı yürümemizi oldukça zorlaştırsa da bu bölüm ekibimiz için güzel bir deneyim oluyor.
|
SERT KARDA İLERLEME |
Geri dönüp baktığımızda güzel bir kar kulvarı görüntüsü veren bir manzarayla karşılaşıyoruz.
|
BOZDAĞ'IN KAR KULVARI MI DESEK? |
Tırmandığımız yerin eğimi hiç de fena sayılmaz. Yukarıdan aşağıya bakınca gerçekten hoş bir görüntü oluşuyor.
|
YUKARIDAN AŞAĞILARA DOĞRU |
|
HA GAYRET ARKADAŞLAR |
Ve son adımlarla zirve platosuna ulaşıyoruz. Çağın bizi platonun girişinde bekliyor bile.
|
SON ADIMLAR |
Bozdağ'ın volkanik bir dağ olduğundan bahsetmiştik. 500 milyon yıl önce patladığında tepesinde oluşan düzlük aynen duruyor sanki. Kocaman bir düzlükten oluşan geniş bir platoya sahip.
|
GENİŞ ZİRVE PLATOSU |
Zirve platosuna girdiğimizde, biraz ileride bir zamanlar çalışan kayak merkezi için kurulan telesiyejlerden birini görüyoruz.
|
KAYAK MERKEZİ TELESİYEJLERİNDEN BİRİ |
Saat 11:20 de Bozdağ zirveye varınca hepimiz birbirimizi tebrik ediyor ve bu güzel zirvede fotoğraflarımızı çektiriyoruz. Böylelikle tam olarak 2,5 saatte zirveye varmış oluyoruz.
|
ÖNCE İKİ KİŞİLİK BİR AİLE FOTOĞRAFI ÇEKTİRELİM DİYORUZ |
Ege'nin bu hikayesi bol güzel dağının zirvesinde güzel bir grup fotoğrafı çektiriyoruz.
|
TREK BEŞBİN ZİRVE FOTOĞRAFI |
Bozdağ zirveden uzaklara doğru baktığınızda, güney ve batı bölümünde Ödemiş ve Salihli ovaları olduğu gibi önünüze seriliyor. Hava açık olduğu zamanlarda İzmir'in bile gözüktüğünü söylüyorlar. Ödemiş Ovası'nın güneyinde doğu-batı yönünde sıralanmış yani bizlere okullarda öğretildiği gibi denize dik şekilde sıralanmış Aydın Dağları'nın katmer katmer dizilişini görmeniz mümkün.
|
SIRA DAĞLARDAN BİR GÖRÜNÜM |
Bulunduğumuz yerden doğuya bakarsak da Bozdağların ikinci yüksek zirvesi olan 2133 mt ile Çatalsivrisi Zirvesi'ni görmemiz mümkün. Çatalsivri üzerinde gözüken belirgin yol üzerinde eskiden kayak merkezi varken kayakçılar için küçük bir tesis binası bulunuyormuş.
|
BULUNDUĞUMUZ YERİN DOĞUSUNDAKİ ZİRVE |
Zirve izlenimleri ve fotoğraf çekimi sonrası telesiyej binasının olduğu yerde yemek yemeye ve çay içmeye gidiyoruz.
|
YEMEK YEME VE ÇAY İÇME ZAMANI |
Grup olarak bir zirveyi daha kolayca yapmanın keyfi içerisinde yemeklerimizi yerken sizlere Bozdağ'ın yani eski zamanlardaki adıyla Tmolos Dağı'nın doruğu için söylenegelen eski bir hikaye anlatmak isterim. Söylenceye göre bu hikaye "Midas'ın Kulakları" na da ilham kaynağı olmuş. Hikaye şöyle:
Pan keçi
sakallı bir tanrıdır. Issız yerlerde yaşayıp peri kızlarını kovalamakla vakit
geçirir. Günlerden bir gün Syrinks isimli bir peri kızını görür. Tıpkı diğerleri gibi içinde yanıp tutuşan
arzularla kızı kovalamaya koyulur. Peri dev cüsseli, saçı sakalına karışmış
yaratık karşısında öylesine ürker ki
deli gibi kaçar. Pan kovalar kız kaçar, Pan kovalar kız kaçar; sonunda kızın
önü uçurumla kesilir. Tanrılara kendisini kurtarması için yalvaran kıza Tanrılar Tanrısı Zeus acır. Bir işaretiyle onu saz topluluğu haline dönüştürür. Pan
nefes nefese koşup geldiğinde uçurumun kıyısında sadece sazları görür. Gider,
bir sap kopartıp 7 delik deler, öttürmeye çalışır. Flüt böylece doğmuş olur.
Sürekli
flüt çalan Pan zamanla ustalaşır. Çıkarttığı melodiler dinleyenlerce büyük ilgi
görmektedir. Pan böbürlenmeye, gelene
geçene meydan okumaya başlar. Hatta ileri giderek telli sazlardan “Lir” çalan
Apollon’u kendisiyle yarışmaya davet eder. Apollon Lir ustasıdır, daveti
tereddütsüz kabul eder. Yarışma Bozdağ’da yapılacak, Frigya Kralı Midas da
yarışmanın hakemi olacaktır.
Taraflar
Bozdağ’ın doruğunda karşı karşıya gelirler. Midas’ın komutuyla başlayan
yarışmada Pan’ın öttürdüğü flütün ezgileri rüzgar tarafından uzak diyarlara
taşınırken Apollon’un lirinden çıkan
melodiler dalga dalga Ödemiş Ovası’na yayılır. Her ikisi de yarışı kazanabilmek
için tüm ustalıklarını ortaya koymuşlardır.
Saatler
boyu süren mücadele bittiğinde karar Midas’ındır. O da hemen karar veremez.
Uzun süre düşünür, düşünür, düşünür. Sonunda Pan’ı birinci ilan eder. Yarışmayı
kazanan Pan Bozdağ’da sevinçle zıplarken Apollon öfkesinden deliye döner. Midas’ın kulaklarını, “Bu kulaklar işe yaramaz. Kaliteli müziği ayırt
edemiyorlar” düşüncesiyle merkep kulağına çevirir. Etrafı kırıp döktükten sonra
Bozdağ’dan ayrılır.
Midas hemen Frigya’ya döner. Eşek kulağı gibi büyümüş
kulaklarını gizlemek için şapka giyer. Uzun süre sonra saçlarını kestirmek
için gittiği berber, şapkasını çıkartınca Midas'ın kulakları görür. Gülmekten ölmek üzereyken
Midas gördüklerini kimseye söylememesini, aksi takdirde kendisi için hayırlı
olmayacağını sözlerine ekler. Berber saçları traş etmesine eder fakat sırrı da
saklaması mümkün olmaz. Bir gün bir tepeye çıkar, yere eğilir ve Midas’ın eşek
kulaklarını avaz avaz toprağa haykırır. Topraktan fışkıran bitkiler Midas’ın
kulaklarını cümle aleme duyururlar. Öğrendiğimize göre dilimizde “Aman sus, yerin kulağı vardır,
duyulur” özdeyişi buradan gelmekteymiş.
Hikayeye göre Bozdağ’ın
doruğuna ulaşanlar bazen rüzgarın tatlı uğultuyla kulaklarında tatlı bir ses duyarlarmış. İşte o ses Pan’ın flütünün sesiymiş. Sanki sizlere yarışmadan galip ayrıldığını ispatlamaya çalışırmış.
Hikayedeki gibi Apollon ve Pan misali bizim de Bozdağ zirveden ayrılma vaktimiz gelince kulaklarımızda belki de Pan'ın flüdünün tatlı sesinin verdiği hoşnutluk içinde inişe hazırlanıyoruz. Ama ben tam inişe geçmeden binanın arkasında kuzey yönünde aşağı inen telesiyej hattını görmek istiyorum. Gerçekten çalışmadığına tanık olmak niyetindeyim nedense.
|
TELESİYEJ AŞAĞILARA DOĞRU BOMBOŞ UZANIYOR |
Merakımı giderince diğer arkadaşlarım gibi ben de inişe geçiyorum. Zirveden tam olarak saat 12:00 de ayrılıyoruz. Böylelikle bu koca platoda 40 dakika geçirmiş oluyoruz.
Peki "Biz sabahtan beri nereye, nasıl tırmandık ?" diyorsanız. Aşağıdaki fotoğraf sorularınıza cevap olacaktır.
|
ÇIKIŞ BOYUNCA İZLEDİĞİMİZ YOL |
İniş için zirve platosunun önüne geldiğimizde, aşağı iniş yapacağımız rotanın altında uzanan muhteşem bir manzara bizi bekliyordu.
|
İNİŞ ROTAMIZDAKİ MANZARA |
Aynı zamanda dağın bakmadığımız batı yüzüne de baktığımda telesiyej bölgesinin uç kısımlarının uzandığını görüyoruz.
|
DAĞIN TELESİYEJİN UZANDIĞI UÇ BÖLÜMLERİ |
İnişe başladığımızda çıkarken açtığımız izlerin donduğunu görüyoruz. Bu sebeple daha dikkatle inişi tamamlamaya çalışıyoruz.
|
KIZLAR KAR GEÇİŞİNDE POZ VERMEYİ İHMAL ETMİYORLAR |
|
BİR POZ DA BETÜL'DEN GELİYOR |
Karlı etabı geçince 40 Mezarlar'a doğru hızlıca irtifa kaybetmeye başlıyoruz.
|
İNİŞ DAHA HIZLI İLERLİYOR |
Geldiğimiz rotadan 40 Mezarlar düzlüğünü geçip, tek sıra geçiş yaptığımız yan geçişe geliyoruz.
|
YAN GEÇİŞ GEÇİLİYOR |
|
TÜM EKİPTEN YAN GEÇİŞTEN İLERLİYOR |
Yan geçiş sonrası üzerinde olduğumuz kılçık gibi bölüm uçurum gibi bir görüntüyle Bozdağ Beldesi'ne doğru dik bir eğimle iniyor. Burası gelirken içinden geçtiğimiz Mermeroluk Mesire alanının Diktepe Mevki olarak anılıyormuş. Dağın sahip olduğu vadilere inen en dik bölüm olduğu için böyle anılıyormuş. Öğrendiğimize göre geçen sene burada Ege Üniversitesi Dağcılık Kulübü üyesi Erdem Tapul çığ düşmesi sonucu ölmüş. Bu sebeple geçerken bakmadan ve ölen arkadaşımızı anmadan edemiyoruz.
|
KILÇIĞIN SAĞ TARAFI DİK TEPE MEVKİ |
Biz tabi ki tehlikeli sağ tarafı değil de sol tarafı tercih ederek inişe devam ediyoruz. Ve birden ekip arkadaşlarımız bulutların içine içine dalıveriyorlar.
|
BULUTLARA DOĞRU |
Buradan Kıble Kayaları Mevki'nin üstündeki düzlüğe inip, ekibi bekliyoruz.
|
ÇAĞIN VE AYHAN BEKLEMEDELER |
Birazdan tüm grup buluşup, Kıble Kayaları Mevki'ne inişe devam ediyoruz.
|
SON ETAPLAR |
Geldiğimiz gibi önce ormanlık alana iniyor, sonra da toprak yola çıkıp beldenin yoluna bağlanıyoruz. Sabah başladığımız yere vardığımızda saat 13:40 ı gösteriyordu. Yani inişi 1,5 saatte tamamlayarak faaliyetimizi tam 5 saatte bitirmiş oluyoruz. Toplamda 10 km yürüdüğümüzü öğreniyoruz.
Aracımızda üstümüzü değiştirerek dönüş yoluna hazırlanıyoruz. Hazırlananlar beldenin kahvelerinden birine yerleşiyor. Yola çıkmadan birer sıcak çay içmek istiyoruz.
|
BOZDAĞ'IN ŞİRİN EVLERİNDEN BAZILARI |
Kahveye giderken de Bozdağ'ın sokaklarına, sokak satıcılarına göz atmayı ihmal etmiyoruz.
|
EKİBİN BİR KISMI OTOBÜS DURAĞINDA SOHBET HALİNDE |
|
BOZDAĞ'IN GENİŞ ANA CADDESİ |
Bu geniş cadde üzerinde sağlı sollu satıcıları göreceksiniz. Çuvalla kranola patatesi, üzüm pekmezi, nar ekşisi, yöreye ait ada çayı, ceviz, incir, köpük helva, kestane balı alabilecekleriniz arasında geliyor.
