4 Mayıs 2013 Cumartesi

TRİLYE, RUMLARDAN KALAN BİR HATIRA

       Uzun zamandır bizi çağırır durur bu küçük ama şirin, kendi halindeki kasaba, Trilye. Bir yıl önce yine niyetlenmiş ama biletimi almama rağmen yola düşememiştim.  Kısmetten ötesi boş diye boşuna dememişler.
    Bu sene de 23 Nisan tatili bize yavaş yavaş göz kırparken yine içimde bir Trilye şarkısı çalmaya başlayınca İdo'nun biletlerini araştırmaya başladım. Bir de ne göreyim? Daha önce Kabataş'tan kalkan ve Güzelyalı'ya giden deniz otobüsü Kadıköy'den kalkmaya başlamamış mı? Hiç düşünmeden gidiş dönüş biletlerimizi aldım. Gidişimiz 5 er den 10 tl, dönüşümüzse 17 şerden 34 tl tuttu. Sanırım Kartal'dan Taksime geçsem çok rahat aynı parayı harcarım herhalde.
  23 Nisan sabahı daha önceden Trilye ve Mudanya hakkında araştırmalarımızı yapıp, yola düştük. Metroyla Kadıköy deniz otobüslerinin önüne kadar geldikten sonra kendimizi Mudanya'ya doğru seyir sürerken bulduk. 
   Deniz otobüsümüz önce Yassı Ada'yı sonra Sivri Adayı bize göstererekten ilerlerken biz de bir yandan hem çaylarımızı yudumluyor hem de kitaplarımızı okumanın tadını çıkartıyorduk. 
    09:20 de bindiğimiz deniz otobüsü saat 11:00 gibi Güzelyalı'ya vardı. İdo ile yaşanan fiyat sorunları sonrası Bursa Büyük Şehir Belediyesi'nin kurduğu çok güzel bir iskele karşılıyor sizi burada.
BURSA BELEDİYESİ OTOBÜSLERİ
    İskeleden çıkar çıkmazda taksiler ve Bursa'nın özel otobüsleri sizi gitmek istediğiniz yerler için hazır bekliyor. Bizse iskele dışındaki yol üzerinden Mudanya'ya giden ve üzerinde Mütareke yazan minibüsleri bekliyoruz. 15 dakikada bir geçiyorlar ve minibüs ücreti 1,25 tl.
     Güzelyalı Mudanya arası 6-7 km kadar. Mudanya'ya doğru ilerlerken etrafı izliyor ve aynı geçen yıl Ayvalık- Cunda'da hissettiğim hisleri yaşadığımı farkediyorum. Bakımsızlık, görsel rahatsız edicilik ve tarihin bir zamanında var olan nizam ve intizamdan arta kalanlar. Bu nizam ve intizam biz Türklerin olduğu hiçbir yerde olmaz diye umutsuz bir düşüncem var.
   Neyse bindiğimiz minibüs şoförüyle sohbet edip Mütareke binasını görmek için nerede inmemiz gerektiğini öğreniyoruz.
 Mudanya'ya geldiğinizde Ziraat Bankası'nda indiğinizde, sahile doğru yürürseniz binayı görmeniz mümkün.
  Sahile yürüyüp, mütareke binasının karşısındaki ağaçlık parkta oturup, Mudanya'nın tarihiyle ilgili bir şeyler okuyoruz ve sizlerle paylaşmak istiyoruz. 
 Mudanya'nın tarihi bayağı eskilere milattan önce 1400 lere kadar uzanıyormuş. O zamanlarda güzel sahiliyle göz kamaştırıyormuş. Tarih ilerlerken şehir devamlı işgallere uğramış. Adı Myrlea'da olmuş, Apameia da Montania'da olmuş. Ama bugünkü adının Montania'dan geldiği sanılıyor.
  Bizim içinse Mudanya'nın tarihteki önemi büyük. Kurtuluş Savaşı'nın sonundaki görüşmelerin başladığı ve barışa giden yolun başlangıcı olarak Mudanya önemli bir yer tutuyor. Zaten belediyenin ambleminde, sokaklarda, dükkanlarda her yerde mütareke ile ilgili şeyler görmeniz mümkün.
  Bu görüşmelerin yapıldığı bina tam sahilde, beyaz bir bina. 19.yüzyıl sonlarının mimarisine sahip bina aslen Rus asıllı Aleksandr Gangayov'a aitmiş. Fakat Mudanyalı bir hayırsever olan Hayri İpar binayı satın alarak, onartmış ve 1937 yılında Mudanya Belediyesi'ne vermiş. Sonra da bina bir müzeye dönüştürülmüş.
MUDANYA MÜTAREKE BİNASI
   Bodrum ve çatı katı dışında iki katlı olan bina ahşap olup 13 odası ve 2 büyük salonu var. 1. Katında mütarekenin imzalandığı salon ve İsmet Paşa'nın çalışma odası ve ayrıca bu odada Paşa'nın kızgın olduğu bir anda, yumruğuyla kırıp ikiye böldüğü bir mermer masayı görebilirsiniz. Üst katta da İsmet Paşa ve yaverlerinin yatak odaları bulunuyor.
  Mütareke dönemine ait eşyalar dışında, fotoğraflar ve belgeler de korunuyor ve sergileniyor. Müze pazartesi hariç 08:30 ve 17:00 saatleri arasında açık bulunuyor.
     Tam müze binasının karşısında İsmet İnönü'nün bir heykelini göreceksiniz.
İlk kadın heykeltraşlarımızdan Sabiha Bengütaş tarafından yapılmış. Heykelde İnönü'nün iki cephesi işlenmiş. İnönü'nün sırtındaki peleriniyle arka tarafı şekillendirilmiş, başı açık gösterilmiş.
MUDANYA-İSMET İNÖNÜ HEYKELİ
  Sağ elinde bir tomar tutuyor ve bu tomarla Mudanya Mütarekesi ve Lozan Antlaşması'nın siyasi başarısı anlatılmaya çalışılmış. Bu heykeli de Hayri İpar yaptırmış.
MÜTAREKE ANITI YAZISI
  Mütareke Binasının sol tarafında Mudanya'nın o eski güzel evlerini barındıran güzel bir sokak ve sahilde cafeler görmeniz mümkün. Genel olarak bakımsız görünen bu küçük kasabanın bu bölgesinde evlerde restore işlemlerinin görülmesi gayet hoş olmuş.
MUDANYA SOKAKLARI
MUDANYA EVLERİ
SAHİL KENARINDA CAFELER
SAHİLE DOĞRU ADIM ADIM
VE MÜTAREKE BİNASI ÖNÜNDEKİ BARIŞ ELÇİSİ
      Mudanya'da fazla oyalanmadan Trilye'ye gitmek üzere ayrılıyoruz. Bu arada görülecek başka nereleri var derseniz Tahir Paşa Konağı, eski evlerin bulunduğu Girit Mahallesi gezilebilir. 
  Biz rotamızı fazla gecikmeden Trilye'ye doğru kırıyoruz. Fazla vaktimiz olmadığından ve minibüsle gideceğimiz için hemen indiğimiz yerde Trilye için minibüs beklemeye başlıyoruz. Bursa'dan doğru gelen Trilye minibüsleri yarım saatte bir geldiklerinden biraz bekleyebilirsiniz. Ama Trilye Mudanya arası 10 km olduğundan fazla oyalanmadan gidiyorsunuz. Bu arada yol üzerinde Kumyaka (Siği) Köyünü de görüyorsunuz.
 Sonunda Trilye'ye  eski evlerin manzaralarını seyirederekten giriyoruz. Minibüsten iner inmez dönüş için araç kalkış saatlerini almayı unutmuyoruz. Son minibüs saat 18:00 de kalkıyor.
  Ve sahile doğru uzanıyoruz. İskele caddesinden doğru sahile yürürseniz ki her şey bu yol üzerinde zaten kendinizi kah Safranbolu da kah Cumalıkızık'ta hissedebilirsiniz.
