8 Ağustos 2010 Pazar

NAPOLI-POMPEI-TEMMUZ-2009


BİR HAYALİN PEŞİNDE NAPOLI- POMPEI



     Pompei ismi yıllar önce okuduğum bir kitapta geçiyordu. Belki de ben de sizin gibi bir lise öğrencisiydim. Okuduğum kitap Pompei’nin antik bir şehir olduğundan ve lavlar altında kaldığından bahsediyordu. Dikkatimi çektiğini ve ardından koşarak o zamanlar evlerimizden hiç eksik olmayan ansiklopedilerden araştırdığımı hatırlıyorum. Eski insanların yaşamları, eski şehirler, antik eşyalar her zaman ilgimi çektiği için Pompei de ilgimi çekmişti. Üstelik Pompei‘nin oldukça hüzünlü bir hikayesi de vardı. Şimdi düşününce belki de o kitapla benim Pompei’yi görme hayalim başlamıştı.

Ülkemizde ve dünyada gezilecek, görülecek çok yer var. Dünya üzerindeki diğer insanların yaşam şekilleri, şehirleri, yedikleri, içtikleri ve diğer benzeri şeyler hep kafamın içinde birer soru işareti oluşturuyordu. Artık bu soru işaretinden sıkıldığımda bir pasaport almamın zamanı geldiğini düşünerek yurt dışını keşfetmeye başladım. İtalya da görmeyi istediğim yerlerden biri olduğu için gezi planımızı yapıp yollara düştük.
  Bir yaz sabahı Roma Leonardo da Vinci Havaalanına inerken oldukça heyecanlıydım. Sekiz günlük gezinin üç gününü Roma’da geçirecek ve bu üç günden birinde POMPEI’ye gidecektik.

  İtalya turistleri görsel açıdan oldukça doyuracak bir ülke. Roma, Napoli, Vatikan, Floransa, Pisa, Venedik, Capri, Verona, Sicilya gibi birçok güzel şehri var.
  Roma gerçekten muhteşem bir şehirdi. Adımınızı attığınız her yer bir tarihi eserdi. Ayrıca çok kalabalık ve her yer turist kaynıyordu. Bununla birlikte bir yabancının kendi başına çok rahat gezip, vakit geçirebileceği bir şehirdi. Roma’da Aşk Çeşmesi, İspanyol Merdivenleri, Collesseum, San Pietro, Pantheon ve tabi ki Vatikan gibi önemli yerleri gördük. Ama benim aklım hala Pompei’ deydi. Pompei’nin sanki ayrı bir gizemi vardı. Sonunda bu gizemli şehri ertesi gün görecektim.

NAPOLİ- POMPEI

Napoli Roma’dan yaklaşık olarak 4 saat daha güneydeydi. Yolculuk esnasında her iki şehir içinde getirdiğim kitaplardan biraz araştırma yaptım. Bunları size de aktarmak isterim:

Napoli çoğunlukla göçmen ağırlıklı bir şehirdi. Burada yalnız dolaşmak biraz tehlikeli anlayacağınız. Soyulursunuz ama anlamazsınız gibi bir uyarı yapıyorlar herkese. Bunun yanında çok hareketli bir şehir. Alt ve üst Napoli olarak iki bölüme ayrılmış. İki bölgeyi ayıransa şu ünlü şarkı Santa Lucia’ nın adını verdiği bir çeşme. Üst Napoli zenginlerin, alt Napoli ise göçmen ve fakirlerin mekanıymış. Bu arada mafyanın da mekan tutuğu bir yermiş Napoli. En önemli özelliklerinden biri de Pizza’nın anavatanı olması.