|
BOZDAĞ'DA SOKAK TEZGAHLARI |
Hepimiz az çok alışveriş yapıyor ve kahvenin birine oturup yöreye ait ada çayının tadına bakıyoruz.
|
YÖREYE HAS ADA ÇAYI |
Ve saat 15:00 da güzel Bozdağ'dan ayrılıp Salihli'ye bağlı Sart Kasabası yakınlarındaki Sardes Antik Kentine doğru yola çıkıyoruz. Yol esnasında biraz Sardes'in hikayesine odaklanalım isterseniz.
Salihli'ye 9 km uzaklıkta İzmir-Ankara yolunun iki yanına yayılmış bir vaziyette konumlanmış ve Lidya Devleti'ne başkentlik yapmış bir antik kent burası. Bilinen tarihe göre paranın ilk basıldığı yer bu kentmiş. Ayrıca Efes ve Sardes'i içine alarak Kuzey Anadolu boyunca ilerleyerek Musul ve Bağdat'ı geçerek Babil'in yakınından ikiye ayrılan ünlü Kral Yolu'da bu kentten geçiyormuş.
Kentin ismi uzun süre değerli taş olarak kullanılan turuncu kuvars taşının batı dillerindeki karşılığı olan Sard kelimesinden geliyormuş. Halen bu bölgede bu taş ve altın çıkarılması devam ediyormuş.
Sardes Antik Kenti'ne geldiğimizde saat 15:45 i gösteriyordu. Antik kent girişine kişi başı 8 tl ödüyoruz ve girişte herhangi bir indirim söz konusu değil.
Bu topraklar 5000 yıldır değişik topluluklara ev sahipliği yapmış. Roma ve Bizans dönemlerinde en güzel zamanlarını yaşadığı yapılan kazılardan anlaşılıyor.
İncil'in Vahiy bölümünde batıda Hristiyanlığın yayılmasında katkısı olan yedi kiliseden biri olarak Sardes gösteriliyormuş.
|
GİRİŞTE BİZİ KARŞILAYAN GÖRÜNTÜ |
Antik kenti gezmeye Roma Caddesi'nden başlıyoruz. Bu yolun normal genişliği 18,5 mt enindeymiş. Yani kentin yanından geçen kara yolunun iki katı kadar genişliğindeymiş.
|
ROMA CADDESİ'NDE İLERLİYORUZ |
İlerlediğimiz yol aslında kazılarla ortaya çıkmasına rağmen hala 2 mt yukarıda bulunuyor. Sol hizada bulunan dükkanlardan bunu anlayabiliyorsunuz. Dükkanlara da yine kazılarda edindikleri bilgilere göre o zamanki ustaların isimleri verilmiş. Bu arada belirtmeden geçmeyelim bu güzel antik kentin kazılarını Amerika desteğiyle Fikret Yegül yapıyormuş.
|
YOL ÜZERİ SIRA SIRA DÜKKANLAR |
Dükkanları geçip de bir basamakla sola geçerseniz karşınıza aşağıdaki muhteşem görüntü çıkıyor.
|
SARDES SİNAGOGU VE MEZARLIĞI |
Burası kentin sinagoguna ve mezarlığına ait bir bölüm. Yer mozaikleri oldukça güzel gözüküyor. M.Ö.3 yy. da Sardes'in Yahudi cematine sahip olduğu düşünülüyormuş. Üzerindeki ünlü Kral Yolu'yla da Babil ve civarından Yahudilerin buraya gelmesi için çalışmalar yapılıyormuş.
|
SİNAGOGUN YER MOZAİKLERİNDEN BİRİ |
Bu güzel mozaiklere ayaklarınızın altında yürürken basmaya kıyamazsanız, oyalanmadan açık kapıdan ileri doğru ilerleyin derim. Yine geniş bir odacık sizi karşılayacak. Bunun da sinagogun bir bölümü olduğu belli.
|
SİNAGOGUN İÇ BÖLÜMÜ |
Zemine baktığınız kadar duvarlara da bir göz atın derim. Her yerde muhteşem bir el işçiliği bulunuyor.
|
SİNAGOGUN İÇ DUVARLARI |
Bu bölümden düz yürüyüp, küçük bir tahta köprüden geniş bir alana çıkacaksınız. İşte o tahta köprüye adımınızı attığınızda bir an gördüğünüz güzellik karşısında durmak zorunda kalıyorsunuz. İçinizden "Aman Allah'ım o da ne?" demeden edemiyorsunuz. Gördüğünüz bu muhteşem yapı antik kentin Gymnasyumu yani günümüze tekabül ederse burası güzel bir okul oluyor.
|
SARDES GYMNASYUMU |
Bu gymnasyum ile ilgili bir söylence geldi kulağıma sizinle de paylaşmak isterim.
Bir zamanlar Sardes Gymnasyumu'nun geniş bahçesinde kentin genç erkeklerinin çıplak bir şekilde koştururlarmış. Zamanın ileri gelenleri de bu koşan genç erkekler içerisinden beğendiklerini seçip haremlerine katarlarmış.
İşte bu eski hikayede geçen bahçeye bir de biz göz atalım istiyoruz. Gerçekten müthiş bir büyüklüğü olan bir bahçe burası. Ayrıca bahçenin içinden bu yapı kompleksine bakmak da ayrı bir hoş geliyor göze.
|
BAHÇENİN İÇİNDEN OKULUN GÖRÜNÜMÜ |
Bu güzel binanın ön cephesinde bir grup fotoğrafı çektirmeyi ihmal etmiyoruz.
|
SARDES GYMNASYUM'U VE BİZ |
Bu güzel okul binasının tam ortasındaki kapıdan geçip, kente girdiğimiz bölüme doğru ilerliyoruz. Okulun bir de arka görünümüne bakıyoruz.
|
GYMNASYUM'UN ARKA CEPHESİ |
Bu bölümü geçince hemen solumuzda, Efes Antik Kenti'nde bulunan tuvaletler in aynısını görüyoruz. Biliyorsunuz bu tuvaletler alttan sürekli geçen bir kanalın devri daimi ile çalışırken asıl önemli olan bu tuvaletlerin halkın sosyalleşmesini sağlayan, politik sohbetlerin bile yapıldığı önemli mekanlardan biri olmasıdır.
|
SARDES TUVALETLERİ |
Tuvaletleri gördükten sonra antik kentin yolun karşı bölümünde bulunan ve gerçekten muhteşem tapınak kalıntılarının olduğu bölüme geçiyoruz. Bu bölümde de önceden aldığımız bilet geçerli olduğundan tekrar bilet almıyoruz.
Kentin bu bölümüne girmeden girişin hemen sol tarafındaki tepelerde bulunan Sardes Kalesi'ne dikkat edin derim. Bizim çok vaktimiz olmadığından kaleye doğru yürüyüş yapamıyoruz.
|
SARDES KALESİ |
Kentin bulunduğu bölge birinci derece deprem bölgesi olduğundan kale tarih boyunca meydana gelen birçok depremde zarar görmüş. Günümüze gelen surlar Bizans döneminden kalmaymış.
Kaleye uzaktan da olsa bakıp, bu bölüme girdiğimizde bu tarafın en önemli yapısını, bugün iki sütununun ayakta kaldığı Artemis Tapınağı'nı uzaktan görüyoruz.
|
SARDES ANTİK KENTİ ARTEMİS TAPINAĞI |
Kente doğru yürürken karşınıza önce bu tapınak için yapılan sunak taşını görün derim.
|
SUNAK TAŞI |
Bu sunak taşı Büyük İskender'in kente Helen yaşam tarzını yerleştirmesinden sonra M.Ö 5. yy.ın sonunda Artemis'e adanmak için kırmızı kum taşından yaptırılmış. Tapınak da sunak ta dinsel bir öge oldukları için batıya doğru dönmüş olarak yerleşmişlerdir. Sunak taşının hemen solunda 1920 lerden kalma bir vinç var. Hala niye orada olduğunu anlamak zor. Zira o da bu antik taşlar gibi değişmiş. İyice paslanmış bir durumda.
|
TARİHİ BİR VİNÇ |
Bu sunak taşının yapılmasına sebep olmuş ve sadece kalıntıları bulunan Artemis Tapınağı'na doğru yürümeye başlıyoruz. Sanki binlerce yıl önce tapınağa çıkar gibi kalan taşların üzerinde basamak çıkar gibi yükseliyoruz. Bu tarihi taşlara basmamızın ne kadar yanlış olduğunu bilsek de üzerlerinde ilerliyoruz. Ve bir grup fotoğrafı çektirip bu büyülü anı donduruyoruz.
|
ARTEMİS TAPINAĞI'NDAN ARTA KALANLAR |
|
ARTEMİS TAPINAĞI'NIN KALAN SÜTUNLARI |
Tapınak kalıntılarından dönerken hemen tapınağın dibinde tapınak rahibi Apphion için yapılan anıt dikkatimi çekiyor.
|
RAHİP APPHION'UN ANITI |
Saat 16:30 da bu güzel antik kentten ayrılıyoruz. Ayrılırken de "İyi ki gelmişiz." demeden edemiyoruz. Şimdi güzel bir ziyafet çekme zamanıdır herhalde. Eyüp'ün tavsiyesiyle İzmir-Uşak yolu üzerindeki Değirmen Restoran'a gidip ünlü odunda köftesini tatmayı istiyoruz.
Masalarımıza yerleşip siparişlerimizi veriyoruz.Garsonların söylediğine göre odunda köfteye baharat, ekmek gibi bir şey katılmazmış. Sadece etten oluşuyormuş. İşte köftelerimiz geliyor bile.
|
ODUNDA KÖFTE |
Yenilen yemekler sonucu tüm masalarda yüzlerde gülücükler mi var acaba?
|
ÇAĞIN-EYÜP VE SERDAR |
|
FİLİZ-NİMET-NALAN VE BETÜL |
|
MUSTAFA AĞABEY-KEMAL VE YÜKSEL |
|
BEN-AYHAN VE GÜVEN |
Yemek sonrası yöreye ait tahinli Kemalpaşa tatlısını yemeden edemiyoruz.
|
TAHİNLİ KEMALPAŞA TATLISI |
|
GÜVEN KEMALPAŞA TATLISININ TADINA BAKIYOR |
Ve yemek sonrası saatlerimiz 17:00 ı gösterirken Salihli'de Eyüp'ü bırakıp İstanbul'a doğru yola çıkıyoruz.
SALİHLİ'DEN İSTANBUL'A
Yol boyunca aracımızda cipsler, kuru yemişler ve vişneli votkalarımız eşliğinde film izlemenin, birlikte gülmenin tadını çıkartıyoruz.
Saat 22:45 te Topçular'dan sıra beklemeden feribota binerek son fotoğrafımızı da feribotta çektiriyoruz.
|
FERİBOT SOHBETİ |
Efendim geldik yolun sonuna. 24 saat süren bu faaliyette yok yoktu. Dağımıza tırmandık, Bozdağ Beldesi'ni keşfettik, Sardes Antik Kenti'ni gezdik ve hepsinden ayrı ayrı tat aldık. Ama en önemlisi güzel bir ekiple uyum içerisinde bir faaliyeti daha geride bıraktık.
2013 yılını dolu dolu geçirdik diyebilir miyiz? Sanırım evet. Önümüzdeki yılın da aynı yoğunlukta geçmesini diliyoruz. Tabi sağlık ve huzurun bizden uzak olmaması dileğiyle.
Goethe, "Düşünmek kolay, yapmak zordur. Ancak dünyada en zor şey, düşünüleni yapmaktır." der. Umarım dostlar 2014 tüm düşlediklerimizi gerçekleştirdiğimiz esaslı bir yıl olur. Son olarak her zaman ki gibi;
Gönlümüz dağlarda olsun, zirvelerimiz daim olsun diyorum.
Görüşmek üzere.
Şenay KILIÇ
FAALİYET RAPORU
Sabah Yola Çıkış Saati:08:40
Zirveye Varış:11:20
Bozdağ Beldesine varış:13:40
Toplam km:10 km
Hava:Açık, güneşli
FAALİYET ÜCRETİ:130 TL
1 yorum:
tebrik ediyorum çok keyifli bir etkinlik olmuş okurken bile bnde gidebilseydim keşke diyemeden edemedim..
Yorum Gönder