   Sağa sola bakaraktan yeni bir mekanı tanımanın doruğundaki hislerle sahile yürürken sağ kolda gördüğümüz ORTA KAHVE çok hoşumuza gidiyor. Mutlaka burada oturup kahve içmeliyiz diye düşünüyoruz.
TRİLYE'DE İSKELE CADDESİNDE ORTA KAHVE
     23 Nisan olması dolayısıyla bu şirin kasabada da her yer bayraklarla doluydu.
TRİLYE'DE 23 NİSAN BAYRAKLARI
 Tabi İskele Caddesinde yürüdüğünüzde en çok gözünüze çarpacak şey zeytin ve zeytinyağları olacaktır. Sağlı sollu tüm dükkanlarda, kapı önlerinde, cam kenarlarında gözlerinize mutlaka takılacaktır.
BİR KÖŞE BAŞINDA SATIŞ ZAMANI
   Tabi bu arada zeytin ve zeytinyağı dışında marmelat, reçel ve turşu satışların da yapılıyor.
PENCERE ÖNÜ ZEYTİNLER
  Yol üzerinde sahile doğru giderken sağ kolda Baküs Şarap Evi ile karşılaşacaksınız. Kendi ürettikleri şarapları satıyorlar. Denemenizi öneriyoruz.
BAKUS BUTİK ŞARAP EVİ
   Bakus Şarap Evini geçince yine sağ kolda büyük bir hediyelik  satış dükkanı göreceksiniz. İlla ki alacası bulacası ile dikkatinizi çekecektir. Biz de bu renkli Tirilye Çarşısı'nı şöyle bir kolaçan etmeyi ihmal etmiyoruz.
ALLI PULLU BİR DÜKKAN BURASI
TİRİLYE ÇARŞISINDAN BİR GÖRÜNÜM
TİRİLYE ÇARŞISI VE BENDENİZ
    Bu dükkanla birlikte artık sahile iyice yaklaşıyoruz. Etrafa bakınıp ilerlerken karşı yakada, dükkanının önünde oturan bir amca dikkatimizi çekiyor. Bize zeytin kolonyası ikram ediyor. Ve zetinyağından yapılan sabunlarını övüyor.
ZEYTİNYAĞINDAN YAPILAN MİS GİBİ SABUNLAR
VE YİNE ZEYTİNLER
  Ve sonunda sahile varıyoruz. Kocaman bir meydan ve karşıda Armutlu Yarımadası bize göz kırpıyor. Hemen solumuzda da toplam 4 ya da 5 tane olan sahil balıkçı restoranları bulunuyor. Önce sahile doğru yürüyüp denizi içimize çekiyoruz.
SAHİLDEN BALIKÇILARIN GÖRÜNÜMÜ
   Bugün tatil olmasına rağmen sahil de etrafta oldukça sakin görünüyor. Belki insanlar daha sonra gelecekler diye düşünüyoruz.
AYHAN'IN MAKİNESİYLE BİZ VE TRİLYE SAHİLİNDEN GÖRÜNÜM
    Sahilde biraz dolaştıktan sonra soluğu Trilye Balıkçısında alıyoruz. Şekerev, Liman, Savarona ve Trilye Balıkçıları olmak üzere zaten 4 Adet balıkçıdan sadece birinde oturanlar görünce biz de oraya yöneliyoruz. Ve sabahın yedisinden beri ayakta dolanma sonucu biraz oturup, dinlenme isteği duyuyoruz.
    Trilye deyince barbunya ve kırlangıç balığı akla gelse de biz uzun zamandır yemediğimiz hamsinin peşine düşüyoruz. Masamıza önce kekiklenmiş Trilye zeytini geliyor tabi ki. 
KEKİK VE ZEYTİN, HER DAİM BEĞENDİĞİMDİR
   Ve yemeğimiz gelene kadar biramız ve kalamarımızla oyalanırken bir yandan da Trilye'nin tarihi hakkında araştırdıklarımızı gözden geçiriyoruz. Sizinle de paylaşsak iyi olur dostlar.
  İçinde bulunduğu bölge dolayısıyla Trilye tarih içinde Misyalılar, Traklar, Antik Romalılar, Bizanslılar ve Osmanlılar tarafından yönetilmiş. 1330 da Osmanlı egemenliğine girmiş ve yine Rumların çok olarak yaşadığı zengin bir yer olmaya devam etmiş. Zeytin ve zeytinyağı o zamanlarda oldukça tanınıyormuş. İpek böcekçiliği, şarap üretimi ve balıkçılık konusunda da önemli bir yeri varmış Trilye'nin. Bizans zamanında burada tutulan balıkların İmparatorların sofrasını süslermiş bir zamanlar. Ne kadar doğru bilmiyorum?
 II.Beyazıd döneminde İstanbul'dan 30 hane Türk getirilerek Trilye'ye yerleştirilmiş.
   1900 lerin başında Sadrazam Mahmut Şevket Paşa'nın öldürülmesiyle ismi Mahmutşevketpaşa olarak değiştirilmiş ama yine de ismi Trilye olarak anılmaya devam etmiş.
  Yunanistan'ın 1920-1922 yılları arasında Bursa ve çevresini işgal altında bulundurduğu dönemde, Kral Konstantin Trilye'yi ziyaret etmiş ve Trilye 13 Eylül 1922 günü Türk ordusunun gelmesiyle işgalden kurtulmuş.
 Kurtuluş Savaşı sonrası bu küçük kasabadaki Rumların bir kısmı kendiliğinden bir kısmı da Lozan'da varılan Mübadele Antlaşması sonucu Yunanistan'a göç etmiş. Onların yerine Selanik ve Girit'ten gelen müslümanlar buraya yerleşmişler.
  Son olarak 1963 yılında ise ismi Zeytinbağı olarak tekrar değiştirilmiş ta ki 2011 de tekrar Trilye olana kadar.
   Bu arada Trilye için barbunya balığının anavatanıdır deniliyor. Zeytinyağını da unutmamak lazım illa ki.
 Tarihi bu kadar eski olmasına rağmen günümüzde Trilye bölgesi sit alanı olduğundan doğallığını hiç yitirmemiş. Uzaklardan gözünüze iki tepenin arasında sıkışıp kalmış bir bakir köy havasında gözüküyor. Eski fotoğraflarına baktığınızda hiç değişmediğini görüyorsunuz. Ama bakımsızlıktan eski havasını kaybettiğini de anlamanız hiç zor değil.
   Tarihe kafamızı gömmüşken, bu arada bizim balıklar da taze taze önümüze geliyorlar. Biraz okumaya ara verip yemeğe yumuluyor, Trilye'nin tadını çıkartalım diyoruz.
TRİLYE BALIKÇISI BİZ, KEDİLER VE HAMSİLER
   Biz balık yemeğe başlar başlamaz Trilye'nin balık sevdalısı kediler etrafımızı sarıyorlar. Bacaklarımıza bacaklarımıza tırmanıyorlar.
TRİLYE'NİN KEDİLERİ
   Efendim kedilerle birlikte yeyince hamsiler de hemen suyunu çekiyor tabi ki. Ne yapalım ? Karnımız doyunca okumalarımıza devam ediyoruz.
   Trilye isminin nereden geldiğine dair rivayet çok. Bunlardan biri barbunya balığı demek olan "Triglia" dan geldiğiymiş. 
   Bir diğeri ise şöyle; rivayete göre M.S. 4. yüzyılda Hristiyan din adamları İznik'te toplanmış. İznik Konsülü olarak tarihe geçen bu toplantıda Aya Yorgi, Aya Satri ve Aya Yani adlarında üç papaz başpiskoposla anlaşmazlığa düşmüş ve afaroz edilmişler. Eşyalarını toplayıp Trilye'ye gelmişler. "Tri" üç,"İlya" da papaz anlamına geldiğinden Trilye ismini aldığı düşünülüyor. 
  Bu arada söylemeden geçemeyeceğim daha tam olarak gezmedik ama Trilye halkı oldukça güler yüzlü gözüküyor. Birazdan daha iyi göreceğiz sanırım.
  Sonunda yemek masamızdan kalkıp gezintiye başlıyoruz. Önce sahil yolunun hemen girişinin solunda bulunan köylü pazarına uğruyoruz.
TRİLYE KÖYLÜ PAZARI

ZEYTİN PAZARI
    Zeytin satıcıları hemen zeytin tadımı yapmanız için ısrar ediyorlar. Trilye zeytinin özelliği orta boyda, küçük çekirdekli ve çekirdeği meyvesine yapışmıyor. Zeytinler salamura yöntemiyle 3-4 yıl saklanıyor. Olgunlaşmış yeşil zeytinden de kırma, çizme ve az tuzlu konserve zeytin üretiliyormuş. Trilye zeytini yağ yapımı için oldukça uygun. Bu arada satıcılar isterseniz daha sonra kargoyla da zeytin yollayabiliyorlar.
KÖYLÜ PAZARI ÜRÜNLERİ
    Zeytinleri tadıp, alım işlemini daha sonra yapmak üzere İskele Caddesi'nden yukarı doğru yürüyoruz. İskele Caddesi üzerinde Emil Zeytinleri diye bir zeytincinin iyi olduğundan bahsediyorlar, kim bilir belki uğramak istersiniz.
EMİL ZEYTİNLERİ
  Bakus Şarap Evi'nin önünden geçiyoruz ve içeride sohbet edip tadım yapıyoruz. Satıcının söylediğine göre eskiden Trilye'de bağcılık yapılırmış. Şimdi ise üzüm üretilmiyor. Fakat başka yerlerden gelen üzümler Trilye'deki tesislerde işlenip şarap üretiliyor. Kırmızı ve beyaz şaraplar için Türkiye'nin dört bir yanından boğazkere, merlot, sultaniye ve narince gibi üzümler üretiliyor. Üstelik fiyatları da fazla pahalı değil.
   Şimdi İskele Caddesi'nden kurtulup tam da kendimizi Rumlar'dan kalan 2-3 katlı bitişik nizam evlerin ve daracık sokakların arasına atma zamanıdır diyorum. Evlerin alt katlarında mutfak ve depo bulunup, odalar üst katta yer alırmış. Günümüzde restore edilen evler olsa da genel olarak evler bakımsız gözüküyorlar.
   Trilye'de fazla tarihi eser olmasa da olanları da bugün göreceğiz inşaallah. Biz hem etrafa bakınıp hem de adanın sağ kol üzerindeki tepesine doğru ilerliyoruz. Tepede, gelmeden namını duyduğumuz Çamlı Kahve'yi görmek istiyoruz.
 Çamlı Kahve'ye doğru giderken solda kalan yol üzerinden çıktıysanız karşınıza zebella gibi bir site binası çıkacaktır. Trilye'ye gelirken uzaklardan bile seçilen bu çirkin bina bu kasabanın en yüksek ve en çirkin binası herhalde.  O kadar çirkin ki, "Bunun burada ne işi var? " demeden yapamıyorsunuz.
ÇAMLI KAHVE'YE DOĞRU ÇİRKİN BİR YAPI
  Bu yapının önünden sağa döndüğünüzde Çamlı Kahve hemen karşınıza çıkıyor. Girişinde zeytin satıcıları sizi karşılıyorlar, siz de bir süre sonra bu görüntüyü doğal karşılıyorsunuz zaten.
  Kahve'ye girmeden solda bir teras var. Oradan Trilye'ye bir bakış atabilirsiniz.
ÇAMLI KAHVE TERASINDAN TRİLYE MANZARASI
ÇAMLI KAHVE TERASI VE KAHVENİN BİR BÖLÜMÜ