POMPEI’ye ulaşmak için ise Napoli’den bir 3-4 km daha içeri giriyorsunuz. Aslında var olduğu yıllarda tam deniz kenarındaymış ama gerek lavların doldurması gerekse başka etkenlerden artık biraz denizden içeride kalmış. POMPEI büyük bir liman kentiymiş. Ticaret çok hareketliymiş. İ. Ö. 8. yüzyılda 25. 000 kişinin yaşadığı düşünülüyormuş. Vezüv yanardağı 24 Ağustos 79 da önce ufak sarsıntılarla kendini belli etmeye çalıştığında insanlar deprem olabileceğini düşünüp önce pek umursamamışlar. Sonra dağdan dumanların çıktığını görmüşler. Bu arada Vezüv yanardağı küllerini yavaş yavaş püskürtmeye başlamış. Püskürttüğü küller yukarıda soğuk havayla temas edince taşlaşıp insanların üstüne yağmaya başlamış. Bazı insanlar bu ilk yağan taşlardan dolayı ölmüşler. Ama Vezüv durmamış ve şiddetini arttırmış. Bazı insanlar gemilerle şehri terk etmeye çalışmışlar, bazıları ise evlerine kapanmış. Fakat evlerine kapanan bu insanlar taşlar yığıldıkça, kapılarını açamayıp, evlerinde hapis kalmışlar. Bazı evlerin çatıları ağırlıktan çökerken ölümler olmuş. Ama ölümlerin çoğu artık şehri kül tabakası tamamen kaplamaya başladığında olmuş. İnsanlar sıcak kül tabakasını nefes almak için içlerine çektiklerinde nefes borularında bu sıcak hava donmuş; daha sonra bu donan şeyi tükürmeye çalışmışlar ama nefes boruları olduğu gibi dışarı çıkmış. İşte POMPEI’ deki ölümlerin birçoğu bu şekilde olmuş. Sonunda POMPEI 7 metrelik küller altında kalmış, ta ki 1594’te bir su kemeri inşası başlanıp 1700’lerde bulunana kadar. Yapılan kazılarda insanların cesetleri bir kül yığını gibi olduğu için kül yığınını bozmadan içlerine kireç enjekte edip cesetleri ya da insan siluetini öyle çıkarmışlar. Sonuçta çıkan kireç insanların çoğunun kül yutmamak için elleri ağız ve burunlarında imiş. Ve daha da kazılmamış birçok yer varmış POMPEI’ de.
Bense nihayet gerçek POMPEI’ ye giriyordum. POMPEI’yi gezerken yanımızda mutlaka yerel bir rehber olması gerekiyormuş. Gerçekten çok büyük bir şehirdi. Sokaklar o kadar geniş ki anlatamam. Evler sıra sıra. Bir sokağın ucunu görmeniz çok zordu. Gözünüzün önüne 25000 kişinin yaşadığı bir yerleşim yerini getirirseniz şehrin büyüklüğünü tahmin edebilirsiniz. Bundan 2000 yıl önce böyle bir yerleşim olması insanı hayrete düşürüyor gerçekten.
  Tapınakları, hamamları, villaları, agoraları, sütunları, yağhaneleri, lokantaları, fırınları, köle pazarları, genelevleri, çeşmeleri yok yok bu şehirde. Evlerdeki mozaik desenleri, heykelleri anlatmak imkansız. İnsanın bu sokaklarda gezmesi lazım.

          Hayallerimin ötesinde güzellikte bir şehir buldum karşımda.
Ölmüş insanların kireçten bedenlerini de gördük. Çok üzücü görüntüler vardı. Bulunanların çoğu evlerine hapis olup çıkamayan insanların bedenleriymiş. Hatta yataklarında ölümü bekledikleri varsayılıyor. Çünkü çoğu yatar vaziyette; bazıları birbirine sarılmış haldeydiler. Birçoğunun sıcaktan kafatasları çatlamış haldeydi.

POMPEI 2001 yılında bir koruma planının yürürlüğe konmasıyla tehlike altındaki sanat eserleri kapsamına alınmış.
  Böylesine büyük ve güzel bir şehri sonunda gözlerimle gördüğüm için mutlu, fakat kireçten bile olsa gördüğüm can çekişen bedenlerin etkisiyle de hüzünlü bir şekilde bir hayalimi daha geride bırakarak POMPEI’ den ayrıldım.




Hiç yorum yok: