17 Eylül 2011 Cumartesi


PERSLERİN ÜLKESİNDE YOLCULUK TEMMUZ 2011

  İran 1,648,000 metrekarelik yüzölçümüyle bizim en büyük komşumuz.Amerika’ya kafa tutmasıyla birçok kişinin hayranlık beslediği ama ziyaret etmeye gelince insanların şöyle uzun uzun düşündüğü bir ülke burası.Biz de az düşünmedik hani.Oralarda nasıl gezer,nasıl kapanır,ne yer ne içeriz düşünür düşünür bir sonuca varamazdık..Her yere gitmeye göz diken usumuz İran’a gelince bir durur beklerdi.Ama içimizdeki merak nereye kadar dur diyecek ,ne kadar sabredecekti.Sonunda bilinmeyene karşı duyulan merakımız İran konusundaki kulaktan doyma korkularımızı yendi ve İran’a gitme hazırlıkları yapmaya başladık.
TAHRAN SOKAKLARINDA İLK İZLENİMLER
   Evdeki kütüphanemizde kapsamlı bir seyahat ve gezi kitapları bölümü var.Bu kitapların içinden takip ettiğim bir yazar ve gezgin olan Zafer Bozkaya’nın Hindistan Gezi Rehberi adlı bir kitabı vardı.Bir ara İran Gezi Rehberi ‘ni de çıkarttığını öğrenmiştim.Bu yüzden Zafer Bey’in bu kitabını aramaya başladım zira piyasada bulamadım.Her zaman alışveriş yaptığım sitelerde İran ile ilgili kitap araştırdığım zaman hep karşıma devrim ve şah ile ilgili kitaplar çıktı.Gerçi onları da alıp,okuduk ama benim istediğim bir rehber kitapdı.İşte türkçe olarak tek bir kitabı almak durumundaydık o da İRAN GEZİ REHBERİ'ydi.Kitabı arayıp bulamayınca Zafer Bey’e mail atarak ulaştım.Ona Temmuz ayı içerisinde İran’a gideceğimizi söyledim.O da kendinin de bir grupla oraya gideceğini söyleyince bizim de gruba katılmamız gündeme geldi.Ve sonunda kabaca da olsa Temmuz ayında İran’a gitme planı yapar bulduk kendimizi.
   3 ay öncesinden Pegasusun direk Tahran uçuşundan gidiş biletlerimiz;Air Arabia’dan da dönüş biletlerimiz ayarlandı.Tabi bu 3 ayda da Humeyni’sinden devrimine;Şahından Süreyyasına yoğun bir kitap okuma dönemine girdik.Bir yandan kitap okurken bir yandan da yasaklı yasaksız bütün iranlı yönetmenlerin filmlerinin abartısız 2 kere izledik.En önemlisi de evdeki yoğun farsça çalışmalarımız oldu.Farsça kulağa hem hoş hem de komik gelen bir dil olduğundan çalışırken eğlenmiyor da değildik.
   Bu arada İran’a gitme planı yaklaştıkça beni bir “Ne giyeceğim “ telaşı sardı.Mağaza mağaza dolaşıp “Hicaba uygun “ kıyafetler aradım,aldım,diktirdim.Tabi sağlık ve hijyen koşulları da bizi düşündürmüyor değildi.Ben İran’dan sonra Hindistana’a da devam edeceğim için gerekli bütün önlemleri alıp öyle yola çıkmak istiyordum.Karaköydeki Seyahat Sağlığı Merkezine gidip gideceğim iki ülke için gerekli aşıları yaptırdım.İki  ülke içinde tifo aşısı yaptırdım.Ayrıca hastanede tetanoz aşısı yaptırdım ve bir ton ilaç aldım desem yalan olmaz.
   Sonunda Bir Perşembe günü 14 temmuz 2011 tarihinde artık tüm hazırlıklarımız bitmiş bir halde biraz gergin bir vaziyette salonda kendimizi evden çıkmak için birbirimize bakarken bulduk.Hava alanına varıp rehberimiz Zafer Bozkaya ve diğer arkadaşlarla buluştuk.Topu topu grubumuz zaten rehberimizle birlikte 6 kişi idi.
TAHRAN 1.GÜN
    23:45 de kalkan uçağımız sabah 04:00 da İran’a indi.Aslında 3 saat süren yolculuk İran’ın bizden bir saat ileride olmasıyla saati 04:00 a atmış oldu.Biz de dahil uçaktaki bütün bayanlar uçak yere iner inmez kafalarımızı kapattık.Uçakta açık olarak gördüğümüz ve İranlı oldukları anlaşılan yoğun makyajlı,bakımlı bütün bayanları birden kapanmış görünce şaşırdık tabi ki.Rehberimizin dediğine göre İran’lı bayanlar daha uçak havadayken tuvalet kuyruğuna girerek başlarını düzgün bir şekilde kapatmaya çalışırlarmış.Ama biz bu uçuşta pek rastlayamadık.
    İran  İmam Humeyni havaalanı çok büyük bir havaalanı değil.Uçaktan iner inmez pasaport işlemleri için sıraya girdik.Sakallı görevlileri gördükçe insanın içinde yine de bir huzursuzluk oluyor.Bu arada ismim ve soyadımdaki ş ve ç harfleri girişte yanlış kaydedildiği için çıkışta bayağı bir sorun yaşadım.Kontrolden geçtikten sonra bavullarımızı da aldık ve biraz havaalanında vakit geçirmek için oturup birer kahve içtik.Zira otele erken gidip dışarıda kalacaktık.Kahvelerimizi içerken etrafı izledik,ilk İran izlenimlerimizi edindik.
  Havaalanına inen İranlıları tanıdıkları birer çiçek buketiyle karşılıyordu.Bu çok hoşumuza gittik.Bu arada galiba yabancı ülkelerde yarışmalara giden birkaç öğrenci grubu da çiçeklerle karşılanıp fotoğrafları pankartlar eşliğinde çekiliyordu.İlk izlenim önemliydi.Biz de gerçekten pozitif şeyler aldık bu izlenimlerden.Gülen ,gülmeyi seven insanlar topluluğu ile karşı karşıyaydık.
İRAN'DA HAVA ALANINDA ÇİÇEKLERLE KARŞILANIYORSUNUZ
   Bu arada Tahrandayız ama Tahran’dan hiç bahsetmedik.Tahran ismi farsçada sıcak yer anlamına geliyormuş.Sırtını Elbruz dağlarına yaslamış bir şehir olarak doğmuş.1783’de Kaçar Hanedanının başkenti olunca önem kazanmaya başlamış.Ve öyle de devam etmiş.
OTOBÜS CAMLARI PERDELERLE KAPANMALI
   Vakit biraz geçince havaalanından ayrılmaya karar verdik.Çıkış kapısından çıkınca sabahın 8 i olmasına rağmen bir sıcak hava dalgası bizi karşıladı.Sanırım yoğun sıcaklıktaki bir 10 gün bizi bekliyordu.Havaalanından otobüse binerek ayrıldık.Otobüsün içi karanlık mı karanlık,niye diye sorunca cevabımızı aldık.Meğer otobüsteki bayanların hicapları bozulursa falan diye otobüsün perdeleri kapanmak zorundaymış.Biz buna hiç aldırmadan bulunduğumuz yerdeki perdeleri açarak yola koyulduk.Yollar biraz Suriye yollarını andırsa da daha bakımlı olduğunu belirtmek lazım.Yollarda Humeyni ve Hamaney’in boy boy fotoğraflarını görebilirsiniz.Otele giderken Humeyni’nin türbesini de gördük.Etrafı çadırlarla doluydu.İnsanlar uzak şehirlerden gelip burada kamp kurup,ziyaretlerini gerçekleştiriyorlarmış.Bu arada tüm İran gezimiz boyunca Ahmedinejat’ın bir fotoğrafını bile görememek de ilginç geldi bize.
HUMEYNI-HAMANEY
 Otobüsten Azade Meydanında indik.Burası Pers imparatorluğunun kuruluşunun 2500. yıldönümü için 1971 de yapılmış ama aynı zamanda  devrimin de gerçekleştirildiği meydan.Dünyanın ikinci büyük meydanıymış.Tabi ki 1. Çin’deki Tiananmen Meydanı olsa gerek.İmam Humeyni devrim için Fransa’dan döndüğünde ilk olarak halka buradan seslenmiş. İşte biz de bu meydanın yanından binbir pazarlıkla taksilere binip otelimiz Khayyam Otel’e geldik.Odalarımıza yerleşip 1-2 saat dinlendikten sonra kahvaltı yapmak için aşağı indik.Kahvaltı pek dolgun değildi ama bizim de fazla bir beklentimiz yoktu.Kahvaltımızı aldıktan sonra yola çıktık.
İRAN'IN KANALLARI
     Otelimizin yeri pek iç açıcı değildi.Sağolsun Zafer Bey maaliyet fazla olmasın diye elinden gelen her şeyi yapıyor.Sanayi bölgesinin arka sokaklarında bir yerde bulunuyor otelimiz.Günlerden Cuma olduğu için tabi ki bütün dükkanlar kapalı ve sokaklarda pek insan yok.Biz yavaş yavaş İran sokaklarını içimize sindire sindire ilk defa dolaşmaya başladık tabi onun etikisiyle ne tarafa bakacağımızı şaşırarak ilerliyoruz.Anayola adımımızı atar atmaz İran’ın ünlü yol kenarı kanallarıyla karşılaştık.Sokaklar pek temiz gözükmüyordu ayrıca ,bütün ortadoğu ülkelerinde olduğu gibi motosiklet çokluğu burada da kendini bize hissetirdi.Yol bizi İmam Humeyni Meydanı’na götürdü.Eskiden bütün bu başında “İmam” olan meydanların çoğu “Şah” ya da “Pehlevi” olarak anılırmış.Tabi devrimden sonra her şey gibi onlarda değişmiş.
CD LER HER YERDE
      Bugün Cuma olduğu için aslında günlük programımız çok yoğun olmayacaktı  çünkü çoğu yer kapalıydı.Meydanı geçerek birçok cd satıcısının bulunduğu yerden geçtik.Bazı görüntüler ülkemizi de anımsatmıyor değil hani.Bu arada işte İran’a has şeylerden biriyle karşılaşıyoruz “incir suyu” .Gerçi yol kenarında satılan bu içecekte göze çarpan tek şey incirin içindeki çekirdekleri ve bol tatlı olmasıydı.Rehberimiz hemen bir bardak içti tabi Ayhan da ama ben cesaret edemedim.Açıkta satılan bir şey; ne olur ne olmaz diyerekten sadece bir yudum aldım.İranlılar şekeri seviyorlar.Bu da bayağı tatlı bir içecekti.
İNCİR SUYU İÇMEYİ DENEDİNİZ Mİ?
   Yürüye yürüye daha sonra gezeceğimiz müzelerin olduğu sokakları geçtik.Bu arada bu sıcakta kafamızdaki örtüleri muhafaza etmek bizi biraz zorlamıyor da değildi.Adım başı düzelte düzelte ilerliyorduk.Bir ara Türk Konsolosluğunun önünden geçtik.İçimizden biri fotoğraf çekeyim derken dibimizde bir İranlı asker bitti.Hemen o fotoğrafı silmemiz için elinden gelen herşeyi yaptı.Biraz ürke biraz korka oradan hemen ayrıldık.Konsolosluğun hemen ilerisindeki yola İstanbul Yolu demişler.O yola saptığımızda dah bir kalabalık ve canlılıkla karşılaştık.Kızlar ,erkekler,bakımlı kadınlar,trafik,polisler ve tabi ki olmazsa olmaz korna sesleri.
   Sanki biz İranlı kadınlardan daha mı kapalıydık ? Gerçekten laf olsun diye kapanmak bu olsa gerek.Saçlarının yarısı ortada kapanmış bir yığın bayan vardı.Altlarında daracık pantolonlar,açık ayakkabılar; görmek lazım.Biz gerçekten komik kalıyorduk bunların arasında.Sağa sola bakınarak ilerlerken bir kalabalık gördük.Gençlerin toplandığı bir yer.”PARENDE” diye bir alışveriş merkezi.Meğer kızlarla erkeklerin buluşma yeriymiş burası ,ya da birbirlerini ayarladıkları bir yer diyelim.Burayı geçince İran’ın bir ünlü içeceğini  yani “TALİBİ” sini karşımızda bulduk.
İRAN'IN ÜNLÜ İÇECEĞİ TALİBİ YANİ KAVUN SUYU
     Yani kavun suyunu.İran’da da bizdeki gibi meyve suları bayağı ilgi çekiyor.Bizden tek farkları sunumu bol buz ve şekerli yapmaları.Aldığımız talibiyi ben buzu ve tadı yüzünden pek içemedim.
SİZ SİZ OLUN TALİBİNİZİN BUZUNU AZ KOYDURUN
    Yola devam ederek Tochal bölgesine gitmek için metroya bindik.Metro İran’da gelişmiş.Ulaşımı çok rahat yapabiliyorsunuz.Metrolarını sanırım çinliler yapmış.Bindiğinizde en arka vagon bayanlara ait ama biz yabancı avantajımızı kullanarak karışık olarak vagonlara bindik.Yaklaşık yarım saat yol alarak Tochal bölgesine geldik.
İRAN METROSU VE KIZ-ERKEK İLİŞKİLERİ
  Buradan tekrar bir aktarmayla teleferiğe bineceğimiz noktaya geldik.İran’da insanlar dağ ve doğaya meraklı.Ya da şehirlerin sıcaklığından mecburen yükseklere çıkmak zorunda kalıyorlar.
HAVA KİRLİLİĞİ TAHRAN'DA ÇOK YOĞUN
    İşte Tochal bölgesi de onlardan biri.3957 mt yüksekliğinde bir tepe burası ama biz tam tepeye çıkmadık.Telecabinle çıkarken Tahran’ı tamamen görmeniz mümkün.Karşınıza isiyle ,pusuyla kocaman beyaz bir şehir çıkıyor.Sonra yükseldikçe çorak bir toprak ve yükseltilerle karşı karşıya kalıyorsunuz.Bu arada bu sıcakta bile bir takım insanların altımızda yürüyerek inip çıktıklarını görüyor ve şaşırıyoruz.
TAHRAN'A YUKARIDAN BAKMAK
  Tamam dağcılık burada bayağı revaçta ama bu sıcakta da bu tepeler çıkılmaz diyerek şaşırıyoruz.Tabi günlerden Cuma olmasının da kalabalık da etkisi var.İndikten sonra sabahtan beri aç olan karnımızı doyuruyoruz.
   İşte ilk İran yemekleri ile tanışma zamanı geldi.10 gün boyunca yiyeceğimiz kebap ve pilavı yemek için bu kadar sabırsızlanmak şimdi bunları yazarken bana çok komik geliyor.Bu arada İranlıların ayranları gazlı ve içimi pek zevk vermiyor insana.Sonunda karnımızı iyice doyurduk ve yine 10 gün boyunca bayağı içeceğimiz çay ile biraz daha rahatladık.
ÇELLO KEBAP VE ZERDEŞT PİLAV
  Tepeden manzarayı izledik.Biraz daha dinlenip tekar telecabine binip yükseltimizi azalttık.İndikten sonra Derbent bölgesine geçmek için tekrar taksi kiraladık.Taksiciler de Zafer Bey de pazarlık konusunda yaman doğrusu.Sıcakta bu pazarlığı izlemek bizi daraltsa da bekliyoruz.Anlaşmaya varılınca tekrar yola düşüyoruz.
İRAN'DA PAZARLAR OLDUKÇA GÖZ DOLDURUCU
   İlk önce İmam Rıza’nın kardeşinin türbesini kalabalık bir pazardan geçerek ziyaret ediyoruz.Şu Ortadoğu’da dini yerlerde giyilen çadoru giymek zulüm gibi birşey doğrusu.Binlerce kişinin giydiği çador bir kere de senin üstüne geçirmen dayanılmaz.
ŞİİLERİN NAMAZ İÇİN KULLANDIKLARI DUA TAŞLARI














BİR YAZIYI ANLAYAMAMAK NE KÖTÜ
 Çok kirli ve pis kokuyorlar.Yine de buraya kadar geldik girmeden olmaz diyerek giriyoruz.İçerisi bir kadınlar hamamı tadında ,oldum olası hoşlanmam bu kadar kadını bir arada görmekten.Şöyle bir dolaşıp çıkıyorum.Zira fotoğraf çekmek de yasak.Grupla türbe girişinde buluşup yola devam ediyoruz.Yine sıkı bir pazarlıkla Derbent bölgesine gidiyoruz.Bu arada sıkı pazarlık yapıyoruz diyorum ama taksiler aslında oldukça ucuz.1 tümen yaklaşık 1 dolara karşılık.Bizse 3-4 tümene uzun mesafelere gidebiliyoruz.Düşünün işte yani 7-8 liraya 5 kişilik bir taksi sizi dolaştırıp duruyor.
DERBENT VADİSİNİN GİRİŞİNDEKİ HEYKEL
   İran ile ilgili kitapları karıştırırken Derbent hakkında şöyle diyorlardı:Tahran’ın  yoğun trafiğinden ve boğucu sıcağından kaçmak için en iyi yer Derbend’dir.Burası Tahran'ın en kuzey ucuna kurulmuş bir mesire yeri gibi bir yer.Taksiden indiğimizde bizi koca bir dağcı heykeli karşıladı.
  Derbendin girişinde sizi hurmacılar,kuru meyvacılar,meyva sucuları,çayhuneler ve kebapçılar karşılar.Daracık bir yolun sağlı sollu iki kenarı demin saydığım dükkanlarla doluydu.Ortada da Elbruz Dağlarından gelen bire dere akıyordu.Biz de birine geçip oturduk
KURU MEYVE,YAŞ MEYVE PESTİL NE ARARSANIZ..AH BİR DE AÇIKTA SATILMASALAR...
DARACIK BİR YOL VE GELİŞ-GİDİŞ TRAFİĞİ
    Grubumuz günün yorgunluğunu, oturmak için yapılmış büyük tahtlarda attı.Hemen bir çay servisi ve yanında çayınızın şeker ihtiyacını karşılayan hurma ve nöbet şekeri ikilisi.
İRAN'DA NÖBET ŞEKERİ VE HURMADAN BIKACAKSINIZ 


İRAN'DA ÇAY BÖYLE TATLANDIRILIR
  Tabii İranlıların nöbet şekeri safranlıydı.Safran’ı o kadar çok kullanıyorlar ki.Burada oturup dinlendik,yemek yedik,çay içtik.Daha sonra da geldiğimiz daracık yoldan yukarı doğru yürüyerek Darekeh adlı köye vardık.Saat 22:00’a gelmesne rağmen insanların çoğu daha yeni geliyor hatta yeni yemek yiyorlardı.Sanırım havanın sıcaklığı İranlıları da bütün Ortadoğu’ da olduğu gibi geç yemek yemeye sevkediyordu.
  Fazla oyalanmadan geldiğimiz gibi önce bir van araçla metroya gittik.Bu yolculuk sırasında bir İranlı kadın bizi evine davet etti.Bir İranlı dağcıda bolca sohbet etti.İranlıların samimi davranışları bizi gerçekten hem şaşırtıyor hem de sevindiriyor.
   İranlı Muhammed Rıza ile metro yolculuğunda da bol bol sohbet ettik.Aslında üniversitede bir araştırma görevlisiymiş.Boş vakitlerinde de tırmanmayı seviyormuş.Ağrı Dağı’na tırmanmayı istiyormuş.Biz de ona Demavent’e tırmanmak istediğimizi söyledik.O da hemen gelince beni arayın diyerek bize mail adresini vermeyi ihmal etmedi.
İRAN'DA ELİNİZİ SALLASANIZ BİR DAĞCIYA ÇARPARSINIZ
   Otele gittiğimizde İran’da ilk günümüzü bitirmiştik.Fakat gelirken İran hakkındaki beklentilerimizin bizi yanıltması da hoşumuza gitmişti.Gerçekten İran’dan çekinilecek ve korkulacak hiçbirşey yok.
TAHRAN 2. GÜN
 İran’da 2. günümüze biraz daha dinlenmiş vaziyette kalkıyoruz.Sabah duşlarımızı alıp erkenden kahvaltıya iniyoruz.Kahvaltı yine bizi pek tatmin etmiyor.Ama olan şeylerle karnımızı doyurmaya çalışıyoruz.Bugün Cumartesi olduğu için birçok yer açık biz de sarayları gezmeye çalışacağız.Daha otelden çıkmadan otelci bize turta gibi birşey ikram etmek istiyor.Sorunca sebebini öğreniyoruz ;meğer yarın mehdinin yani doğmamış imamın doğum günüymüş o yüzden herkes birşeyler ikram edermiş; hayırmış.Biz teşekkür ediyoruz ve yürüyerek ilk önce Gülistan Sarayı’na doğru gidiyoruz.
DOĞMAMIŞ İMAM'IN DOĞUM GÜNÜ İÇİN DAĞITILANLAR
   Gülistan Sarayı aslında Safevi döneminde yapılmış ama tam anlamıyla bugünkü haline Kaçar döneminde geldiği için Kaçar eseri olarak kabul ediliyormuş.İçerisinde birçok bölümü barındırıyor.Gezeceğiniz değişik bölümler için bilet almanız gerekiyor.Biz de birçok bölüm için bilet alarak geziye başladık.
GÜLİSTAN SARAYI
 Girişte sizi uzunca bir havuzlu mekan karşılıyor.O bölümün arkasında karşınıza mermer taht çıkıyor.Bu salonun duvarı olmadığından taht sanki uluorta duruyormuş gibi gelecektir size.Duvar yerine uzunca büyük bir perde örtüyorlar.
GÜLİSTAN SARAYININ GİRİŞİNDEKİ TAHT
   Sarayın içinde birçok yeri gezdik bunlar sırasıyla Nigar Hane ( sarayın sanat galerisi) , Havuz Hane (yabancı kralların hediyelerinin olduğu bölüm ) , İmaret-i Brilian ( ayna işlemelerinin olduğu salon), Talar-e Selamv (tavuskuşlu tahtın olduğu bölüm) gibi bölümlerdi.Tavuskuşlu tahtı Nadir Şah’ın Hindistan’dan getirdiği söyleniyor.
HİNDİSTAN'DAN GETİRİLEN TAVUSKUŞLU TAHT
GÜLİSTAN SARAYI VE MİNİK GRUBUMUZ
     Gezimiz uzun bir süre tutunca yorgunluğumuzu bir Çayhunede atalım dedik.Çayhune iranlıların kahvesi gibi bir yer.Ama genelde çay sunulan bir yer.Zaten İran’da bizdeki gibi cafe ya da pastane gibi bir kavram yok varsa yoksa çayhune.
İRAN'DA BOLCA KARŞINIZA ÇIKACAK ÇAYHUNELERDEN BİRİ
 Bizim uyanık yatırımcılar İran’da  bu alanda bayağı iş yaparlar ama yönetim izin vermez tabi ki.Bu çayhune bize pek iyi gelmedi burada ben gözlüğümün camını kırdım ;Ayhan da ıphonenunu kaybetti.Biraz canımız sıkıldı aradık,sorduk ama bulunamadı.Telefonu son gördüğümüz yer çayhune olması rağmen sahibinden bir sonuç alamadık.Biraz sıkıntılı bir şekilde gezimize devam ettik.
GÜLİSTAN SARAYININ İŞLEMELİ DUVARLARI
     Sonra İran’ın kapalı çarşısı diye bilinen Bazaar-ı Bozurg (büyük Pazar) un içine daldık.Daldık ama kalabalık çok yoğun üstelik bir yanda hayır için birşeyler dağıtanlar bir yanda sıcak ;satılan ürünler kalitesiz ürünler bizi pek çekmiyorlar anlayacağınız hemen çıkmak istiyoruz.
BAZAAR-I BOZURG
 Fazla oyalanmadan bir yerden girip bir yerden çıkıyoruz.Kalabalıktan kurtulduktan sonra hemen bir taksiciyle anlaşıp mücevher müzesine doğru yola koyuluyoruz.Mücevher müzesine varınca büyük önlemlerle içeri giriyoruz zira mücevher uzmanlarına göre dünyanın en değerli mücevherleri burada bulunuyormuş.Çantalarımızı,fotoğraf makinelerimizi emanete bırakıyoruz.Aslında aynı zamanda İran’ın merkez bankasıymış burası.İçerisi bayağı parlıyor ,bayağı değerli şey var.Neler mi var kısaca açıklayayım size:
    Nadir Şah’ın Tahtı,Tavus Kuşlu Tahtın gerçeği,Derya-yı Nur (yani dünyanın en büyük pembe elması) , Rıza Han ve Şah Rıza Pehlevi’nin kullandığı elmaslı taç , dünya haritasının değerli taşlarla gösterildiği mücevher küre  gibi birçok değerli parça var.
    Gözlerimiz kamaşarak müzeden ayrıldık.Buradan taş müzesine ,oradan da ulusal müzeye giderek İran'ın bir de bu yüzünü görelim istedik.Eski bir kültüre sahip olmasının etkileri tabi müzelere yansımış.Özellikle ulusal müzede çok ilginç şeyler bulabilirsiniz.Meraklılara tavsiye edilir yani.
CAM MÜZESİ

ULUSAL MÜZENİN İLGİNÇ GİRİŞİ MİMARİSİ
ULUSAL MÜZE-KURUS'UN SİLİNDİRİ
 Ne zaman bir çayhuneye kendimizi atsak gruptakiler uyur oldular.Gün boyu yol mu bizi yoksa biz mi yolu bitiriyoruz bilmiyorum.
ÇAYHUNEDE YORGUNLUK ATMAK
  Çayhune çıkışı yine mehdinin doğum günü için yapılan kutlamalarla karşılaştık.Biraz izledik.Soluğu ise günün yorgunluğunu atıp dinlenip,temizlenebilmek için otelde aldık.
HER YAŞTAN ÇOCUK DOĞMAMIŞ İMAMIN DOĞUM GÜNÜNÜ KUTLUYORLAR
  Bu akşam Tahran’da özel bir yere gideceğiz.Azeri Traditional Restoran.Aslında mekan Tahran’ın eski zamanlarından kalma bir kahvehaneymiş.Dış bölüm yine kahvehane gibi kullanılıyor;erkekler çaylarını içip ,nargilelerini tüttürüyorlar.İç bölümse akşamları ailelerin katıldığı yemekli bir eğlence yerine dönüşüyor.
İRAN'LI TAKSİCİLER ÇOK DERTLİ
    Akşam anlaştığımız saatte otelde buluşup ilginç bir taksiciyle bu mekana doğru yola çıktık.İran’daki taksiciler pek dertliler.Kimi evlenmek istiyor,kız bulamıyor; kimi Türkiye’ye gitmek istiyor;kimi sevdiği kızı Türkiye’de bırakmış..Hikayeleri bitmiyor.
    Restorana vardığımızda gerçekten çok acıkmıştık.Ortadoğu'nun geç yemek yeme alışkanlığına biz bir türlü alışamadık.Bu yüzden yemek gelene kadar ıvır zıvır şeylerle karnımızı doyurup yemek geldiğinde de yiyince gerçekten haddimizi aşmış olduk.En azından ben abarttım.
İRANLI BİR SANTUR SANATÇISI
Bu arada bazı müzisyenler iç kısımda yerlerini alarak bize müzik ziyafeti yapmaya hazırlanıyorlardı.Bu akşam santur da dinleyeceğimiz müzik aletlerinden.Eee buraya kadar gelip de santur dinlemezsek olmazdı.Bir yandan müzik yapılırken bir yandan da insanlar yemeklerini yiyorlar.Ama öyle böyle yemek yemek değil.Bir yandan da oynasak mı oynamasak mı şeklinde kasılan vücut hareketleriyle; burası insana hoş gelen bir mekan haline geldi.Bu arada herkesin ailesiyle geldiğini belirtmek lazım.
   Gece ilerledikçe sonunda biz de İran’ın ünlü bir yemeğini deneme fırsatını yakalamış olduk.İsmi Dizi.Et ve nohutla yapılan bir yemek.Bir çeşit güveç diyebiliriz.Ama eti iyice dövüp lavaşa sarıp öyle yiyorsunuz.
DİZİ NASIL HAZIRLANIR-DERS 1
  Sanırım eti bana biraz ağır geldi ve cezasını da ertesi gün çektim.Siz siz olun bu et yemeklerine fazla gömülmeyin.En azından benim gibi otçul arkadaşlara önerilir.Tıka basa midelerimiz saat oniki gibi programın bitmesiyle bu restorandan kalkmamız pek hoş olmadı.
  Tahran'da ikinci günümüz bitti.Et yemekleri dışında beni pek rahatsız eden bir şey şimdilik yok.Umarım diğer günler  de  diyerek güzel bir uykuya gömülmek hakkımız herhalde.
 TAHRAN 3. GÜN:
    Sabahın 5 inde bir mide bulantısıyla uyanmak hele hele de İran’da uzun bir gezinin ortasında olmak pek iç açıcı bir durum değil.Gözümü açmamla banyoya koşmam bir oldu.Kahvaltıya kadar akşam yediklerimin hepsini çıkardım.Tam 5 kere kustum sanırım.İran’ın ünlü yemeği Dizi’nin bütün parçalarını çaıkarttım sanırım.O kadar çoşkulu bir boşaltımdı ki genzim bile doldu.Bugün Tahran’da son günümüz.Belki Kum ya da Rey şehrine gidecektik.Ama bu halde nasıl ayağa kalkacağım bilemiyorum.Saat 09:00 gibi kahvaltıya indik ama hiçbirşey yiyecek halim yok.O yüzden lobideki koltuklara yatarmış gibi yapıyorum tam da yatamıyorum ne de olsa İran’dayız.Uluorta bir kadının yatması hoş karşılanmaz.Ben orada yatıp dinlenirken grup da gün içinde ne yapabiliriz ona karar veriyor.Kum’a gidilemeyecekmiş çünkü mehdinin doğum günü sebebiyle insanlar Kuma’a doğru gidiyorlarmış.İçimizden Sibel özellikle oraya gitmek istediği için bizden ayrılıyor.Biz de Rey’e gitmeye karar veriyoruz.Kendimi biraz daha iyi hisseder gibiyim ama sokağa çıkp da yürümeye başlayınca bacaklarımın hiç de hali olmadığını anlıyorum.
METROYA DOĞRU ZAR ZOR GRUBUN ARKASINDAN YÜRÜMEYE ÇALIŞMAK
 Metroda kafamı koyacak bir yer arıyorum.Sağlık ne mühim birşey bir kere daha anlıyorum.Metrodan indiğimizde artık dayanamayacağımı anlıyorum.Kafama ateş basıyor,mutlaka bir tuvalete gitmeliyim.Ama bir görevliye soruyoruz metroda tuvalet yok.Fakat benim halimi görünce dayanamayıp kendi tuvaletlerine götürüyor.Biraz rahatlıyorum.Ve grubu engellememek için ben ve Ayhan metronun hemen dibindeki banklarda grubu bekliyoruz.1-1,5 saat bankda yatıyorum.
REY'DE  BANKLARIN ÜSTÜNDE YATMAK
  Rejim mejim hak getire.Gelen geçen bana bakıyor ama yapacak birşey yok.Grup geri geldiğinde biraz daha iyi hissediyorum kendimi.Tekrar metroya binip son durağa kadar gidip Oradan Sadabat Sarayı’na gideceğiz.Fakat metro ve taksiyle ulaşımı tamamlayıp indikten sonra yine kötüyüm.Anlıyorum artık ayakta duracak halim yok.Bir pizzacıda sandalyelern üstünde 2 saat yatıyorum.Allahtan oradaki bayanlar benimle biraz ilgileniyorlar.Bana patates haşlaması ve nane-limon yapıyorlar.Sanki biraz daha iyiyim ama çok değil.Ben böyle uğraşırken grup geziyor.Size biraz gezdikleri yerlerden bahsedeyim.
    Rey şehrinde Şeyh Abdülazim’in türbesi varmış.Ünlü Hasan Sabbah ‘da burada 1048’de doğmuş.İslam devriminin 10.yılında burası “Mukaddes Belde “olarak ilan edilmiş ve bir sürü bina inşa edilmiş.
    Sadabat Sarayı ise bünyesinde birçok müzeyi barındıran bir kompeks.Devrimden sonra buradaki müzeler inkılabı anlatan halk müzelerine dönüşmüş.Müzelerde fotoğraf çekimi yasak.En önemlileri Etnolojik Araştırmalar Müzesi,Güzel Sanatlar Müzesi,Yeşil Saray Müzesi,Millet Sarayı Müzesidir.Millet Sarayı Müzesi’nde Şah ve ailesinin yaşantısına ait eşyalar bulabilirisinz.Bahçede ise Şah’a ait bir heykelin devrimden sonra kesilmesinden arta kalan iki bacak bulunmaktadır.Annesinin sarayında ise Şah’ın kumar salonu sanki ibret alınması için olduğu gibi saklanmış.
SADABAT SARAYINDA DEVRİMDEN SONRA KESİLEN ŞAH HEYKELİ
SADABAT SARAYI BAHÇESİNDEN BİR GÖRÜNÜM
    Bunları arkadaşlarımdan dinledikten sonra sonunda otele gidip dinlenmeye karar veriyorum.Akşam trenle İsfehan’a geçecek olmamız beni daha da korkutuyor.Kendimi pek iyi hissetmiyorum.Hemen taksiyle otele gidip kısa bir sürede olsa dinlenmeye çalışıyorum.Fakat 2 kere daha midem olduğu gibi boşalıyor.
   1 saat uyuyup tekrar yola düşüyoruz.Sanki biraz daha iyi gibiyim.Tren istasyonunda 22:00 da kalkacak trenimize binip yerlerimize yerleşiyoruz.Trenle ne çok iyi ne de çok kötü.Hayal kırıklığına uğramıyoruz yani.Zaten o an bir yere uzanmaktan başka bir şey düşünmüyoruz.Bir kompartımana 6 kişi güzelce yerleşiyoruz.
İRAN'DA TRENLE  SEYAHAT ETMEK  EN İYİSİ
   Sabah 07:00 da İsfahan’da olacağız.Benimse iyileşmekten başka bir istediğim yok. Hoşçakal TAHRAN...
İSFEHAN’DA 1.GÜN:
Sabah 06:00 gibi İsfahan’a vardık.Trenin tıkırtısı ve hastalığın verdiği ateşle hem iyi bir uyku uyumuş hem de terden sırılsıklam bir şekilde uyanmıştım.Ama galiba kendime de gelmiştim.Kendimi gerçekten iyi hissediyordum.
İSFEHAN TREN İSTASYONU
 Trenden inerek bir taksiye atladık her zamanki gibi.İstasyonla şehir arası biraz mesafe var.İsfahan yollarında ilerlerken Tahran’dan daha temiz bir şehir izlenimi verdi bana.Gerçekten de şehir merkezine de girince düşüncelerimin doğru olduğunu gördüm.Şehir düzenlemesine sahip,kimi yerlerine çiçekler ekilmiş,görselliğine özen gösterilmiş bir şehir.Çöp kutuları bile var.Gerçi tam şehrin anayolunda bir metro inşaatı vardı ama olsun.O bile kötü gözükmüyor size.Otel Chemsid’e gidiyoruz.Yeni bir otelmiş.Biraz seviniyoruz.Kaç gündür Tahran’da pek de iyi olmayan  bir otelde kalıyorduk.Otele geliyoruz ama bir sorun var.Otelci bize şu an oda veremiyor.Biz de biraz daha vakit geçer odalar boşalır diyerek ,kahvaltı yapmaya gidiyoruz.Kahvaltı yapmaya giderken Emir Kebir Hosteline uğruyoruz belki rehberimiz Zafer Bey yer olmazsa orada kalacak.
GEZGİNLERİN MEKANI AMİR KABİR HOSTEL
  Tam çıkarken iki Türkle karşılaşıyoruz.Ellerinde Zafer Bey’in kitabı İran’ı gezmeye çıkmışlar.Tebriz ‘i gezip doğruca buraya gelmişler.Bayağı heyecanlı biri kız biri erkek olan iki arkadaş.Ankara’da yaşıyorlarmış.Tebriz’i bayağı iyi gezmişler .Özenmedim desem yalan olur.Tebriz’i görmeyi gerçekten çok istiyorum.Kısmet değilmiş ,başka zamana artık.Onlarla birlikte açık büfe kahvaltı yapabileceğimiz bir yere gidiyoruz.
      Midem sorun çıkartmadan kahvaltı yapabiliyorum.Gerçekten çok acıkmışım.1 gündür hiçbir şey yiyemiyorum.Sohbeti fazla koyulaştırmadan kalkıp tekrar otele gidiyoruz.Neyse bize oda çıktı galiba ama Zafer Bey bekleyecek.Doğruca odalara koşup duşumuzu alıyoruz.Biraz da dinlenme vakti.Sonra gezmeye çıkacağız.
    Gezmeye başlamadan biraz İsfehan’dan bahsetsek mi acaba ne dersiniz?
   İsfehan İran'ın önemli tarihi eserlerinin bulunduğu bir şehir.İran için önemi o kadar büyük ki 16.yüzyılda basılan paraların üstünde “İsfehan dünyanın yarısı “ yazıyormuş.Sasaniler döneminde oldukça önemli bir yerleşim yeriymiş daha sonra Arapların eline geçerek bölgenin merkezi olmuş.11.yüzyılda da Selçuklu Türklerinin eline geçmiş.1241’de de Moğolların eline geçmiş.1388’de de Timur gelmiş ve büyük bir katliam yaşanmış.En parlak dönemini 15. yüzyılda Şah Abbas döneminde yaşamış.Şah Abbas ülkeyi Moğollardan temizlemiş;Osmanlı’yı da Tebriz’in batısına itmiş.Böylece ülkede biraz olsun birlik vebarışı sağlamış.Ve şehrin mimari gelişimine önem vermiş.İsfehan2ın yükseliş dönemi 100 yıldan fazla sürmüş.Bu yükşeliş Afganlıların İran’ı işgaliyle son bulmuş.Başkent önce Şiraz’a taşınmış sonra da Tahran’a taşınmış.19.yüzyılda da Rus işgalciler İsfehan’a kadar ulaşmış ve şehir Rusların eline geçmiş.
CHAR BAGH'DA YÜRÜYÜŞ
    İsfehan’ı kuzeyden güneye bölen bir yol var.Char Bagh yani dört bağ caddesi.Şehrin içinden geçen bir de nehir vardır ;Zayende Rud..İran’a gelmeden devam ettiğim fotoğraf atölyesinde çekilmiş bir sürü fotoğrafını görmüştüm.Hoş bir köprü.Bölgeye tarım,meyve yetiştiriciliği ve bahçecilik konusuda da yardımcı olmuş ama şu an metro çalışmaları nedeniyle suyu çekilmiş ve çok çirkin bir görüntüye sahip. İsfehan’ın üretimini yaptığı en önemli ürünler arasında elma,nar,badem ve kiraz yer alıyormuş.
    Bu kadar bilgi yeterli sanırım.Otelden ayrılıp,yürümeye başlıyoruz.Otelden Char Bagh boyunca yürüyüp İmam Hüseyin Meydanı’na gelince sola dönüyoruz.Bu yol bizi doğruca Nakş-ı Cihan (İmam Meydanı)’na götürüyor.Bu yol bütünüyle bir ayakkabıcılar dizisi gibiydi.Dahaönce yazmadığımı şimdi hatırlıyorum.İran’da aynı türden mallar genelde aynı bölgede satılıyor.Mesela elektronik eşyalar şehrin bir bölgesinde,mutfak eşyaları bir bölgesinde,ayakkabıcılar bir bölgesinde satılıyor.İşte bu sokak o yüzden boydan boya ayakkabıcı doluydu.Yolun sonu sizi İsfehan’ın o güzelim meydanına götürüyor.Biz hava çok sıcak olduğu için meydanın açıklığında fazla durmadan kapalı çarşı bölümlerinde gezmeye başlıyoruz ve işte İsfehan farkı diyoruz.Dükkanlar o kadar düzgün ki yani doğru düzgün mal satıyorlar.Tahran’da gördüğümüz gibi döküntü mallar satmıyorlar. Bu büyük meydanı çevreleyen büyüklükteki kapalı çarşı bölümünü bayağı bir geziyoruz.Satılan mallar arasında minyatürler,seramik parçalar,sedef kakma işleri,mine kaplama ve sedef işleri dikkati çekiyor..Meydana gelince:
NAKŞ-I CİHAN MEYDANI
   Nakş-ı Cihan Meydanı 1612 yılında Şah Abbas tarafından yaptırılmış.Dünyanın en büyük meydanı olduğu söyleniyor ama değil sanırım .Boyu 512 mt,eni ise 163 mt imiş.Yani Kızıl Meydan’ın iki katı büyüklüğünde.Meydan ilk yapıldığında polo oyun sahası olarak kullanılmış.Meydanın iki ucundaki mermerden yapılmış polo kaleleri ise hala durmakta.Medan’ın dört kapısı var.Bunlar ekonomik kapı,siyasi kapı,ilmi kapı ve dini kapı.
  Meydan 1979 yılında UNESCO’nun Dünya Kültür Mirası Yerleri Listesi’nde yer almış.Meydanın oratsında büyük bir havuz var.Akşam olduğunda havuzun fıskiyeleri açılıyor ve ortam tam bir şark havasına bürünüyor.Kapalı çarşı ile havuzlu bölüm arasında da asfalt bir yol var.Bu asfalt yolda faytonlarla gezme imkanınız var.
NAKŞ-I CİHAN MEYDANINDA FAYTON GEZİLERİ
  Bunun dışında bu meydana bir kapısı açılan başka bir büyük çarşı daha var.Bu çarşının adı Bazaar ve kapısı da Qayseriye Kapısı.Pazarın kapısı ince çini işlemelerle mozaiklenmiş.Kapıdaki ana motif İsfehan’ın burcu olan Yay burcudur.kapının en tepesinde de Şah Abbas’ın Özbeklerle yaptığı savaşlardan sahneler yansıtılmış.
   İsfehan’ın Bazaarı Ortadoğu’daki birçok Pazar gibi tam bir labirent.Kendinizi sokaklara bırakıp kaybolacaksınız.
     Biz kapalı çarşı bölümünü uzun bir süre gezdikten sonra meydan içindeki yerleri gezmenin zamanı gelmişti.Önce Ali Gapu Sarayı’na girdik.Yani türkçe olarak Ali Kapı’sı anlamına geliyor.17.yüzyılda yapımına başlanan sarayın İran’ın ilk gökdeleninin dikilmesi ;diğer yapılardan yüksek olup ,meydana tepeden bakması planlanmış ve planlanan gerçekleştirilmiş.48 mt yüksekliğindeki yapıya çift merdivenli güzel bir girişle çıkabiliyorsunuz.Sarayı yığınla turist gezerken bir yandan da hala bir takım restore çalışmaları devam ediyor.
ALİ GAPU'NUN İÇİNDEN BİR GÖRÜNTÜ
 Saray oldukça görkemliymiş.Ahşap süslemeleri,zeminlerindeki mermerler,duvarlarındaki fresk ve çiniler oldukça iyiymiş.Hatta günümüzde birçok sanatçı o dönemden kalan bazı minyatür ve çizimleri kopyalayarak satıyorlar.Sarayın 1.kattaki terasından meydanın görüntüsü oldukça güzel.Etrafı izlemek isteyenler için muhteşem bir görüntüsü var..
ALİ GAPU'DAN NAKŞ-I CİHAN MEYDANINA BAKIŞ
    Ali Gapu’dan çıktıktan sonra İmam Cami’sine gidiyoruz.Daha girmeden çinileriyle ilginizi çekiyor.Zaten çini işçiliği ile dünyanın sayılı eserleri arasına girmiş.Camide ve mihrapta eksenin Mekke yönüne doğru olması için yapı meydanla açı yapacak şekilde yerleştirilmiş.Girişi meydanın bir köşesinde iki minaresiyle sizi karşılar.
İMAM CAMİNİN DIŞARIDAN GÖRÜNÜMÜ
   Bünyesinde iki tane medreseyi barındıran caminin içinde bir de kümbet vardır.Bu kümbetteki ses yansıtma oyunları gelen her ziyaretçi bir kere de olsa deniyor.Biz de kubbenin tam altında ezan okumak istedik ama kimse cesaret edemeyince basit ünlemelerle yansıtmaları kontrol ettik.
İMAM CAMİNİN İÇİ VE ÜNLÜ ÇİNİLERİ
 Gerçekten kubbenin tam altından çıkarttığınız en basit ses bile salonun her yerinden duyuluyordu.Namaz saati geldiği için görevli gelip dışarı çıkmamız için bizi uyardı.Bu içi dışı çinilerle dolu güzel camide biraz daha kalmak istedik ama başka sefere diyip çıkıyoruz.Soluğu kendi halinde sessiz sedasız bizleri bekleyen Şeyh Lütfullah Cami’nde alıyoruz.Cami meydanda Ali Gapu Sarayı’nın tam karşısında bulunuyor.
    Bu cami aslında dini sohbetler ve dersler için yapıldığı için minaresi ve avlusu yok.Şah Abbas camiyi hem din öğretmeni hem de kayınpederi olan Şeyh Lütfullah için yaptırtmış.Safevi kralları şii inancını beslemeye karar verdiklerinde İran’ın her köşesinden ve çeşitli Arap ülkelerinden din büyükleri,filozoflar ve öğretmenler İran’a özellikle İsfehan’a akın etmeye başlamış.İşte Şeyh Lütfullah’da bu düşünceyle Lübnan’dan kalkıp buraya gelmiş.Zamanla kendini Şah Abbas’a tanıtıp,sevdirmiş.Bu caminin de yönünün Mekke'ye doğru olması için meydanla 45 lik açı il yerleştirilmiş.Caminin içi ve dışı binbir çeşit mozaik işlemeleri ile dolu.Öyle ki gözlerinizi alamıyorsunuz.Bu caminin bir diğer adı da Kadınlar Mescidi’ imiş.Ali Gapu’daki harem kadınları ibadet için burayı kullanırmış.Söylenene göre Ali Gapu ile cami arasında bir de tünel varmış.Biz tünelin içine ulaşamadan çıkma vakti geldi.Sabahtan beri gezmenin ve bütün gece yaptığımız tren yolculuğunun etkileri başladı.Bir yerlerde oturma vakti geldi.Ve Cuma Camisinin açlışını beklemek için kendimize vakit geçirecek ,ehh biraz da dinlenecek bir yerler arıyoruz.
     Meydanın dışında bir takım ara sokakları geçerek bir çayhunye geliyoruz.Azadegan Çayhune’si.Burası sanki çayhune değil bir antikacı gibiydi.Sahibi bulduğu herşeyi dizmiş.Milyonlarca eşya birarada.Pek de güzel olmayan çayından içip,biraz dinlendik.Siyah çayı çok sevmesem de İranlılar sayesinde siyah çayımızı arar oldum.Ne olduğu belli olmayan sarı renkli bir suyu çay diye içip durmaktan bıktım.Bu çayhunede fazla kalmadan ayrılıyoruz.
AZADEGAN ÇAYHUNESİNDE BİR İRANLI AİLE
AZADEGAN ÇAYHUNESİNDEN BİR TABLO
    Cuma camisine gittiğimzde hala açılmadığını görüyoruz.Beklerken Zafer Bey’i tanıyan bir halıcı bizi dükkanına davet ediyor.Kimse halı almak istemediğinden gönülsüz olarak dükkana giriyoruz.Ama satıcı genç heç çok samimi hem de türkçe konuşunca itiraz edemiyoruz.Bize bütün halıları,daha doğrusu İran halısının özelliklerini anlatıyor.O anlatırken bir diğeri de bize çay ikramında bulunuyor.Çayhune’dekinden daha güzel bir çay içiyoruz galiba.Satıcıya teşekkür edip,halı almadan dükkandan çıkıyoruz.
İRAN HALISI MI DAHA GÜZEL  TÜRK HALISI MI DAHA GÜZEL 
    Nihayet Cuma Cami’de açılmış içeri giriyoruz.Bu cami İsfehan’daki en eski eserlerden biriymiş.Yine Dünya Kültür Mirasına girmeye hak kazanmış bir yerdeyiz.Biz de doya doya etrafı inceliyoruz.Görkemli bu camiyi anlatmak istemiyorum.Görmeniz lazım çünkü.Bir kat merdivenle aşağı indiğinizde kışlık namaz salonuna geliyorsunuz.Buranın da sessizliği sizi oldukça etkileyecektir.
KIRK SÜTUN SARAYI
    Gezilecek yer çok .Yol bizi Chehel Sutun yani Kırk Sütun Sarayı’na getiriyor.Sarayın girişindeki uzunca havuz bana Tahran’daki Gülistan Sarayı’nı hatırlatıyor.Sarayın girişi her zaman ki gibi açık.Kimbilir belki de yine perdeyle kapanıyordur o zamanlar.Girişte 18 sütun var ama havuzdaki  yansımasıyla hesaba katılarak Kırk Sütun denmiş.Bu sarayın önemi ise sarayın iç duvarlarına işlenmiş tablolar.Bu tablolardan biri Şah İsmail İle Yavuz’u Çaldıran Savaşı’nda betimlemiş.
SARAYIN DUVARLARINDA ÇALDIRAN SAVAŞI BETİMLENMİŞ
  Görülmeye değer.Zaten büyük meydanın bir arka paralelinde olan saraya ulaşmak çok kolay.
   Kırk Sütundan sonra karnımızın çalan zillerini İsfehan’ın ünlü bir restoranında susturmaya karar veriyoruz.Bastani Restoran İmam Camisi’nin yakınlarında ışıltılı girişi ile sizi zaten hemen kendine çekiyor.
BASTANİ RESTORANIN GİRİŞİ
   İçerisi tam anlamıyla şark usülü dekore edilmiş.Bize de tam anlamıyla güzel bir sofra diziyorlar.Yemekten sonra restoranın avlusundaki havuzlu bölümde yine bir çay keyfi yapıyoruz.Grup gerçekten yorulmuş durumda.Yorgunluğumuzun temel sebeplerinden biri bunaltıcı sıcak sanırım.Vee işte  bu ziyafetin sonucu geliyor .Hesabımız 100 dolar geliyor.6 kişiye 100 dolar gayet uygun gibi geliyor.Ama bu sonuç rehberimizin pek hoşuna gitmiyor ve bu restoran diğer turlar için kara listeye alınıyor.Zafer Bey fiyatların İstanbul için uygun ama İran ile karşılaştırıldığında çok fazla olduğunu söylüyor.Biraz düşününce haklı olabileceğini düşünüyoruz.Son zamanlarda İran'daki enflasyonun çok yükseldiğini duymuştuk.Zafer Bey ise ne kadar yükselmiş olsa da bu kadar tutmayacağını söylüyor bize.
     Suçlu çocuklar gibi boynumuz bükük otelin yolunu tutuyoruz.Ne de olsa burada yemek yemeyi biz istemiştik.Biraz dinlenip yine yollara düşeceğiz.Akşam Zurhaneye gidiyoruz.O da mı neresi? Anlatırım.Biraz bekleyin yahu.
    Otelde duş alıp,biraz dinlendikten sonra grupla buluştuk.İsfehan'ın arka sokaklarına doğru yürümeye başladık.Şaşırdım doğrusu arka sokaklar bile tertemiz.İsfehan gerçekten Tahran’dan farklı bir şehir.Ara ara burada da mehdinin doğum günü kutlamalarından izleri görüyoruz ama kesinlikle sokaklarda kirlilik yok.Karanlık sokaklarda ilerleyerek sonunda zurhaneye varıyoruz.
   Zurhane aslında İran’ın milli sporu güreş ve pehlivancılığın geliştiği, yapıldığı mekanın adı.Daire şeklinde bir platform ve bunun etrafında izleyicilerin oturacağı yerler var.Bu dairenin içine giren sportmenler ellerindeki lobutlar,zincirler ve başka aletlerle egzersize başlıyorlar.
ZURHANEDE BİZ DE HAVAYA GİRDİK
ZURHANENİN BAŞ TACI LABUTLAR
  Bu sırada başka biri “tombak,tef” gibi müzik aletleri ile antrenmana yön veriyor.Ritmle birlikte çeşitli şairlerden şiirler müzik eşliğinde okunuyor.Kuran’dan sureler okunuyor.Selamlama ve şükür duaları ise şöyle: “Ali,Ali,ey Ali,sen bana yardım et tanrım”.Hareketlerin arsında hep bir dönme egzersizi tekrarlanıyor.Ama öyle böyle dönme değil.Alabildiğine dönüyorlar.Dönemeyen tekrar deniyor.Sonra tekrar diğer hareketlere dönülüyor.Sonunda da bizim gibi gelen gruplarla fotoğraf çektiriyorlar.
GÖSTERİDEN SONRA GRUP FOTOĞRAFI ÇEKTİRDİK
   Bu çalışma yaklaşık 2 saat sürüyor.Biz grup olarak izlediğimiz için toplam 25 tümen verdik.Yani adam başı 5 dolar gibi bir fiyat.İran gezimiz boyunca uğradığımız diğer zurhanelerde de aynı hareketlerin yapıldığını gördük.Birçok mahallle arasında zurhaneyle karşılaşmak mümkün yani.Bizdeki spor salonu diyebiliriz.Tek farkla burası biraz dini bir ortam gibi.Nasıl bizdeki sağ ağırlıklı gençler genelde güreş,tekvando gibi sporlar seçerler;buranın sağ ağırlıklı gençleri de sanırım zurhaneye geliyorlar.
    Aynı karanlık yolları yürüyerek anayola geldik.Günü bitirmeden Si-o Se Pol Köprüsünü ışıklarıyla bir görelim istedik.Taksiyle köprünün dibine kadar gittik.Işıklı hali muhteşemdi.Ahh bir de altında suyu olsaydı.Köprüyü ışık yetersizliğinde fotoğraflayabildiğimiz kadar fotoğrafladık.Sonra üzerinden yürüyüp karşıya geçtik.Köprünün yan gözlerine gençler yerleşip bazı şeyler içiyorlardı.Artık ne olduğunu Allah bilir.Neşeleri gayet yerindeydi ama.Karşı kıyıdan dönüşü köprünün altından ,bir zamanlar Zayende nehrinin aktığı yerden yaptık.
Sİ-O SE POL (33 GÖZLÜ KÖPRÜ)
  Nehrin kurumuş toprağı ve tozuyla otele döndüğümüzde gece yarısını bulumuştuk.Yarın yeni bir gün için kalkacağız.
İSFEHAN’DA 2.GÜN:
   İsfehan’da çoğu yeri gezdiğimiz için sabah çok erken kalkmadık.Bugünkü planımızda önce yine meydandaki çarşılarda alışveriş vardı.
ÇARŞIDA MİNE İŞLEYİCİLERİ
ÇARŞIDA BİR FIRIN
ÇARŞIDA GÜMÜŞ KAKMA SANATI
ÇARŞIDA PAZARDA HER YERDE HUMEYNİ


İRANLI KADINLAR NE  GİYER NE GİYMEZ
   Bugün farklı olarak Bazaar-ı Bozurg’a yani buranın büyük çarşısına uğradık.İsfehan’dan “Şeref-i Şems “ diye bilinen bir taş aldım.Özelliği 8 nisanda çöldeki insanların bu taşlara yazıları işlemesiymiş.Yani senede bir gece işleniyormuş.
NAR KURUSU HER YERDE
 Çarşıdan bir de İranlıların pilav üzerine koydukları kurutulmuş nar taneciklerinden 1 kilo aldım.
 BASKI ATÖLYESİ
  Aaa bir de unutmadan anneme taş baskı bir masa örtüsü aldım.Hem de aldığım adam bizi atölyesine götürdü ve orada beğendik.Beğendiğimize de damgasını gözümüzün önünde bastı.
MENAR-E JUNBAN
  Grupla saat dört gibi buluşup Menar-e Junban’a (sallanan minare) gitmeye karar verdik.Beştekine yetişiriz diye düşündük ama olmadı .Biz de yarım saat sonra olan gösteriyi bekledik.
    Moğol döneminden kalan bir türbe burası.İsfehan merkeze 6 km uzaklıkta bulunuyor.Binanın üstündeki iki minare neden olduğu bilinmeyen bir sebeple sallanmaktalarmış.Bu yüzden minarelerden sağdaki bir görevli tarafından belirli saat aralıkları ile sallanmakta.Minarelerde buluna çıngıraklar imam minareyi salladıkça sallanır ve kendilerini avluda onları bekleyen kalabalığa duyururlar.Bu kadar kalabalık beklemiyordum açıkcası.Sallanma saati yaklaştıkça insanlar bayağı toplandılar.Eee hep avrupalılar mı yapacak böyle seremonileri.Gösteri bittikten sonra imam minareden indi,toplulukan da koca bir alkış koptu.Biz de fazla oyalanmadan oradan ayrıldık.
  Çıkışta yine bir taksiciyle anlaşıp İsfehan’daki telecabin merkezine gittik.İran’da anlaşılan her şehirde bir telecabin hikayemiz olacak.Bu sefer telecabine binip yürüyerek inmeyi tercih ettik.Hem İran’da da trekking yapmadık demeyiz.
İRAN'DA TREKKİNG YAPMADAN DÖNMEDİK
  Çıkışta bir sürü dağcıyı tırmanırken ,inerken gördüğümüz için biz de birşeyler yapalım dedik.Ve inişi yürüyerek çok kısa bir şekilde yaptık.Bu civarda bir yerlerde akşam yemeği yiyeceğimiz için biz doğruca restorana gittik.Öyle ki biz gittiğimizde hala grubun diğer elemanları gelmemişti.Biz İsfehan’a tepeden bakılcak şekilde konumlanmış restoranın manzarasının tadını çıkartıp dinlenirken arkadaşlarımızda geldiler.Burada hava kararana kadar oturup güzel bir akşam yemeği yedik.
    Akşam 01:00 da otobüsle YEZD’e doğru yola çıktık.Otobüsümüz İran koşullarında VIP tarz otobüstü.Uyuyarak sabahı ettik.Ve sabahın ilk ışıkları bize gözlerini kırparken Yezd’e inmiş olduk.

YEZD 1.GÜN:
   Yezd’e gün yeni yeni başlarken indik.Gökyüzünün rengi ve bulunduğumuz yerin o an ki sukunetinden dolayı o an Yezd’e ısındım.Ve ilk duygularım buradan ayrılana kadar devam etti.Yezd şirin mi şirin küçük,otantik bir kent.
SABAHIN İLK IŞIKLARIYLA YEZD
  Daracık sokaklarında günün sıcaklığında insan bulmanız biraz zor.Bu da bu küçük şehri daha bir esrarengiz yapıyor ya o da ayrı bir konu.Kendinizi Bin bir Gece Masallarında hissetmeniz doğal.
YEZD OTOBÜS TERMİNALİ
  Yol yazısına başlamadan biraz Yezd'den bahsetmek iyi olacaktır.Bu şirin şehir İran’ın güneyinde olduğu için sıcaklık sabah saatlerinde bile hissedilir derecede fazla.Tarhi İpek Yolunu yine burada bir yerlerden yakalayacaksınız,bundan emin olun.O zamanlar kervanlar için etrafı çöllerle çevrili bu şehre gelmek çok önemliymiş.

YEZD'İN DARACIK TOZLU SOKAKLARI
   Şehri isminin hikayesi taa Sasanilere kadar uzanıyor.Sasaniler Kral I. Yezdgerd’in anısına buraya Yezdan Gerd demişler.642 yılından sonraki Arap işgalinden sonra Yezd tarihi İpek Yolu’nun vazgeilmez bir noktası olmuş.Ama 14. ve 15.yüzyıllarda da Cengiz Han ve Timur ordularının yıkımlarından da kurtulamamış.Fakat ticaret yolunun üzerinde olması sebebiyle kısa sürede toparlanmış.
   Kentteki binaların çoğu çöl kumunun sarı rengiyle aynı.Yezdliler bu coğrafyaya oldukça uyum sağlamışlar.Şehrin su ihtiyacı yakın bir zaman kadar Yezdlilerin bir buluşu olan Qanat sistemiyle karşılanıyormuş.Su Şir Kuh Dağlarından 45 km uzaktan getiriliyormu.Bu sebeple Yezdlilerin İran’da su ve sulama sistemleri konusunda önemli bir yere sahiplermiş.
   Bu kadar tarih ve bilgiden sonra biraz kendimizden bahsedelim.Sabahın ilk ışıkları ile 6 kişi 2 şer taksiye yerleşerek otobüs terminalinden yola koyulduk.Fakat bizim şoförümüz ne gitmek istediğimiz yeri anladı,ne ingilizce biliyor ne de konuştuğumuz farsçayı anlıyor.Sanırım buradakilerin konuştukları farsça biraz farklıymış.Birazpaniğe kapılmadık desek yalan olur.Taksicimiz dönüp dolanıp duruyor ama gideceğimiz yeri bir türlü bulamıyordu.Sonunda Cuma  Mescidi mi Cami mescidi mi derken diğer taksiciyi buldu ve biz de otelimize ulaştık.Otelimiz buranın bilinen otellerinden Qrient Otel.
YEZD' DE MARCO POLO' NUN İZİNİ BİR KERE DAHA YAKALADIK
 Otel ortada büyük bir avlu ve etrafındaki odalardan oluşuyor.Yani eski bir evin yapısını hiç bozmadan otele çevirmişler.Çok hoşumuza gitti.
ORIENT OTEL
   Otele yerleşip hemen kahvaltımızı aldık.Fazla dinlenemeden yola çıkcağız.Çünkü sıcaklık şu an bile çok fazla.Öğle saatlerini otelde dinlenerek geçireceğiz.Kahvaltıyı otelimizde değilde karşıda Silk Road Otelde yaptık.Bizim otelle bu otelin sahibi aynı olduğu için kahvaltı biraz daha büyük olan Silk Road Otelde yapılıyormuş.Kahvaltı yaptığımız avluda birçok turist vardı.Hatta bazıları ilahiyat okuyan gençlerdi.Konuştuklarından ve ellerindeki kitaplardan bu sonuca vardık.Kahvaltımızı yapıp doğruca sıcaklık artmadan Zerdüşt Tapınağı Ateşgede’ye gitmek için yola koyulduk.Taksicile yine bizim kurtarıcımız oldu.Sanırım 3 tümene  gittik.Tapınağın girişi de 5 dolar.İçeri girdiğinizde bir bina ve içinde 2000 yıldır yanan ateşi göreceksiniz.Kısaca biraz bu tapınaktan bahsedersek:
ZERDÜŞT TAPINAĞI -ATEŞGEDE
   Burası Zerdüşt dininin en önemli tapınaklarından birisiymiş.Binanın içindeki kutsal ateş 470 yılından beri yakılmaktaymış.Görevli rahipler hergün ateşi badem ağacı veya kayısı odunları ile beslemekteymiş.
ZERDÜŞTLERİN 470 YILINDAN BERİ YANAN ATEŞİ
 Bu ateş Yezd’e Ardekan’daki orjinal yerinden 1940 ta taşınmış.Duvarlarda Zerdüştlerin kutsal kitabı Avesta’dan bazı ayetler göreceksiniz.Binanın girişinde ise zerdüştlerin Kuş Adam Fravahar’ı görebilirsiniz.
FRAVAHAR-KUŞ ADAM
  Fravahar sembolünün açıklaması şöyledir:Üç katlı tüyleri olan kanatlarZerdüşt dininin temelini oluşturan düşüncede,sözlerde ve davranışlarda saf olmayı temsil eder.Üst kanatlar düşünceyi,orta kanatlar sözleri,alt kanatlar ise eylemleri gösterirmiş.Kuyruk ise kötülük sembolüymüş.Elindeki çember iyiliği,belindeki ise iyilik ve kötülüğün buluşmasını temsil ediyormuş.Sol tarafa doğru olan baston iyiliğe doğru adım atmayı;sağ tarafa doğru olan baston ise kötülüğe doğru adım atmayı temsil ediyormuş.
BİR ZERDÜŞT ve BİR DİN ADAMI ATEŞİ KUTSUYORLAR
   Zerdüşt toplumunun İran’da yaşadığı sorunlar sebebiyle Hindistan’daki tapınaklara taşınacağı söyleniyor.
   Biz tapınağı dolaştıktan sonra dışarı çıktık.Tapınağın dışında yanındaki yolun karşısında bir de kültür merkezi var.Orada oturup dinlenebilir,birşeyler içebilir,bazı süs eşyaları satın alabilirsiniz.
   Öğle sıcağı gelmeden otelimize geri döndük.Saat 12:00 civarıydı.Grupla saat 16:00 da buluşmak üzere anlaştık.Fakat 16.00 da buluştuğumuzda da sıcaklık pek dinmemişti.Yapacak birşey yok.
LABİRENT MİSALİ YEZD SOKAKLARI
  Yezd’in daracık,labirent sokaklarına attık kendimizi.İlk uğradığımız yer otelimize çok yakın olan Cami ya da Cuma Mescidiydi.Buranın özelliği 48 mt lik minareleriyle İran’ın en yüksek minarelerine sahip olmasıymış.Fakat minarelerin her tarafı çini ve motiflerle kaplı.Gözleriniz bayram edecek yani hazır olun.Caminin eskiyen ve kırılan çinileri restore ediliyordu.Söylentiye göre burada eskiden bir Zerdüşt Tapınağı varmış.Yıkılıp yerine bu cami yapılmış.Caminin bahçesinde bir de Qanat yeraltı sulama sistemi varmış.Ama girişi kapalı olduğu için giremedik.
CUMA CAMİSİ
   Camiden çıkıp ara sokaklara attık kendimizi.Bir çeşit kaybolma.Kaybolmamanız imkansız zaten.Hepsi birbirine o kadar çok benziyor ki.Sokaklarda ilerledikçe görmemiz gereken yerleri sırayla görüyorduk.
CUMA CAMİNİN GÜZEL ÇİNİLERİ
  12 İmam Türbesi:Burası 12 imam için temsili cenaze törenlerinin yapıldığı küçük bir yer.Türbe oldukçA virane haldeydi.
 İskender’in Hapishanesi:Burası da hemen 12 İmam Türbesinin yanında bulunuyor.Söylenene göre  İskender savaşta yakaladığı esirleri burada tutuyormuş.
  Sokaklarda ilerledikçe bu çöl evlerinin havalandırma sistemleri yani doğal klimaları olan Badgirleri gördük.Badgirler çölünsıcak rüzgarını belirli bir açıyla içeri alıpevin alt bölümlerine gelene kadar soğutan bir baca sistemi.Hava ve suyla çalışan olmak üzere iki çeşidi var.
YEZD'İN ÜNLÜ BADGİRLERİ
 Bir binaya girip badgir sisteminin nasıl işlediğini ve binadaki sıcaklığı gördük.Gerçekten olağanüstüydü.İnsanoğlunun zorda kalınca yapamayacağı hiç birşey yok.
İRAN'IN YARDIM SANDIKLARI 
   Bu arada İran sokaklarında gezerken karşınıza bir yardım sandığı çıkacaktırBu bütün İran’da aynıdır.Birini daha Yezd’de görünce sizleri bilgilendirmek istedim.
   Akşamüstü başlayan gezimiz saat 18-19 civarında bu bölümde bitti ve yine bir taksiyle Yezd’in sembolü olan Emir Çakmak Komleksi’ne doğru yola koyulduk.
EMİR ÇAKMAK KÜLLİYESİ
 14.yüzyıldan kalma bu yapının geleneksel dört eyvanı,ön yüzünde birçok küçük kubbesi ve kemerleri mevcuttur.Binanın üst katlarına merdivenle çıkmanız mümkün.
NAKHL PALMİYESİ
 Kompleksin hemen önünde Nakhl Palmiyesi aracını görmeniz mümkün.Yaklaşık 10 metre yüsekliğinde ahşap ve palmiye şeklinde bir araç bu.Bu kocaman araç İmam Hüseyin'in tabutunu sembolize etmektedir.Aşure günü yaklaşırken bu racaı süslemeye başlarlarmış.Aracın her tarafını aynalarla kaplarlarmış.İnanca göre bu aynalar Şehit edilmiş İmam Hüseyin’in bedenini aydınlatırmış.Sonra aracın arka yüzü yası temsilen siyah kumaşlarla kaplanırmış.Ve bu örtünün üzerine birçok kılıç,hançer ve pala asılırmış.Bunlarda İmam Hüseyin’in yaralanmasını temsil ederlermiş.Bu haldeki araç çıplak ayaklı ,paçalarını dizlerine kadar sıvanmış birçok kişi tarafından omuzlarda meydanda dolandırılırmış.Bu bize çok ilginç geldi.
HANGİ TATLIDAN NE KADAR? YAZIN BAKALIM
 Kompleksden ayrılarak yine labirent gibi karışık çarşıları dolaşmaya başladık.Gezinirken karşımıza bir tatlıcı çıktı.İran'da bir tatlıcı nasıl olur bakalım dedik.İçeri girince dükkanın girişi önce bize bir banka havası verdi.Daha da ileri ilerlediğimizde ise sanki spor toto oynayan insan grupları hararetle bazı kağıtlara bir şeyler yazıyorlardı.Meğer bu adamlar istedikleri tatlıların adını ve kilosunu yazıp öyle görevlilere veriyorlarmış.Nihayet tatlı bölümüne geldiğimizde ise gördüğümüz tatlılar bizi tatmin etmedi açıkçası.
İRAN TATLILARI
  Gerçekten hem yemek hem de tatlılarımızın yelpazesi oldukça geniş.Kendimizle gurur duymalıyız.
  Yola devam ettiğimizde eskiden bir hamam şimdi ise bir restoran olan Hammam-e Khan Restoranın geldik.Ortam gerçekten otantik ve orjinaldi.Mavi çinilerle bezenmiş;kimi yerlerinde hala su dolu havuzları bulunan mekan görülmeye değer.
ESKİ BİR HAMAM OLAN OTANTİK RESTORANIMIZ
  Çölün ortasında bu şirin şehirde koca bir günü istemeye istemeye devirdik.Yarın için heyecanlıyız.
YEZD 2.GÜN:
   Dün akşam gerçekten heyecanla yatmıştık.Bu sabah beşte kalkıp altıda yollara düştük.Amacımız sıcaklık başlamadan Sessizlik Kulelerine (DAKHME) varmak.Bir taksiye atlayıp yirmi dakikalık bir yol gittik.Kulelerin bulunduğu alan yüksek duvarlarla çevrilmişti.Bahçesine girdiğinizde sizi kulelerin bulunduğu bölgeye geçirecek kapı kapalı olduğudan tekrar dışarı çıktık.Uzaklardan kulelere tırmanan 1-2 kişi görünce dışarıdan da girildiğini anlayıp o tarafa doğru yürüdük.Gerçekten heyecanlıyız.İki kulenin ikisine de tırmanıp,ne var ne yok görmek istiyoruz.
BÜYÜK KULEYE DOĞRU TIRMANIRKEN
   Zerdüşt inancına göre yeryüzünün ve toprağın temiz kalması için ölü bedenleri gömmek ya da yakmak yerine ;kulelerde vahşi hayvanların yemesi için terk edilmesi gerekiyormuş.Bu kuleler o sebeple yapılmış.Bırakılan kişinin başında bir rahip bekler ve vahşi hayvanların o kişinin hangi gözünü önce yiyeceğini gözlermiş.Sağ gözün önce yenilmesi ruhun iyi bir geleceğe kavuşması;sol gözün önce yenilmesi ise ruhun azap görmesini ifade edermiş.1960 ‘lı yıllarda bu kullerin kullanımı yasaklanmış.Bu yüzden onlarda artık ölülerini gömmek zorunda kalmışlar.
BÜYÜK KULEDEN KÜÇÜK KULEYE BAKIŞ
   Biz ilk önce büyük kuleye çıktık.Kulenin oratsında ölülerin atıldığı bir çukur var.Ayrıca buradan bu sessizliğe gömülmüş büyük alanın manzarası çok da hoş.Etrafı izledikten sonra inip tam karşıdaki daha küçük olan kuleye tırmandık.Ve koşa koşa aşağıya indik.
KULELERİN OLDUĞU YERDE BULUNAN BADGİRLER
  Bölgede birkaç tane eski yerleşim yeri de mevcut.Ünlü badgirleri burada da gördük.Sonra tekrar dışarıdan dolaşıp ,içeri girdik.Bekçiler artık gelmişti sanırım.Zerdüştlerin bugünkü mezarlarını da görmek istedik.Halihazırda iki kişi mezar kazmaya devam ediyordu.
ZERDÜŞTLERİN YENİ MEZARLARI
  Yeni mezarlarda mezar taşında Fravahar sembolü bulunuyor.Ayrıca mezar taşını üstünde tütsü yakıp koymak için küçük deliklerde mevcut.Bazı mezar taşlarında da ölen kişinin fotoğrafı bulunuyordu.
SU MÜZESİ
   Buradan değişik duygularla ayrıldık.Şehir merkezine döndüğümüzde ise bu kadar suyla ,su sistemleriyle uğraşmış Yezdlilerin Su Müzelerini gezmeye gittik.Gezmeseydik ayıp olurdu.Müze gerçekten size adamların yaptıkları çalışmaları hem teknik hem de görsel olarak size açıklıyor.Ben müzeyi başarılı buldum.Birgün yolunuz düşerse gitmeyi ihmal etmeyin.
   Yezd’de de İran’ın her şehrinde olduğu gibi bir kapalı çarşı bulunuyordu.Ama biz hep aynı şeyler olduğu için gezmek istemedik.Yürüyerek otelimize dönmeye karar verdik.Yürürken ilerlediğimiz yolda İran’ın ünlü bir tatlısını yani ŞİRİNİ’yi görünce fotoğraflayıp göstermek istedim.Bu şekilde ulu orta açıkta satılması pek hoş değil.Ama burası İran ve  bu  tatlıyla her yerde karşılaşmanız olası.Tatlıyı bir plastik bardağa koyuyorlar.Sanırım limonlu bir tadı var.İçinde nişastadan yapılmış bizim şehriye dediğimiz parçacıklar yüzüyor.Eee bir de buzu boca ederseniz alın size İran'ın sıcağında İranlılarca afiyetle yenen bir tatlı.Bir itirafta bulunmak istiyorum.İran gezisi boyunca canım o kadar çok tatlı istedi ki.Tatlıya da o kadar düşkün olmadığım halde tatlı diye bu tarz şeyler önümüze geldikçe kaç kere " Ahh bir profiterol olsa da yesem" diye içimden geçirdim.Ama yine de tadı tuzu nedir diye bu yeni şeyleri biraz olsun yemenin iyi olduğunu düşünüyorum.
BİR ÇEŞİT ŞİRİNİ
  Yezd gerçekten küçük ama büyük şeyler içeren bir şehir.Bu hayatta bir kere tadına varmak lazım.
   Yolcu yolunda gerek diyerek bizler saat 14 te bu büyülü ülkedeki son şehrimiz olan Şiraz’a doğru yola düştük.Bu sefer otobüsümüz VIP falan da değildi.Sıradan bir otobüsle yaklaşık 7 saat yol alarak Şiraz’a vardık.Şehre girmeye yakın ylun sağlı sollu iki tarafı da ekili alanlarla doluydu.Özellikle göze çarpanlar ise üzüm bağlarıydı.
Sonunda şehre vardığımızda hava kararmaya yüz tutmuştu.Otobüsten inerek yoğun Şiraz trafiğiyle karşılaşınca oldukça şaşırdık.Bu kadar küçük bir şehirde bu kadar büyük bir trafik sıkışıklığı anormal gerçekten.Bugünün son durağını otelimiz NİYAYESH ‘de verdik.
Ve merhaba ŞİRAZ dedik.
ŞİRAZ 1.GÜN:
  Şiraz ‘da topu topu 2 günümüz var aslında.Bugün tam anlamıyla şehrin tadını çıkartmalıyız.Dinlenmiş vaziyette sabah erkenden kalktık.Bugün bu uzun gezinin en önemli noktalarından birine PERSEPOLİS'e gideceğiz..Sonra da Şiraz’ın günlük haline bir göz atacağız.Ama önce biraz Şiraz’dan bahsedelim sizlere:
  Şiraz Fars Eyaletinin başkenti.Yani bugünkü İran’ın konuştuğu dile ismini veren bir şehir.Bununla da oldukça övünüyorlar.Bunun yanında Şiraz bir tarihi eserler,şairler,filozoflar,krallar,güller,bağlar,portakallar şehri olarak da biliniyor.Şiraz’da ilk yerleşim Akamenidler zamanında olmuş.Sasaniler, Araplar derken Atabeklerin eline geçmiş.Sonra Moğol ve Timur dönemi gelmiş.İşte bu dönemde şehir bayağı gelişmiş.Zaman 13.-14. yüzyılı gösteriyormuş.Bu gelişmeler sürerken Şiraz’da büyük depremlerde olmuş.17.yüzyıl ortalarında Afgan akınlarına uğrayınca ayaklanmalar başlamış.1750 de Zend hanedanı başa geçince Kral Kerim Han ,Şah Abbas’ın İsfehana yaptığını Şiraz’a yapmak istemiş.Ve şehirde büyük eserler vermiş.Yaptırdığı eserler arasında en önemlisi 12 bin işçi çalıştırdığı Kerim Han Kalesiymiş.
  Ayrıca Şiraz’da birçok Kaşkayi Türkü de yaşamaktadır.İran son yıllarda göçebe yaşayan Kaşkayi Türklerini ve diğer grupların modern hayata ayak uydurmalarını istiyormuş.Şiraz ve çevresinde ise 2 milyon civarında Kaşkayi Türkü varmış.Özellikle halıcılıkta bayağı iyiler Kaşkayi Türkleri.Şiraz’daki çarşılarda ürünlerini bolca bulabilirsiniz.
    Şiraz’ın ana caddesi olan Kerim Han-e Zend Bulvarı şehri boydan boya ikiye bölüyor.Zaten görülecek yerlerin birçoğu da bu cadde üzerinde sıralanmış.
    Biz güne genç bir rehber alarak Persepolis yollarında başladık.Yaklaşık yarım saatlik bir yol giderek Persepolis antik kentine varıyorsunuz.Hava sıcaklığı çok fazla olduğundan bizim gibi erken saatlerde çıkmanızı öneriyorum.Girişte çantanızı emanete bırakmak zorundasınız.Elinize bir su şisesi alarak geziye başlıyorsunuz.Korkmayın,içeride bir tanecik büfe var.
PERSEPOLİS
   Persepolis büyük Pers İmparatorluğunun merkezidir.Şiraz’ın 60 km kadar dışında bulunuyor.Akamenidlerin tören merkeziymiş burası.Antik İran hakkında bu şehirden birçok şey öğrenilmiş.Pers Krallarının en önemlileri 1.Darius ve ondan sonra gelen hükümdarlar bu  şehir gibi birçok büyük eser yaratmaya devam etmiş.Burası Akamenid İmparatorluğunun yazlık sarayı ve tören alanıymış.Yapmına .Darius zamanında başlanmış.Ve 150 yıl kadar bir zamanda bitmiş.Ne yazık ki uzun bir sefahat döneminden sonra M.Ö.330 da Büyük İskender’in şehri ele geçirmesiyle olanlar olmuş.İskender Persepolis’i yakıp,yıkmış.Biz de genç rehberimizin anlatımlarını dinleyerek Persepolis şehrinde merdivenli bölümü,Tüm Milletler Kapısını,Apadana Sarayını,Kışlık Sarayı,100 Sütunlu Sarayı gezdik.
PERSEPOLİS'İN KURUCUSU I.DARIUS
  Yoğun sıcağa rağmen binlerce yıl önceki muhteşem insanların neleri,nasıl yaptıklarını dinlemek gerçekten hoş.Kısa bir an bile olsa Darius’u hırsını ve azmini içinizde hissetmemeniz imkansız.
PERSEPOLİS KALINTILARINDAN GÖRÜNÜM
   Pers İmparatorluğunun 2500.yılını kutlamak için Persepoliste 1971 de Şah Rıza tarafından büyük bir çadır kurulmuş.Dünyanın her tarafından liderler çağırılmış.Şah’ın amacı İran’ı dünyaya tanıtmakmış.Ama bu kutlama için yapılan harcamalar nedeniyle birçok İranlı Şah için pek de iyi şeyler düşünmemişler.
  Bu arada İslam Devriminden sonra birçok yobaz ellerinde çekiçlerle Persepolisteki bazı heykelleri mahvetmişler.Sonunda onlara bir şekilde engel olunmuş.
   Daha sonra Persepolis’in bölge olarak 10 km uzağında bulunan bir yere geçtik ,Nakş-ı Rüstem’e.Burada dağa oyulmuş 4 mezar ve bir Zerdüşt Tapınağı bulunmakta.
NAKŞ-I RÜSTEM
   İranlılarsa ulusal destanları Şahname’deki kahramanları Zaloğlu Rüstem’in bu kayalığı oyduğunu düşünerek buraya Nakş-ı Rüstem diyorlar.
   Gezimiz bizi neredeyse 1500 yıl geriye götürmüştü.Şimdi ise yolda zamanımıza dönerken hala kafalarımızda Darius ve büyük şehri Persepolis vardı.
   Eğer İran’ın güneyinde iseniz öğle saatlerinde dolaşmayın.Biz öyle yapıyoruz .Grupla saat 16:00 gibi buluşmak üzere sözleşip ayrılıyoruz.
   Saatler dördü gösterdiğinde yine Şiraz’ı sallamaya gidiyoruz.Bayağı bir yer geziyoruz.İlk önce Hafız’ın türbesine gidiyoruz.
HAFIZ'IN TÜRBESİNİN GİRİŞİNDEKİ FALCILAR
    Girişi bile o kadar kalabalık ki.Hafız Fars dili edebiyatının büyük sanatçılarından biri.Yaşamının çoğunu Şiraz’da geçirmiş.Bu yüzden öldüğünde burada gömülmek istemiş.Türbesine girişte sizi karşılayan ilk şey falcılardır.Hafız’ın fal kitabı “Fal-e Hafız” dan alıntıladıklarını bir kuş aracığıyla çektirip size fal bakmaya çalışırlar.
HAFIZ'IN TÜRBESİNİN HOŞ GÖRÜNTÜSÜ
  İçeri girdiğiniz de de uzunca çiçeklendirilmiş bir alan ve onun sonunda Hafız’ın türbesini bulursunuz.İnsanlar Hafız’ın türbesine ellerini sürüp sonra da yüzlerine sürüyorlar.
HAFIZ'IN MEZARI
  İranlılara göre her evde iki kitap mutlaka bulunmalıymış.Bunlardan biri Kur’an diğeri ise Hafız’ın kitabı.Ne hoş değil mi?
HAFIZ'IN TÜRBESİNDE BENDER-ABBAS'LI İRANLILAR
   Geniş bahçede türbe dışında küçük bir dükkan ve el sanatları satan çeşitli sıra sıra satıcılar var.Bizim gibi gezen ve İran’ın farklı bölgelerinden olan birçok kişiyle burada sohbet edip,fotoğraflar çektirdik.
   Hafız’ın türbesinden ayrılarak bu sefer de Sadi’nin Türbesine gittik.
SADİ'NİN TÜRBESİ
Sadi bu şehirde doğup bu şehirde ölmüş ama Moğol istilası sebebiyle devamlı şehir değiştirmek zorunda kalmış bir şair.Bu gezileri sırasında Ortadoğu,Afrika ve Hindistan’a gitmiş.Anadolu’da Malatya ve Diyarbakır’a kadar uzanmış.Bir dönem de Haçlılar tarafından esir alınmış.Tünel kazarak kaçmak zorunda kalmış.En önemli eserlerinden ikisi Bostan ve Gülistan ‘mış.Bizse türbeyi yoğun bir kalabalıkta gezdik ve çıktık.
  Buradan İrem Bağları denen botanik bahçesine gittik.
İREM BAĞLARI
 Kaçarlar zamanında yapılmış,şehrin batı tarafında kalan bir bahçe burası.Dinlenmek için,yeşil bir ortam için gelinebilir.İranlı gençler ise genelde buraya çift halinde yalnız kalmak için geliyorlar.Birçok genç aşığı gezerken görmeniz münkün.Bahçenin en önemli ağacı ise bir tür servi ağacı.Ülkemizdeki botanik bahçeleri ile karşılaştırılınca çok da bir özelliği olmayan bir bahçe ama yinede bu küçük kentte değişik bir yerler göreyim diyorsanız,gitmelisiniz.
  Şiraz’da ilk gün bitti.Son gün geliyor..
ŞİRAZ 2. GÜN:
   Sabah erkenden kalkıp şehrin diğer görülmesi gereken yerlerini görmek için yürümeye başladık.Ne de olsa küçük bir şehir burası.Yürüye yürüye her yeri gezebilirsiniz.İlk önce Kerim Han’ın Kalesine gittik.Kale tam şehrin ortasında.
KERİM HAN KALESİ
 Tamamı tuğladan apılmış ve köşelerinde silindirik kuleler var.Kalenin yapılma amacı İsfehan'da ki saraylarla yarışmakmış.Kalenin ortasında bir avlu var.İçi portakal ağaçlarıyla dolu bir avlu bu.Etrafında da sergi salonları bulunuyor.Ama içinde pek de insanı tatmin edecek şeyler yok.
    Vekil Cami yine Kerim Han tarafından yaptırılmış.İçinde hala restorasyon devam ediyor.Caminin hemen yanında da Kaplı Çarşı yani Vekil Pazarı bulunuyor.Vekil Pazarı gerçekten orjinal ve otantik.Güzel takılar bulabilirsiniz.Bu arada burada bana en ilginç gelense fotoğraf çektirmek istemeyen rengarenk kıyafetleriyle Kaşkayi kadınları oldu.
FOTOĞRAF ÇEKTİRMEK İSTEMEYEN KAŞKAYİ KADINLARI
 Yalnız bir Kaşkayi Türkü amca elinde tüfeğiyle herkesle para karşılığı fotoğraf çektiriyordu.Biz de çektirmeyi ihmal etmedik.
GELENEKSEL KIYAFETİ İLE BİR KAŞKAYİ TÜRKÜ
  Ve Şiraz'da gezimizin gerçekten sonuna geldik.Herkes İran'ın güzel hurmalarından eşe dosta götürmek için aldı.Şirin otel Niyayesh ile vedalaşıldı.Her türlü son yapıldı.
  Bir ülkeyi daha güzellikleri,hoşlukları ve orjinallikleri ile gezmeye,görmeye ,anlamaya çalıştık.Bize bu güzel ülkede bağlantıları,ilişkileri ile güzel bir on gün yaşatan rehberimiz Zafer Bozkaya'ya teşekkürü borç biliyoruz.
   10 Gündür İran bize gerçekten farklı şeyler düşündürdü.Sanki zamanda başka boyuta yolculuk yaptık.Mutlu muyuz? Tabi ki “”EVET”.Bir daha gider miyiz? Tabi ki “EVET”.En azından koca bir ülke için önyargılarımızı kırdık.En önemlisi de buydu.
     En kısa zamanda Darius ‘un ülkesini tekrar ziyaret etmek dileğiyle...

GEZİ İÇİN OKUDUĞUMUZ KİTAPLAR
  1. İRAN GEZİ REHBERİ-ZAFER BOZKAYA
  2. BİZ İRAN'IZ-NASRİN ALAVİ
  3. OSMANLI ve İRAN'DA MEZHEP VE DEVLET-TAHA AKYOL
  4. İRAN'DA ÖLÜM-ANNEMARIE SCHWARZENBACH
  5. HEDEFTEKİ ÜLKE İRAN-ALİ BULAÇ
  6. İRAN SİNEMASINDA KADIN-FATİN KANAT
  7. İRAN SİNEMASI-HAMİD ODABAŞI
  8. ÇAĞDAŞ İRAN ÖYKÜLERİ-SEÇKİLER
  9. İRAN İSLAM DEVRİMİ-SERKAN TAFLIOĞLU
  10. ŞU DAĞIN ARDI İRAN-MELTEM VURAL
  11. SÜRGÜNDEKİ PRENSES SÜREYYA-SÜREYYA
  12. ŞARK'IN ŞİİRİ:İRAN SİNEMASI-CİHAN AKTAŞ
  13. İRAN ENTELLEKTÜELLERİ VE BATI-MEHRZAD BOROUJERDİ
  14. DÜNÜN DEVRİMCİLERİ,BUGÜNÜN REFORMİSTLERİ-CİHAN AKTAŞ
  15. İRAN MEKTUPLARI-MONTESQUIEU
GEZİ İÇİN İZLEDİĞİMİZ FİLMLER
  1. KARA TAHTA
  2. CENNETİ BEKLERKEN
  3. CENNETİN ÇOCUKLARI
  4. SARHOŞ ATLAR ZAMANI
  5. CENNETİN RENGİ
  6. KANDAHAR
  7. PERSEPOLİS
  8. SORAYA'YI TAŞLAMAK
  9. KAPLUMBAĞALAR DA UÇAR
  10. 11 EYLÜL
  11. OSAMA
  12. BİR AYRILIK
  13. AZRAİLİ BEKLERKEN
  14. GERGEDAN MEVSİMİ
                                                     TEŞEKKÜRLER...





5 yorum:

Adsız dedi ki...

herşey büyük bi özenle hazırlanmış tebrikler devamını da istiyoruz :) siz gezin biz okuyalım :)

Metin

thunder1 dedi ki...

HOCAM ELİNİZE SAGLİK GEZMİS KADAR OLUYORUZ AYAKLARİNİZ DERT GORMESİN

Adsız dedi ki...

Eline sağlık güzel olmuş

Adsız dedi ki...

Nar Kurusunu nereden bulurum diye araştırırken blogunuzla tanıştım. Ellerinize sağlık çok güzel fotograflamış ve anlatmışsınız...

Canan P.- İstanbul

kenan dedi ki...

Hocam ellerine sağlık harika bir yazı..