 Çamlı Kahve bize çok da çekici gelmedi. Bilindik bir insan kalabalığı içinde oturmaktansa içerisinden geçip ilerleyip, uç tarafında ne var ne yok bir bakıyoruz.
ÇAMLI KAHVE

ÇAMLI KAHVE GİRİŞİ

    İçinden geçip ilerlediğinizde alt ucunda da küçük bir teras var. Orada biraz oturup, manzaraya bakınıyoruz.
KAHVENİN ALT TERASINDAN TRİLYE MANZARASI
       Bu bulunduğumuz yerden tekrar Trilye'ye doğru inme planları yapıyoruz. Sahile kadar inen toprak yol bile var aslında.
SAHİLE İNEN TOPRAK YOL
    Tepeye çıkarken kullandığımız yolun bir paralelinden aşağıya inişe geçiyoruz. Karşımıza restore edilmiş evler çıkıyor.
RESTORE EDİLMİŞ BİNALARDAN BİRİ
RESTORE EDİLMİŞ OLMASA DA BAKIMLI BİR BİNA DAHA
      Yukarıdan aşağıya hemen her yerde teraslar ve banklar görmeniz mümkün. Biz de bunları değerlendirmeyi ihmal etmiyoruz.
TERASDA OTURUP, DİNLENEBİLİRSİNİZ
MAKİNEMİZE KENDİ KENDİMİZE POZ VERİYORUZ
    Sahil yolu olduğu gibi gözüküyor. Arka tarafta da yalnız dolaşmak isteyen çiftler geziniyorlar.
TRİLYE SAHİLİ VE AŞIKLAR
    Ve bu terastan biraz daha aşağılara indikçe şehir daha da güzel gözüküyor. Ne kadar kendi halinde ve eski bir şehirde gezdiğinizi anlıyorsunuz.
 TRİLYE'DEN BİR GÖRÜNÜM
    Buraya gelmeden hep okuduk; ara sokaklara girin gezin diye biz de öyle yapıyoruz şimdi.
DAR ARA SOKAKLAR
    Karşımıza bazen şirin ev duvarları çıkıyor. Çoğu zamansa bakımsızlıkla boğuşan binalar.
TRİLYE'DE BİR EV
 İyice aşağı doğru iniyoruz ama hala Taş Mektep'i göremediğimizi farkediyoruz. Bu küçük kasabanın en önemli binalarından birinden bahsediyoruz. 
 Biraz soluklanmak için kasabaya girdiğimizde beğendiğimiz Orta Kahve'ye gitmeye karar veriyoruz. Ama önce bir fırına uğrayarak bir şeyler alıyoruz ve buranın ünlü Ceviz Lokumu'nu tadıyoruz. 
TRİLYE'DE BİR FIRIN
TRİLYE'NİN CEVİZ LOKUMU
   Ceviz Lokumu bizim haşhaşlı çöreğimizin sadece cevizlisi. Yani tatlı bir şey değil. Pek bir esprisi yok anlayacağınız. Biz de  fırından ayrılıp Orta Kahve'nin yolunu tutuyoruz.
ORTA KAHVE
  Bu kasabada ilk gözüme çarpan Orta Kahve idi. Gördüğüm an hoşuma gitmişti. Hislere güvenmenin verdiği güvenle kahveciye kahve siparilerimizi gecikmeden verdik.
ORTA KAHVE'DE KAHVE KEYFİ
  Şehrin kalbi kahve atar diye boşuna dememişler. Kahveciyle sohbet ettiğimizde Trilye'deki çoğu kişinin tıpkı bir zamanlar Rum Lideri Makarios'un mezun olduğu gibi Taş Mektep mezunu olduğunu ama şimdilerde Taş Mektep'in kendi haline bırakıldığını öğreniyoruz. Öğrendiklerine göre Taş Mektep'i satın almak isteyenler arasında burada yaşayan Rumlar da Araplar da varmış.
  Orta Kahve İskele Caddesi üzerinde şirin bir kahve. Daracık kapı önündeki nostaljik sandalyelerde anı biraz değiştirip, etrafı gözlemek için birebir. İki çay ve bir kahveye 3,5 tl verip kahveciden aldığımız bilgiler doğrultusunda Taş Mektep'i bulmak üzere kalkıyoruz.
   Tarif üzerine çıktığımız yolda bir an sonra uzaklardan Taş Mektep'in o üzgün hali gözümüze takılıyor zaten.
TAŞ MEKTEP 
     Taş Mektep 1909 yılında yapılmış.O dönemin batı mimarisi yansıtan Neo-klasik tarzda inşa edilmiş. Rumlar açısından oldukça önemli bir okul. Sonradan İzmir Metropoliteni olan Hrisostomos burada müdürlük yapmış, Rum lider Makarios burada okumuş.
TAŞ MEKTEP
   Mübadele dönemimden sonra bu bina şehit, öksüz ve yetim çocukları için yurt olarak Kazım Karabekir tarafından açılmış.
   Taş Mektep'in sağına dönerseniz, yukarı doğru dönen şirin bir yol var. Okulun arka tarafında doğru götürüyor sizi.
TAŞ MEKTEP'İN ÜSTLERİNE DOĞRU
     Bu yol sizi terkedilmiş okulun üstüne dönerek çıkan merdivenlerle götürüyor. Sokağın ismi Yüksek Kaldırım Sokak.
YÜKSEK KALDIRIM SOKAK
   Bur sokakta ilerlediğinizde yine bu kasaba için önemli bir yere eski bir kilise olan Dündar Evi'ne ulaşıyorsunuz.
DÜNDAR EVİ
  Rumların bölgeyi terk etmesi sonucu bu kilise özel mülkiyete geçmiş. Bugün hala konut olarak kullanılıyor. Ve içinde 3 aile barınıyor.
DÜNDAR EVİ
  Binanın ana girişi kemerli taş bir yapıdan oluşuyor. Her kattaki pencere yapısı farklı. Arka bahçesinde koca bir çınar kollarıyla binayı sarmış durumda.
DÜNDAR EVİ VE ÇINAR AĞACI
    Bu çınar ağacından sağa doğru saptığınızda eskilerden kalma, günümüzde kullanım dışı olan bir çeşme göreceksiniz.
TRİLYE ÇEŞMELERİNDE BİRİ
    Trilye'de çeşme sayısının fazlalığını okumuştuk. Yol üzerinde de bir kaç tane gördük ama çeşmelerin bu durumda olması gerçekten üzücü bir durum. Çifte Çeşme, Çarşı Çeşmesi, Fatih Cami Çeşmesi, Sofalı Çeşme bu çeşmelerden bazılarının isimleri.
  Artık inişe geçiyoruz ama bu sefer sağa doğru uzanarak ilerliyoruz. İlerlerken Trilye'yi başka açılardan da seyrediyoruz.
TRİLYE'YE BAŞKA BİR BAKIŞ
  İlerlediğimiz yolun sonunda Faruk Çelik Kültür Merkezi'ni göreceksiniz. Biz de onu görür görmez tekrar İskele Caddesi'ne doğru dönerek artık son kez sahile doğru ilerlemeye karar veriyoruz.
 Döner dönmez yine bir çeşmeyle karşılaşıyoruz zaten. Çeşmenin serin suyunun tadını çıkartmayı ihmal etmiyoruz.
TRİLYE ÇARŞI ÇEŞMESİ
SUYA DOYMAK
    İskele Caddesi üzerinden park caddesine dönerek Fatih Cami ve hemen caminin yanındaki Osmanlı Hamamı ya da bir diğer ismiyle Avlulu Hamama doğru ilerliyoruz. 
OSMANLI HAMAMI VE ARKASINDA FATİH CAMİ

   Fatih Cami de eskiden adı Aya Tadori olan bir kiliseymiş.1560 yılında yapılmış eski bir kilise. Girişinde Bizans sütun başlıklarını görebilirsiniz. 19 mt yüksekliğinde bir kubbesi bulunuyor.
FATİH CAMİ
    Avlulu Hamam ise Yavuz Sultan Selim tarafından yaptırılmış. Peş peşe beş ayrı mekandan oluşuyor. Hamamın girişi doğu duvarında bulunuyor. Günümüzde hamamın içine bir dikdörtgen havuz yerleştirilmiş ve Kültür Merkezi olarak kullanılmaya hazırlanıyormuş.
    Efendim her şeyin bir sonu var değil mi? Bu küçük kasabada da çok çok çok sizi oyalayacak, doyuracak şey yok. O sebeple görmemiz gerekeni görüp, tatmamız gerekeni tadıp yola düşme vaktidir diyoruz. Bir de Trilye'ye uzaklardan Mehtap Tepesi'nden bakarsak ne ala diyoruz. Bu sebeple araçla geldiğimiz yoldan yürüyerekten şehirden çıkarken, eski Rum evlerine tekrar tekrar bakınmayı ihmal etmiyoruz.
TRİLYE'YE SON BAKIŞ

   Efendim şehirden çıkarken artık son göreceğiniz güzel Kapanca Limanı oluyor.
KAPANCA LİMANI

   Bu düzenlenmiş ama oldukça eski liman antik Roma döneminden kalmış. O zamanlar oldukça stratejik bir konuma sahipmiş. Cenevizliler 1300 yılları civarında tuz ticaretinde bu limanı oldukça kullanmışlar. Ayrıca 
güney Marmara ürünlerinin İstanbul ve Bizans İmparatorluğu'na iletildiği ana liman da burasıymış.
  Eskiden bu kadar önemi olan bu şirin liman şimdi oldukça kendi halinde gözüküyor.
   Kapanca Limanı'nı gözünüzle takip ederek, ana yoldan yukarılara yaklaşık 1 km çıktığınızda kendinizi küçük bir seyir terası üzerinde Mehtap Tepesi'nde buluyorsunuz.
MEHTAP TEPE-TRİLYE
   Mehtap Tepe'de Trilye'nin kitaplarda gördüğünüz o ünlü görüntüsünü fotoğraflamanız mümkün.
MEHTAP TEPEDEN TRİLYE
    Trilye'den son görüntümüzü de alıp minibüsle tekrar Mudanya2ya dönmek istiyoruz. Ama bu iki yerleşim yeri arasında eğer aracınız yoksa ulaşım gerçekten sorun. Gelen minibüs de bizi fazla dolu olduğundan almıyor. Çaresiz dönüşü otostopla yapıyoruz. Hem bu şekilde biraz da eğleniyoruz.
 Bursa'dan gelen yalnız bir adam bizi Mudanya'ya bırakıyor. Mudanya sahilden, marina üzerinden yürüyerek ilerliyoruz. 
MUDANYA SAHİLİ
MUDANYA MARİNA

       Ve yorulan ayaklara kısa bir dinlence sonrası yola devam ediyoruz.
MUDANYA SAHİLİ VE AYHAN
    Efendim biliyorsunuz Mudanya'ya gelince, Mudanya'dan da Güzelyalı'ya bir aktarma yapmak zorundasınız. Zar zor Güzelyalı'ya varınca deniz otobüsüne zamanında yetişmenin ferahlığı ile iskele karşısında bir pidecide leziz pideler eşliğinde  günün kritiğini yapıyoruz.
CANTIK PİDE
      Bir yandan Trilye'yi artık görmenin mutluluğu bir yandan da beklentimizin karşısında yaşadığımız hayal kırıklığı sonucunda yine de güzel bir gün geçirdik.

  Dünya üzerinde yeni yerlere yelken açmanın şimdiden meraklısıyız. Görüşmek üzere.

Teşekürler...

4 yorum:

Latif dedi ki...

GEZDİM GÖRDÜM ÇOK GÜZEL GÖRÜNTÜLER.

Latif dedi ki...

RESİMLER ÇOK GÜZEL

AZ GİTTİK UZ GİTTİK dedi ki...

Teşekkür ederim :)

Pınar dedi ki...

Bu hafta sonu gitmeyi planlıyorum. Güzel paylaşım ve fotoğraflar için teşekkürler!